Türk ordusu, 14 Nisan 2021’den bu yana Zap, Metîna ve Avaşîn’i hedef alan işgal saldırılarında Kürdistan Özgürlük Gerillası’na karşı her türlü yasaklı kimyasal silah kullanarak sonuç almaya çalışıyor. İşgalci Türk ordusu kendi askerlerine karşı da vahşi yöntemlere başvuruyor. 11 Eylül 2022’de Zap’ın batısına düşen Girê Cûdî Direniş Alanı’nda Türk ordusunun kendi askerlerinin cenazesini yaktığına dair görüntüler, geçtiğimiz günlerde ANF’de yayınlandı.
Gerilla güçlerinin eline geçmemesi için Türk ordusu asker cenazelerini yakıyor, uçurumdan atıyor veya uçaklarla bombalatıyor. Ancak Türk ordusunun kendi askerlerine karşı bu insanlık dışı vahşi yöntemleri kullanması ilk değil. Bu konuda en çarpıcı iki örnek 2009’da Çukurca’da ve 2011’de Silvan’da yaşandı.
TUGAY KOMUTANI ‘O MAYINI BEN KOYDUM’ DEDİ
Hakkari'nin Çukurca ilçesinde 17 Mayıs 2009 saat 23.30 sularında askeri aracın geçişi sırasında bir patlayıcının infilak etmesi sonucu 7 asker öldü. Türk devletinin Genelkurmay Başkanlığı, Kavşak Köyü kırsalında “arazi arama-tarama çalışması” sırasında patlayan mayının PKK güçleri tarafından yerleştirildiğini öne sürdü.
Çukurca’daki patlama, dönemin Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’e randevu verdiği bir döneme geldi. Zaten Erdoğan katıldığı bir televizyon programında Çukurca’da patlatılan mayından dolayı DTP ile görüşmekten vazgeçtiğini söyledi. Aynı günlerde gazete ve televizyonların Çukurca’daki olayın ardından yaptığı kışkırtıcı yayınlar sonucu ise Türkiye metropollerinde Kürtlere yönelik linç girişimleri başladı.
Ancak HPG, patlamanın ardından olayın kendileriyle bir ilgisinin olmadığını açıkladı. Lakin söz konusu patlamaya neden olan anti-personel mayınlar, HPG gerillaları tarafından kullanılmıyordu. Hatta PKK, 2006 yılında Genava Call Taahhüt Senedi'ni imzalayarak tek taraflı olarak mayın kullanmayı sonlandırdığını açıklamıştı.
Patlamaya yol açan M2-A4 tipi anti personel mayının Türk ordusuna ait olduğu birkaç ay sonra ortaya çıktı. Aynı yılın Ağustos ayında internet ortamına düşen bir ses kaydında ise mayınların Tugay Komutanı Tuğgeneral Es tarafından döşetildiği anlaşıldı.
Çukurca Tugay Komutanı Tuğgeneral Zeki Es ve Hakkari Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya arasındaki telefon konuşmasına ait o kaydının dökümü şöyleydi:
Z.E: Komutanım uzaktan komutalı değil. Maalesef.
G. K: Değil mi?
Z. E: Değil komutanım. Uzaktan komutalı değil. Biliyorsunuz bunları korumak için ben burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim. Bütün sorumluluğu alıyorum zaten komutanlık sorumluluğu olarak.
G. K: Hepimiz alırız, o konuda tereddütümüz yok.
Z. E: Ben bu çocukları koruyayım diye onları döşedim.
AB O MAYINI HALA PKK’YE MAL EDİYOR
Bu ses kaydı üzerine soruşturmayı yürüten Van Cumhuriyet Başsavcılığı, mayınların Türk ordusunu askeri cephane üreten Makine Kimya Enstitüsü (MKE) yapımı olduğu ve komutanın emriyle döşendiği sonucuna vardı. Savcılık tuğgeneral Zeki Es ile diğer Türk ordusunun diğer görevlileri hakkında “taksirle birden çok kişinin ölümüne sebep olmak” suçundan cezalandırılmasını isteyerek suç askeri yargı kapsamında değerlendirildiği için görevsizlik kararı verip, dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi.
Türk ordusunun askeri savcısı, hazırlanan dosya üzerine Es’in 25,5 yıla kadar hapsini istedi. Genelkurmay Askeri Mahkemesi ise Es'e, 'Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüyle 2 kişinin yaralanmasına sebep olmak' suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezası vererek ve hükmün açıklanmasını erteledi. Bir süre tutuklu kalan ve daha sonra serbest bırakılan Zeki Es, 2013 yılında hiçbir şey olmamış gibi bizzat Erdoğan’ın imzasıyla Yüksek Askeri Şura toplantısında emekli edildi.
Bu arada Çukurca’daki mayının HPG’ye ait olmadığı ve bizzat bölgedeki tugay komutanı tarafından yerleştirilmesinin ortaya çıkmasına rağmen, bu olay uzun yıllar Avrupa Birliği’nin PKK’yi “Terörist Örgütler Listesi”ne alması için öne sürdüğü gerekçeler arasında yer aldı.
SİLVAN’DA ASKERLER DİRİ DİRİ YAKILDI
2011 yılında Türk ordusu kendi askerlerine karşı vahşi yüzünü, bu kez Amed’in Silvan ilçesi kırsalında gösterdi. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 14 Temmuz 2011’de, çerçevesini Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın belirlediği ‘Demokratik Özerklik’ projesini açıklamaya hazırlandığı saatlerde Silvan’da 13 askerin öldüğü haberi basına yansıdı.
Söz konusu askerlerin Silvan’ın Dolapdere Köyü kırsalında HPG gerillaların el bombası atması sonucu ormanlık alanda çıkan yangında öldükleri açıklandı. Bu olayla DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’un o gün yaptığı tarihi açıklama sabote edilirken, 13 askerin Türk ordusunun bölgeyi bombalaması sonucu çıkan yangında diri diri yanarak can verdikleri çok değil, birkaç gün sonra ortaya çıktı.
15 Temmuz 2011’de ANF’ye konuşan bir korucunun şu anlatımları kısa sürede Türkiye’nin gündemine oturdu ve bu olayın failinin Türk ordusu olduğunu deşifre etti:
“Operasyonlar zaten 3-4 gündür devam ediyordu. Öğlen saatlerinde Şêlima’ya yakın bir yerde çatışma çıktığını telsizden duyduk. Ancak biz çatışma bölgesine gitmedik. Şêlima’daki çatışma ardından bölgeye giden komandolar ile diğer askerler çatışmaya girdi. Silah sesleri her yerden duyuluyordu. Daha sonra iki savaş uçağı bölge üzerinden bir tur attı. Silvan üzerine doğru tur attıktan sonra tekrar geri dönüp alanı bombaladıktan sonra geri döndüler. Bombalamanın ardından telsiz konuşmalarında rütbeliler küfürlü konuşuyordu. Daha sonra büyük yangın çıktığını gördük. El bombasının bırakın yangın çıkarmasını, 13 askeri öldürmesi mümkün değil.”
SORUMLU KOMUTANLAR BERAAT ETTİRİLDİ
Türk ordusunun bombalaması sonucu çıkan yangında yanarak can veren askerlerin yakınları suç duyurusunda bulununca göstermelik bir soruşturma yürütüldü. Bir süre sonra da dönemin Silvan 4’üncü Taktik Jandarma Alay Komutanı Albay Mehmet Murat Toprak, 4’üncü Taktik Jandarma Tabur Komutanı Binbaşı Milbay Şahin, 1’inci Bölük Komutanı Üsteğmen M.Emin Karagöz ve 2’nci Bölük Komutanı Üsteğmen Necmettin Erdoğan hakkında ‘ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak’ suçundan dava açıldı.
Ancak 2015’te iki yıla kadar hapsi istenen Silvan’daki vahşetin sorumlusu dört komutan beraat ettirildi. Karar, sanıkların askeri teknik heyet tarafından hatalı, bilirkişi tarafından kusurlu bulunmasına ve savcı tarafından da görevlerinde ihmal ve gecikme gerekçesiyle cezalandırılmaları istenmesine rağmen alındı. Diyarbakır 7’nci Kolordu Askeri Mahkemesi, operasyona giden birliğin intikal sırasında bile yorgunluktan uyukladığını belirtirken, komutanların ihmali olmadığına hükmetti.