PJAK Eş Başkanı: İran Kürtlere karşı kirli bir ittifakta

PJAK Eş Başkanı Zilan Vejin, "İran tehlikeden kurtulmak istiyorsa demokratikleşmeli, Kürtlerin haklarını tanımalı. İran-Türkiye’nin anlaşması sonucu bize dönük saldırılar karşılıksız kalmayacak” dedi.

PJAK Eş Başkanı Zilan Vejin, İran’ın Kürtlere dönük bölge güçleri ile yaptığı iş birliği ve uluslararası güçlerle yaşadığı sorunlara ilişkin sorularımızı yanıtladı...

ABD ve uluslararası güçler tarafından İran’a dönük bir ambargo uygulanıyor. Ambargoya rağmen İran bölge politikalarını devam ettiriyor. Önümüzdeki dönemde İran’a dönük bir müdahale olabilir mi?

Ortadoğu'da çok hızlı ve anlık siyasi değişim, dönüşümler yaşanmakta. Daha şiddetli bir savaşın olma ihtimali de var. İran'ın son yıllardaki tüm çabaları bölgede hegemonyasını arttırma yönünde oldu. Denilebilir ki bir dereceye kadar amacına da ulaşmıştır. Irak'ta ve Suriye'de Heşdi Şebi, Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de ise Husiler yoluyla güçlerini konumlandırdı. Amerika ve Arap devletlerinin sınırlandırarak zayıflatmak istediği İran geniş bir alanda konumlanıyor. Dolayısıyla İran'a saldırı için birçok şeyin hesabının yapılması gerekiyor.

Amerika'nın korkusu bölgedeki karışıklığın kontrolünden çıkarak, İran'a gücünü arttırabileceği yönünde etki yaratmasıdır. Bu nedenle her gün farklı yöntemlerle İran'ı tehdit ederken, sadece ambargoyu derinleştirme ihtimali bulunuyor. Amerika yıllardır İran karşıtlığını dile getirerek tehdit ediyor, ancak şimdiye kadar ne Amerika ne de uluslararası güçler İran'a müdahalede bulundu. İran'la savaş şimdiye kadar dolaylı yürütüldü. Ancak bölgedeki gelişmeler her ihtimale karşı hazır olunması gerektiğini gösteriyor. 

İran, Türkiye ve Rusya ile Rojava üzerinden Kürt karşıtlığı politikası izliyor. Bu İran’a neler kaybettirir?

Astana ve Cenevre görüşmelerinin başlamasıyla birlikte üç devlet arasında Suriye ve Rojava gündemiyle ilişki gelişti. Rusya her ne kadar İran ve Türkiye gibi direk Kürt karşıtlığını yapmak istemese de, çıkarları doğrultusunda bu yola başvurduğu görülüyor. Üç devletin ortaklaştığı nokta Suriye'de Kürtlerin rol sahibi olmalarını engelleme üzerinedir. İran Suriye'de askeri üsler kurmak istiyor. Kürtlere karşı da görmezden gelen bir siyaset izliyor. Yani "Kürtler ulus olarak öne çıkmasınlar" diyor. Suriye'deki geleceği için Kürtleri en büyük tehlike olarak öngörüyor.  

Kürtlerin Rojava ve Suriye'deki kazanımlarının Suriye halklarına da kazandırdığı iyi görülmelidir. Kürtlerin siyasi iradelerinin tanınması ve siyasi statünün alınması tüm Kürtlerin geleceğine olumlu etki yapacaktır. İran'ın buna karşıtlığı ise siyasi, tarihsel ve toplumsal açıdan zarar verir. 

Kürtlerin DAİŞ'e karşı direniş ve mücadelesi olmasaydı, Suriye'de durum çok daha kötü ve karmaşık olurdu. Bu durum ileriki dönemlerde İran için de geçerlidir. Kürtlere, onların özgürlük, eşitlik ve barış mücadelelerine karşı her olumsuz yaklaşım bölgedeki savaşı ve krizi derinleştirecektir. Çözümün yolu Kürt gerçekliğini kabul etmekten, halklar arasında barışı sağlamaktan geçiyor. 

İran’ın Rusya ve Türkiye ile çelişkileri var. Ancak söz konusu Kürtler olunca ittifak yapıyorlar. Bu ittifak sonucu İran’ın onayı ile Türkiye İdlib’e girdi. Şimdi de Efrîn’i işgal etmek istiyor. Bu ortaklık nereye kadar gidebilir?

Tarihte hep görüldüğü gibi bölgedeki iktidarcı güçler, aralarında her ne kadar tarihsel çelişkiler olsa da, söz konusu Kürtler olunca bu çelişkileri bir kenara bırakarak, Kürt düşmanlığı üzerinden bir araya geliyorlar. Örneğin Kasr-ı Şirin Antlaşması'nın 7. maddesi Kürt karşıtlığı üzerine oluşturulmuş. Daha sonra antlaşmanın uygulanması ertelenerek, maddeleri anlamsızlaşırken, sadece 7. madde kaldı. Bu politika şimdi de yürütülmektedir. İran ve Türkiye mevcut durumda stratejik çelişkilerini bir tarafa bırakarak Kürtlere karşı diplomatik, askeri ve ekonomik görüşmeler gerçekleştiriyorlar. Misak-ı Milli'ye göre Kerkük, Osmanlı topraklarının bir parçasıdır. Türkiye şimdi nasıl oluyor da Heşdi Şebi'nin İran'ın gözetiminde Kerkük'e girmesine izin veriyor? Yine İran'ın bölgede Şia hattını güçlendirmesine niye ses çıkarmıyor? Bu soruların cevabı yine Kürtler konusu oluyor.

İdlib ve Efrîn üzerindeki saldırılar da Rojava Devrimi ve Kürtlerin kazanımlarıyla ilgilidir. Demokratik Ulus modelini kendileri için büyük tehlike olarak görüyorlar. Demokratik Ulus Türk, Arap ve Fars devletlerinin yıkılması anlamına geliyor. Bu nedenle anlaşmaları Kürt Özgürlük Mücadelesi'ni zayıflatma üzerine oluyor. Ancak bana göre başarıya ulaşamayacaklar, çünkü söz konusu güçler Kürtler ve halkların özgür iradelerinden korktukları kadar birbirlerinden de korkuyorlar. Aralarındaki tarihsel, siyasi çelişkiler onları kısa sürede birbirlerinden uzaklaştıracaktır. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi mevcut durumda Ortadoğu dengesinde önemli bir aktör olarak tüm bölgeye etkide bulunuyor. Türkiye ve İran bu etkiyi zayıflatmak için birçok yönden görüşmeler yaparak plan yapmaktalar. Ancak her iki güç de Rusya ve Amerika arasındaki çelişkilerden yararlanarak, bölgeyi dizayn etmek istiyorlar. Rusya ve Amerika bazı konularda uzlaşırsa, Türkiye ve İran ortaklığı da zayıflar. Kürtlerin Amerika ve Rusya ile olan ilişkileri de çelişki oluşturuyor. Herkes biliyor ki Suriye'de Kürtlersiz bir çözüm kalıcı olmayacağı gibi, bölgedeki krizleri de derinleştirecektir.

Son dönemlerde İran Kerkük üzerinden Güney Kürdistan’da müdahalelerini başlattı. Bu müdahalenin sonucu nereye varır?

Kerkük stratejik bir kent, aynı zamanda Irak ekonomisinin merkezi durumunda. Tüm bölge ve uluslararası güçler için önemli görülen petrol kaynakları burada bulunmaktadır. Başurê Kurdistan'da yapılan referandum Kürtlere karşı bir provokasyon olarak kullanılarak Kerkük, Xaneqin, Şengal ve Mahmur işgal edildi. Bu da Kürdistan'ın işgali oluyor. Kerkük petrollerine el konuldu, Başur yönetimi ise bu planı tahmin edememişti. Bu konuda yapılan uyarılar da dikkate alınmadı. İran da Başurê Kurdistan ve Irak'a yönelik müdahalelerini arttırıyor. Zaten Barzani ve PDK-YNK şahsında açığa çıkan durum Kürt kazanımlarına ihanetti.

İran’a karşı mücadele eden bir hareketsiniz. İran’ın izlediği Kürt politikasına karşı mücadele ediyorsunuz. İran rejimini izlediği tehlikeli politikaları biraz açar mısınız? İran’ın yaşadığı zorluklardan kurtulması için ne yapmalı?

İran hassas bir süreçten geçiyor. Uluslararası alanda zorluklar yaşarken, tehditlerle karşı karşıyadır. Önemli olan nokta İran'ın düşmanının ortağı ile ilişkileniyor olmasıdır. Amerika ve Türkiye'nin ilişkileri biliniyor, yine Türkiye ve Arabistan arasındaki ilişkiler de biliniyor. Türkiye Erdoğan şahsında Sünni Hilafet projesini geliştirmek istiyor, bu da bölgedeki Şia hattına karşıdır. Türkiye çıkarları gereği İran'ın zor bir durumla karşı karşıya kalması durumunda onu bertaraf edebilir. Bu İran'ın önündeki tehlike oluyor.

İçeride de halkın itirazları yükselirken İran'ın diğer ulus, halk ve inançlara karşı sertleşiyor, baskıları artıyor. Geçtiğimiz günlerde Rojhilat'ta büyük bir deprem meydana geldi. İran burada insani görevlerini bile yerine getirmedi. İran'ın Kürtlere, özellikle Yarsanlı Kürtlere karşı tutumu ayırımcıdır. Bunlar sisteme karşı büyük bir tepkiye neden oluyor. Mevcut rejim toplum hiç bir hakkını tanımıyor, baskı ve şiddet yürütmektedir.

İran her ne kadar bölgede güçlü bir şekilde konumlanmış gibi görünse de, toplum içinde yarattığı bu sorunlarla içte bir yıkılmayla yüzyüze kalacaktır. Toplumun dinamik gücü etkisiz kılınıyor. İran'da yaşayan tüm halklar, yine kadın ve gençlik işsizlik ve yoksulluk içinde yaşarken, siyasi ve kültürel baskılarla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu da içteki krizi derinleştiriyor. Güçlü bir İran’dan söz edebilmek için, siyaset ve yönetimi demokratikleştiğinde, ekonomi, hukuk, savunma, eğitim düzeni demokratikleştiğinde söz konusu olabilir. İran kendi içinde demokratik siyaseti geliştirip, tüm halkların haklarını tanırsa, kuşkusuz kendisine yönelik tehlikeleri de bertaraf edebilir. Fakat önceki siyasetinde ısrar ederse, İran'ın önünü alamayacağı halk devrimi gelişecektir. Baskı ve hegemonyasını sürdüremez veya dış müdahalerle karşı karşıya kalabilir.

İran Lübnan, Irak ve Suriye’deki güçleri ile yeniden dünya gündemine girdi. Lübnan’da Hizbullah Suriye’de aynı güç, Irak’ta ise Heşdi Şabi güçleridir. Bu güçler aynı zamanda bölgede İran adına savaşan güçlerdir. İran bu güçler ile ne yapmak istiyor?

İran'ın çabaları savaşın kendi sınırları içine yayılmasını engellemektir, bunun için de bölgede kirli bir savaş yürütüyor. İran'ın Irak'ta yürüttüğü hamle esas Amerika ve İsrail'e karşıydı. Heşdi Şebi ve Hizbullah aracılığı ile Şia hattını tamamlayarak, Sünni bloka karşı Şia blokunu öne çıkarmak istiyor. Bölgedeki bazı ülkelerde bu güçleri Amerika, Suudi ve İsrail'e karşı savaştırıyor. Bazı yerlerde ise gizliden veya dolaylı olarak Kürtlere karşı savaştırıyor. İran özellikle Suriye'de Kürtlerin gücünden korkuyor. Sadece İran değil, bölgede savaş yürütün tüm güçler açık veya gizli bir şekilde Kürtlerin statüsüne karşı çıkıyor. Böylece demokratik ulus projesine karşı kendi projelerini gerçekleştirmek istiyorlar. 

İran, Suudi, Katar krizi devam ediyor. Bu krizin nedenleri nelerdir ve nasıl aşılır?

Arap güçleri ile İran-Türkiye arasındaki denge 20. yüzyılda çift kutuplu dünyada oluşturulmuş. Şimdi bu denge değişiyor. Suudi Arabistan hep öncü bir Arap gücü olarak bölgede etkili olmak ve tüm Arap devletlerini kontrolüne almak istemiştir. Dönem dönem güç olmak isteyen Mısır, Irak ve Suriye ise iç savaş ya da diğer devletlerle olan savaşlar nedeniyle zayıf düşürülmüş durumda. Şimdi de Katar İran ile geliştirdiği ilişkiler nedeniyle terbiye ediliyor. İran da ortağının zayıflatılmasını önlemek istiyor. Dolayısıyla yürütülen savaş İran öncülüğündeki Şia cephesi ile Arabistan öncülüğündeki Sünni cephesi arasındaki iktidar savaşı oluyor. Kriz devam edecek gibi görünüyor.  

Hareket olarak İran ve Türkiye’nin size karşı bir iş birliğiden söz ediliyor. Asos ve benzeri yerlere, size dönük saldırıları oldu. Bu iş birliğinin amacı nedir ve buna karşı sizin tutumunuz ne olacak?

Geçmiş dönemlerde iki devlet arasında çeşitli görüşmeler oldu. İran Genelkurmay Başkanı Mihemed Baqiri Türkiye'ye giderek görüşmeler yaptı. Yine İran'da bazı görüşmeler oldu. Bu görüşmelerin esas gündemini hareketimize karşı yapılacak ortak saldırı ve operasyonlar oluşturdu. Diğer gündemleri de Suriye ve Rojava'da nasıl konumlanacakları üzerineydi. Bu süreçte 3 defa hava saldırılarını yaptılar. Saldırılar İran-Türkiye iş birliği sonucunda gerçekleştirildi. Bundan önce 2011 yılında İran'ın Kandil'e yönelik saldırısı da yine İran-Türkiye iş birliği ile yapılmıştı.

Saldırılar Irak merkezi hükûmetine bağlı Başûrê Kurdistan Federe Bölgesi topraklarına yönelik yapılmasına rağmen, hem Başur ve Irak yönetimi herhangi bir tutum göstermediler. Türk savaş uçakları ile İran keşif uçakları bölge üzerinde dolaşıyor. Ortak saldırıların devam etmesi İran'ı daha fazla bölge bataklığının içine çeker ve Kürtlerin barış için açtığı kapı tamamıyla kapanabilir. Kriz ve savaşın derinleşmesi İran'ı daha çok zor durumda bırakır.

PJAK olarak gerilla alanlarına ve halkımıza yönelik saldırıların hiçbirini karşılıksız bırakmayız. Savunma ve misilleme hakkımızı saklı tutuyoruz. Ancak bizim için esas olan demokratik siyaset ve müzakere yoluyla yapılan mücadeledir. Koşullar olduğu müddetçe ısrarımız çözüme dönük olacaktır.