Lozan ve Kürtçe basın-yayın hakkı

Lozan Antlaşması’nda basın-yayının anadilde serbestisini tanıyan madde, anadilde ibadet, toplumsal ve ticari ilişkiler geliştirme ve mahkeme önünde kendini anadili ile savunma hakkını da içeriyor. Kürtler, bundan da yararlandırılmadı.

Kürtler için 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması, bir dönüm noktasıdır. Kurdistan'ın dört parçaya bölünmesini uluslararası arenada meşrulaştıran antlaşmanın üçüncü kısmını oluşturan "Azınlıkların Korunması" başlığı altındaki 39. Maddenin (Madde 39/4—Herhangi bir Türk yurttaşının gerek özel ya da ticaret ilişkilerinde gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır konulmayacaktır) 4 ve 5. bentlerinde, yurttaşlık bağına sahip insanların anadillerini kullanım hakkına dair genel bir tanım yapılıyor. Basın-yayının anadilde serbestisini tanıyan madde, anadilde ibadet, toplumsal ve ticari ilişkiler geliştirme ve mahkeme önünde kendini anadili ile savunma hakkını da içermektedir. Türk devleti, bu maddeyi Müslüman olmayanlar için kısmen kabullendi ama Kürtleri bundan muaf tuttu. 

Lozan'ın 39. maddesinin hükümlerine göre, Kürtler cumhuriyet ilan edilmeden önce kamusal alanda anadilini kullanma hakkına sahipti. Peki uygulama nasıldı?

ŞARK ISLAHAT PLANI VE KAMUSAL YASAK

Şark Islahat Planı, 1925’te yürürlüğe girdi ve 14. Maddesi, kamusal alanda Kürtçenin konuşmanın yasaklanmasına dair hükümler içerir. Sonrasında 1928'de başlatılan "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyası ile Kürtçe konuşanları ihbar edenlerin ödüllendirilmesi süreci de başlatıldı. Anayasada bulunmayan yasaklar, Şark Islahat Planı'nda var ve Kurdistan'a dair devlet planı anayasaya aykırı olarak uygulandı.

Türkiye'de1923'ten sonra el altından dağıtılan Kürtçe gazete ve dergilerin hiçbiri Türkiye'de basılmıyordu Kürtlerin yaşadığı diğer parçalarda, Ermenistan ve Avrupa'da basılan Hawar, Ronahî, Nûdem, Stêr, Rîya Teze, Jiyan gibi gazete ve dergiler, Kürt aydınları ve öğrenciler tarafından gizli yollarla Türkiye'ye getiriliyordu. 1923'ten sonra Türkiye'de basılan yalnızca iki Kürtçe kitap var ve bunlar Arap alfabesiyle basılmış dini kitaplardır.

MEM Û ZÎN’İN İNÖNÜ İMZASIYLA YASAKLANMASI

Kayıtlara geçen yasaklatma ise Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn adlı eseridir. İstanbul'da Necmi İstikbal Matbaası'nda basılan kitabın "yasak edilmesi ve elde edileceklerinin toplattırılma" kararının altında 13 Nisan 1950 tarihi, Cumhurbaşkanı İnönü'nün imzası var.

QIMIL VE 49'LAR DAVASI

49'lar Davası olarak bilinen davanın ilk tutuklamaları ise 22 Eylül 1959’da başladı. 50 kişinin sürek avı şeklinde peş peşe tutuklandığı davada Musa Anter dışındaki ilk 16 kişinin tutuklanma sebebi, İleri Yurt gazetesinde Qimil'ı yayınlaması sonrasında oluşan faşist tepkiye karşın Musa Anter’e, Kürtçeye, Kürtçe basım yayın hakkına sahip çıkmalarıydı.

Aynı süreçte CHP Niğde Milletvekili Asım Eren'in Başbakan Adnan Menderes'e, Meclis’te, "Kürtlerin Irak'ta öldürdüğü Türkmen kadar, siz de burada o kadar Kürt öldürmeyi düşünüyor musunuz?" demesine tepki göstermeleriydi. Özellikle Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirde yaşayan Kürt öğrenci ve aydınlar, gönderdikleri telgraflarla Asım Eren'i protesto etti. Parça parça tutuklanan diğer "Kürtçüler" de bunlardı.

Mehmet Emin Batu, tutuklu olduğu askeri cezaevinde mide kanamasından yaşamını yitirdiği için 49'lar Davası olarak hafızalara kazındı. 

MUSA ANTER DİKKAT ÇEKTİ

14 aylık tutukluluk sonrası mahkemeye çıkan 49 kişinin 16'sı hukukçudur. Mahkeme boyunca heyet ile yargılananlar arasında ibretlik diyaloglar oldu. Bunların en çarpıcıları Qimil şiirinin yazarı Musa Anter ile mahkeme başkanı arasında olan diyalogdur. 

Hakim: Ne diye Kürtçe yazıyorsunuz?

Musa Anter: İstanbul’da Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gazete çıkarıyor. Ayrıca İngilizce ve Fransızca da gazeteler çıkıyor. Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak?

Hakim: Onlar azınlık.

Musa Anter: Yani bir memlekette azınlık, çoğunluktan daha mı üstündür? Eğer bir azınlık kadar hakkım yoksa ben böyle çoğunluğu ne yapayım? Lütfen karar verin ve beni de azınlık kabul edin!

Bir hukukçu olan Anter'in, dolaylı yoldan dikkat çekmeye çalıştığı, Lozan Antlaşması'nın 39. Maddesinin ilk üç bendidir, dördüncü bende de devamında gönderme yapar. Davanın tarihi bir dava olması sebebiyle Kürtlerin bu ülkedeki statüsüne ve ihlal edilen haklarına dikkat çekmektir amacı. 

ANTER VE KÜRTLER DURMADI

Tutuklu kaldığı süre boyunca boş durmayan Musa Anter, cezaevinde 1959’da yazdığı "Birîna Reş" piyesini, 1965’da Ekin Basımevi'nden yayınlattı. Birîna Reş, Türkiye’de Kürtçe olarak basılan ilk piyesti. 1960 ile 1980 arası dönemde Kürtçe gazete ve dergi çıkarma girişimlerini görürüz. Dicle-Fırat gazetesi, 1962-1963 yıllarında 8 sayı yayınlandı. 12 Eylül darbesinden önce tamamı Kürtçe olan Tîrêj dergisi de 1979’da İzmir'de dört sayı çıktı.

12 EYLÜL VE ANAYASAL YASAK

Kürtçenin basın-yayın organlarında kullanımına ve Kürtçe yayıncılığa dair anayasada 1982’ye kadar hiçbir yasaklayıcı ibare bulunmuyordu. Doğrudan yasağın tarihi, 1982'dir. Darbe ile oluşturulan anayasanın "Düşüncelerin Açıklanmasında Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlıklı bölümde yer alan 26. Maddede, “Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz” ibaresi yer aldı. Anayasada bu tanım çerçevesinde kanunla yasaklanmış herhangi bir dil belirtilmemesine rağmen bu madde doğrudan basın-yayında Kürtçeyi hedef aldı, kanun, yasaklama ve cezalar bu madde üzerinden geliştirildi. 

ANAYASA’YA DAYANAN KAMUSAL ALAN YASAĞI

Bu madde, 19 Ekim 1983’te çıkan 2932 sayılı kanunun dayanağı oldu. Kanunun içerisinde yer alan "Türkçe dışında başka dilleri anadili olarak kullanmak ve bunları yaymaya çalışan herhangi bir etkinlikte bulunmak, miting, sokak gösterisi, poster, imza, pankart, afiş ve benzeri bildirilerde kullanılan yazılarda Türkçe dışında başka bir dil kullanmak; öyle ki bu kanunla yasaklanan bir dil olmasalar da ve yerel yönetimden izin alınsa da bu dillerin kullanıldığı ses, görüntü ve diğer araçları göstermek ve yaymak yasaktır" ibaresi ile birlikte Kürtçe, kamusal alanda net bir şekilde yasaklandı. 

ANAYASAL ENGEL KALKTI, YASAK DURDU

Tüm baskılara rağmen verilen mücadele sonucunda 25 Ocak 1991 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu kanun yürürlükten kaldırıldı. Bu tarihten sonra Kürtçe basım yapan yayınevleri açıldı, Kürtçe gazete ve dergiler yayın hayatlarına başladı. Bu noktadan sonra Kürtçe basın-yayın üzerindeki engel de şekil değiştirdi. Yayınlar, ‘Terörle Mücadele Kanunu’ kapsamında kriminalize edilerek, yayınevlerini ve yayın organlarını kapatma yoluna gidildi.

KÜRTÇE YAYINCILIĞIN ÖZETİ GİBİ

Azadiya Welat örneği, başlı başına Türkiye'de Kürtçe yayıncılık serüveninin özeti gibidir. Azadiya Welat, 26 Şubat 1994'ten 2006'ya kadar haftalık olarak çıkartıldı; 15 Ağustos 2006'dan itibaren günlük olarak yayımlanmaya başladı. Tek günlük yayın yapan Kürtçe gazete olan Azadiya Welat'ın çeşitli aralıklarla kapatılması sonucu oluşan boşluğu doldurmak için 24 Mart 2007'de Dengê Welat, Kasım 2008'de Welat, 16 Nisan 2009'da Rojev, 6 Mayıs 2009'da Hawar, 13 Kasım 2009'da Rojev ve en son 31 Mart 2010’da yine Azadiya Welat'ın yayınının durdurulması üzerine Rojev ile giderilmeye çalışıldı. Sadece kapatılmayla sınırlı tutulmayan baskılar, gazetenin yazı işleri müdürlerine verilen cezalarla da kendini sürekli gösterdi. Gazete, 2016’da KHK ile kapatıldı.