Çewlik: Rêber Apo üzerindeki tecridi kırmak en büyük hedefimiz!

YJA STAR Merkez Karargâh Komutanı Zozan Çewlik: 2020 yılına büyük iddia ve hedeflerle girerek HPG ve YJA STAR’ın yeniden yapılanmasını daha da derinleştirerek Rêber Apo’nun üzerindeki tecridi kırmak en büyük hedefimizdir.

YJA STAR Merkez Karargâh Komutanı Zozan Çewlik, 2019 yılında yürütülen direnişi 2020 yılı amaç ve hedeflerini ANF’ye değerlendirdi.

YJA STAR Merkez Karargâh Komutanı Çewlik, şunları belirtti:

ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUM

“Yeni bir yıla girerken 2019 yılında büyük bir fedakarlık ve direniş sergileyen ve mücadele tarihimizde asla unutamayacağımız, şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Yine zindanlarda direnen devrimcileri, kadın direnişçilerini, tüm demokratik güçleri selamlıyorum.  HPG’nin ve YJA-STAR’ın yeniden yapılanması temelinde her zaman başarıya yürüyen büyük komutan Çiçek Botan arkadaş şahsında, kendini sürekli yenileyen ve yaratan kararlılığın simgesi Şevin Bingöl, emek ve fedakarlığın sembolü Helin Garzan, zorlukları yenmenin iradesi Dicle Amed, savaşta kendini yaratan kadın sembolü Madura arkadaşı, halkların demokratik ve özgür yaşam talepleri için sonuna kadar mücadele eden  Hevrin Xelef,  Zin, Tolhildanların , yine inancın bağlılığın ve adanmışlığın öncüsü Helmet arkadaş, yaşamlarının her karesini davaya adayan  Cemil ve Demhat arkadaşları yine Kuzey ve açılım sahalarının yaratıcı ve üretken komutanı Doğan Serhat, Apocu ruhun ve yoldaşlığın temsili Ciger Koçer arkadaşı tekrardan minnetle anıyor mücadele tarihimizdeki büyük emek ve çabalarının önünde saygıyla eğiliyorum.

Devrimimizin fedai ruh ve büyük bedellerle inşa edildiği tarihi bir aşamadan geçiyoruz. Neredeyse tüm mücadele sahalarında katılımları ve duruşlarıyla büyük izler bırakan yoldaşlarımızın şehadetleri mücadelemizin tarihi önemini ve değerini ortaya koyan gerçek ölçüdür. Kuşkusuz her direniş süreci kahramanların inanç, irade ve mücadele yöntemleriyle yaratılır. Aynı şekilde kahramanlar direniş süreçlerinin çizgisini belirlerler. Bugün yine içinde bulunduğumuz tarihi direniş sürecinin anlamını ve direnişin düşmanı kahreden büyüklüğünü yaratan, sürece kaygısızca ve inançla katılarak kahramanlık mertebesine yükselen yoldaşlarımızın öncülüğüdür. Devrim görevlerinin en çok büyüdüğü, derinleştiği bir süreç olmak kadar öncülüğün hem keskinleştiği hem de halklaştığı bir süreci yaşıyoruz. Rojava başta olmak üzere tüm sahalarda demokratik ve devrimci güçlerin katılımının devrim gidişatını belirleme etkisine sahip olduğu bir süreçteyiz.  Dolayısıyla özgürlüğe gönül vermiş her bir yurtseverin, çalışanın, kadının, süreç katılımının devrimin kaderini belirleyecek kadar etkili olabileceği bir öncülük düzeyi sürecin kaderini belirleyecektir.

İçinde bulunduğumuz süreçte düşman saldırılarının en vahşi ve pervasız bir boyuta ulaştığı bir aşamadayız. Düşman katliamcı zihniyetle geliştirdiği faşizan saldırıları ile vahşileşme düzeyini ifade ediyor. Süreç, varlık-yokluk, özgürlük-soykırım, zafer ya da yıllara sarkacak geri düşüş ikilemlerini içeriyor. Süreç büyük bir kahramanlık ruhu, direnç, irade ve kararlılıkla yürütülürken, taktik ve tarzdaki yetersizlikler sürecin hassas ve kırılgan yanını ifade ediyor.’

GELİŞEN SALDIRI VE İMHA KONSEPTİ ASKERİ OLDUĞU KADAR İDEOLOJİKTİR

Yılın sonuna geldiğimiz bu günlerde, Rojava Devrimi şahsında başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halklarına yönelik imha konseptinin yürütüldüğü kızgın bir savaş sürecinden geçmekteyiz. Bilindiği gibi Rojava Devrimi’ne karşı geliştirilen saldırı 9 Ekim tarihine, yani Önderliğimizin Suriye’den çıktığı ve uluslararası komplonun başladığı güne denk getirilerek başlatılmıştır. Önderliğimiz İmralı notlarında, TC’nin yıllarca Önderliği topraklarında bulundurduğu için Suriye’den intikam aldığını belirtmektedir. Bu saldırı da aynı şekilde hem Suriye devletinden alınan bir intikam, hem de Rojava Devrim’inin Kürt halkına ve insanlığa vaat ettiği özgürlüğe bir saldırıdır.

Rojava’ya yönelik işgal saldırıları ve buna karşı sergilenen direniş gündemdeki sıcaklığını koruyor. Öyle anlaşılıyor ki saldırılar önümüzdeki süreçte de tırmanarak devam edecek. Buna karşı hazırlıklı olmak, halkların ortak çıkarı temelinde direnişi yükseltmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Bilindiği gibi Türk işgalci devletinin Rojava’ya saldırması hiç kimse için sürpriz olmadı. Egemen güçlerin Ortadoğu’yu dizayn etme çabaları ve Türk devletinin Kürt düşmanlığı böyle bir saldırının olacağını haberini veriyordu. Çünkü uzun bir süre faşist Türk devleti farklı gerekçeler ile her fırsatta işgal ve saldırı tehdidinde bulunuyordu. Kuşkusuz Türk işgalciliğinin bu tutumu egemen güçlerden bağımsız ele alınamaz. Nitekim Rojava’ya karşı 9 Ekim’de işgal saldırıları gerçekleştiğinde tablo daha net anlaşıldı. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin kazanımlarını ortadan kaldırmaya karşı savaşı onaylayan ve bizzat yürüten sadece Türk devleti değil, NATO’un kendisi olduğu ortaya çıktı. Esasta bu saldırılar Rusya ve ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik projelerinin bir parçası olarak gerçekleşti. Hegemonik güç olan Rusya ve ABD, faşist Türk devletinin Kürt düşmanlığını biliyorlar. Yeri ve zamanı geldiğinde faşist Türk devletinin Kürt düşmanlığını kullanmaktan çekinmiyorlar. Bu nedenle halen devam eden işgal saldırılarına onay vererek ve destekleyerek bunu daha açık ortaya koydular. 9 Ekim’de işgal saldırılarının başlatılması, Kürt Özgürlük Hareketi ve onun Önderliği’nin imhasını hedeflemek amacıyla olduğu anlaşıldı.

Ancak günümüz koşulları 1999’dan çok farklıdır. Ne Kürtler ne de Kürt sorunu önceki süreçler gibi değildir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik ulus ve demokratik konfederalizm paradigması bu değişimin temelini oluşturuyor. Bu paradigmanın pratik olarak kısmen pratikleşmesiyle beraber kadınlarda ve dünya halklarında da büyük karşılık buldu. Bu karşılık Rojava’ya saldırıyla birlikte halkların ortak tutumuyla daha da anlaşıldı. Kadınların, Kürtlerin ve halkların işgale karşı gösterdiği refleks geliştirilen komployu 20 yıl öncesi gibi sadece Kürtlerin tepkisiyle sınırlı kalmasını engelledi. Açığa çıkan gerçeklik esasta demokratik ulus ve demokratik konfederalizm paradigmasının kadınlar ve halklar nezdinde büyük karşılık bulduğudur. Zaten egemen güçleri ve bölgedeki statükocu devletleri ürküten de bu gerçekliktir. Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve onun Önderliği’ne karşı bu denli yönelimin sebebi budur. Yaşanan gelişmeler çıkarlarını tehlikeye atıyor ve Ortadoğu’ya yönelik planlarını boşa çıkartıyor. Ürktükleri temel nokta ve büyük risk olarak gördükleri şey bu realitedir. Kürtler öncülüğünde gelişen ve toplumlarda karşılık bulan demokratik ulus sistemini ideolojik bir tehdit ve kendilerine sistemsel alternatif olarak görüyorlar. Beş bin yıllık erkek egemen sistemin ideolojik düzeyde sorgulanır duruma gelmesi, alternatifinin giderek pratikte karşılık bulması ve Rojava şahsında bir düzeye kadar sisteme kavuşması küresel güçler için büyük bir korku kaynağıdır. Gelişmekte olan sistemi el birliğiyle boğdurma girişimleri bundan kaynaklıdır. Sorun ideolojik ve sistemseldir. Gelişen karşı saldırılar ve imha konsepti de askeri olduğu kadar ideolojiktir. Kürt soykırımının bu denli yaygın ve sert yöntemlerle dayatılması iyi anlaşılmak durumundadır. Kürtler ve kazanımları kendi sınırlarını aşmış küresel çapta etki yaratan düzeye gelmiştir. Başka coğrafyalardaki halkları, kadınları ve egemen sisteme alternatif kesimleri etkilemiş ve arayışa sevk etmiştir.

SALDIRILAR SOYKIRIM POLİTİKALARININ KAPSAMINI ORTAYA KOYMAKTADIR

Önümüzdeki süreçte saldırılar devam edecek. Kuşkusuz bu saldırılarda zorlanan sadece Kürtler ve Kürdistani halklar olmayacak. Ulusları aşan bir halk gerçekliği ve bu gerçekliğin sergilediği irade savaşı var. Bu direniş dünya halklarına ilham ve umut veriyor. Bu nedenle Kürtlere saldıran Türk devleti ve saldırıları onaylayan egemen güçler de önemli düzeyde zorlanmaktadırlar. Kürtler öncülüğünde gelişen direnişi gören egemen güçler, kendi emperyal çıkarlarını korumak adına Türk faşizmini Kürtlere saldırması ve Kürt soykırımını gerçekleştirilmesi konusunda teşvik etmektedir. Kürt uyanışı ve buna paralel bölge, dolayısıyla dünya halklarının ve kadınlarının uyanışı, özgürlüğünü talep etmesi egemen güçlerde kaygıyla izlenmektedir.

Rojava’ya yönelik Türk işgalci devletinin askeri saldırılarının bunca destek ve tepkiye rağmen halen devam etmesi belirttiğim gibi bu büyük korkudan kaynağını almaktadır. Bu durumda Kürtlerin, Kürdistani halkların ve dostlarının sergileyeceği direniş tarihin gidişatını önemli oranda belirleyecektir. Bunu belirtmemin nedeni, bugün en can yakıcı şeklide saldırılar Kürdistan’da sürmekle birlikte, esasta bütün dünya bir savaş halindedir. Kürdistan’daki direnişin açığa çıkaracağı sonuç dünya halkları açısından belirleyici bir etkiye sahip olacaktır. Dikkat edilirse birçok yerde, yeni düzen arayışları var. Ancak basının öne çıkardığı dış güçlerin açıklamaları ve yaptıkları açıklamaları dair yorumlamalardır. Kuşkusuz bunlar da görmezden gelinmez. Fakat, bugün neredeyse dünyanın bütün kıtalarında halk ayaklanmaları gelişiyor. Bu ayaklanmalarda var olan sisteme tepki ve ret etme var. Dünyanın birçok yerinde, yönetim biçimine, sisteme, ekonomik sıkıntılara, adaletsizliğe, kadın karşıtı politikalara, gelir dağılımındaki adaletsizliğe vb. ortaklaşan taleplerle sokağa dökülme durumu var. Büyük bedeller verme pahasına bu isyan devam ediyor. Bu nedenle Kürdistan’da bir sistemle somutlaşan, kendini yöneten, kadın özgürlüğünü önceleyen ve bütün saldırılara rağmen kendi sistemini savunmada görkemli bir direnişle ısrar eden gerçekliği her yönüyle görmek önemlidir.

Bu sürecin kaybetme ve kazanma denkleminin oluşturacağı risklerin büyüklüğü hiçbir süreçle kıyaslanamaz. Küresel düzeyde moral ve etki yaratan bir direnişin olumsuz sonuçları da o düzeyde olur. Rojava’ya karşı başlatılan ve devam eden saldırı siyaseti ve planını Efrîn sürecine de benzetemeyiz, benzetmemeliyiz. Hatırlanacağı üzere Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu konuda ciddi uyarılarda bulunarak, ‘Efrîn’deki gibi olmaz, direnirler’ diyerek perspektif vermişti. Efrîn konusunda da ABD ve Rusya anlaşmıştı. Şimdi de anlaşmışlar. İran-Rusya-T.C arasında yapılan Ankara zirvesinde bu durum açıkça anlaşıldı. Çeşitli anlaşmalar oldu, pazarlıklar yapıldı. Türk devleti alenen Kürt soykırımını bütün dünyanın gözü önünde her fırsatta dayatmaktadır. Her ne kadar Erdoğan, ‘Kürt kardeşlerimle sorunum yok, YPG terör örgütüdür’ dese de esas amaç bütün Kürtleri hedeflemektedir. Rojava’da YPG gerekçe gösterilerek Kürtlere saldırıyor, Kuzey’de HDP’ye saldırarak Kürt iradesi kırılmak isteniyor. Rojava’ya saldırıların başlamasına paralel olarak belediyelere kayyum atanması, en fazla da eş başkanlık sistemini illegalize ederek hedef haline getirilmesi soykırımın kapsamını ortaya koymaktadır. Bu konuları daha fazla teşhir etmek, Türk devleti ve Erdoğan’ın ‘Kürt karşıtı değiliz, PKK ve YPG’yi kabul edemiyoruz’ yalanını somut örnekleriyle ortaya koymak gerekiyor. Bir yandan Kürtlerle sorunum yok diyeceksin öte yandan Kürdün en ufak bir kazanımına ve tavrına tahammül etmeyeceksin.

BÜYÜK RİSKLER KADAR BÜYÜK KAZANMA FIRSATLARI DA VAR

Yukarıda da belirttiğim gibi ABD ve Rusya, Kürt düşmanı yaklaşımını kullanarak, Ortadoğu coğrafyasında türeyen ne kadar eli kanlı çete grupları varsa jandarmalığını Türk devletine vermektedir. Çünkü Kürt düşmanı TC dışında böyle bir belayı başına almak için hevesli olan başka da bir güç yoktur. Egemen güçler Türk devletinin Kürt karşıtı pozisyonu üzerinden Özgürlük Hareketi’ni de zayıflatıp, kontrol edebilecekleri, kendi sistemleri için tehlike olmaktan çıkaracakları bir noktaya getirmek istiyorlar. Benzer amaçla neredeyse iki yüzyıldır Kürt sorununu canlı ve çözümsüz tutan bu güçlerdir. Kürt kartı üzerinden bölgeye dizayn etmek istiyorlar. Kuşkusuz sadece Kürtler bu bölgede yaşamıyor. Araplar da ve diğer etnik yapılar da bu bölgede yoğunlukta yaşamaktadırlar. Ama bölgede yeni olanın temsilini Kürt Halk Önderi’nin demokratik ulus perspektifi temelinde Kürtler yapmaktadır. Bilindiği üzere egemen güçler, uluslararası komplo ile Kürt Halk Önderi’ni kirli pazarlıklar sonucu Türkiye’ye teslim ettiler. Ortadoğu’ya yönelik kirli operasyonlarında Türkiye’yi üslenme alanı ve vurucu güç olarak kullanma potansiyeli görüyorlar. Bu nedenle Ortadoğu savaşı bitmeden Türk devletinin rolü de bitmeyecek. Mevcut iktidarın içinde bulunduğu durum ise kullanılmaya fazlasıyla müsaittir. 2003’te Irak işgali gerçekleştiğinde o dönemin iktidarı katılmayarak ortak olmadı. Fakat günümüz koşullarında AKP iktidarının çok fazla açığı var. Dayanaktan yoksun dış güçlere muhtaçtır. Eğer böylesine kirli bir savaşa girmezse ayakta duramaz ve kısa sürede çöker. Dış güçler 2003’ten bu yana Türk devletini giderek bu bataklığa çektiler. Ergenekon-kontra ve ulusalcı Perinçek çizgisine teslim olmuş Erdoğan gibi birini kullanmak kendileri için zor değil.  AKP-MHP faşist ittifakının bu temelde yenilenerek sürdürülmesi yürütülen kirli siyasetin katlanarak devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu kirli ittifak başta Kürtler olmak üzere, Türkiye’deki bütün demokratik muhalefete karşı geliştirildi.

Aslında yaşananları şöyle okumak daha doğru olur. AKP iktidarı, Suriye merkezli Ortadoğu’da sürmekte olan üçüncü dünya savaşına ön hazırlık iktidarı olarak inşa edildi. Bununla Kürt Halk Önderi’nin öngördüğü ve bu temelde rol alacağı çözüm perspektifi değil, ABD’nin BOP kapsamında benimsediği politikaların hayat bulacağı zemin yaratılmak istendi. Kürt Halk Önderi, avukatlarıyla yaptığı son görüşmede, fırsat olduğunda bir hafta içinde Kürt sorununu çözme gücünde olduğunu belirtmişti. Bu görüşme ve mesajdan kısa bir süre sonra AKP iktidarının egemen güçlerin onayı ile Rojava’ya işgal saldırılarını başlatmasını bir cevap olarak görmek gerekiyor. Yaşanan kirli oyun ve ittifaklara rağmen, sürmekte olan savaşı büyük bir avantaja çevirmenin koşulları da var. Aslında on, on beş yılda alınması güç olan mesafe, mevcut koşullar iyi değerlendirilirse bir ay içerisinde kadınlar ve halklar lehine ciddi kazanımlara dönüşme potansiyeli taşıyor. Savaş fazla yoğunlaştığında büyük riskler barındırdığı kadar, büyük kazanma fırsatlarını da bağrında taşımaktadır. Koşullar süreçleri hızlandırdığı için sonuçlar daha erken ortaya çıkabiliyor. Eğer Kürtler, Kürdistani halklar, kadınlar ve demokrasi çevreleri başaracaklarına inanarak direnişi devam ettirirlerse bu faşist Türk devleti ve öncülüğünü yapan AKP iktidarının sonunu getirebilir.

BAŞLATILAN OPERASYON ERDOĞAN’IN KENDİSİNİ KURTARMA OPERASYONUDUR

Güncelde yaşanan savaş 1920’lerdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş savaşı kadar tarihseldir. Bu savaşın sonucunda saldırgan faşist Türk devleti darbe alırsa, halklar lehine sonuç bambaşka olur. Türk devleti Ortadoğu sahasında istediği sonucu alamazsa, yani tahkim edilmiş bir alan, toprak parçası kalıcı olarak elinde bulundurmazsa ve bununla birlikte özerk yönetimin geliştirdiği sistem korunursa büyük kaybeder. Böylesi bir sonuçta Türk faşizmine tarihi bir ders verilmiş olacak. Öyle görünüyor ki, bu savaşta darbe alması durumunda Kürtlerden daha fazla, yerel, bölgesel ve uluslararası güçler durumu abartarak işleyecekler. Her ne kadar Rusya ve ABD, Türk devletinin saldırılarına onay vermiş olsalar bile, dengeler değişken ve çok kırılgan bir aşamadadır. Dikkat edilirse Rojava gündemiyle toplanan BM oturumunda ilk kez Rusya ve ABD Türkiye’nin işgal operasyonu konusunda kınama kararı çıkmaması için ortak tutum aldılar. Bu manidardır. Her iki güç de faşist AKP rejimini kullanmak istiyor. Daha sonra yenilenmiş bir iktidarla Türkiye ile yollarına devam edecekler. Bu güçler de Türk faşist iktidarının çetelerle ne kadar içli dışlı olduklarını çok iyi biliyorlar.  Hiç kimse bu çete grupları istemeyip, sorumluluk üstlenmezken, faşist AKP iktidarının eline maşa olarak vermeleri boşuna değildir. Bununla bir yandan Türk devletini her türlü kirli operasyonda kullanmak, öbür yandan da zamanı dolduğunda bütün bu durumları Türkiye’ye karşı kullanmayı ve kendilerine bağımlı hale getirmeyi hedeflemektedirler. Mevcut durumda faşist AKP rejimi bu durumundan razı gibi görünüyor. Ancak, gerçeğin iç yüzünü bilenler, Türkiye’nin geleceğini düşünen çevreler, Erdoğan ve ekibi gibi bakmıyor. Her ne kadar yüksek sesle dillendirmekten çekinseler de başlatılan operasyonun esasta Erdoğan’ın kendisini kurtarma operasyonu olduğunu biliyorlar.

Bu nedenle Türk faşizmine karşı verilen mücadele askeri olduğu kadar, siyasi ve toplumsal sonuçları bakımından da DAİŞ’e karşı verilen savaştan kat be kat büyüklükte tarihin seyrini değiştirecek nitelikte olacaktır. Kuşkusuz her savaşta olduğu gibi ağır bedeller oluyor. Halk varını yoğunu ortaya koyarak öz savunma güçleriyle birlikte bir onur savaşını vermektedir. Halka, kadınlara ve onların sistemine bir saldırı var, kendileri de buna karşı varlığını savunma mücadelesini veriyor. Onun için sivil kayıplar yaşanıyor. Nitekim saldırılar başladığından bu yana, kendi sistemini korumak için direnen sivil halkın katledilmesi konusunda kamuoyunda Türk faşizmine karşı tepki gelişti. Kendi sistemini koruyan sivil halka saldırılar gündem oldu. Dünya kamuoyu ve bütün Kürtler ortak yaklaşım ile buna karşı çıktı. Kürt varlığına ve kazanımlarına saldırı, ulusal birlik ihtiyacı ve bu temelde çabaları gündeme getirdi. Saldırılar başladığından bu yana bütün Kürt çevrelerinden her fırsatta ulusal birlik çağrıları geliyor. Bu anlamda ulusal birlik çağrılarını daha fazla güçlendirmek bu süreç açısından önem taşımaktadır.

ÖNDERLİK GERÇEĞİ KARŞISINDA FEDAİLEŞME KARARLILIĞI

Yıl içerisinde ve yılın sonuna geldiğimiz bu günlerde siyasal ve askeri performansımız açısından önemli tespitler yaptık. Yıla köklü değişim yapma hedefleriyle girdik. 2019 yılına Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren açlık grevleri ile girdik. Yılın Önderlik eksenli bir direnişle başlaması direniş ekseninin ve tarzının belirlenmesi temelinde önemli olmuştur. Bu boyutuyla açlık grevlerinde büyük direnen ve şehadete ulaşan Zülküf Gezen, Uğur Şakar, Medya Çınar, Ayten Behçet, Zehra Sağlam yoldaşların eylemlerinin önünde saygıyla eğiliyor, Önderlik gerçeği karşısında fedaileşme kararlılığımızı tekrardan belirtiyorum. Önderlikle görüşmelerin olması halkımıza ve Hareketimize büyük bir güç ve moral olmuş, Önderliğimiz dönemin perspektifini bu görüşmelerle bize sunmuştur. Türkiye’de gerçekleşen seçimlerin sonuçları direnişlerin açığa çıkardığı sonucu tamamlamış ve siyasi anlamda da elimiz güçlenmiştir.

YJA STAR GÜÇLERİ BULUNDUKLARI HER ALANDA BÜYÜK DİRENİŞ GÖSTERDİ

Askeri boyutta HPG ve YJA STAR güçlerimize karşı imha saldırıları olsa da HPG ve YJA STAR’ın yeniden yapılanması temelinde büyük bir direniş ve eylemsellik gelişmiştir. Düşmanın imha konsepti temelinde Kuzey’de Kıran operasyonları devam etmiş fakat düşman bu operasyonlarda istediği sonucu alamamıştır. Gerillacılık tarihimizde de düşman birçok operasyon gerçekleştirdi. Her bir operasyona farklı adlandırmalar yaptı fakat önemli olan isim değil özüdür.  Bu operasyonların amaçladıkları ve sonucu önemlidir. Elbette değişen koşullar ve teknik gelişmeler itibariyle savaşın karakteri de farklı boyutlar kazanmıştır. Düşman her yıl gerillaya yönelik rutin operasyonlar gerçekleştiriyor. Özelde Kuzey sahasında başlattığı operasyonlara Kıran ismini koyarak sözde çok farklı bir durummuş gibi yansıtma çabası içerisindedir. Bunun üzerinden teknik dışında hiçbir savaş gücü kalmayan Türk ordusu algı operasyonları ve özel savaş yöntemleriyle var olan durumu manipüle etmeye çalışıyor. Gerillanın direnişini kırmaya gücü yetmeyen AKP ve MHP faşizmi medya ve basın yoluyla her gün “şu kadar bitirdim, şu kadar kaldılar, şu kadarı teslim oldu” diyerek kendisini teselli etmeye çalışıyor. Yine Medya Savunma Alanları’nda Pençe operasyonları ile hiçbir ilerleme ve gelişme kaydedememişlerdir. Bazı boş tepelere yerleşerek büyük başarılar elde etmiş gibi zafer naraları atmışlardır. Düşman tekniğe dayalı saldırıları ile gerillayı imha etme, eylem yapamaz noktaya çekmeye çalışsa da Kuzey’de ve Medya Savunma Alanları’nda yoğun süren saldırılara karşı büyük bir direniş ve eylemsellikler gerçekleşti. Bu anlamda yıla damgasını vuran taktik olarak yeni dönem gerillacılığına tekabül eden eylemler düşmana darbe vurmuştur. YJA Star güçleri de kendi öz gücüne ve öz iradesine dayanarak etkin bir savunma savaşı yürütmüştür. Bu anlamda başta Cilo, Avaşin, Zap, Xakurkê olmak üzere Botan ve Serhat’ta da etkili, yaratıcı sabotaj ve suikast eylemleri oldu. Düşmanın başlatmış olduğu işgal saldırılarına karşı YJA STAR güçleri bulundukları her alan ve mevzide büyük bir direniş ve fedakarlık sergiledi.TC ordusunun yıl boyunca gerçekleştirdiği vahşi katliamcı saldırılarına, özel ve psikolojik savaş yöntemlerine karşı kadın savunma güçlerimiz hem eylemsel hem de direniş ruhu itibariyle önemli bir performans sergileyerek gerek Kuzey gerekse Güney’de gerçekleştirilen işgal operasyonlarını boşa çıkarmıştır.

Bu çerçeve de 2019 yılı bilançomuz;

YJA STAR eylemleri:58

Kadın şehitlerimiz:166

Esir: 3  

Düşman, komplonun sonuca ulaşması temelinde Kuzey, Güney ve Rojava’da saldırılarını aralıksız sürdürürken içinde bulunduğumuz tarihi süreci doğru değerlendirerek doğru tarz ve taktikle yürüteceğimiz mücadele, sürecin kazananının biz olmamızı sağlayacaktır. Bundan sonraki süreci doğru okuyup halk ve gerilla olarak direnişi her zamankinden daha fazla yükselterek zaferi yaratacağımıza inanıyorum. Gerek askeri gerek demokratik siyaset alanında mücadeleyi yükselterek her türden soykırımcı yönelimleri bertaraf ederek zaferi yaratacağımız inanıcıyla direnen tüm kadınları ve demokratik güçleri selamlıyorum. 2020 yılına büyük iddia ve hedeflerle girerek HPG ve YJA STAR’ın yeniden yapılanmasını daha da derinleştirerek Rêber Apo’nun üzerindeki tecridi kırmak en büyük hedefimizdir.”