Karayılan, gerici, ırkçı, katliamcı zihniyete Kürtleri imha etmelerinin imkansız olduğunu göstereceklerini vurgulayarak, “Bunun için başta kadınlar ve gençler olmak üzere bütün Kürt halkı ve halkımızın dostları, yani tüm bölge halkları olarak Türk devletinin bu soykırımcı politikasına karşı mücadeleyi yükselterek, bunun imkansızlığını ortaya koyması temelinde çözümü mutlak geliştirmeliyiz. Bizim savaşımız, bu temelde haklı bir savaştır” ifadelerini kullandı.
Kurdistan Özgürlük Gerillasının savaşının bir var olma ve gelecek yaratma savaşı olduğunu belirten Karayılan “Türkiye’yi de demokratikleştirecek olan mücadele budur. Bölgede yeni bir dönemin kapısını açacak olan mücadele budur. Çünkü bu mücadele Önder Apo’nun yeni paradigmasında genişçe izah ettiği Demokratik Ulus ve Demokratik Konfederalizm perspektifine dayanan bir mücadeledir” diye konuştu.
Murat Karayılan’ın röportajının üçüncü ve son bölümü şöyle:
Uluslararası Komplo döneminde gerillanın durumunu izah ettiniz. Peki bu belirttiğiniz gelişmeler ardından gerillada ne gibi yenilenmeler sağlandı?
Önder Apo’nun Uluslararası Komplo ile esir düşmesi ve İmralı’da geliştirdiği derin yoğunlaşma sürecinin başlamasıyla gerillada da belli bir değişim süreci başlamıştır. Özellikle yaşanan Kandil Savaşı ardından hem düşman güçlerin amaçlarının hem de gücümüzün durumunun da açığa çıkması vesilesiyle gerillanın kendini daha fazla toparlama ve yenileme gerçeği gündeme girdi. Bu temelde 2001 yılında gerçekleşen Birinci HPG Konferansı ve hemen sonrasında da ulaşan Önder Apo’nun AİHM Savunmaları, gerillada kararlaştırılan yeniden yapılanmayı derinleştirdiği gibi güçlü bir ideolojik formasyonun kazanılmasına da yol açtı.
2001 ile 2013 yılları arası HPG üç kez yeniden yapılanma projesi kararı aldı ve o projeler çerçevesinde kendini yenilemeye çalıştı. Ama bu yeniden yapılanmalar daha çok günün ihtiyaçlarına cevap olacak düzeyde restorasyonlar biçiminde pratikleşti. Köklü bir değişimi yaratan yeniden yapılanmalar olduğu belirtilemez. Silaha daha iyi hakimiyet, belli düzeyde branşlaşma, sabotaj, suikast, vb. taktiklerde ustalaşma gibi şeyleri geliştirdiyse de köklü bir değişimi yaratmadı.Kuşkusuz geliştirilen bu şeyler de pratikte belli düzeyde cevap olmayı sağladı. Nitekim 2012 yılına gelindiğinde Türk ordusu gerilla karşısında tıkandı. Aslında teorik olarak yenildi. Çünkü artık birçok alana giremez oldu. Örneğin Oramar’da alay düzeyinde büyük bir askeri güç vardı ama içişleri bakanı oraya helikopterle bile gelemedi,zor bela kurtuldu. Çünkü orası kuşatma altındaydı. Yani Türk devleti kolay gelip gidemiyordu. Daha başka birçok yere artık giremez olmuştu.
GÖRÜŞMELER SÜRECİNİ SAVAŞA HAZIRLIK İÇİN KULLANDILAR
Özcesi Kuzey Kurdistan’da kurtarılmış alan benzeri, gerilla denetiminde olan alanlar oluştu. Belki bu resmen ilan edilmedi ama böyle alanlar oluştu. Bu aslında ordunun çaresizliği, tıkanması ve yenilgisinin bir sonucudur.
Tam da böyle bir süreçte AKP hükümeti Önder Apo’nun iyi niyetle yazdığı bir mektuba olumlu cevap verdi. Dolayısıyla Önder Apo’nun, ‘bakın siz tıkanıyorsunuz; imhayı gerçekleştiremezsiniz, demokratik çözüm herkesin yararınadır’ çerçevesindeki mektubu temelinde bir ateşkes süreci başladı. Ancak Türk devleti ve AKP hükümeti bu süreci tamamıyla oyalama, zaman kazanma, hazırlık çalışmalarını yürütme olarak değerlendirdi. O çözüm süreci dedikleri şey aslında özel savaşın bir projesi olarak kullanıldı. Bir taraftan İmralı’da HDP heyetlerinin de katıldığı diyaloglar vardı, diğer taraftan ise orduda yeniden yapılanma türü bir hazırlık süreci başladı. Uzman-paralı asker örgütlenmesi kararını almışlardı ama örgütlenemiyordu. Savaştan dolayı bu güçlere katılım azdı. Bu süreçte bunun örgütlenmesini hızlandırdılar ve böylece bu yeni paralı askeri güçlerinin örgütlenmesini tamamladılar. Diğer taraftan savaşa dayanıklı, karakol ve kalekolların yapımına hız verdiler. Önceden gidemedikleri yerlere giderek bu kalekolları inşa ettiler. Yine denetim ve istihbaratlarını güçlendirmeye çalıştılar. Bu süreçte biraz yumuşama vardı, o yumuşamadan dolayı gelişen rahat hareketle birçok gizli şey açığa çıkıyordu; onlar da istihbarat dökümünü yapıyorlardı.
MİT, DAİŞ VE DİĞER ÇETELERİ ROJAVA DEVRİMİNİN ÜZERİNE SÜRDÜ
En önemlisi de Kobanê’de gelişen savaşta AKP’nin taraf olması durumu vardı. MİT, Rojava Devrimi’nin bastırılması için DAİŞ’ten El Nusra’ya kadar çeşitli Suriyeli grupların hepsiyle ilişkilenerek bütün bunları Rojava Devrim güçlerinin üzerine sürdü. 2013’ün ortalarında Serêkaniyê’ye saldırılarak bu saldırı dalgası başlatıldı. 6 aylık süren çatışma sonucunda bunların hepsi YPG-YPJ güçleri karşısında başarısız oldular. Ardından DAİŞ’i devreye koydular. Onlar çekilip, yerlerini DAİŞ’e bıraktılar. DAİŞ’in Kobanê’ye saldırısı sürecinde de başarısız olacakları anlaşılınca tam o tarihlerde Kurdistan halkına ve özgürlük hareketine dönük Çöktürme Planı hazırlanmıştır. Bu Çöktürme Planı’nın hem de İmralı diyaloglarını yürüten heyetin başı olan kişi tarafından kaleme alındığı sonradan açığa çıktı. Yani tamamen ikiyüzlü, tıpkı tarihte olduğu gibi Kürt halkını oyalama ve kandırmaya dönük bir girişimdi o diyalog süreci. Nitekim diyaloglar artık sonuçlandı ve belli bir mutabakatta heyetler uzlaştı; bunun resmi açıklaması 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Tayyip Erdoğan bu açıklamayı yapan heyetlerin oturma şekline bile karışacak kadar işin içinde olmasına rağmen daha sonrasında ‘böyle bir mutabakattan haberim yok’ diyerek masayı devirdi ve son tahlilde 24 Temmuz 2015’te resmen hareketimize karşı topyekun kapsamlı bir imha savaşını ilan ettiler.
Bu savaşta ilk iki yıl güçler arasında belli bir denge vardı. Yani Cizre, vb. yerlerde şehir direnişleri sırasında yaşanan toplu katliamlara rağmen taraflar arasında belli bir denge söz konusuydu. Ancak NATO, Türk ordusunun Kurdistan Özgürlük Gerillası karşısında yenilmesini istemiyordu. Bunu baştan beri bir politika olarak sürdürdü. Tekrardan Türk ordusunun zorlandığını gören NATO Gladiosu, bir şekilde Türk devletine SİHA’ların montaj yapım imkanını yarattı; yine motoru ABD’den olmak üzere saldırı helikopterlerini yaptırdı.Böylece gerillaya karşı güçlü olan temel iki etkili savaş aracını Türk devletine sunarak bunun imkanlarını Türk devleti için yaratarak dengenin Türk ordusu lehine bozulmasını hedefledi. Bu temelde 2017’de çok kapsamlı direnişler ve şahadetler yaşandı. Kahramanlık destanları yazıldı. Ancak bu arada o güne kadar gerillanın geliştirdiği yeniden yapılanma ve değişimin de yetmediği açık bir biçimde görüldü. Bu temelde daha köklü bir yeniden yapılanma projesi ve yeni bir savaş doktrini üzerinde yoğunlaşma gelişti.
GERİLLA YENİDEN YAPILANDI
Yeni savaş doktrininin gelişmesi süreci kendisiyle birlikte neleri değiştirdi? Sistemsel olarak gerillada ne gibi değişimler oldu? Bu değişimi gerekli kılan dönemin karakteri neydi?
Bir devrim hareketi için çağı doğru okumak en önemli halkadır. Bu konuda bizim avantajımız vardı. Çünkü Önder Apo, çok kapsamlı bir biçimde geliştirdiği yeni paradigmasında çağı en detaylı bir biçimde yorumlamış, analiz ederek önümüze koymuştu. Bu bir projektör gibi önümüzü aydınlatan bir çerçeveydi. Bu temelde gerilla komutanlığı da çağımızda gelişen bilim-teknik devriminin toplumun ekonomik, sosyal, kültürel yaşam tarzı üzerinde yarattığı etki ve değişimin yanında savaş strateji ve taktikleri üzerinde yarattığı kaçınılmaz değişim ve etkiyi daha derinliğine ele almaya çalıştı. Yani gelişen uzay biliminin, telekomünikasyonun, elektroteknik ve bilgisayar biliminin yapay zekayı geliştirmesi ve bu çerçevede hedefe güdümlenen silahların yetkinleştirilmesi, vb. teknolojinin devasa bir biçimde gelişen gerçeği ile birlikte savaşın strateji ve taktiğinde köklü değişimler yaşanmıştır. İşte bu köklü değişimlerin doğru tahlili temelinde Önder Apo tarafından çerçevesi sunulan Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin taktik sorunlarının nasıl çözülebileceği, uygulamasının nasıl olacağı; hegemonik-düşman güçlerin elinde bulunan bu savaş teknolojisinin yarattığı sonuçların özellikle bir gerilla hareketi açısından nasıl ele alınması gerektiği konusunda derinleşme gelişti. Kısaca ‘buna karşı nasıl bir savunma sistemi geliştirebilir ve başarı elde edilebilinir’ noktaları üzerinde ciddi tartışma ve yoğunlaşmalar gelişti. Bu temelde Kurdistan Özgürlük Gerillası’nda köklü bir değişimin artık kaçınılmaz olduğu sonucuna varıldı. “Bu sadece Kurdistan değil, çağımızda tüm gerilla güçlerinde, hatta tüm askeri güçlerde olması gereken bir değişimdir. Çağı doğru okuyan her güç mutlaka bu değişimi de görmeli ve ordusunda buna göre yenilenme yapmalıdır; yoksa savaşta başarılı olamaz”tespiti yapıldı.
Bu çerçevede yeniden yapılanma bir reform tarzında değil de bir yeniden inşa biçiminde ele alındı. “Kurdistan gerillası olarak kuşkusuz Çin, Vietnam, vb. devrimlerden aldığı tecrübeden ve tabii ki bizim kendi tecrübemizden (o zamana kadar 30 yılı aşkın bir tecrübeydi) sonuna kadar yararlanmalıyız ama klasik gerilla dediğimiz bu klasik tarzları mutlaka terk etmeliyiz” sonucuna varıldı. ‘Klasik gerilla çağı aşılmıştır’ denilerek klasik gerilla ve ondan kaynaklı değişik alışkanlık ve hareket tarzına karşı ciddi bir mücadele başlatıldı.
YENİ DÖNEM YARI HAREKETLİ GERİLLA DÖNEMİ
Klasik gerillanın alışkanlıkları kolay aşılamıyor. Gerillanın edindiği alışkanlıkları terk etmesi başlı başına bir sorundur. Bunun için çok yoğun bir mücadele verildi. Hatta o zaman şöyle bir tespit yapıldı: “Bizim en büyük düşmanımız kendi alışkanlıklarımızdır. Kendi alışkanlıklarımızı bırakmazsak esas kayıp nedeni bu olacaktır” denildi. Kısacası hareket tarzında, üslupta, üslenme anlayışında, eylem tarzında ve gerilla sisteminde köklü bir değişimin, deyim yerindeyse devrimsel bir değişimin yapılması süreci böyle gelişti.
Örneğin Mao Zedung’un gerilla hareket tarzını koyarken iki ana direk diye belirlediği hareketlilik ve gizlilik kurallarını değiştirmek zorundayız. Artık hareketli gerillanın dönemi geçmiştir. Yeni dönemde yarı hareketli gerilla demek gerekiyor. Bundan sonra o iki temel direkten birisi gizlilik, birisi de öz disiplin olmak zorundadır. Öz disiplin, derin gizlilik, ince kamuflaj ekseninde gerillanın kendisini yeniden inşa etmesi gerekiyor. Yine gerillanın meşhur ‘toplanma-dağılma ilkesi’ gibi temel birçok kuralın değişmesi geliştirildi. Çünkü bunların hepsi artık eski ve aşılmıştı. Bu dönemde eskiye takılıp kalmanın, beraberinde tasfiyeyi getireceği açıktır. Artık gerillanın toplanmasına gerek yoktur. Evet, gerilla büyük harekat ve hamleler için koordineli hareket edebilir, etmeli ama bir araya gelmesine gerek yoktur. Özcesi bunlar gibi temel birçok kuralda köklü değişim geliştirildi.
Yine bizim gerilla yapılanmamız tabur-bölük-takım-tim düzeni üzerine kuruluydu. Artık bu sistem de aşılmıştır. Tabur, bölük ve takım gibi unsurların lağvedilmesi, tüm gücün bölge-birlik-tim düzeninde örgütlenmesi sistemi geliştirildi. Tabi bunları ifade etmek kolay. Ama pratikleştirmek çok zordur. Yani yıllarca hep takım-bölük düzeyinde hareket etmiş, böyle alışkanlık kazanmış, kültür edinmiş bir gerilla yapısında tim sistemini oturtmak, tim tarzı, kültürü ve zihniyetini geliştirmek kolay olmamıştır, başlı başına bir iç mücadele ile ancak bu anlayış şu anda belli düzeyde oturtulmuştur. Tabii ki hemen yenilenmeye geçilememeden dolayı yaşanan istenmeyen önemli kayıplarımız da olmuştur. Gerilla, yeniden inşayı kolay yapmadı. Kan revan içinde yoğunlaşarak ancak bu değişimi belli düzeyde gerçekleştirebilmiştir. Biz bütün o kahramanları saygı ve minnetle anıyoruz. Eğer bugün bazı sonuçlara ulaşmışsak, tamamen onların büyük direnişlerinin ortaya çıkardığı sonuçlar temelinde olmuştur. Bu açıdan Kurdistan’da değişim kahraman şehitlerimizin anısını yaşatma ve yarattıkları değerler birikimini başarıya taşıma inancıyla yapılmıştır. Eğer bu inanç ve bağlılık olmasaydı, sonuna kadar ısrar etme, değişimi bu düzeyde geliştirme de mümkün olamazdı.
Bunun yanı sıra yalnızca kullandığı ferdi silahına hakim olan gerilla dönemi aşılmıştır. Çağımızda gelişen teknoloji insan kalitesinin önemini daha da arttırmıştır. Önder Apo daha önce ‘en büyük teknik, insanın kendisidir’ demiştir. Bu belirlemenin de ne kadar doğru olduğu günümüzde bir kez daha anlaşılmıştır. Bu yüzden insan tekniğini daha fazla geliştirmemiz, derinleştirmemiz gerekiyor. Bunun için iki temel eğitim tarzına önem verme zorunluluğu var:
Birincisi, ideolojik eğitimdir. Önder Apo’nun ideolojik-felsefi çizgisi temelinde kararlaşma; Apocu yoldaşlık ekseninde ve kadın özgürlük çizgisi temelinde gelişen partilileşme ile yoldaşlık çizgisi temel güç kaynağı olmak durumundadır. Özellikle Kadın Özgürlüğüne Dayalı Demokratik Ekolojik Toplum Paradigması ekseninde yeniden kendini inşa eden Kurdistan Özgürlük Gerillası gibi kadın ve erkeklerden oluşan askeri bir yapıda kadın özgürlük çizgisine dayalı bir biçimde gelişen güçlü yoldaşlığın yarattığı sinerjiyi biz son yılların tünel savaşlarında ve tim savaşlarında çok çarpıcı bir biçimde gördük.
Bunun yanı sıra, ikinci olarak ise uzmanlaşmanın daha fazla geliştirilmesi eğitimlerini verme zorunluluğu doğmuştur. Her savaş tekniğinde ve taktiğinde uzmanlaşma olmazsa olmazdır. Her bir gerilla ideolojik kararlılığa, Apocu fedai ruha sahip olacak, uzmanlaşmış profesyonel bir asker olarak rolünü oynayabilecek düzeye gelmeli. Böyle bir yoğunlaşma, beraberinde ideolojik-politik-askeri niteliği açığa çıkaracak ve bu pratikte çok güçlü bir performansın şekillenmesini getirmektedir.
YENİDEN YAPILANMA GERİLLANIN YENİDEN İNŞASIDIR
Kısaca Kurdistan’da bizim geliştirdiğimiz yeniden yapılanma, gerillanın yeniden inşasıdır. Klasik gerillanın tümüyle aşılmasını öngören bir yapılanmadır. Klasik hareket tarzı, klasik savaş tarzı, klasik eylem tarzı artık aşılmıştır. Klasik takım, bölük gibi örgütlemeler de aşılmıştır. Eski klasik gerilla tarzıyla hareket de aşılmıştır. Yine eskisi gibi Önder Apo’nun asi-avare dediği, köy köy dolaşma, alan alan dolaşma gibi bir gerilla çalışma tarzı da artık aşılmak durumundadır. Gerillanın artık eskisi gibi köy köy ev ev dolaşmasına hiç gerek yoktur. Gerilla daha farklı yol ve yöntemlerle halka ulaşır. Bu yazılı olur, bu görüntülü olur, bu kurye yoluyla veya değişik biçimlerde olur.Özcesi eski köy-gerilla ilişkisi artık sona ermelidir. Ancak daha profesyonel, daha örgütlü, daha bilinçli, daha gizli bir gerillanın geliştirilmesi sonuç alabilir.
İşte bu tespitlerden hareketle, yeniden inşa süreci derinleştirilmiştir ve bu ideolojik-felsefi eğitim ve branşlaşma eğitimlerinin yanı sıra, teknik hakimiyeti geliştirme amaçlı eğitimler temelinde bugünkü gerilla belli bir performans kazanmış bulunuyor.
Bu yeniden yapılanma süreçlerinde gerillanın bilim-teknik alanında yaşadığı gelişmeleri ve bu gelişmelerin gerillanın savaş, taktik, hareket tarzı gibi noktalarda olan etkisi üzerine neler belirtilebilinir?
Teknik konusunu biraz açmakta fayda vardır. Artık düşmanın bildiği bazı şeyleri halkımızın da kamuoyunun da bilmesinde sakınca yoktur:
Biz daha 2001 yılında gizli bir biçimde gerillanın bir özel birliğinde bilim-teknik bölümünü geliştirdik. Bu bölüm 22 yıldır bilim ve teknolojik çalışmalarla ilgilenen bir bölümdür. Bu bilim ve teknik çalışmaların bir sonucu olarak çeşitli teknik üretimler yapıldı. Zagros, Hawar, Reşit, Şervan, Kamil silahları gibi savaşta kendini kanıtlamış bir takım üretimleri kendi kendimize yapabilen teknik faaliyetlerin geliştirilmesi söz konusudur. Yine kuşkusuz hava sahasıyla da ilgilenilmektedir. Kısaca fizik, kimya, matematik, elektroteknik gibi dallarda belli bir gelişme ve yoğunlaşmayı hedefleyen bu bölüm çalışması, bugün önemli bir düzeye gelmiş bulunmaktadır. Belli bir emek ve çaba sonucu gelişen bu çalışmaların şimdiye kadar gerillaya hizmeti oldu; bundan sonra da olacaktır. Şehit Delal Amed Hava Savunma Güçleri, bu bölümün yürüttüğü çalışmalar sonucu kurulmuş olan bir örgütlenmedir. Bu bölümün şimdiye kadar savaşa belli düzeyde katkıları olmuştur. Birçok alanda düşmanı engellemiş, onun faaliyetlerini boşa çıkartmıştır. İleriki aşamalarda daha fazla katkısının olacağı kesindir. Kısaca bu çalışma da yeniden yapılanma çerçevesinde gündemimize giren ve gün geçtikçe daha da gelişen bir çalışmadır.Bu konuda yaşanan gelişmelerin etkisini aslında Türk devleti sıcağı sıcağına yaşıyor ama bunu kamuoyundan ısrarla gizlemeye çalışıyor.
Hiç kuşku yok ki bu çalışmaların gelişmesiyle birlikte taktik alanda da açılım geliştirilmiştir. Taktik konusu bizim için önemli bir konudur. Daha hareketimizin başından bu yana sürekli gündemimizde olan bir konudur. Bilindiği gibi Kurdistan tarihinde strateji ve taktik konularında ciddi bir boşluk yaşanmıştır. Med dönemi ve İslamiyet’in muzaffer bir komutanı olarak şekillenen Selahaddin Eyyubi Kurdî sayılmazsa Kurdistan halkının tarihinde stratejiye dayalı bir savaş durumu fazla gelişmemiştir. Önder Apo’nun tarihi çıkışı strateji konusundaki tarihsel boşluğu doldurmuştur ama bu kez de taktik sorunlar gündemimize gelmiştir. Yani stratejiyi tamamlayacak, onu yaşamsallaştıracak, onun gereklerini uygulayacak taktisyen ve taktiğin geliştirilmesi sorunu hep gündemimizde oldu. Bu geçmişte de gündemimizdeydi, bugün de gündemimizdedir ve bizim için çok önemli bir konudur.
GERİLLA YENİ HAREKET TARZINA ULAŞMALIDIR
Gerilla Önder Apo’nun stratejik açılım birikimine, taktik alandaki perspektiflerine ve kahraman şehitlerimizin mücadeleleriyle yarattığı tecrübelere dayanarak taktik açılımı bu dönemde yoğunlaştırarak geliştirmeyi belli bir düzeyde başarmış bulunuyor. Günümüzde egemen güçler tarafından yeryüzü bir şekilde denetlenebiliyorsa ve tespit edilen koordinattaki hedefler de vurulabiliyorsa, o zaman bizim çok daha derin gizliliğe dayalı bir hareket tarzıyla düşmanın tüm istihbaratını felç edecek, tekniğini boşa çıkaracak bir hareket tarzını geliştirmemiz gerekiyor. Bu bir.
Yani gerilla yeni bir hareket tarzına ulaşmalıdır. Hataya yer vermeyen, tamamen düşman istihbaratını boşa çıkarmaya kilitlenen bir hareket ve savaş tarzı gerilla için bir olmazsa olmazdır. Bunun sonucu gelişen yöntem, gerillanın kendini nitelik olarak büyüterek tüm güçlerinin ideolojik-askeri formasyonunu güçlendirip profesyonel bir asker haline getirmesi ama buna mukabil sayısını yani niceliğini ise küçültmesidir. Yani tim savaş tarzının oturtulması gerekmektedir. Gerilla, niteliği büyük hacmi küçük bir güçle karşısındaki düşmana büyük darbe vurabilecek bir performansa ulaşmalı. Bu tarzda gerilla küçük birimlerle gerektiğinde arazide kaybolabilmeli, gerektiğinde ise bir hayalet gibi ortaya çıkıp işgal güçlerine darbe vurabilmeli. Bunun için öz disiplin ve derin gizlilikten çok söz ediyoruz.
Ancak tim tarzının gelişmesi, savaşın boyutunu küçültmemektedir. Çünkü biz aynı zamanda koordineli tim savaş tarzını uygulamayı esas alıyoruz. Yani az önce de belirttiğim gibi güçlerin toplanarak bir araya gelmesi gelişmez ama gerekli olduğunda 10 timin, gerekli olduğunda ise 20 veya daha fazla timin aynı hedef üzerinde yoğunlaştırılacağı bir savaş tarzından söz ediyoruz. Yani tim savaş tarzıdır ama koordineli tim savaş tarzıyla 2 timden 50 time kadar hacmi büyütebilirsin. Bu temelde bu tarzla büyük harekatlar da geliştirebilirsin. Günümüzde bu gerçeği doğru anlamayan ordular savaşı kaybederler. Sadece gerilla ordusu için bunu söylemiyorum. Normal devlet orduları için de bu geçerlidir. Süreci doğru okuyan ordu komutanları, gücünü eskisi gibi tabur-bölük düzeninde değil tim sistemiyle mevzilendirmek ve savaştırmak zorundadır.
Neden?
Çünkü savaşı kazanmak için artık küçük birimlerle savaşabilmek gerekiyor. Bugün diyelim Ukrayna’da yürütülen savaşta bir taraf bir taburluk gücünü bir binaya koyuyor, öbür taraf orayı tespit edip güdümlü füzelerle vurup bir kerede 100-200 kişiyi imha edebiliyor. İşte buna yol açmamak için düzenli ordular da artık kendisini küçük birimlere ayırmak zorundadır. Timler halindeki savaş bir gerilla savaş tarzıdır ama koşullar bugün tüm orduları da buna zorlamaktadır. İşte gerilla tim savaş tarzı düşman tekniğini kuşkusuz bütünüyle değil ama önemli ölçüde boşa çıkaran, özellikle hava tekniğini, yine kara tekniğini boşa çıkaran bir hareket ve örgütleme sistemidir.
Kurdistan Özgürlük Gerillası taktik açılımı bu sahada yapmıştır. Yani daha donanımlı, ideolojik, askeri performansı olan, niteliği bulunan, kıvrak, esnek, her türlü manevra kabiliyetine sahip timler sisteminden oluşmuş bir gerilla ordusuna ulaşmak hedeflenmiştir. Başarıyı getirecek olan ve günümüzde doğru savaş tarzını yürütebilecek olan gerilla örgütleme sistemi böyle olmalıdır.
YER ALTI SAVAŞI İLE GERİLLA SAVAŞI BİRLEŞECEK
Peki son yıllarda öne çıkmış olan yer altı savaş tarzının da aynı espriyle geliştiği belirtilebilir mi?
Elbette. Madem ki egemen güçler yer yüzünü uydularla, SİHA'larla, değişik kameralarla gözetleyebiliyorsa ve yine bunları güdümlü füzelerle hedefleme imkanı varsa, o zaman savaşın sadece yer yüzeyinde olmaması, yer altında da olması gerekmektedir. Çağımızda yer altı savaşı çok daha büyük önem kazanmıştır. Yer altı savaşları tarih içinde de vardır ama günümüzde daha fazla önem kazanmış bulunuyor. İşte Kurdistan gerillası bir süreden beri bunun üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tabi mücadelemizde de bunun bir tarihi oluşmuş durumda. Daha ‘91’den bu yana bu yönlü çabalar vardır ama bir taktiğin pratikte hayat bulabilmesi için taktiğin öncüsü olan komutanın ona inanması lazım. Komutanın yürüttüğü taktiğe tam inanması, güvenmesi gerekiyor.
Geçmişte bu konuda yaşadığımız boşluklardan dolayı bu yer altına dayalı savaş taktiğini başarılı bir biçimde uygulamada geciktiğimizi belirtebiliriz. Bu bir özeleştiri konusudur ve gerekirse daha uzun da açılabilir ama en son 2021 yılında o çokça bilinen Türk faşist-soykırımcı devletinin Garê saldırısında Siyanê Tüneli’nde Şoreş Beytüşşebap yoldaşın öncülüğünde geliştirilen tünel savaşının düşmanı kırması ve başarı sağlaması, yer altı savaş taktiğinin önünü açtı ve ondan sonra Avaşîn’de, Zap’ta ve Metîna’da gelişen saldırılar karşısında tünel ve tim savaşı biçiminde bir taktik çerçeve oturtuldu. Yani bu taktik esas çerçevesine kavuşmuş oldu.
İşte savaş doktrinimizin ana halkası, yer altı savaşı ile gerilla savaşının birleştirilmesidir. Bizler yer altı savaşını kimilerinin tahmin ettiği gibi, ‘gerilla zorunlu olarak tünele giriyor, direniyor’ biçiminde ele almıyoruz. Gerilla kazanmak için o tünele giriyor. Her bir direniş tüneli sadece bir savunma değil, aynı zamanda bir saldırı savaşı mevziisidir. Her bir direniş tüneli çevredeki düşman güçlerine dönük değişik taktiklerle darbe vurmanın planlandığı birer karargah gibidir. Tünel içinde bu tarz bir savaş geliştirilirken tünelin etrafında da arazi timlerinin, yani yarı hareketli, uzmanlığa dayalı koordineli timlerin de arkadan, önden, yandan düşman güçleri vurmasıyla meydana gelen iki ayaklı taktik çerçeveden söz ediyoruz. Bir nevi bir insan nasıl ki iki ayak üzerinde yürüyorsa, bu taktiksel doktrinin de ayaklarından birisi tünel direnişi, birisi de tim savaş tarzıdır. Bu ikisi birbirini tamamlayıp güçlendiren ve başarıya götüren taktik uygulama düzeyidir.Üç yıldan bu yana Türk ordusunun Zap, Avaşîn ve Metîna alanlarını işgal etme girişimlerine karşı Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişinin dayandığı temel savaş doktrini budur.
GERİLLA SADECE DAĞDA SAVAŞ VEREN BİR KONUMDAN ÇIKACAK
Bu savaş doktrininin amacı ve taktik yaklaşımı bağlamında neler belirtirsiniz?
Bu savaş doktrininin amacı uzun vadede işgal güçlerini yenmektir. Yerleşenleri yıpratmak, yerleşmesini engellemek veya geciktirmek. Çünkü her tünelin konumu farklıdır. Mesela bazılarında sonuna kadar, bazılarında belli bir süre direniş yürütülebilir.Her bir mevziinin durumu farklı bir taktik yaklaşımla ele alınmak durumundadır. Yani her türlü tekniğe dayalı saldırıyı boşa çıkaran veya bir şekilde dengeleyen savaş tarzının bu biçimde sonuç alıcı kılınması mümkündür.
Kurdistan Özgürlük Gerillası artık hem yer üstünde hem yer altında ve hem de imkanlarına göre havada soykırımcı-işgalci güçlere karşı savaşı geliştirebilecek kapasiteye gelmiştir. Belki siber savaş boyutunun henüz yetersiz olduğunu belirtebiliriz ama bu da geliştirilebilecek bir çalışmadır. Biz yeni dönemde hem hava sahasını hem siber savaş tarzını daha fazla geliştirerek artık gerillayı salt dağa dayalı, dağda savaş yürüten bir konumdan çıkarmak istiyoruz. Bizim savaşımız sadece bir gerilla savaşı değil, bir halkın varlık ve özgürlük savaşıdır. Yani tamamen toplumsal bir sorunu çözme çabasında olan bir direniştir.
Mevcut AKP-MHP-Ergenekon iktidarı beyhude bir çabanın peşinde koşmaktadır. İflas etmiş bir stratejiye yeniden can vermek istemektedirler. Bunu da sözüm ona, İHA'lara, SİHA'lara dayandırarak yapmak istemektedirler. Amaçları tıpkı Şark Islahat Planı’nda ifade edildiği gibi Kürt halkını soykırımdan geçirmektir. Soykırım illa fiziki öldürme biçiminde olmayabilir. Beyaz soykırım biçiminde de bir halkı yok etmek pekala mümkündür.
KÜRTLERLE BARIŞ YAPMAK İSTEMİYORLAR
Peki madem bu sorun bir toplumsal sorun ise niye mutlaka şiddetle çözme yöntemine başvuruluyor?
Bakın; halkımız her gün meydanlarda Önder Apo’nun özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü istiyor, değil mi? Uluslararası alanda dost çevreler, sendikalar, aydınlar, akademisyenler, sanatçılar çeşitli insan hakları kuruluşları, yüzü aşkın alanda Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü kampanyasını ilan ettiler. Halkımız da her gün bunu meydanlarda haykırıyor. Ama dikkat edin; Türk devleti tarafında tın yoktur. Yani hiç ses çıkarmıyor. Niye? Çünkü onlar Kürtlerle barış yapmak istemiyor. Onlar Kürtleri gömmek istiyor. Kürt diye bir şeyi kabul etmek istemiyorlar. Taktiksel olarak ‘Kürt kardeşlerimiz’ vs. diyebilirler ama esasta bir irade olarak tanımamak ve gelecekte de eriterek, kafasını kaldıranların da kafasını keserek bu toplumu yok etmek istiyorlar. Bu niyetinden vazgeçmediği için çözüme gelmiyor. Yoksa onlar da Önder Apo’nun ‘bana imkan verilsin ben bu sorunu bir haftada çözerim’ dediğini çok iyi biliyorlar.
Niye Önder Apo’ya karşı dünyada eşi benzerine rastlanmayan bir biçimde bir tecrit ve izolasyon uygulanıyor? Niye tüm çağrılara kulak tıkıyorlar? Çünkü onlar bu toplumu, bu halkı soykırımdan geçirmek istiyorlar. Soykırım siyasetinden vazgeçmedikleri için barış çağrılarına yanıt vermiyorlar. Yoksa Önder Apo Türkiye’nin sınırları içerisinde, Türkiye’nin hassasiyetlerini de dikkate alan bir çözüm formülüne sahiptir. Eğer Türkiye Kürt halkının varlığını kabul etse, bunu içine sindirse, derhal İmralı’ya gider ve Önderlikle bu sorunun kalıcı çözümünü tartışır. Eğer bugün bunu yapmıyorsa, hala soykırım siyasetinden, yani bu toplumu imha etme politikasından vazgeçmediği içindir.
BİZİM SAVAŞIMIZ VAR OLMA SAVAŞI
Son olarak belirtmek istediğiniz bir şey var mı?
Biz her biçimde savaşarak ve direnerek halkımızı imha etmelerinin imkansız olduğunu, bu gerici-ırkçı-katliamcı zihniyete göstereceğiz. Göstermek zorundayız. Başka yolumuz yok. Bunun için başta kadınlar ve gençler olmak üzere bütün Kürt halkı ve halkımızın dostları -ki günümüzde Kurdistan devrimi artık Kurdistan sınırlarını aşmış, bir Ortadoğu devrimine dönüşmüştür-, yani tüm bölge halklarının Türk devletinin bu soykırımcı politikasına karşı mücadeleyi yükselterek bunun imkansızlığını ortaya koyması temelinde çözümü mutlak geliştirmeliyiz. Bizim savaşımız bu temelde haklı bir savaştır. Bir var olma ve gelecek yaratma savaşıdır. Özgür-demokratik geleceği bölge halklarıyla birlikte, eşit, özgür ve kardeşçesine yaratma savaşıdır. Türkiye’yi de demokratikleştirecek olan mücadele budur. Bölgede yeni bir dönemin kapısını açacak olan mücadele budur. Çünkü bu mücadele Önder Apo’nun yeni paradigmasında genişçe izah ettiği Demokratik Ulus ve Demokratik Konfederalizm perspektifine dayanan bir mücadeledir.
Bu açıdan Kurdistan Özgürlük Gerillası üzerine düşen görevlerin üstesinden gelebilmek için gerekli taktik açılımı, derinliği, daha da yoğunlaştıracak ve mutlaka çağa uygun geliştirilen Devrimci Halk Savaşı tarzıyla düşmanın tüm yönelimlerini boşa çıkaracak ve son tahlilde yenmeyi başaracak; başarmak için gerekli tüm çabayı, fedakarlığı ve yeteneği mutlaka gösterecektir. Bunun için gerekli tecrübe, birikim ve perspektif mevcuttur. Her şeyden önce Önder Apo’nun ve Partimiz PKK’nin resmi olarak 45 yıllık bir birikimi söz konusudur. Hiç kuşkusuz edinilen bu tecrübe ve birikim kahraman şehitlerimizin emeği ve ödedikleri bedel çerçevesinde elde edilmiştir. Bir kez daha tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, onların anılarına gerilla mücadelesini başarıya taşıyacağımızın sözünü bir kez daha veriyoruz. Demokratik Modernite Gerillası Partimizin 46’ıncı yılında da bu birikimi kendisine mihver alacak, 46’ıncı yılı bir başarılar yılı haline getirme azminde olacaktır. Bu temelde 46’ıncı mücadele yılında bu mücadeleyi yürüten tüm yoldaşlara ve halkımıza üstün başarılar diliyorum.