GÖRÜNTÜLÜ

Karayılan: Önümüzdeki dönemde demokratik ulusal birliği oluşturalım

Karayılan: Önümüzdeki süreçte hedefimiz şu olmalı; hangi yöntemle olursa olsun demokratik ulusal birliği oluşturalım, bölge halklarıyla Arap, Türk ve Fars halklarıyla birlik oluşturalım, halkların kardeşliği siyasetini esas alalım.

Apollon Akademiler Komutanlığı bünyesinde eğitim gören gerillalar eğitimlerini düzenlenen bir tören ile sona erdirdi. Törende bir konuşma yapan PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, “Önümüzdeki süreçte hedefimiz şu olmalı; hangi yöntemle olursa olsun demokratik ulusal birliği oluşturalım, bölge halklarıyla Arap, Türk ve Fars halklarıyla birlik oluşturalım, halkların kardeşliği siyasetini esas alalım, Demokratik Ulus perspektifiyle Demokratik Konfederal bir Ortadoğu için mücadeleyi yükseltelim. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin buna öncülük etme şansı oluşmuştur, bu tarihi fırsatı değerlendirmeliyiz ve büyük bir kararlılıkla hareket etmeliyiz” dedi.

Medya Savunma alanlarında Apollon Akademiler Komutanlığı bünyesinde eğitim gören gerillalar bir törenle eğitimlerini tamamladı. Bu törene katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Merkez Karargâh Komutanı İrfan Amed ve YJA Star Merkez Karargâh Komutanları Delal Amed ve Gülistan Gelhat mevzun olan gerillalara diploma verdi.

Medya Savunma Alanlarında Apollon akademilerinden mevzun olan gerillaların diploma törenine katılan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan diploma töreninin ardından gerillalara yaptığı toplantıda gündemdeki önemli konuları değerlendirerek, her yerde direnişi büyüteceklerini dile getirdi.

‘ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI ARDINDAN KAZANAN KÜRT HALKI OLACAKTIR’

“Ortadoğu ve Kürdistan’da çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Hem bölgedeki tüm halkların geleceği, hem de Kürdistan halkının geleceği için bugün yaşanan olaylar önemlidir. Bilindiği gibi şimdi hem bölgede, hem de Kürdistan’da bir savaş yaşanmaktadır. Bölgede yaşanan savaş, Üçüncü Dünya Savaşıdır. Üçüncü Dünya Savaşı farklı bir tarzla yaşanmakta ve bu savaş daha çok bölgenin yeniden dizaynı için gelişmekte. Onun içinde bu savaş hem bölgedeki halkların geleceği, hem de bölgede Kürt halkının ve Kürdistan’ın geleceğini netleştirecek. Bir de bölgede demokratik, özgür ve eşit bir gelecek mi olacak ya da yine anti-demokratik, diktatoryal bir rejimler sistemi mi gelişecek o da netleşecek. Onun için bu süreçte yaşananlar bölgedeki bütün halklar ve esasta bütün dünya için önem arz etmektedir” diyen Karayılan, birinci ve ikinci dünya savaşlarının ardından yeni bir dizayn oluştuğuna dikkat çekti.

Savaşın sonuçlarına göre başarılı olanların, çıkarlarının eksen alınarak yeniden dizaynlar yapıldığını hatırlatan Karalıyan, “Şimdiye kadar dünya çapında iki büyük savaş olmuştur. Her iki savaşta da Kürt halkı direkt taraf değil ama sonuçta kaybeden Kürt halkı olmuştur. Savaşta taraf olmamasına rağmen yapılan dizaynlar Kürdistan’ın kaybetmesine neden oluyor. Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan anlaşmalar; Sykes-Picot, Lozan, Ankara, Paris, Kahire anlaşmaları yani bölgenin paylaşımı için yapılan anlaşmaların sonucunda Kürdistan Ortadoğu’da en kadim ülke olmasına, Kürdistan’da yaşayan halkların kültür ve zenginlik sahibi olmasına rağmen Kürdistan inkar ediliyor ve devletler arasında paylaşıma tabii tutuluyor. Yani Kürt halkına Kürdistan halkına çok büyük bir haksızlık yapılıyor.

Yapılan haksızlığa karşı Kürdistan halkının tepkisi oluyor ama savaş döneminde ve savaş bitiminde Kürt halkı fazla örgütlü değildi, net bir çizgisi yoktu, göz önünde olan bir örgütü yoktu. İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyeti gibi örgütlenmeler gelişti ama bu bütün kesimleri kapsamıyordu. Esasta Kürdistan halkı zayıf bir konumdaydı. Özellikle 19. yüzyıldaki Kürt isyanları kırılmıştı. Ondan sonra Hamidiye Alayları sisteminin Kürdistan’da geliştirilmesi kendisiyle beraber derin yaralar açtı. Kürt aşiretlerin arasında savaşların yaşanmasına sebep oldu. Halkın içerisindeki çelişkinin daha fazla derinleşmesine neden oldu. Onun içinde Birinci Dünya Savaşı yaşandığında Kürt halkı yaralıydı ve zayıf düşmüştü. Savaş sonuçlandığında da bu durum etkisini gösterdi. Çok büyük imkanlar olmasına rağmen Kürt halkı o dönem onuruna, değerine ve kimliğine sahip çıkamadı. Ve emperyal güçlerinin vicdansız ellerine mahkum oldular. O güçler de kirli amaçları, siyasi, ekonomik amaçları için Kürdistanı sömürgeciliğe mahkum ettiler ve inkarcılığı Kürdistan’da geliştirdiler. Birinci Dünya Savaşı ve onun sonucunda yapılan dizaynda Kürt halkı savaşmaksızın kaybetti. Uluslararası anlaşmalarla hakkı yenildi” dedi.

Kürt halkının bu haksızlığa karşı sessiz kalmadığını, Kuzey Kürdistan’da 1925 yılından 1940’a kadar savaş olduğunu da belirten Karayılan şöyle konuştu: “Şêx Said isyanından, Dersim direnişine kadar hep direndi ve savaş ile Türk ordusu tarafından Kürdistan işgal edildi. Yine Kürdistan’ın diğer parçalarında da yani Güney Kürdistan’da da direniş vardı. Şeyh Mahmut Berzenci’nin mücadelesi ve ondan sonra yürütülmeye çalışılan mücadeleler yaşandı. Bu durum hiçbir zaman dinmedi. Doğu Kürdistan’da da direniş vardı. Simko’nun çıkışını, komplo ve birçok yöntemle düşürüp kırdılar. Kürdistan’ın 4 parçasında çaba vardı. Batı Kürdistan’da Xoybun örgütü kuruldu. Tüm Kürdistan’ın kurtuluş mücadelesi buradan desteklenmesi çalışmaları yürütüldü. Bu temelde yürütülen örgütsel, siyasi ve diplomatik çalışmalar yürütüldü.

Kısaca tüm parçalarda Kürtlerin bu haksızlığa karşı durma çabaları oldu. Ama bu çabalar sonuç alıcı değildi. Ayaklanmalar kırılmayla sonuçlandı. Ne Kuzey Kürdistan, ne Güney, ne Rojhilat, ne de Rojava’daki diplomatik, siyasi ve örgütsel çalışmalarda ele alınır, gözle görünür bir sonuç yoktu. Hep oyaladılar, ya da direnişin, isyanın yürütüldüğü yerlerde sömürgeci güçler soykırım uyguladılar. Kürdistan’da soykırım siyaseti yürütüldü. Lozan antlaşmasından sonra Kürdistan’da yürürlüğe giren şey, soykırımdı. Zaten Türkiye devleti daha Osmanlı döneminde Ermeni halkını resmi bir şekilde kırımdan geçirmişti. Kürdistan halkına karşı da zamana yayılan bir soykırım siyasetini geliştirdiler. Asuri ve Süryani halklarını zaten kırımdan geçirdiler. Hem provokasyonlar geliştirerek halklar arası çatışmalar yarattılar, hem de Kürdistan halkına karşı askeri ve siyasi soykırım siyasetini yürürlüğe koydular.

İkinci Dünya Savaşı sürecine Kürt halkı böylece çok zayıflamış bir konumda girdi. Kürt halkının savaşta aktif bir yeri yoktur, isyan ve bastırma, soykırım politikalarının açtığı yaralarla uğraşıyordu. Özellikle Kuzey Kürdistan’da açılan yaralar daha da derinleşmişti. Güney’de de zulüm ve saldırılardan dolayı Melle Mustafa Barzani hareketi ülkeden çıkmaya mecbur bırakıldı. Ama Doğu Kürdistan’da bir imkan oluştu. Qazi Muhamed’in öncülüğünde bu imkanı Kürt halkı değerlendirmek istedi. Oluşan boşluktan istifade etmek istediler; böylelikle küçük bir kapı Kürtlere aralanmış oldu ve oradan sonuç alınmak istendi ve Mahabad Cumhuriyeti ilan edildi. Mahabad Cumhuriyeti Rojhilat’ta ilan edildi ama ulusal içerikteydi. Ulusal ve demokratik bir duruşu vardı. Aslında bölgede yeni bir şeydi ama ondan sonra hegemonik güçlerin çıkarları için özellikle Sovyet yönetiminin Kürtleri yüzüstü bırakması ve İngiliz İmparatorluğunun merhametsizliğiyle Kürt halkının çıkışını Mahabad’ta yine boğuntuya uğrattılar ve öncülerini de idam ettiler. Böylelikle de Kürt halkının davasını bitirmeyi hedeflediler.”

İkinci Dünya Savaşı’ndan da Kürt halkının hiçbir fayda sağlayamadığını söyleyen Karayılan, Ortadoğu’da demokratik ve özgürlükçü güçlerin de fayda görmediğini belirtti. “Eğer ki Mahabad’taki çıkış başarılı olsaydı, yeni bir zemin oluşabilirdi ve Kürdistan’da özgülük ve demokrasi mücadelesi de yayılabilirdi” diyen Karayılan, Kürdistan’da geliştirilen soykırımların etkisini Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de de gösterdiğini söyledi.

1946 sonrası siyasi soykırım devam ettirildiğini de ifade eden Karayılan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Devletlerin iktidarlarını pekiştirmek ve şiddet uygulayabilmeleri için bir zemin oluşmuştu. Zaten ondan sonra BAAS Rejimi Irak ve Suriye’de gelişti ve otoriter, milliyetçi duygularla Kürt halkına saldırdılar.

Kürt halkının tamamen yok olması için Kuzey Kürdistan’da fiziki soykırım beyaz soykırıma evrildi. Türkleştirmek amacıyla yaygın bir biçimde eğitim sistemi geliştirildi, ‘Türkiye Türklerindir’ denilerek o dönemin bakanlarında biri olan Mahmut Esat Bozkurt’un ‘Türkiye’de Türk vardır, eğer ki farklı halklardan varsa onlar köledir ve efendilerine hizmet etmekte mükelleftirler’ ifadelerini kullandığını herkes biliyor. Yine Ağrı isyanının kırılmasının ardından mezarlık yapılarak ‘Muhayyel (hayali) Kürdistan burada meftundur’ dediler. Bununla artık Kürt halkını köleleştirmek, Türkleştirmek ve böylelikle tamamıyla ortadan kaldırmayı hedeflediler. Beyaz soykırım böylelikle bütün haşmetiyle devreye girdi. Bu şekilde halkımız İkinci Dünya Savaşından da istifade edemedi ve darbe yedi.

Madem ki günümüzde Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor ve bu savaştan sonra bölgede dizayn olacak, yeni bir düzenleme olacak o zaman yeni düzenleme nasıl olacak? Bu önemli bir noktadır. Açık ki bu savaşta Kürt halkının durumu çok farklıdır. Her şeyden önce 70’li yıllarda Önder Apo’nun çıkışı Kürdistan’da kendisiyle beraber yeni bir çağı geliştirdi. Kürdistan stratejisi ve programı geliştirildi, fikir ve düşüncesi oluşturuldu, Kürt halkı çağın düşüncesiyle bütünleşti, Kürdistan’da bir düşünce devrimi ve bir sosyal devrim gelişti. Kısaca Kürdistan Özgürlük Mücadelesi birçok süreçten geçti. Hem Kuzey, Güney, Doğu hem de Batı Kürdistan birçok aşamadan geçti. Ve şimdi biliyoruz ki Kürdistan Özgürlük Mücadelesi belirli bir düzeyde. Kürt Özgürlük Mücadelesini ezmek için Uluslararası komplo geliştirdiler. Kürt halkının zayıflaması için Kürdistan’da iç savaşı geliştirdiler. Ama düşmanın bütün bu saldırılarına rağmen ve uluslararası komplocu güçlerin saldırısıyla Önderliğin esaretine rağmen Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin Kürdistan’ın bütün parçalarında yükselişi durmadı ve daha da büyüdü.

Özellikle bölgede yaşanan bu savaş sürecinde -ki biz ona ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ diyoruz- artık eski savaşlar gibi Kürdistan halkı zayıf değildir. Kürt halkı bu savaşta güç oldu, irade oldu ve de taraf oldu. Hatta en öndeki güç, iradeleşen ve savaşı geliştiren Kürt Özgürlük Mücadelesi oldu.”

‘AKP KÜRTLERİN ZAFERE GİTTİĞİNİ GÖRÜNCE SALDIRLARINI DERİNLEŞTİRDİ’

Bölgede yaşanan haksızlıklar olduğunu da kaydeden Karayılan, “Bölgede adaletsizlik yaşanıyor. Bölgedeki halklar adalet, demokrasi, özgürlük, eşitliğe ve adil bir paylaşım düzenine susamıştır. Bölgedeki halklar bir arayış içerisindeler. Bu arayışın önünü Selefiler gibi bir takım gerici hareketlerle almaya çalıştılar. Bu haksız düzene karşı Arap toplumunda yaşanan tepkiyi Selefi hareketlerle örgütlemek istediler ve bu şekilde özgürlük davasını ve bölgedeki halkın demokrasi davasını çarpıtmak istediler. DAİŞ’in çıkışı böyle bir olaydır. Özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelesi, halkların kardeşliği ve bölgede kendini iradeleştirmek isteyen halkı provoke etmek ve çarpıtmak için bu hareketler serseri mayınlar gibi bölgede ortaya çıkarıldılar. Sadece bir örgüt değil birçok örgüt tarzında ortaya çıktılar. Bu şekilde bölge halkların potansiyeli güçten düşürülmeye çalışılıyor. Bölgede şimdi kan akıyor. Suriye’de taş üstünde taş kalmadı, tarumar edildi. Irak aynı şekilde. Bölgedeki halkların yaraları deşiliyor, mezhepsel çelişkiler daha da çoğaltılmaya çalışılıyor ki iç savaş daha da derinleşsin. Aynı biçimde şovenist eğilimlerde geliştirilerek halklar arası çatışma geliştirilmek isteniyor.

Günümüzde kirli amaçlarına ulaşmak, yine bölgedeki halkı iradesizleştirmek ve kendi istedikleri gibi paylaşmak için çok derin, kirli oyun ve planlar bölge üzerinde geliştiriliyor. Esas amaç budur. Ortalığa sürülen bu katil ve cellat güçlerin karşısında duran en önemli güç Kürt halkıdır. Öncelikle Rojava Devrimi bu gerici yapılara karşı etkili bir mücadele yürüttü. Bilindiği gibi Şengal’e ve Güney Kürdistan’a da saldırılar gelişti. Ezidi Kürtlerin Ezdixan’dan başlayıp Kürtlüğün içeriğini boşaltma amacıyla yoğun bir saldırı gerçekleştirdiler. Ondan sonra da Kobani’ye saldırdılar. Bilindiği gibi Kürdistan Özgürlük Hareketi, Apocu gerillalar bu saldırılara dur dedi ve önünde durdu. Çok yoğun bir savaş hem Şengal, hem Kobanê ve hem de Güney ve Rojava Kürdistan’ında gelişti.

Aslında sömürgecilik bu dönemde de Kürtleri güçten düşürme ve zayıflatma politikalarını yürüttü. Rojava devrimine karşı El Nusra, El Ehrarı Şam gibi örgütlerle başlatılan savaş Kuzey’de ateşkes süreciyle devrimi oyalama ve boğma manevraları hep bu amaçlıydı. Ancak devrimci mücadelenin koşulları daha doğru değerlendirmesi temelinde hem Rojava’daki devrimin yükselişinin önüne geçemediler. Rojava devrimi sadece Rojava’yı kurtarmakla kalmadı aynı zamanda tüm Suriye’ye demokratik devrimi taşırma düzeyine geldi. Kuzeyde de özgürlük mücadelesi yükselerek Türkiye emekçi kesimleri açısında da bir ümit haline dönüştü. Bu durum en çarpıcı bir biçimde 7 Haziran seçimlerinde görüldü.

Böylelikle hem Kuzey Kürdistan’da hem de Rojava Kürdistan’ındaki devrimsel yükselişle beraber Şengal direnişinin gelişmesi, Kürdistan özgürlük mücadelesi açısından uluslararası düzeyde yeni kapıların açılmasına yol açtı. Özellikle Apocu savaşçıların DAİŞ çetelerine karşı geliştirdiği direniş tüm dünyada sempatiyle karşılandı ve selamlandı.

Yaşanan bu gelişmeler Kürdistan’daki sömürgeci güçlerin yüreğine korku saldı. Kürdistan üzerindeki sömürgeci güçlerin derin çelişkilerinin olmasına rağmen Kürdistan çizgisinde aynı bir duruşu sergilediler. Yaşadıkları bu korku ile Önder Apo üzerinde yoğun bir tecrit saldırısı başlattılar. Yine özgürlük hareketine karşı topyekun bir savaş başlattılar. Kısaca gelişen bu üçüncü dünya savaşı sonucunda Kürt halkının ortaya çıkan koşullardan yararlanmaması için derin sömürgecilik harekete geçti. Ve çeşitli saldırılar bu temelde geliştirildi” dedi.

Özellikle Erdoğan’ın öncülüğünde gelişen AKP rejiminin kaderini Kürdistan devrimini boğmaya bağladığını da sözlerine ekleyen Karayılan, Türkiye’de ırkçılığı ve şovenizmi şahlandırarak, kendi iktidarlarını kalıcı hale getirmeyi hedefleyen AKP rejiminin görülmemiş bir ırkçılık ve Kürt düşmanlığıyla faşizan uygulamaları geliştirirken, sadece kendi sınırları içerisindeki Kürtleri değil, diğer parçalardaki Kürtlerin de özgürlük mücadelesini boğmak için saldırıya geçtiğini kaydetti.

Bu anlayışın varlığını Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni boğmakta gördüğünü vurgulayan Karayılan şöyle devam etti: “Onun için ‘ya istiklal ya ölüm’ dediler. Dünyada eşi benzeri hiç görülmemiş bir şey bu; ezilen bir halk dili yasaklanmış, ülkesi sömürgeleştirilmiş, bütün zenginlikleri talan edilmiş bir halk, hakkını istiyor; ama bu sömürgeciliği geliştiren devlet Kürt halkının hak istemesini kendisi için bu savaşı varlık yokluk meselesi olarak görüyor ve ‘ya ölüm ya istiklal’ diyor. İstiklalini Kürdistan’ın soykırımında görüyor. Bu kadar şoven, ırkçı bir anlayış, varlığını buna bağlıyor. Şimdi AKP iktidarı böyle bir konuma geçti, varlığını bu savaşa bağlamış! Onun için ‘ya istiklal ya ölüm’ diyor. Bu kirli amacına ulaşmak için fitne fesat ile Kürtler arası çatışma yaratma, bazı Kürt gruplarını yanına alma ve onları koltuk değneği yapma ve bu temelde Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin hamlesini boşa çıkartmak istiyor. Amaçları budur; Kürt siyasetinde parçacılığı yaratıp böylelikle Apoculuğun öncülüğünde gelişen Kürt Özgürlük Mücadelesini hedef alıp Rojava ve Kuzey Kürdistan’ı ezmek istiyorlar. Onlar bu şekilde bir özel savaş planlamışlar.  Bütün bu gelişmelerin sebebi olarak ta Önder Apo’yu hedef gösteriyorlar. Onun için Önder Apo’ya karşı çok yoğun bir saldırı geliştiriliyor.

‘İMRALI CEZAEVİ TECRİT VE İŞKENCE SİSTEMİDİR’

Önder Apo’nun şahsında Kürt halkının geleceğine ve varlığına karşı büyük bir saldırı yürütülüyor. İmralı sistemi sadece tecrit sistemi değil, psikolojik işkence sistemidir. Psikolojik olarak yok etme ve teslim alma sistemidir. İmralı’da yürüttükleri bu politikayla Önder Apo’yu teslim alamazlar. Onun için tecridi daha da ağırlaştırıp Kürt halkının psikolojisini bozmak istiyorlar. Yürütülen savaş, irade savaşıdır. Onlar Kürt halkının iradesini bu şekilde kırmayı hedeflemektedirler. Kürt halkının psikolojisini bozmak istiyorlar. Bunu iyi bilmemiz gerekiyor ki; Önder Apo’nun üzerindeki saldırılar Kürt halkının varlığına, geleceğine, iradesine karşı yapılan saldırıdır. Onun için düşman bu saldırıda ısrar ediyor. Bu saldırının hiçbir yasal, hukuki, ahlaki zemini yoktur. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey görülmemiştir. Ama AKP devleti büyük bir vicdansızlıkla bu saldırıyı Kürdistan halkına karşı ve onun değerlerine karşı yürütüyor.

Ama bugün Kürt halkı durumu anlamış bulunuyor ve Önderliğine sahip çıkıyor. Kürt halkı şunu biliyor ki, Önderliğine sahip çıkamazsa; iradesine, geleceğine ve özgürlüğüne de sahip çıkamaz. Bu çerçevede Amed’te Kürt siyasetçi ve temsilcilerinin açlık grevi, Strasburg’da Şengal Meclisi’nin açlık grevi, yine Rojava’da, Rusya’da benzer eylemlerin gelişiyor olması anlamlıdır. Bunun etrafında Kürdistan halkının değişik biçimlerde gelişen tüm eylemleri değerlidir. Cezaevleri de açlık grevine başlayacak ve tıpkı 2012 gibi hatta ondan daha gelişkin bir direniş dalgasına yol açacağı biliniyor. Bunu gören AKP rejimi bu dalganın önünü almak amacıyla Önderliğin ailesiyle görüşme kararı bugün basına yansıdı. Bu halkımızın yükselen direnişinin yarattığı bir sonuçtur. Bir kez daha halkın gücünü ortaya koyan bu eylemselliğe öncülük edenleri selamlıyoruz. Fakat yetersiz yaklaşımlar da vardır. Her şeyden önce geç kalma durumu vardır. Zamanında ve daha kapsamlı bir biçimde halkımızın ve hareketimizin Önderliğine sahip çıkması bir görevdir. Bu konuda yetersizlikler oraya çıkmıştır. Fakat sorun ailenin Önderlikle bir görüşme yapma sorunu değildir. Mücadeleyi salt bununla sınırlayan tutumlar olmuşsa elbette ki bu yanlıştır. Sorun Önder Apo içinde olduğu İmralı tecrit ve işkence sistemidir. Önder Apo orada tutulduğu müddetçe bu sorun devam edecektir. Sorunun çözümü Önder Apo’nun özgürlüğüyle ancak mümkündür. Bu yüzden hedef İmralı tecrit ve işkence sistemine son vermektir. Halkımızın tüm eylemsel duruşu buna kilitlenerek sürmelidir. Özgürlük hareketimizin mücadele hedefi de zaten budur. Önder Apo sorunun köklü çözümü Önder Apo’nun özgürlüğüdür. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürt halkının da özgürlüğü anlamına gelecektir.”

Bazı Kürt siyasetçilerin yine bazı duygusal insanların aşırı duygusallıkla bazı söylenmemesi gereken şeyleri de söyleyebildiğini belirten Karayılan, “Yani bizim akla bile getirmekte zorlandığımız şeyleri bir çırpıda söyleyebiliyor. Örneğin; Önderlik yaşıyor mu yaşamıyor mu gibi şeyler söyleyebiliyorlar. Bu tür lafları söylemek yanlıştır. Doğrudur, düşman Önderlik hakkında bir bilgisizliği geliştiriyor ve bir psikolojik savaş yürütüyor. Bu bizlerde önemli bir kaygıya yol açıyor. Fakat öyle belirttikleri gibi çok kritik ve tehlikeli saldırıların gelişmesi durumunda yani yaşamsal noktaya geldiği aşamada Kürdistan Özgürlük Fedaileri durup süreci seyredemez, derhal devreye girer. Hatta bunun için örgütlenmiş Ölümsüzler Taburu sürekli bir nöbet durumundadır. Fakat mevcut bilgiler bizi dikkatli hareket etmeye ve hassas yaklaşmaya mecbur kılıyor. Bilgisizliğin içinde var olan bilgiler bu biçimdedir. Bu yüzden biz her şeyi belli bir ölçüde tutmak durumundayız. Bunu herkes böyle bilmeli. Özellikle Erdoğan ve AKP hükümeti bilmeli ki her şeyin bir sınırı var. Biz sınırları kolluyoruz ama onlarda sınırı aşmamalı. Aşarlarsa kendileri sonuçlarından sorumlu olur” dedi.

'KÜRT VARLIĞINA KARŞI TOPYEKÜN BİR SAVAŞ YÜRÜTÜLÜYOR'

“Biliyoruz ki düşmanın saldırıları Önderlik şahsında tüm Kürt varlığına karşıdır. Zaten bunu pratikte de yürütüyor. Bugün Kürt halkının onuru üzerinde saldırı var, Kürt siyasetçilerinin üzerinde saldırı var. Dokunulmazlıkların kaldırılması için kanunun çıkardılar, hepsini yargılamak istiyorlar. AKP diyordu ki ‘her şey halktır, mili iradedir’ peki, irade nerde? Halk tarafından seçilmişlerin dokunulmazlıkları kaldırılmış, yargılanmak isteniyor. Hani bunlar halkın iradesiydi? Belediye eşbaşkanları yüzde seksenlerle seçilmişler ama şuanda görevden alınmak isteniyorlar, onların yerine bir memur görevlendirmek istiyorlar. O zaman nerede demokrasi, nerede halk iradesi? Böyle bir şey yok. Kürt halkının da bunu kabul etmemesi lazım” diyen Karayılan, Kürdistan’ın sömürülmüş ve işgal edilmiş olduğunu da belirtti. 93 yıldır Kürdistan’da sömgürge statüsünün yürütüldüğünü de ifade eden Karayılan konuşmasında şunlara dikkat çekti: “Sömürgenin bile bir kanunu ve hukuku var. Dersim vb. alanlarında soykırımı dönemlerinde de, 12 Eylül askeri darbesinde de bir düzeyde sömürge kanunları vardı, sömürge hukuku vardı. Şuanda sömürge kanunu bile kaldırılmış. Şuanda Kuzey Kürdistan’da ne hukuk, ne de kanun var. Yani sömürge kanunu bile yok. Ne var? Keyfi bir şekilde zulüm yaklaşımı var. Mesela 11 bin küsur Kürt memuru öğretmenlik yapıyor şuanda görevden alındılar. Yani biz hareket olarak Türk memurluğunu çok da uygun görmüyoruz, esasında sömürge sistemine hizmet gibi algılıyoruz. Zaten biz memurluğu reddettiğimiz için devrimci olduk. Yine bunlar Kürt insanlarıdır, bir yerde memurluğu kabul etmiş öğretmen olmuş; bugün bunlara siz Kürt’sünüz, taraftarısınız denilerek görevden alınıyorlar. Bu açık bir şekilde Kürt karşıtlığıdır. Açık bir şekilde düşmanlıktır.

Kürt şehirlerinde Sur, Cizre, Şırnex, Nisêbin, Gever, Farqin ve Hezex’te yaptıklarını gördük. Eğer bir devlet düşman olmazsa şehirleri yıkmaz. Bu devlet orada karşıtlığını ve düşmanlığını gösterdi. Bugün de Önderliğe karşı olan saldırılar, Kürt siyasetçilerine olan saldırılar, Kürt parlamenterler ve belediye eşbaşkanlarına olan saldırılar, Kürt öğretmenlerine olan saldırılar da bunu yansıtıyor. Tüm Kürt varlığına karşı bugün saldırı halindeler. Kürdistan dağlarının tamamını hedef alıyorlar, Kürdistan ormanlarının hepsini hedef alıyorlar. Kürdistan coğrafyasındaki hayvanları hedef alıyorlar, hepsi bir şekilde bu saldırılarda öldürülüp, diri diri yanıyor. Böyle ırkçı, şovenist, faşist duygularla Türk toplumunu yanlış yönlendirmek istiyorlar, yanlış bilgi vererek, ajite ederek Kürt halkının tamamına yönelmek istiyorlar. Ya köle olacaklar ya da teslim olacaklar. Zaten Erdoğan; ‘ya baş eğeceksiniz ya da baş vereceksiniz’ dedi. Yani ‘ya köle olacaksınız ya da başınızı alacağız’ dedi. Bu siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden Türk toplumuna yalan söyleyip, ajite ediyorlar.

Geniş yelpazeli bir psikolojik savaş yürütüyorlar. 30 Ağustos’tan bu yana Zagros bölgesinde Çelê Ertuş mıntıkasında operasyon başlattılar, aynı zamanda Tendürek ve Dersim’de operasyon başlattılar, ondan önce de Amed’te operasyon başlattılar. Türk devleti bu operasyonlarda çok büyük kayıplar veriyorlar fakat topluma tam tersini söylüyorlar. Askerleri Tendürek’te 5 gün boyunca özgürlük gerillalarının denetimi altında kaldılar. Perişan oldular. 86 askerleri öldü. Fakat ‘8 kaybımız var’ diyorlar. ‘Orada gerillaları temizledik’ diyorlar. Halbuki zor bela sivilleri araya koyarak kendilerini oradan kurtardılar. ‘Ertuş’ta 188 gerillayı imha ettiklerini’ söylüyorlar bu yalandır. Kendi kayıplarını itiraf etmiyorlar. Yaklaşık 100 ölü vererek zor bela iki tepeye girmişler, bunu kendileri için bir başarı gibi gösteriyorlar, Türk toplumuna da yanlış bilgi veriyorlar. Böylelikle toplumu şoven hislerle harekete geçirerek sanki Kürdistan’ı yeniden fethediyormuş gibi ‘bu bizim varlık yokluk savaşımız’ diyorlar. Bu Türkiye’nin varlık yokluk savaşı değildir. Bu olsa olsa sömürgeci AKP rejiminin varlık yokluk savaşıdır. 

Sömürgeciliğin savaşını sanki tüm Türkiye’nin savaşıymış gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Hayır, biz Türk halkıyla dostuz. Biz şimdiye kadar Türkiye sınırları içerisinde çözümü geliştirmek istiyoruz. Kürt halkını doğal halklarını istiyoruz. Yeryüzünde yaşayan tüm halkların hakkı neyse o doğal hakları istiyoruz. Fakat böyle ırkçı ve düşmancıl söylemler bizi farklı seçimler yapmaya itiyor. Elbette ki biz de seçeneksiz değiliz. Farklı seçeneklerimiz var. Sömürgeciliğin bu siyaseti bizi farklı seçenekler aramaya itiyor.

Salt Kürt Özgürlük Mücadelesini boğmak için Türkiye’yi pazarlık konusu yapıyorlar. Mücadeleye olan desteğin önünü kapatmak için Türkiye’nin her şeyini pazarlık konusu yapıyorlar. Kendilerini Rusya’ya teslim ettiler, İsrail’e teslim ettiler. Suriye liderine o kadar hakaret ettiler ve düşmanlık yaptılar şimdi onun ayağına gidiyorlar. Ne istiyorlar? Rojava’da Kürt halkının doğal haklarına kavuşmasının önüne geçmek istiyorlar. Suriye’de Kürt halkı bugüne kadar zulüm görmüş mazlum bir halktır. Şuanda Suriye’de federal bir sistemin oluşma koşulları gelişiyor, bu çerçevede Kürt halkı da kendi haklarına kavuşacak ama bunu kabul etmiyorlar. Neden? Çünkü Kürt’türler. Eğer orada Kürt halkı olmasaydı saldıracaklar mıydı? Hayır, açık ki Kürt oldukları için saldırıyorlar. Sadece resmi Türkiye sınırları içerisindeki Kürtlere karşı değil, tüm Kürtlere karşılar. Bunu açık bir şekilde yapıyorlar, ırkçılık yapıyorlar. Bu düzeydeki bir ırkçılık dünyada görülmemiştir. Maalesef uluslararası güçler buna seyirci kalıyor.”

‘AKP DARBESİ KÜRTLERE YÖNELMİŞTİR’

AKP devletinin bugün tüm Kürt varlığına, Önderliğine ve siyasetine karşı saldırıda olduğunu da belirten Karayılan, başbakanlarının ağzı ile ‘savunmada değil taarruzda’ olduklarını ilan ettiklerini, bu saldırıyı resmileştirdiklerini de sözlerine ekledi.

“Kanun yok, saldırı fethetme ve öldürme var. Zaten başarılarını böyle yansıtıyorlar; ‘bu kadar bombardıman yaptık bu kadar kişi öldürdük’ diyerek kendilerini başarılı göstermeye çalışıyorlar. Türk evlatlarını bu dağlarda öldürtüyor sayısını bile vermeden inkar ediyorlar. Böyle ırkçı ve ikiyüzlü bir zihniyet var. Özel savaş ve psikolojik savaşı genel Türkiye’de yürütüyorlar, sadece Kürdistan’da değil Türk halkı üzerinde de yürütüyorlar. Kendisine karşıt olanları; demokrat, sosyalist ve solcu olanları ezmek için elinden geleni yapıyor” diyen Karayılan önce Erdoğan ve Fetullah’ın ittifak halinde olduğunu, zaten ikisinin de kardeş gibi olduğunu, birbirlerine yakın olduklarını çünkü aynı kaynaktan aktıklarını, beslendiklerini belirtti.

Erdoğan ve Gülen’in birlik olduğunu, şimdiye kadar kimsenin aradaki farkı bile çok bilmediğini de vurgulayan Karayılan “Daha sonra devleti talan etme çıkarları, devleti ele geçirme ve iktidar konusunda anlaşmadılar ve karşıtlaştılar. Önce birbirlerini boşa çıkardılar, sonra darbeyle birlikte savaştılar. 15 Temmuz’da olan AKP ve Fethulah’ın iktidar savaşıdır. Bu demokrasi savaşı değildir. AKP bunu tersyüz ediyor istismar ediyor. Sanki Fethullah askeri darbe yapıyordu da o da demokrasiyi savunuyor. Hayır, o da aynı şeyi yapıyor o da darbe yapıyor. Hatta onun yaptığı Fethullah’ınkinden daha anti-demokratiktir. 10 binlerce kişiyi görevden aldı, 10 binlerce kişiyi hapse attı. Nerede adalet, nerede kişi hakkı ve korunması? Bunlar nerede? Hukuk nerede, nasıl bir gecede 60 bin kişiyi görevden atıyorsun. Bu görevden attığın 11 bin Kürt öğretmeni hakkında herhangi bir delilin var mı? Hayır, haklarında herhangi bir şey yok.

Belediyelere kayyum adı altında el koymak istiyorlar. Aldığımız bilgilere göre; aylarca müfettişleriyle bu belediyeleri denetliyorlar ve hiçbir usulsüzlük tespiti yapılmamıştır. Buna rağmen diyorlar ki ‘bu belediyeler dağa para gönderiyor.’ Bu büyük bir yalandır. Hayır, biz istiyoruz ki yurtsever bir belediye başkanı varsa halka hizmet etsin. Tüm paraları halkın hizmetine koysun. Eğer bizden para istemezlerse biz onlara muhtaç değiliz. Biz belediyelere muhtaç değiliz, ne de onlardan para isteriz. AKP ve herkes bilmeli ki biz PKK olarak güç sahibiyiz, bizim de ekonomimiz ve siyasetimiz var. Biz kimseye muhtaç değiliz ki belediyenin bir kaç kuruşunu alıp kendimiz için harcayalım. Biz halka hizmet etmelerini istiyoruz. Zaten doğru düzgün belediyelere para bile vermiyorlar. Kendileri de tespit etmişler ki belediyelerden tek bir kuruş bile dışarı gitmemiş. Ona rağmen yalan söylüyorlar. Kameralar önünde ‘dağa para gönderiliyor’ diyebiliyorlar. Bu büyük bir yalandır, tek bir kuruş bile gelmemiştir. Yurtsever Kürt belediye eşbaşkanlıklarını görevden alma ve belediyelere el koymak için bu tür yalan senaryoları oluşturuyorlar” diye konuştu.

‘AKP’NİN ÇÖZÜME CEVABI TAARRUZDUR’

Yalan, inkar ve yoğunca psikolojik savaş eksenine dayanan bir siyasetin yürütüldüğünü de söyleyen Karayılan şunları ifade etti: “Hem Türk toplumu üzerinde büyük bir oyun var, tüm muhaliflere karşı saldırı var, Kürt halkına karşı da yok etme ve kırım politikası var. Bunu AKP’ye sorabiliriz; Kürt sorunu yaklaşık 200 yıldır var, daha 1803 yılında Koysancak’ta Abdullah Babanzade’nin isyanıyla Osmanlı ve Kürtler arasında başladı ve günümüze kadar geldi. Kürdistan’da bu kadar katliam yürüttünüz ve ölüm getirdiniz bir sonuca vardınız mı? Hayır. Şimdi nasıl sonuç alacaksınız. Kalkıp memur bir başbakan atıyorsun konuşmasını bile bilmiyor. Tansu Çiller’in çömezi olan birisini içişleri bakanı olarak atıyorsun bu kişi ‘ya herro ya merro’ diyebiliyor. Böyle mi devlet olacaksınız? Sizden öncekiler nasıl ki Kürt toplumunu dize getiremediyse sizde dize getiremeyeceksiniz. Son geçmiş 200 yıla bakarsak sonuç alabiliyorlar mıydı? Alamıyorlardı. Bugün sen bu klasik sömürgeci, soykırımcı politikanla nasıl sonuç alacaksın? Açık ki kendi iç iktidarı için Kürt ve Türk kanı dökmeleri gerekiyor. Bunlar çirkin iktidar hesapları uğruna bunu yapıyor.

Onlarda iyi biliyor ki bizi yıldıramazlar, geri adım attıramazlar. Bunu iyi biliyorlar. Ama saldırıya geçmişiz taarruz halindeyiz diyarlar. Türk devleti adına açık bir şekilde halkımıza karşı saldırıya geçtiklerini söylüyorlar. Bundan bir süre önce bazı devletler ve bazı uluslararası kuruluşlar, bazı ulusal kurumlar ve örgütler, dost örgütler ve devletler bizden yeni bir süreç başlatmamızı talep ettiler. Kürt sorununun barışçıl ve diyalog yöntemleriyle çözülmesi için. Biz biliyoruz ki aynı talepler AKP devletine de gitmiştir. Ama AKP bu güçlerin demokratik çözüm isteğine cevap verdi. Ne dedi? ‘Biz savunmadan çıkıp saldırıya geçtik savaşı tırmandıracağız’ demiş oldu.

Biz de şuanda o dost güç ve kurumlara yine talepte bulunan devletlere diyoruz ki; bakın Türk devleti bize karşı açık bir şekilde taarruz ilan etti. Biz bu taarruza karşı geri adım mı atacağız, teslim mi olacağız? Hayır, bu asla mümkün değildir. Bu konuda bizim halkımızın onuru söz konusudur. Halkımızın onuru ve geleceği için biz gereken cevabı vereceğiz. Halkımıza ve siyasetçilerimize karşı olan saldırıları, Kürt varlığına olan saldırı kabul edilemez. Bu saldırılara karşı bizim doğal meşru müdafaa hakkımız vardır ve biz bu hakkı doğru bir biçimde ve yerinde kullanacak güçteyiz. Bu saldırılara karşı tek bir cevap gereklidir bu da; direniş, direniş, direniştir. Böylelikle saldırılarını kırabilir, insanlık onurunu savunabilir ve zafer yolunu açabiliriz.

Biz zafer aşamasına gelmişiz. Korkuları da bu yüzdendir. Bu saldırıların sebebi nedir? Mücadelemiz artık sonuç alma aşamasına gelmiştir. Sonuç almaması için bu saldırıları geliştiriyorlar. Bu yüzden biz devrime kararlıca yürümeyi esas alacağız. Kürdistan Özgürlük Mücadelesini yükselterek bu ırkçı ve soykırımcı siyaseti kıralım. Hem Kürdistan’da, hem Türkiye’de bu faşist siyaset anlayışına karşı mücadele etmek bir insanlık ve demokrasi görevi durumundadır. Bu konu da faşizme ve ırkçılığa karşı olan tüm güçlerle elbet ittifak geliştirmek bu çerçevede halkların mücadelesini daha güçlü bir biçimde yürütmek temel bir görev durumundadır. Biz faşist sömürgeci egemenlikçi anlayışı kırmak için, bunun mücadelesi için herkesle diyaloga varız.  Eğer ırkçı, faşist sistem son bulacaksa her türlü çözüme de açığız. Ama bu saldırgan ve faşist duruşa karşı her demokrat ve yurtseverin bir görevi vardır; o da direniştir. Görevimiz budur.

Bu konuda tüm uluslararası çevreler ve demokrasi güçleri AKP rejiminin hakikatini görmeli. AKP rejimi ırkçı bir rejimdir, Kürt halkın kırımdan geçirmek ve Ortadoğu’da kendine özgün bir egemenlikçi sistem geliştirmek istiyor. Rojava’ya olan saldırısıyla da görüldü ki niyeti kötü. Niyeti DAİŞ’e karşı savaşmak değil, daha birkaç gün önce bile DAİŞ’le ittifakı vardı. Bu ittifakın sürdürüyor olabilme ihtimali de var. O esasen Kürt halkına ve Suriye demokrasisine karşı harekete geçiyor. Demokratik kamuoyunu bu hakikati görmesi gerekiyor. Türkiye’nin İmralı cezaevinde ve Kürdistan’daki zulmüne karşı sesiz kalmamak insan olmanın bir gereği ve görevidir. Şuanda kimse bize ‘bu saldırılar ve vahşete karşı teslim olun veya sesiz kalın’ diyemez. Hayır, varlık ve insanlık direnişten geçiyor. Bu artık açık bir gerçektir.”

‘HİÇBİR KÜRT VE DEMOKRAT AKP’NİN YANINDA YER ALMAMALI’

Hiçbir Kürt demokratın ve kendine ‘insanım’ diyenin, bu ırkçı siyasetin yanında olmaması ve arkasını tutmaması gerektiğini de vurgulayan Karayılan, şimdiye kadar Kuzey Kürdistan’da AKP çözüm getirecek diyen çok kişinin olduğunu da hatırlattı. Hatta bazı Kürtlerin AKP’nin içine girdiğini ve “Erdoğan Kürt sorununu çözecek” dediğini de kaydeden Karayılan, “Ama anlaşıldı ki Erdoğan’ın Kürt sorunu hakkında her söylediği özel savaş çerçevesinde söylenmiş. Asıl niyeti çözüm değil Kürtleri kırımdan geçirmektir, iradesizleştirmektir. Bu artık açık bir şekilde anlaşılıyor. Kendine ‘Kürt, yurtsever, demokrat diyen herkes artık AKP saflarında kalmamalı. Çıkın ve tavır alın. Eğer sen bu toprakların sade bir evladıysan Kürt halkına karşı ırkçıların yanında yer almamalısın. Eğer yer alırsan bu suçtur. Kürdistan’da siyaset yapmak normaldir, herkes siyaset yapabilir fakat her gün Kürt halkının mezarını kazmak isteyen ve hergün Kürt halkının evlatlarını öldüren ve Rojava’ya saldıran bir siyasete karşı sessiz kalmak kabul edilemez, ama yanında yer almak katiyen kabul edilemez bir suçtur. Kendine ‘yurtsever ve demokrat’ diyen Kürt olsun veya olmasın bu ırkçı siyasete karşı durmalı yanında yer almamalıdır.

Kürdistan çılgın bir savaşı sürdürme çabasında olan AKP’nin korucular üzerinde de çok kirli oyunlar geliştirdiği görülüyor. Tüm korucuların bu konuda bu oyunlara alet olmaması gerekiyor. AKP maaş artırarak veya daha farklı vaatlerle onları bu kirli savaşın birer malzemesi haline getirmek istiyor. Kimse bu tür oyunlara kanmamalıdır. Kürdistan mücadelesi zafer aşamasına gelmiştir. AKP devleti bunun önü almak için çabalıyor ve Kürdü Kürde kırdırmak istiyor. Şuanda gerilla sizi hedef almıyor. Ama sizin de gerillayı hedef almamanız gerekiyor. AKP’nin detektörü olmayın, sömürgeci devletin önünde yürümeyin. Birçok bölge özellikle Garzan’da Türk devleti kurnazlık yapıyor, güvenlik bölgelerini korumak için korucuları kullanıyor. Bu tür alandaki korucular buna alet olmamalı kimse kendini Türk devleti elinde bir kalkan ve detektör haline getirmemelidir. Bu çerçevede tüm koruculara çağrımız şu ki; onlar Kürt Özgürlük gerillalarının hedefi değildir. Ama devletin yanında yer alan ve gerilla kanı dökmek isteyenlere karşı gerekli cevap verilecektir. Biz artık onlara ‘korucu’ demeyiz onlar kontradır. Kimse kontra olmamalı. Bazı devletlerin daha önce yaptığı gibi Türk devleti de koruculardan özel kuvvetler oluşturmak istiyor. Bu büyük bir tehlikedir. Kimse o güçlere katılmamalıdır. Bunlar hançer timi gibi kontralık faaliyetini yaptırmak istiyorlar. Bunların hepsi Kürdü Kürde kırdırma politikasıdır. Çok affedersiniz ‘köpeği köpeğe kırdır’ politikasıdır. Bu klasik bir siyasettir kimse bu oyuna gelmemelidir” diye devam etti. 

‘KÜRT SİYASETİ TARAFINI DOĞRU BELİRLEMELİ’

Kürt siyasetinin özellikle Güney Kürdistan siyaseti ve KDP siyasetçilerinin AKP dostluğu tutumlarını gözden geçerip, değiştirmesi, bu siyasete son vermesi gerektiğini söyleyen Karayılan şunları ifade etti: “Bugün AKP’nin yanında yer alıyorlar. AKP’yse Kürtleri parçalayıp, birbirlerine düşürmek istiyor. Daha sonra da tüm Kürdistan’ı yok etmek istiyor. Kimse bindiği dalı kesmemeli, böyle bir yanlışı yapmamalı. Böyle ırkçı bir düşmanın yanında yer almayın. Eskiden ‘Erdoğan Saddam gibidir’ diyorduk. Ama şimdi Saddam’a yedi kez rahmet olsun. Saddam’ı geçmiştir. Saddam hiçbir zaman Kuzeye, Rojava’ya ya da Rojhilat’a saldırmadı. Şimdi bunlar askerleriyle Rojava’dadır. Yani Saddam’ı bile geçmiştir. Kendine ‘Kürt’ diyen ve ‘Kürdistan için mücadele ediyorum’ diyen bir örgütün böyle bir gücün yanında yer alması mümkün mü? Kuşkusuz her Kürt siyasetçisi dış güçlerle ilişki geliştirebilir ama birinci dereceden bir Kürt düşmanıyla değil.

Bu temelde şu çağrıda bulunuyoruz; herkes bu konudaki yanlışını görmeli ve bu yanlıştan dönmelidir. Sömürgeciliğin parçalama oyunlarına alet olunmamalı. Alet olmayın ki Kürtler parçalanmasın ve kardeş kanı dökülmesin. Yanlıştan vazgeçip, ulusal platformda birlik olunmalı. Böylesi tarihi bir süreçte Kürt stratejisi bir olursa zafer yüzde yüzdür. Birlik olmasa da Kürt özgürlük mücadelesi çoğunluğuyla yine bu başarıyı garantileyecektir. Fakat bu daha derin bir mücadeleyi gerektirecektir. Bunun için önümüzdeki süreçte hedefimiz şu olmalı; hangi yöntemle olursa olsun demokratik ulusal birliği oluşturalım, bölge halklarıyla Arap, Türk ve Fars halklarıyla birlik oluşturalım, halkların kardeşliği siyasetini esas alalım, Demokratik Ulus perspektifiyle Demokratik Konfederal bir Ortadoğu için mücadeleyi yükseltelim. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin buna öncülük etme şansı oluşmuştur, bu tarihi fırsatı değerlendirmeliyiz ve büyük bir kararlılıkla hareket etmeliyiz. 

Geldiğimiz aşama budur. Kürt halkının sonuç alma aşamasıdır. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi artık zafere gidiyor. Sömürgeciliğin dile getirdiğimiz çabaları ve saldırılarının sonuç alması mümkün değildir.  Kaybedeceklerdir. Çünkü Kürt halkı; strateji, güç ve Önderlik sahibidir. Bu halk artık kırılamaz. Hiçbir güç tarihin akışını durduramaz. Özellikle Apocu fedailer bu tarihi dönemde gerekli rolü oynayacaktır. Apocu militanlar Kürdistan’ın her yerinde sömürgeciliğe ve her çeşit gerici çetelere karşı gerekli cevabı verecektir. Bugün bu kudreti, düzeyi ve performansı vardır. Dost ve düşman herkesin bunu bilmesi lazım. Kürt halkı artık geri adım atıp, sıradanlaşmayı kabul etmeyecektir. Kürt halkı güneşi görmüştür. Güneşe doğru özgürlük yürüyüşünü yükselterek başarıya gidecektir. Sömürgecilikte bu gerçekliği görüyor bu yüzden bu gerçekliğin önüne geçmeye çalışıyor ve çeşitli saldırılar geliştiriyor. Artık bu çabalar ve saldırılar sonuç alamaz. Çünkü Kürdistan toplumu ve Özgürlük Mücadelesi bugün önemli bir mesafeyi kat etmiştir.”

...