Tehdit, isyan ve katliam: Koçgirî
Koçgirî’de Kürtlerin kendini yönetme istemi karşısında soykırım tehdidine isyan edilince, Mustafa Kemal’in tetikçileri olan Sakallı Nurettin ve Topal Osman eliyle gerçekleştirilen katliama talan da eşlik etti.
Koçgirî’de Kürtlerin kendini yönetme istemi karşısında soykırım tehdidine isyan edilince, Mustafa Kemal’in tetikçileri olan Sakallı Nurettin ve Topal Osman eliyle gerçekleştirilen katliama talan da eşlik etti.
Osmanlı'dan beri merkezi otoritenin etkinlik oluşturmadığı bir alan olan Koçgirî, 135 köyden meydana gelen büyük bir alanın da adıydı. Aşiret İmranlı'dan Zara, Suşehri, Refahiye, Hafik, Kemah, Divriği, Kangal, Kuruçay ve Ovacık'a kadar uzanan bir alana yayılıyordu. Dersim Sancağı, 1848'de yeniden yapılandırılırken kaza haline getirilerek Dersim'e bağlanan Koçgirî'ye 1854’te kaza müdürü olarak aşiretin reisi olan Diyap Ağa atanmıştı. 1893’te ise 2. Abdülhamit'in akrabası Almus Paşa ve beraberindekileri donmaktan kurtaran aşiret reisi Alişan Bey'in oğlu Mustafa Bey'e paşalık rütbesi verilerek kılıç kuşandırılmıştı. İsyan esnasında aşiretin liderleri olan Alişan ve Haydar beyler, işte bu Mustafa Paşa'nın oğullarıydı.
KÜRTLERİN ÖZ YÖNETİM TALEBİ
Mustafa Paşa oğullarını iyi okullarda okutmuştu. Oğlu Alişan Bey, İmranlı Nahiye Müdürlüğü ve Divriği Kaymakamlığı görevlerinde bulunmuştu. Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden Alişan Bey, Wilson Prensipleri çerçevesinde Kürtlerin yoğunluklu olduğu bölgelerde yönetimin Kürtlere verilmesi gerektiğini savunuyordu. Kardeşi Haydar Bey ve Nuri Dêrsimî, Haziran 1919’dan itibaren Koçgirî'de Kürt Teali Cemiyeti'nin şubelerini açıyor ve propaganda faaliyetlerini yürütüyordu. Babası Mustafa Paşa'nın yaveri olan Alişêr de Kürt Teali Cemiyeti'nin Koçgirî'de yaygınlaşması için çabalıyordu. ”Jêpin" isimli dergiyi kendi çabalarıyla ile çıkarıyor, Kürtlerin yoğunlukta yaşadıkları tüm bölgelerde kendilerini yönetme haklarını yazılarıyla savunuyordu.
MUSTAFA KEMAL’İN İKİLİ TAKTİĞİ
Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti'ne karşı kendi örgütlenmesini oluşturmaya çalışırken bölgedeki Kürt aşiretler ile iyi ilişkiler kurarak onları arkasına almayı temel strateji haline getirmişti. Kürt Teali Cemiyeti üyesi olan Alişan Bey ile görüşmesinde, Alişan Bey'in Kürtlerin haklarına dair duruş ve bakışını bildiği halde onunla karşı karşıya gelmemiş, yabancı devletlere karşı ortak mücadele vurgusu yapmış ve destek istemişti. Sonraki görüşmelerinde Alişan Bey'in mebus olarak Meclis’te yer almasını istemiş, Alişan Bey ilk etapta bu teklife olumlu bakmış ancak sonrasında Mustafa Kemal'i mutlak surette desteklediğine dair bir algı oluşmaması için reddetmişti. Zira Mustafa Kemal hem Kürtlere özerkliğin yolunu açan Wilson İlkeleri'ni "Kabul edilmez" ilan ediyor hem de destek istediği Kürtleri türlü taktiklerle kendi güdümüne almaya çalışıyordu.
ZORUNLU ASKERLİĞE KARŞI ÇIKIŞ
Bölgede 1920 yılı ile birlikte yaşanan kimi gelişmeler, dikkatleri Koçgirî'nin üzerine çekmeye başlamıştı. Nuri Dêrsimî'nin bağımsız Kurdistan propagandası yaptığı ve Alişêr'in bölgeyi askeri açıdan denetleyerek silahlanma ve tahkim çalışmaları yaptığı biliniyordu. Kazım Karabekir, Alişêr için 'tehlikeli bir insan' olduğu ve 'denetim altında tutulması gerektiği' yönünde uyarı raporları yazıyordu. 1920 yılı içerisinde bölgede zorunlu asker toplama uygulamasına karşı çıkılması ve Alişêr'e bağlı silahlı birlikler tarafından askeri mühimmata el konulması sonrasında hükümet, Alişan Bey'den yaşananlara müdahale etmesini istemişti. Alişan Bey, Alişêr'in cezalandırılmaması koşulu ile el konulan askeri malzemeyi iade edeceğini söylemiş ve orta yolu bulmuştu. Alişêr, Alişan Bey'e göre çok daha radikaldi. Meclis’e ve Mustafa Kemal'e hiçbir surette güvenmiyor, Kürtlerin kazanımları için tek yolun silahlanma olduğunu savunuyordu. Yapısı gereği uzlaşmaya kapalı bir kişilikti. Israrını sonuna kadar sürdürecek ve eşi Zarife ile birlikte Dêrsim direnişi sırasında bir komplo sonucunda öldürülene kadar dağlarda kalacaktı.
ÖZERK KURDİSTAN ÜLTİMATOMU
Sevr ile birlikte gelişen durumu değerlendirmek için 1920'nin sonbaharında Hozat'ta toplanan aşiretler, özerk bir Kürt yönetimi kurulması konusunda ortak mücadele kararına varmış, toplantıda aldıkları kararları ve taleplerini Dêrsim mutasarrıfı Rıza Bey üzerinden Ankara'ya iletmişlerdi. Mustafa Kemal ve hükümetinin, İstanbul hükümetinin kabul ettiği üzere özerk Kurdistan'ı kabul edip etmediğini bir an önce açıklanmasının istendiği mektupta, Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan hapishanelerindeki Kürtlerin derhal serbest bırakılması, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerden Türk idare amirlerinin çekilmesi ve Meclis tarafından Koçgirî bölgesine gönderildiği haber alınan askeri kuvvetin derhal geri çekilmesi isteniyordu. Meclis, mektubu cevapsız bırakıp bölgeye bir nasihat heyeti gönderdi. Bunun üzerine 'Batı Dersim Aşiretleri Reisliği' imzası ile bir ültimatom telgrafı gönderildi. 25 Aralık 1920 tarihli telgrafta 'Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis vilayetlerini içine alan özerk bir Kurdistan'ın teşkil etmesi gerektiği, aksi takdirde bunun silah zoru ile sağlanacağı' belirtiliyordu.
SOYKIRIM TEHDİDİNE İSYAN
Mustafa Kemal, bir yandan Alişan Bey ile irtibatta kalarak vekillik teklif edip Ankara'ya getirmeye çalışıyor, diğer yandan bölgeye askeri sevkiyat ve tahkimat yapıyordu. Bölgeye müdahale gücü olarak gönderilen Jandarma Miralay Halis Bey'in aşiretin ileri gelenleri ile görüşürken elindeki kağıdı gösterereki "İşte sizin idam fermanınız. Sizi Ermeniler gibi tamamen idam edebilirim. Ben istemezsem size bir şey olmaz" sözleri sonrasında görüşme bitirilmiş ve Halis Bey aşağılayıcı sözleriyle kendi ölümünü hazırlamıştır. 6 Mart 1921’de Halis Bey'i cezalandırmak amacıyla Ümraniye'ye (İmranlı'ya) gelen aşiret güçleri, Ümraniye Nahiye Müdürlüğüne Kurdistan bayrağını aşarak isyanın niteliğini ortaya koymuştur. Resmi tarih ise olayları, "İsyan bölgedeki 6. Süvari Alayı'nın bir grup asker kaçağını yakalamak isterken baskına uğramasıyla 6 Mart 1921'de başlatılmıştır" şeklinde kayda geçirmiştir.
MUSTAFA KEMAL’İN İKİ ADAMI GÖREVLENDİRİLDİ
Ankara, isyanın bastırılması için Mustafa Kemal'in yönlendirmesi ile 14 Mart’ta Sakallı Nurettin Paşa ve 21 Mart’ta Topal Osman’ı görevlendirdi. Koçgirî, çok yönlü bir kuşatmaya tabi tutuldu ve 17 Haziran’da Alişan Bey ve ailesi esir alınana kadar bölgede adeta soykırım harekatı gerçekleştirildi. Bölgede binlerce sivil insanın öldürülmesi için talimatlar veren ve görevini "Bölgeyi temizlemek" olarak tanımlayan Sakallı Nurettin, 38'de Dêrsim için görevlendirilen Abdullah Alpdoğan'ın kayınbabasıdır. Yaptıklarını "Zo diyenleri (Ermenileri) temizledik, şimdi sıra lo diyenlerde’’ diyerek özetler.
Koçgirî'de yapılanlara dair bölge mebuslarının soru önergeleri ve bilgilendirme talepleri çok geç yanıtlandı. Hala kaç insanın öldürüldüğü bilinmiyor. Binlerce insan katledildikten ve göçertildikten sonra Ekim 1921’de üç gün boyunca görülen gizli oturumlarda bölgede yapılan katliamın boyutları su yüzüne çıktı, Sakallı Nurettin'in yargılanması istendi ama Mustafa Kemal'in bizzat müdahale etmesiyle yargılamanın önüne geçildi.
VALİ: NURETTİN PAŞA KATLİAM YAPTI
Sivas Valisi Ebubekir Hazım Tepeyran, Sakallı Nurettin ve Topal Osman çeteleri tarafından öldürülen sivillere dair şunları aktardı: "Askerle çevrilen köyler halkı söylentilerin doğruluğuna, yani Kürtlerin tenkil edileceğine inanarak hayatlarını kurtarmak için köylerini, evlerini bırakarak dağlara sığınmak zorunda kalmışlardır. Sırf can korkusuyla kaçan, ayaklanma ve eşkıyalıkla suçlanarak, boş kalan köyler yakılıp yıkılarak bütün mal ve eşyası ve hayvanları devlet adına ellerinden alınmıştır... Nurettin Paşa, bu kadar insanı çatışma ile değil katliam biçiminde öldürmüştür."
KATLİAMA TALAN DA EŞLİK ETTİ
Erzincan Mebusu Emin Bey'in, meclisin gizli oturumunda bölgede yaşananlara dair aktardıkları çok çarpıcıdır. Miralay Halis'in aşiret ileri gelenlerini nasıl provoke ettiğini, sonlarının Ermenilere benzeyeceğini söyleyerek halkın arasına korku salıp insanları galeyana getirdiğini herkes ondan öğrendi. Sözlerinin devamında insanların mallarına nasıl el konulduğunu, eşlerinin ellerinden nasıl alındığını, nasıl işkencelere uğradıklarını anlattı: Onlar hükümetlin tekmil metalibini (talepler) kabul etmiş bulunuyorlar. Nurettin Paşa'nın tabirince 'ben bunları çember içine aldıktan sonra Hükümetin tekâlifini daha teşdit (şiddetle arttırma) edeceğim' diyerek, çember altına aldım diyor ve tuttuğunu öldürmeye, ırzlara geçmeye, namuslara taarruz etmeye kalkıyor. Rica ederim hanginiz bu fecayi karşısında sabredebilirsiniz? Buna üç yaşındaki çocuklar bile tahammül edemezler ve böyle bir şeye maruz kaldığınızda, rica ederim, nasıl karşınıza çıkanlara kurşun atmazsınız? Bu suretle 18 milyon liralık servet mahvolmuştur. Bu paralar tamamıyla gitmiştir.
Ben ispata hazırım; 30 bin mevaşiyi (davar, hayvan) Osman Paşa götürmüştür. Refahiye'de bir arkadaşım vardır, onu işha'd ederek (şahit göstererek) 20 sene evvel buraya tavattun (vatan) etmiş, teehhül etmiş (evlenmiş) bir Türk, servetine tama edilerek, karısı cebren alınmış ve sen Alevisin diyerekten herif emval ve emlâki yağma edildikten sonra öldürülmüştür. Efendiler; dünyanın hangi yerinde böyle bir hareket görülmüştür ki babasını bir evlâdın elinde bir ip, diğer evlâdın elinde bir ip olarak çektirilerek tam 6 saat zarfında bu suretle feciane öldürülmüştür? Rica ederim efendi sen bu vaziyet karşısında âsi olmaz mısın? Eğer asilik varsa ve bu ise, işte Ümraniye hadisesi!"
RAPOR 2014’TE ÇIKARILDI
Meclis’te 6 Ekim 1921’de yapılan açık oturumda, Koçgirî’de yaşananlara dair bir araştırma komisyonu kurulması kararlaştırıldı. 5 mebustan oluşan Koçgirî Tahkikat Heyeti kuruldu. Komisyonun çalışmalarını içeren rapor, araştırmacı Dilek Kızıldağ'ın çabaları ile 2014’te Meclis arşivlerinden çıkarıldı. Raporda araştırma heyeti, "Kürt devleti veya muhtariyet elde etmek için yapılmış bir isyan" olarak ele alıyor, ancak isyanın bastırılmasına yönelik Nurettin Paşa'nın yaptığı kanunsuz ve insanlık dışı uygulamalar geniş bir biçimde ele alınıyor. Raporda katliamın ilk elden mağdurlarının anlatımları da bulunuyor.