Kürt sosyolojisinde ihanetin tarihsel geçmişi - 2

KDP, Türk devlet çeteleri bu halkın en değerli militanlarını, evlatlarını katletsin, toprağını işgal etsin diye her türlü istihbari, ekonomik ve askeri desteği sunmakta, ekmeğini, suyunu bile taşımaktadır.

KDP İHANENETİ

1991’de KDP’nin özgürlük hareketimiz karşısında aktif karşıtlık sergilemesi, 1992’de Türk devletiyle iş birliği yaparak Güney Kürdistan hattında askeri olarak gerillaya yönelik saldırılar başlatması, özgürlük hareketimizin buna, özgür Kürt kadını temsili olan Beritanca cevap vermesi Kürt sosyolojisinde ihanetin ve öze dayalı Kürt kimliğinin karşı karşıya gelmesini ifade eder. Devamında süren Güney operasyonlarında yüzlerce arkadaşımızın şehit düşürülmesi, Türk devletine kalkan olması ve Kuzey Kürdistan’da gerilla hareketinin büyümesine engel olunması, Sunni İslam sahtekarlığı altında Kuzey Kürdistan’da örgütlendirilen Hizbul-Kontra’ya KDP’nin desteği, KDP’den ayrılan bir kol olarak örgütlenmiş YNK karşısında Saddam’la birleşerek Hewlêr’e kadar kendi halkına karşı savaşın gelişmesini sağlaması, 1997’de dönemsel ateşkeslere ve karşılıklı yapılmış anlaşmalara dayalı olarak Hewlêr’de tedavi gören yaralı arkadaşlarımızın katledilmesi gibi hiç bir halkın tarihinde bir örneği olmayan ihanetin en çirkin yüzü sergilenmiştir. Tüm bunlara rağmen, uluslaşmanın halklarla birliktelik temelinde gelişimini engelleyemeyen KDP, Önderliğimize karşı örgütlenen uluslararası komplonun örgütlenmesinde yer almış ve hatta teşvik etmiştir.

Nitekim, Önderliğimizin “KDP’nin dayatmaları bu düzeyde olmasaydı bu komplo bu şekilde gelişmeyebilirdi” tespiti, aslında Barzanilerin uluslararası komplonun gelişiminde ne düzeyde stratejik rol oynadıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Amaç, gerçek Ulusal ve Bölgesel Önderliği tasfiye ederek, sahte önderliklerinin yaşam bulmasını sağlamaktı. Ancak, Önderliğimizin bu komploya karşıs duruşu, ideolojik açılımları ve hareketi büyütme temelinde geliştirdiği hamleler karşısında Barzani, Türk Devleti’ni daha fazla arkasına almaya çalışarak hareketin içine yönelik tasfiye hareketini örgütlemeye çalışmıştır. Önderliğimizin ‘İkinci Körfez Savaşı’ olarak tanımladığı Irak’a müdahale sürecinde, özellikle Güney Kürdistan ve Irak’ta özgürlük hareketimizin etkili olmaması için hareketimizi denetim altına almaya çalışmıştır. Bu çerçevede, hain ve kaçkın grupları örgütleyip, hareketin çizgisini dejenere etme, Önderlikten koparma ve gerillayı tasfiye ederek sistem içileştirme çalışmalarını yürütmüştür.

KDP’nin bu stratejileri etkili olmayınca, Kürt Ulusal Birliği’nin oluşumunu engelleme, Ulusal Kongre’nin toplanmasını veto etme yoluna gitmiştir. Güney Kürdistan’ı Türk devletinin hem askeri hem ekonomik sömürge alanına dönüştürerek, halkı yoksullaştırma, toplumsal dokuyu daha fazla feodalleştirerek kadınlara yaşam alanı bırakmama, halkı göçe teşvik etme, muhalefeti ezme, ekonomik ranta dayalı bir diktatörlük oluşturarak Güney’i hanedan yönetimiyle esir alma, Özgür Kürtlük adına nerede ve nasıl bir gelişim varsa onu engelleme politikası yürütmüştür. Bu çerçevede, Rojava’da açığa çıkan Demokratik Uluslaşma’ya öncülük eden devrimi etkisizleştirme, tasarrufuna alma, kurumsallaşmış ihaneti orada da ENKS şahsında örgütleme, Sunni İslamcı çeteler ve AKP’nin faşist yönetimiyle ortaklaşma tutumuna girmiştir. AKP ve Sunni İslamcı çeteleriyle yaptıkları gizli anlaşmalardan sonra DAİŞ’in Şengal’e saldırısı, KDP’nin maskesinin düştüğü andır. Önderliğimiz bu durumu şöyle tanımlamıştır: “Barzaniler, Şengal’de çok büyük bir ihanet gerçekleştirdiler. Bu öylesine büyük bir ihanettir ki, tarihte eşine az rastlanır, belki de rastlanmayacak nitelikte olan, büyük bir soykırım suçu işlediler. Halkımızın kök hücresini oluşturan Êzidi toplumuna, Êzidi halkımıza karşı çok açıktan gerekçelendirilemeyecek büyük soykırım suçunu işlediler. Êzidiler, mutlak anlamda soykırıma uğratılmak ve kadim topraklarından tümden sökülerek, bir daha dönememecesine mutlak anlamda bitirilmek, yok edilmek istendiler.” Bu kadar açıktan kendini ortaya koymak, kuşkusuz maskesinin düşmesiyle bağlantılıdır. Nitekim, Barzanilerin Güney Kurdistan’ı Türk sömürgesine dönüştürmesi, Sunni-İslam temelinde aslında halk uluslaşmamızı parçalamaya çalışması, özgürlük değerlerinin topluma mal olmasını engellemek için her türlü para ve rant alanını kullanıma açması, petrolü Türk devletine peşkeş çekmesi, Musul’u, Sunni İslam güçlerine terk etmesi ve bir Türk özel savaş mekanizmasına dönüştürmüştür. Uluslararası alanda hareketimize karşıtlığı örgütlemenin sınırsız çabasına girmesi, Rojava devrimi karşısında ENKS-MİT-PARASTIN ortaklığıyla her türlü saldırıya çanak tutması, ENKS yani Barzani ihanet güçlerinin Afrin ve Serekaniyê işgalinde rol oynaması, MİT’in Güney Kürdistan’da bu kadar cirit atması, Güney Kürdistan’ın tümden satılması, özgürlük hareketimizin ve demokratik uluslaşmanın dinamitlenmeye çalışılması, Önderliğimizin de belirttiği gibi tarihte örneğine rastlanamayacak düzeyde bir soykırım suçudur. Barzani’nin KDP’si kontradır. Hareketimize yönelik geliştirilen çöktürme konseptinin temel ayağıdır.

Tehlike, Barzaniler şahsında, ENKS-HizbulKontra-Hüdapar- şahsında halkımıza ve bölge halklarına kurumsallaşmış ihanetin bir tasfiye çizgisi olarak dayatılmasıdır. Bu, halkımız adına utanç ve öfke kaynağıdır elbette. Özellikle Şengal ve Rojava karşısında gerçeğinin teşhir olması nedeniyle KDP gizlenme gereği duymamakta, Hewlêr kalesini faşist şef Erdoğan’ın gelişiyle Türk bayrağıyla ışıklandırmaktan çekinmemektedir. Gerilla güçlerimize yönelik saldırılar, Güney’in Türk çete güçlerince işgal edilmesi KDP’nin ön açıcılığında hatta bunun da ötesinde; talebi, teşviki ve desteğiyle gelişmektedir. KDP, Türk devlet çeteleri bu halkın en değerli militanlarını, evlatlarını katletsin, toprağını işgal etsin diye her türlü istihbari, ekonomik ve askeri desteği sunmakta, ekmeğini, suyunu bile taşımakta ve insanlık tarihinin utanç tablosunun en dip noktasında bütün çirkinliğiyle yer almaktadır. Son olarak, Irak devletinin aslında büyük kaybetmesine neden olacak Türk devletiyle ittifakı gelişsin diye elinden geleni yapmış, her türlü zorlamayı ve teşviki sağlamıştır. Çünkü Barzani’nin KDP’si bu amaçla oluşturulmuştur. Erdoğan çetesi, Misak-ı Milli denen sınırları talep etmekte, bu da Güney ve Rojava Kürdistan’ının işgal edilmesini gerektirmektedir. Halkımızın özgürlük adına sergilediği en ufak bir kıpırdanış baskı ve katliamlarla cevap bulurken, bu siyasete ortak olmanın adı sadece dar çıkarlar uğruna hareket etmek değil, kontralaşmak, ajanlaşmak ve düşmanlaşmaktır. Kurumsallaşmış Enkidu, 21’inci yüzyılda ideolojik, politik, askeri ve sosyal anlamda kendini örgütlemiş ve insanlığın umuduna dönüşmüş Humbaba’yı katletmeye çalışmaktadır.

‘İLKEL MİLLİYETÇİLİK BİR ZEHİRDİR KESİLİP ATILMALI’

Aradan geçen beş bin yılın ardından, Önderliğimizin tüm tarihsel değerleri kendi öncülüğünde somutlaştırmış gerçeği ve oluşturduğu Özgürlük Hareketi, bilinç kazanmış halklar gerçeği, kendini yaratımı ve öncülüğüyle doğal toplum değerlerini güncele taşıyan özgür kadın duruşu nedeniyle ne Enkidu bunu başarabilir ne de Humbaba o kadar rahat katledilebilir. Önderliğimizin de belirttiği gibi, demokratik uluslaşma artık engellenemez bir biçimde oluşturulmuştur. Rêber APO, 21’inci yüzyılın paradigma öncüsü, kuramsal ve pratik yürütücüsü olarak uluslararasılaşmış bir nitelik kazanmış, özgürlük hareketi ve Kürt halkı somutunda bölgesel düzeyde en etkili mücadele gücü ve sistemin alternatifidir. Gerilla güçlerimiz, tüm saldırılara rağmen, Özgür Kürt onuru ve insanlığın değerleri adına büyük bir moral kaynağı ve direnç noktasıdır.

Tüm bunlarla birlikte olarak yapılması gereken nedir? Önderlik paradigmasının her açıdan doğru uygulanmasını sağlamak, tarihsel görevimizdir. Bu, halkımıza, kadınlara ve halklara karşı gelecek sorumluluğumuzdur. Kuşkusuz, Özgür Kürt ve Özgür İnsan’ın yaratılmasında, Humbaba’dan bu yana büyük bir tarihsel emek verilmiş, bedeller ödenmiş ve Önderliğimiz ile Özgürlük Hareketimiz şahsında muazzam bir çaba verilmiştir. Emeklere emek, değerlere değer, öz alana güncellenme ve açığa çıkma imkânı sağlanmıştır. Elbette tüm bunlar, bu halkın en değerli evlatlarının yaşamları ve canları pahasına olmuştur. En büyük başarı, hakikatin ortaya çıkması ve ihanet çizgisiyle direniş çizgisinin birbirine karıştırılmayacak şekilde ayrışmış olmasıdır. Bu anlamda tanımlayacağımız ilk şey; KDP bir ulusal güç değil, Barzaniler şahsında bir kontra örgütlenmesidir. Bununla bağlantılı olarak, ilkel milliyetçilik bir zehirdir, en fazla gideceği yer kendi halkının katliamına öncülüktür, bu bir kanserdir ve kesilip atılmalıdır. Halkımızı bundan koruyacağız. Her halk, özellikle halkımız kendi öz değerleri ve kimliği temelinde yaşamayı hak ediyor ve bu hak kesinlikle ne devredilebilir ne de vazgeçilebilir. İkincisi; Ortadoğu, Önderliğimiz paradigmasıyla esaretinden ve acılarından kurtulma şansını kazanmıştır, bu şans heba edilemez. Bu nedenle Barzani ve kabilesi sadece Kürt halkı değil, Ortadoğu halklarının düşmanıdır. Bu düşmanlığı etkisizleştirmek için Demokratik uluslaşmayı büyütmek ve halklarla birlikte ortak mücadelenin her türlü örgütlenme imkânı ve aracını geliştirmek gerekir.

Özgürlük Gerillası, savunma savaşı yürüten Demokratik Ulus niteliğindedir. Bu bilinci ve duruşu daha fazla büyütmek gerekir. Yeşil ve kara faşizmin ortaklığı olan Erdoğan-Bahçeli çetesinin Irak’ın iradesiz, bilinçsiz ve kendi halkına ihanet eden yönetiminin özgürlük hareketimizin silahlı mücadele startı olan 15 Ağustos’u anlaşma günü olarak seçmesi, 26 Ağustos’ta Ahlat’ta sözde Kürt siyasi hareketi olarak kendini tanımlamaya çalışan Hizbul Kontra’nın el ele fotoğrafıyla Kürdistan’ın işgal güçlerini ilan etmesi, Önderliğimiz ve hareketimiz karşısında soykırımı gerçekleştirme ve kutlama duruşudur. Çeteler, kendi güçsüzlüklerini ve kaybetme koşullarını soykırımımızla ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Bu kadar tehlikeli ve pervasız yaklaşımlara boyun eğilemez. Bu anlamda, 50 yıllık mücadelemizle ortaya çıkan halkımızın özgürlük bilinciyle uluslaşması ve yaratılan değerler, öz bilinç ve öz irade temelinde savunma savaşını her cepheden, her yöntemle geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, özgürlük gerillaları olarak Devrimci Halk Savaşı’nı tüm ayaklarıyla örgütlemenin, bu çirkin, küstah ve katil güruhu yenilgiye uğratmak, insanlık adına üstlendiğimiz bir görev, olmazsa olmazımızdır.

‘TARİHİMİZİ İHANETTEN KURTARMA BERİTANCA OLACAK’

HPG ve YJA STAR’ın duruşu ve cevabı elbette Bêrîtan arkadaşın tutumu olacaktır ki bu bilinç ve duruş, ancak tarihimizi ihanetten kurtarabilir. Şu konuda Önderliğimizin eleştirileri var; KDP’yi şu ana kadar ulusal bir güç olarak tanımlamak ve etkisizleştirmemek, Güney Kürdistan’ı KDP mülkü olarak görüyor, bu kadar büyük direniş ve gerilla güçlerimize rağmen halkı doğru örgütleyememek ve halkı savunmakta yetersiz kalmak, KDP’den zamanında yaptıklarının hesabını sormamak! Elbette bu eleştirilerin haklı nedenlerini ortadan kaldırmak, bu konularda doğru hareket etmeyi ve sonuç almayı gerektirir. Bu anlamda Güney Kürdistan’a sahip çıkmak, ülkemize, ulusumuza ve Ortadoğu’ya sahip çıkmaktır. Bunu yapabilmek açısından öz savunmanın Güney Kürdistan ayağını güçlendirmek ve savunma savaşını halkla ortaklaştırmak gerekir. Ayrıca, HPG ve YJA STAR olarak yürütülen mücadelenin bilinir olması ve siyasal sonuçlara dönüşmesi açısından, hakikati daha etkili ortaya koymak ve savunma savaşımızın propaganda ayağını güçlendirmek, özel savaşın örgütlenme imkanını zayıflatmak önemlidir.

Şu an direniş alanlarında tarihsel bir sorumlulukla mücadele yürüten arkadaşlarımız ve her cephede direnen özgürlük gerillaları, Özgür Kürt kimliğinin onurunu temsil etmekte, bu anlamda ihanetçileri gün be gün kendilerini daha fazla gerçek kimlikleriyle ortaya koymalarına yol açmakta ve teşhir etmektedir. Tüm dünya, bölge halkları ve halkımız bunu görmektedir. Bu savaşın en büyük avantajı Barzanilerin, ENKS ve siyasete soyunmuş katiller olan Hizbulkontraların gerçeğinin herkesçe bilinmesi ve toplumsal ayaklarının tümden kesilmesidir. Toplumsal destekten yoksun hiçbir güç kendini meşru göremez ve karar iradesi olamaz. Elbette bu güruhun kirlettiği, ranta ve paraya bulaştırarak hainliğe ortak ettiği kesimler vardır. Fakat bunlar, halk tabanı olarak değerlendirilemeyecek kadar marjinal ve etkili bir mücadeleyle etkisiz kılınabilirler. Bu anlamda belirleyici olacak olan gerillanın duruşudur. Önümüzdeki zaman çok kritik bir öneme sahiptir. Ne sıradan yaklaşmalı ne de kendimize güvende geriye düşmeliyiz. Bu anlamda, şehitlerimize karşı sorumluluğumuzun da bilinciyle savunma savaşını büyütürken, ihanetin köklerini ortadan kaldırmalı, halkımızın onları kapı dışarı etmelerine yol açmalı ve düşmanı çökertecek bir etkinlikle aşmalıyız. Bu güç ve iradeye, tecrübeye sahibiz. Elbette hatalarımızdan ders çıkaracak ve en ufak bir zayıflığın düşmana dayanak olmaması için kendimizi günlük olarak yenileyecek, iradenin zafer mücadelesini 21’inci yüzyılın kazananı olma temelinde yürüteceğiz. Önderliğimiz, 2001 görüşme notlarında şunu belirtiyor; “15 bin yıllık meşe ağacı gibiyim. Meşe ağacı kutsaldır. Dallarım kesilse de, budansam da, bazı taraflarım düşse de, köklerim tarihin derinliğindedir. Yeniden kendimi üretirim.”

Özgürlük Hareketi ve militanları olarak Önderliğimizin örgütü ve savaşçılarıyız. Bu felsefe ve yaklaşım, bu irade ve mücadele gücü tarihin en büyük kazanımlarına yol alıyor. Bizler de Önderlik militanları olarak, yürütülen mücadelenin tarihin derinliklerine kök salmış gerçeğini kendimizde yaşamsallaştırma, yetmezliklerimizden öğrenme ve köklerimiz üzerinde alnımız yıldızlara değene kadar büyümeye, kendimizi üretmeye, bununla özgürlük mücadelesini zafere taşımaya yol alacağız. Bunun için anlamlı yaşayacak, büyük savaşacak, özgürlük değerlerini yaşamımızda ve eylemimizde ortaya koyacak ve mutlaka Önderliğimizin özgürlüğü temelinde Özgür Ülke ve Özgür Ortadoğu gerçeğinde yaşayacak, soykırım suçlusu ihanetçilerden hesap soracağız. Zaman, tam da bunu dayatıyor ve zamanı başarı temelinde yaşayanların ordusu olarak halkımızın büyük ihanetler değil, ihanetleri yenmiş ve özgürlük duruşunu geliştirmiş bir halk olarak insanlık ailesi içinde hak ettiği yeri almasını sağlayacağız.