Efrîn’de neler oldu, gazeteciler anlatıyor -2

Türk devleti ve DAİŞ-El Kaide menşeli çete gruplarının Efrîn’i işgal etmesinin ardından etnik temizlik tehlikesi ciddi bir gündem olarak tartışılmaya başlandı. Gazeteci Nazım Daştan ve Welat Deniz konuya ilişkin çok çarpıcı bilgiler paylaştı.

Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Nazım Daştan ve Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Welat Deniz ile Efrîn direnişi üzerine yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünde "Fırat’ın doğusu-batısı" paylaşımı çerçevesinde etnik temizlik tehlikesi, Efrîn’e yerleştirilmek için hazırlanan 170 bin aile ve YPG/YPJ savaşçılarının geri çekilme nedenleri ile direnişin yeni aşaması üzerine konuştuk. Yarın ise hala gelişmeleri sahada takip eden Fırat Haber Ajansı (ANF) muhabiri Ersin Çaksu’nun Şehba’da sorularımıza verdiği yanıtları yayınlayacağız.

Türk devleti ve DAİŞ-El Kaide menşeli çete gruplarının Efrîn’i işgal etmesi ardından etnik temizlik tehlikesi ciddi bir gündem olarak birçok çevre tarafından tartışılmaya başlandı. Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın "Efrîn’i gerçek sahiplerine teslim etme" açıklaması bu tartışmaların odak noktasını oluştururken, gazeteci Daştan ve Deniz konuya ilişkin çok çarpıcı bilgiler paylaştı.

Antep, Kilis ve Urfa’da bulunan mülteci kamplarında özellikle Türkmen partileri ve El Nusra, Ehrar El Şam gruplarına bağlı 170 bin ailenin önce Kilis’e taşınıp oradan Efrîn’e yerleştirildiğini söyleyen Daştan, "Zaten köy köy, bölge bölge kendi aralarında anlaşmışlar. Bugün Efrîn’de kendi aralarında çıkan çatışmanın sebebi budur. O diyor benim ganimetimdir, diğeri diyor benimdir. Savaş bunun savaşıdır" dedi.

Türkiye Efrîn'de ne yapmayı planlıyor? Esasa mesele bu. Efrîn’e girildi. DAİŞ’ten, Rusya ve NATO’ya kadar uzanan çoklu aktörlerin Kürtlere karşı bir konsept çerçevesinde savaştığını belirttiniz. Elimizde Bab, Ezaz, Cerablus örnekleri var. Erdoğan şimdi de Efrîn’i 'Gerçek sahiplerine teslim etmekten' söz ediyor. Efrîn’in gerçek sahipleri kimdir ya da Erdoğan’ın bu açıklamasının içerdiği mesaj nedir?

Nazım Daştan: Yabancı olmadığımız örnekler var karşımızda. Suriye sahasında işgal ettikleri Cerablus, Bab, Çobanbeyi-El Rai hattından Ezaz’a kadar uzanan hatta Türkiye’nin yapmak istediği şey ortada. Türkiye’nin bu bölgelere yönelik niyeti Suriye savaşıyla başlamıyor. Cumhuriyetin temellerinde var olan bir şey. Orada Antakya var kaşımızda. Antakya, Suriye’nin bir kenti. Öte taraftan Fırat’ın doğusu ve batısı politikası, Türk devletinin temellerinin atıldığı günden buyana Kürtlere karşı izlenen bir politika. Çünkü buralar Kürt coğrafyasıdır. Efrîn’in tarihine bakılabilir. Ulus-devletlerin sınırlarının çizildiği günden buyana gelişen bir politika. Fırat'ın batısı meselesi Türkiye sınırları içerisinde de olan bir mesele. Efrîn’i işgal etme planı Şark Islahat planının devamıdır. Kuzey Kürdistan’da Maraş, Malatya, Urfa ve Antep’e uzanan bir hat var. Bu hatta Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana özel bir politika uygulanıyor. Uluslararası güçlerin anlaştığı bir noktadır. Efrîn’de o anlaşmanın gerekleri yerine getirildi.

CEZAEVLERİNDEKİ 600 DAİŞ’Lİ NEREYE GÖTÜRÜLDÜ?

İkinci bir şey; uluslararası diyoruz çünkü Suriye devleti de bu bölgeye geçmişti "Arap Kemeri" politikasını uyguladı. Girê Spî, Ezaz’ı biliyorsunuz. 1960’larda oluşturulan "Arap Kemeri" politikasına bugün Türkiye yeni bir form kazandırdı. Öte taraftan oraya girenlere ÖSO demek doğru değil. Evet, kendi literatürlerinde böyle bir isim geliştirdiler fakat görülen şeyler ortada. Elimde fotoğraflar var. Bunları fotoğraflarla belgeledim. Daha önce Hatay, Antep, Urfa, Kilis’ten İstanbul’a uzanan ve DAİŞ’lilerin yakalandığı bir operasyon vardı. Basına yansıdı. Orada cezaevlerinden çıkartılan bütün DAİŞ’liler Efrîn’e getirildi.

Adalet Bakanlığı Türkiye cezaevlerinde yalnızca beş DAİŞ üyesinin tutuklu olduğunu açıkladı.

Nazım Daştan: İlkin altı yüzü aşkın DAİŞ’liyi tutukladıklarını söylüyorlardı. HDP’nin soru önergesine verilen cevapta beş altı DAİŞ’linin ellerinde olduklarını açıkladılar. Bu resmi açıklamadır. Peki, tutuklanan 600 kişiye ne oldu? Nereye gitti bunlar? Hatay cezaevinde tutulan DAİŞ’liler iki üç ay önce kimsenin bilgisi olmadan sevk edilmiş. Nereye sevk edildi bunlar? Antep H Tipi Cezaevinde tutulan DAİŞ’liler nereye götürüldü? Bu soruların yanıtını bulmak için kahin olmaya gerek yok. YPG-YPJ savaşçılarının cenazelerine yapılan işkenceler bunların nereye götürüldüğünü gösteriyor.

DAİŞ ALGISINI TÜRK ORDUSU YARATTI

Şöyle demek daha doğru olur. Biz, Suriye genelinde yaygınlaşan savaş anlayışının DAİŞ’ten kaynaklandığını söylüyoruz fakat bunun öncesi var. DAİŞ’i destekleyen, besleyen, büyüten DAİŞ algısını yaratan kimdi? Türk ordusu yaptı. Belki Suriye’nin birçok kentinde, Reqa’da, Dera Zor’da, Serêkaniyê’de biz DAİŞ’i gördük. Bugün aynı görüntüleri Efrîn’de görüyoruz. Aslında kendi kendilerini çürütüyorlar. DAİŞ yoksa peki bu vahşeti yapan kim?

Yöntemler DAİŞ yöntemleridir. YPJ savaşçısı Barin Kobanê’nin cenazesine yapılanlar var…

Nazım Daştan: Demirci Kawa örneğini verdik az önce. Demirci Kawa heykeline saldırı iki tane ÖSO’cunun yapacağı bir şey değil. Kesinlikle hafızaya, Kürtlüğe saldırıdır. Tarihsel bir mesaj var orada.

Bu saldırı sorunun YPG/YPJ değil, Kürt düşmanlığı olduğunu göstermiyor mu?

Nazım Daştan: Kesinlikle, tamamen Kürtlere yönelik bir saldırıydı. "Ben sizi çıktığınız yerde boğacağım" diyor. Kürtlerin, tarihsel, kültürel olarak esas aldığı sembole saldırı yapıldı. Ayhan Bilgen biraz da ironik bir açıklama yapmıştı, "Demirci Kawa PYD temsilcisi midir, siz onun heykelini yıktınız" diye. Sonrasında Tayyip Erdoğan, "Talancılık var" diye itiraf etti. Bu açıklamayla işin içinden çıkmaya çalıştı. Fakat bu Kürtlere, "Size Sur, Cizre, Nusaybin ve öncesinde nasıl yaklaştıysam, adınızı sildiysem burada da öyle yaklaşacağım" mesajıydı.

DEMİRCİ KAWA HEYKELİ ÜZERİNDEN KÜRTLÜK HAFIZASINA SALDIRI

Welat Deniz: Yüzyıldır Kürt halkının inkar edilmesinin üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Suriye savaşıyla birlikte kendisini var eden, diğer halkları da içinde barındıran Kürdistani bir durum var ortada. Bu Erdoğan’ı çok korkutmuş. Sınırlara duvar çekmeye, katliam yapmaya kadar her yola başvuruluyor. Efrîn’e yönelik saldırı Türk devletinin kendisi için tehlike olarak gördüğü Kürtlerin kazanımlarını geriletme politikasıdır. Bunu Demirci Kawa’ya saldırarak yapıyor. Çeteler, evleri, tarihi mekanları yakıp yıkarak, talan ederek yapıyor. İşgalci Türk devletinin Efrîn’de yaptığı şey etnik temizliktir. Demografik yapıyı değiştiriyorlar. Nasıl ki sınırlar ortaya çıktığında Suriye rejimi "Arap Kemeri’ni" oluşturduysa, bugün Türkiye’de bunu devam ettiriyor, demografik yapıyı dönüştürüyor.

HAZIRLANAN 170 BİN AİLE EFRÎN’E TAŞINIYOR

Erdoğan, 'Elimizdeki üç buçuk milyon mülteciyi ilelebet besleyecek değiliz' dedi. Akıllar şu soru geliyor Türkiye, elindeki üç buçuk milyon mülteciyi getirip Efrîn’e mi yerleştirecek?

Nazım Daştan: Bunun sağlam verileri var. 170 bin aile hazırlanmış. Antep, Kilis ve Urfa’da bulunan mülteci kamplarında özellikle Türkmen partileri ve El Nusra, Ehrar El Şam gruplarına bağlı 170 bin aile seçilmiş, listeler hazırlanmış ve yavaş yavaş oralardaki mülteci kampları boşaltılarak aileler Kilis’e getiriliyor. Kilis’ten sonra Efrîn’e yerleştiriliyor. Bu savaş başlamadan önce yapılmış bir plan dahilinde gerçekleştiriliyor. Onun için ısrarla vurguluyoruz, diyoruz, uluslararası güçlerin bir operasyonuydu. Çünkü herkesin anlaştığı, çıkarları temelinde buluştuğu bir yer oldu Efrîn.

Nazım, NATO’nun sessizliğini şöyle yorumlayabilir miyiz? Avrupa mülteci akınından korktuğu için Efrîn’in mültecilerin yerleştirileceği bir saha olarak açılmasına onay verdi.

Nazım Daştan: Kesinlikle. Mülteciler adına birçok mağduriyet geliştiriliyor ama o da doğru değil. Erdoğan ve AKP rejimi, Avrupa’yı, "Sen bu çetelere bir yer yurt bulmazsan, ben kapıları açarım, gelir artık oraları havaya mı uçururlar, saldırılar mı, bu senin ve onların arasındaki bir sorun şeklinde tehdit ediyor. Ya da bana izin verirsin, destek verirsin ben bunları bir yerlere yerleştiririm" diyor. Olan da bu, üç buçuk milyon mülteci meselesi değil. Mesele Türkiye sınırları içerisinde sekiz yıldır beslenen, her türlü lojistik destek verilen, askeri silahlandırmaya kadar desteklenen çetelerin, özellikle Türkistan İslam Patisi gibi Türkiye dahil tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilen grupları getirip Efrîn’e yerleştirme meselesi.

PİLOT BÖLGELERE TÜRKMENLERİ YERLEŞTİRİYORLAR

Zaten köy köy, bölge bölge kendi aralarında anlaşmışlar. Bugün Efrîn’de kendi aralarında çıkan çatışmanın sebebi budur. O diyor "Benim ganimetimdir", diğeri diyor "Benimdir" Savaş bunun savaşıdır. Tamamıyla Efrîn’deki demografiyi değiştirmenin, Kürtlük adına ne varsa, isimlerinden tutalım kültürlerine kadar oradan günlük yaşamlarına kadar her şeyi değiştirme planıdır. Temel konsept budur. Erdoğan, daha savaşın ilk günlerinde açıkladı bunu. Bugün yine mülteci kamplarından aldığımız bilgilere göre, orada bulunanlar bir bir kamplardan çıkartılıyor. Bu işi birazda gizli yapıyorlar. Kimi götürüp kimi götürmeyecekleri konusunu üzerinde titizlikle duruyorlar. Özellikle stratejik bazı bölgeler var. Kürt kültürünün güçlü olduğu yerlere Türkmenleri yerleştirecekler. Bazı pilot bölgeler belirlemişler.

EFRÎN’DEN ÖNCE MARAŞ-TEROLAR BELİRLENMİŞTİ

Örneklerini Kuzey Kürdistan’dan biliyoruz. Wan’a yerleştirilen Türkmenler var.

Nazım Daştan: Aynen, o politikayı Efrîn’de hayata geçirmeye çalışıyorlar. Ehrar El Şarkiye, MİT’in bir numaralı yapısıdır. Fırqet El Hemze’ye operasyon düzenliyorlar. Fırqet El Hemze ise ABD’nin daha önce "Eğit-donat" planı çerçevesinde Araplardan oluşturduğu bir gruptur. MİT, orada sesini çıkan Arap grupları da tasfiye ederek sadece Türkmen gruplarını hakim kılmak istiyor.

Welat Deniz: Bugünkü durum yıllar öncesine uzanıyor. Bir yıl önce Türkmenleri önce Van bölgesine oradan da Kilis’e sevk ettiler.

Nazım Daştan: Maraş, Terolar örneği var. Erdoğan çok önceden Efrîn operasyonu için uğraştı. İstediği olmayınca bunlar, bu çeteleri 2 yıl önce Maraş-Terolar bölgesine yerleştirmeye çalıştılar.

OSMANLIDAN ERDOĞAN’A UZANAN POLİTİKA

Yani Efrin öncesi bu belirttiğiniz çete grupları için yerleşim yeri olarak Maraş olarak belirlendi. İlginçtir aynı hatta yer alıyorlar. Fırat’ın batısı…

Nazım Daştan: Yüzyıllık politika oradan geliyor. Değinmek istediğimiz yer orası. Kürtler yüzyıl önce Şark Islahat planıyla sürüldü, yerlerine başkaları yerleştirildi. Maraş, Elbistan, Terolar gibi ayakta kalan bazı yerler vardı. Efrîn’den önce o bölge seçildi. Oraya yerleştirmeye çalıştılar. Güncel bir örnek olarak karşımızda duruyor. İkinci alanda Efrîn olarak seçildi. Şimdi bu grupları getirip Efrîn’e yerleştiriyorlar. 'Kürtlük adına ne varsa, bütün tavizleri veririm uluslararası alanda ama sizi burada yaşatmam. Yani yüzyıl önceki politikanın torunuyum devam ettiririm' deniliyor. Osmanlıcılık fikri diyoruz ya, işte o fikir budur.

Welat Deniz: Tamamen ortaya çıkan Osmanlıcılıktır. Efrîn savaşının ilk gününden bu yana bütün haberlerimizde bunu yansıttık. Dedik, bu saldırı sadece bugün Erdoğan’ın yaptığı bir saldırı değil. Osmanlı’dan Erdoğan’a uzanan süre zarfında ortaya çıkan bir politikadır. Erdoğan’ın Antep, Kilis ve Hatay’da yaptığı hazırlıklar yıllar öncesinden bilinen bir şeydi. Buna NATO göz yumdu. Efrîn’e saldıranlar BM kamplarında yetiştirilip hazırlandı.

Sizin anlattıklarından Efrîn’e saldırının Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir "Sınır güvenliği" sorunu olmadığı anlaşılıyor.

Welat Deniz: Günlerce "Hatay’a füze düştü" propagandası yaptılar. QSD, YPG/YPJ komutanlarıyla yaptığımız görüşmelerde, bir tane dahi füze saldırısı gerçekleştirmediklerini vurguladılar. Sınır güvenliğiyle alakası yok. Erdoğan’ın Osmanlıcılık emellerinin ürünüdür. Saldırı Efrîn’le de sınırlı değil. Nubul Zehra’ya da saldırabilirler, orada Şiiler var. Ya da Arap halkının yaşadığı yerlere saldırmıyor mu? Ezaz, Cerabulus hattı örneği var elimizde.

ÇEKİLME KARARI BÜYÜK BİR KATLİAMI ÖNLEDİ

Tartışılan en önemli konu ise, YPG/YPJ savaşçılarının Efrîn’de çekilme kararı. YPG bu konuda açıklama yaptı. "Savaşın ikinci aşamada devam ettiğini" belirtti Efrîn'deki YPG komutanları. Sizler de son güne kadar oradaydınız. Çekilme anına da tanıklık ettiniz. O süreç nasıl gelişti?

Nazım Daştan: Bir iki gün öncesinde, askeri güçler karşısında kente giremeyeceklerini görünce sivillere saldırmaya başladılar. Bir gün öncesinde en az altmış kişiyi katlettiler. Cindiresê'de üç yüz sivili katlettiler. Yine Raco hattında köylerine dönmek isteyen yurttaşları vurdular. Bir bütünen bir katliam gerçekleştirmek istediler. YPG/YPJ savaşçıları sekiz yıllık savaş buyunca sivilleri koruma hassasiyetini her zaman gösterdi. Mesela Reqa’da DAİŞ’e karşı gerçekleştirilen operasyonda da sivillere çok hassas yaklaştılar. Bugün aynı hassasiyeti kendi halkına karşı da gösterdi. Katliamla karşı karşıya bırakmadı. Onları katliamdan kurtarmak için halkı kontrolü altında bulanan güvenli bölgeye, Şehba’ya çekti. Bu savaşın sonlanması, yenilgi olarak algılanmamalı. Savaş yeni bir tarzda devam ediyor. Efrîn’in her tarafında YPG/YPJ güçleri var. Her gün eylemler yapılıyor. Görüyorsunuz kayıpları var. Savaş bu mecrada yürüyor.

60 SİVİLİN UZUVLARINI SOKAKTAN TOPLADIK

Devam edilseydi oradaki bütün sivilleri vururlardı. Çocukları kadınları katlederlerdi. Zaten iki ay boyunca yüzlerce sivili katlettiler. Kimse bu katliamlara bir şey demedi. Herkes Efrîn’de gerçekleştirilecek bir katliama sessiz kalacaktı. Herkes bu saldırılara karşı kör, sağır ve dilsiz kalacaktı. Uluslararası anlaşmanın diğer bir ismi de buydu. Bir katliam olacaksa, kadınlar, çocuklar, yaşlılar öldürülecekse siz buna sessiz kalacaksınız. Zaten Erdoğan, her gelişme karşısında "Biz böyle anlaşmamıştık" diyordu. Suriye rejim güçleri gelince bunu söyledi. İkinci gün teyit ettirdi. Sivillere karşı da ABD’den teyit aldılar. Sabaha karşı biz altmış insanın uzuvlarını Efrîn sokaklarından topladık, kameralarla kaydettik. Bunun daha ağırı yaşatılabilirdi. Tam adına soykırım diyebileceğimiz bir durum gelişebilirdi. YPG/YPJ ve QSD güçleri bunun önünü aldı ki yapılması gereken buydu. Bu kararla bir soykırımın önü alındı. Siz halkınızı bir soykırımla yüz yüze bırakamazsınız. Dolayısıyla halkın korunması için böyle bir karara gidildi, yarın savaş daha da büyüyecek. Şu an havuz medyası başarı kazanıldı algısı yaratmaya çalışıyor ama savaş bitmiş değil daha yeni başlıyor.

ULULARARASI GÜÇLER DAHA BÜYÜK KATLİAMLARA SESSİZ KALIRDI

Welat Deniz: Şunu özellikle belirtmekte yarar var. Bu konuda tartışmalar yapılıyor. Nazım’ın da belirttiği gibi savaş bitmiş değil, yeni bir aşamaya adım atıldı. Bunu birçok yerde gördük. YPG/YPJ-QSD ve Efrîn Yönetimi’nin aldığı bu karar büyük bir katliamı önledi. Son gün mesela hastaneyi vurdular. Hastaneyi bombalayacak kadar çıldırmış bir güç var. Onun öncesin de birçok insan katledildi. Bu savaşta en çok siviller katledildi. Birçok yönüyle buna tanıklık ettik. Biz buna tanıklık ederken aynı zamanda insanlığın geldiği noktaya baktık. Uluslararası güçlerin hepsi bu saldırılara anlaşma gereği sessiz kaldı. Daha büyük bir katliama karşı da sessiz kalırdı. YPG/YPJ güçlerinin halkını korumak gibi bir yükümlülüğü vardı.

SAVAŞ YENİ AŞAMADA DEVAM EDİYOR

Türk devleti ve ona destek olan uluslararası güçler savaş ahlakını yerle bir etti. Nazım’ın bir tane görüntüsü vardı. Yaşlı bir kadın sokağa çıkmış oğlunu arıyor. YPG/YPJ savaşçılarının bu insanları katliamdan kurtarmak gibi insanı bir yükümlülüğü vardı ve alınan kararla bu yükümlülüğünü yerine getirdi. Bu bir yenilgi değil, savaş ahlakıdır ve savaş bitmiş değil. Şehba bölgesinde yaşam inşa edilmeye çalışılıyor ama YPG/YPJ savaşçılarının Efrîn kent merkezinde direnişi devam ediyor. Daha bugün sabah saatlerinde aldığımız haberlerde iki tane uzman çavuş öldürüldü. Yani geri çekilme taktik bir karardı. Savaş yeni aşamada devam ediyor.

Yarın: Gazeteci Ersin Çaksu’nun, Şehba’da sorularımıza verdiği yanıtlar ve bölgedeki son durum.