ANALİZ

Rai bilmecesi ve RTE'nin takiyesi

Cerablus'un Türkiye tarafından işgal edilmesinden sonra Suriye'de ortaya çıkan yeni durum her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor...

İşgalden sonra Türkiye önce Cerablus'un güneyde yer alan Demokratik Suriye Güçleri ile Cerablus Askeri Meclisi güçlerine saldırdı. Bu saldırılar üzerine yükselen işgal seslerinden ötürü Türkiye ve çeteleri kendilerine belirlenen sınır boyunca ilerleyiş içindeydi. Ancak hiçbir yerde DAİŞ ile ciddi bir çatışma yaşanmadı. Zira DAİŞ ile anlaşmalı bir durum söz konusuydu. O yüzden bir nevi devir teslim şeklinde köyler ve Rai teslim edildi. 

RTE VE ÇETELERİN MASKESİ DÜŞTÜ

Türkiye'nin Suriye topraklarını işgal etmesinin uluslararası yasalardaki yersizliği hâlâ kendini koruyor. Buna şu ana kadar herhangi bir kılıf bulunmuş değil. Ancak Rai'de DAİŞ çeteleri tarafından Türkiye ve bağlı çetelerine teslim edilmesinden sonra gelişmeler başka bir evrede seyretmeye başladı. Bir yandan Cerablus'a giren çetelerden büyük bir bölümünün DAİŞ'çi olduklarının kimlikleri ortaya çıkmaya başladı. DAİŞ içinde emirlik, şeriat mahkemesi başkanlığı ve daha farklı görevlerde olanların sakallarını kesip üniforma değiştirdikleri her geçen gün biraz daha açığa çıkıyor. Bu yönlü birçok belge de ortaya çıkmaya başladı. Öte yandan Rai'de yaşananlar bu durumu daha fazla açığa çıkardı. 

Türkiye'nin Suriye topraklarını işgal etmek için girişine izin veren ABD geçtiğimiz günlerde Rai'ye girerek sözde DAİŞ'e karşı başlatılan operasyonları koordine etmek istedi. Bu durum RTE ve Türkiye'nin birlikte hareket ettiği çetelerin maskelerini tümden düşürdü. Zira ABD'nin bir takımlık gücü Rai'ye girer girmez Türkiye'nin ÖSO dediği gerçekte ise El Kaide kökenli grup ve elemanlar ayaklandılar. Türkiye'yi Suriye topraklarında meşru gören bu gruplar "ABD güçlerini Suriye topraklarında istemiyoruz" diyerek ayaklandılar.

Hatta kimi çeteler tarafından mermiler sıkıldı. Sıkılan mermiler basına yansımadı. Sultan Murad, Ehrar Şam, Feylak El Şam, Nurettin Zengi, Sultan Mehmet Fatih, Firqet El Hemze, Kuzey Ordusu, Tecemü Weitasimü Bi Hebilallah, Sixur El Cebel, Şam Cephesi, Tecemu İtaqim Kema Emart, Liva El Fetih, El Firqah 13, Ehrar Tıl Rıfat, Ceyş El Tehrir, Livam El Mutasim ve Ceyş El Nasır adında onlarca Türkiye'ye bağlı gruplar var. Rai'de ABD güçlerine karşı gelişen çeteci grupların protesto ve hatta silah kullanmaları Türkiye tarafından örgütlendirildi. Türkiye bu örgütlenmeyi ABD Özel Kuvvetlerinin Girê Spî'de Türkiye'nin saldırı tehlikesine karşı bazı yerlere bayrak asmasına karşı geliştirdi. Zira Girê Spi'ye yönelik Navaf Beşir öncülüğünde bir güç hazırlamıştı. Ateşkes biter bitmez Girê Spî'de ÖSO adıyla işgal girişimini başlatacaktı. ABD Özel Kuvvetleri bu tehlikeyi gördüğü için sınır boyunca bazı noktalara bayraklarını astı. Türkiye bu işgal ve katliam girişimine karşı ABD'nin Girê Spî'nin bazı yerlerine bayrak asmasına misilleme olarak Rai'de bu grupları ABD'ye karşı harekete geçirdi. Protesto bunun sonucunda ortaya çıktı. 

TÜRKİYE ÇETELERİ GİZLEMEYE ÇALIŞTI

Türkiye yine bir Anadolu oyununa başvurdu. ABD güçlerine karşı Rai'de gelişen protestolardan haberi yokmuş gibi davrandı. Bu protestonun sorumlusu olarak da ilk önce bir grup gösterildi. Daha sonra iki grup daha ortaya çıktı. İlk önce ortaya çıkan Ehrar Şarkiye adında bir gruptu. Daha sonra Ehrah Tel Rıfat ve bir başka grup ABD güçlerinin operasyonu koordine etmek için alana girmesinden dolayı işgal güçlerinden çekildiklerini açıkladılar.

Bu durum baştan sonra bir düzmecedir. Zira çekildiği söylenenlerin hiçbiri ciddi gücü olan gruplar değil. Hepsi yeni isim almış gruplar. Türkiye bu hayali isimlerle çetelerini gizlemeye çalıştı. Çünkü bu protesto başını DAİŞ'ten Sultan Murad, Ehrar Şam, Feylak El Şam vd. gruplara geçmiş çetelerin öncülüğünde gelişti. Kaldı ki adı geçen gruplar Nusra ve DAİŞ'ten farksız gruplar değil. Çünkü Nusra, Ehrar Şam'ın kurduğu cephelerin içinde yer alıyorlar. O cepheleri kurma ve yürütmeden sorumludurlar.

ABD ise Rai'ye girmekte ısrar ediyor. Zira ABD'ye karşı protesto başlatan ve hatta kimi yerde mermi sıkan grupların çoğu Türkiye tarafından ılımlı gruplar olarak gösteriliyor. Hatta bu gruplardan bazıları ve diğer gruplar içinde olan bazı unsurlar Türkiye'nin ABD ile başlattıkları ama kısa sürede biten Eğit-Donat Projesi içinde eğitilen yapılardır. Bu durum Türkiye'nin ABD ile başlattıkları Eğit-Donat Projesi'ne kimleri davet edip eğitimden geçirdiğini de gösteriyor. ABD'nin Rai'ye girmede ısrar etmesinin bir diğer nedeni ise oradaki grupların ılımlı gruplar mı yoksa çeteci gruplar mı olduklarını netleştirmek amaçlı olduğunu belirtiliyor. Ancak Türkiye'nin, daha şimdiden hiç alakası olmayan gruplarla, o girişimin sorumlusu olarak göstermeye çalıştığı gruplarla çeteleri gizlemeye çalıştığı daha şimdiden tartışma konusu olmuş durumda. Bu yönlü kuşkular fazlasıyla ön plana çıkmış durumda.

ALGI OPERASYONU

Türkiye, Cerablus işgalini başlattığı günden itibaren algı operasyonunu da başlatmış durumda. Algı operasyonunun merkezine de Türkmen devletini koyarak Bab üzerinden yürütüyor. Türkmenlerin bu konuya itirazı gelişti. Bunların başında QSD güçlerinin sözcüsü Telal Sılo geliyor. Sılo, Rojava'da yayın yapan Buyer gazetesine verdiği röportajda çarpıcı bilgiler sundu. Kendisinin bir Türkmen olduğunu, kendisiyle birlikte binlerce Türkmen ve onlarca Türkmen grubunun hareket ettiğini, Türkiye'nin Türkmen dediklerinin Türkmenleri temsil etmediğini söylüyor. Bunun yanı sıra Türkiye'de en fazla kalan kişilerden biri olduğu, kaldığı süre içinde onları eğitenin MİT olduğu gibi çarpıcı açıklamalar yaptı. Ayrıca halen iki çocuğunun Türkiye'de olduğu ve çocuklarının yaşamından endişe duyduğunu da sözlerine ekliyor. 

Diğer önemli bir nokta ise, Rai'de ABD güçlerine yönelik protestoların yapıldığı gün Türk ordusu ve sözde ılımlı grupları aslında bir hamle başlatmışlardı. Bu, sınırın sıfır noktasında DAİŞ'in elinde kalan Tel Şehir, Karagöz, Didriş gibi köyleri alma hamlesiydi. Ancak Türk medyası başta olmak üzere yapılan tüm açıklamalarda "Bab hamlesi başladı" şeklinde algı oluşturulmaya çalışıldı. Oysa söz konusu köyler Bas'tan oldukça uzak yerlerdir. Bab'ın değil Azez'ın köyleridir. Azez ile Rai arasında sınır boyunca dizilmiş köylerdir. Türkiye bununla aslında Bab'ı işgal etme algısını oluşturmaya çalışıyor. Bu da Türkiye'nin Kuzey Suriye topraklarına yönelik amaç ve emellerini daha açık bir şekilde gösteriyor.

DANANIN KUYRUĞU BAB'TA KOPACAK!

YPG'nin de içinde olduğu Kuzey Suriye güçleri ve siyasi oluşumları projelerini tamamlamakta kararlı. Bunun için gelişebilecek tüm saldırılara karşı hazırlıklarını yapmış, yapmaya devam ediyorlar. Bu da Bab'ın özgürleştirilerek Efrîn'e kadarki sınırlarını tamamlama anlamına geliyor. Türkiye'nin ise Cerablus'tan başlayıp Bab ve Efrîn'i de içine alacak şekilde genişleterek bir Türkmen devleti ilan etme planı var. Bu durum, Türkiye'in Bab üzerindeki emellerinin devam edeceğini gösteriyor. Türkiye'nin bir biçimde Bab ve köylerine saldırıda bulunacağı öngörülebilir. Bu ise beraberinde çok ciddi bir savaş, çatışma anlamına geliyor. Uluslararası güçler Türkiye'nin Bab ve çevresine kadar ilerlemesine izin verip vermemeleri de ayrı bir nokta. Görünen o ki, Kuzey Suriye güçlerini birbirine vurdurarak her iki güç üzerinden hakimiyet geliştirme planları var. Ancak planları ne olursa olsun, Bab dananın kuyruğunun kopacağı yer olarak karşımızda duruyor. Gelişmelerin neyi göstereceği önümüzdeki günlerde biraz daha belirginleşecek. Önümüzdeki sürecin çok çatışmalı geçeceği ise şimdiden söylenebilir. Zira Türkiye Kuzey Suriye'nin tamamını işgal etme gibi bir planla hareket ediyor. Kuzey Suriye'nin demokratik güçleri, siyasal oluşum ve yönetimi de bunun farkında ve buna göre bir hazırlık içinde.