GÖRÜNTÜLÜ

'Türk devleti için Kurdistan tek parçadır'

Türk devletinin Kurdistan’ı parça değil bir olarak gördüğünü ve Kürt'ün tasfiyesini hedeflediğini belirten Özerk Yönetim'den Gulistan Elî, KDP'nin ise bu şekilde görmeyip işbirliğini sürdürdüğünü söyledi.

İŞGAL SALDIRILARI

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkan Yardımcısı Gulistan Elî, Türk devletinin tüm saldırı ve kirli oyunlarına öz güce dayalı mücadelenin zorunlu olduğunu belirtti. 

Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Eşbaşkan Yardımcısı Gulistan Elî, ANF’nin sorularını yanıtladı. 


Türk Cumhurbaşkanı yeni işgal tehditlerinde bulunuyor, bunun için diplomatik çabalarını da sürdürüyor. Yeni bir saldırı bekliyor musunuz?

AKP-MHP hükümeti seçimlerden beklediği sonucu alamadı. Erdoğan kendi iktidarını her zaman dışarıdan düşmanlar yaratarak ayakta tutmaya çalıştı. Bugün de aynı siyaseti devam ettiriyor. Hem Başûrê Kurdistan’a hem de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni saldırı planlarıyla, yaşadığı bu krizi aşmaya çalışıyor. AKP’ye kalan tek çare, yine kendi siyasetini dışarıya taşırmak ve savaş siyasetiyle tekrar çıkış yolu aramak. Zaten saldırılarla bu planını yeniden devreye koymuş bulunuyor. Yine diplomatik bazı girişimlerle kendisine ortak aramaya çalışıyor. Birçok devlet ile görüşmeleri oldu;  Irak ve Hewlêr gürüşmeleri de bu kapsamdadır. Türk devletinin bu görüşmelerden asıl hedefi Başûrê Kurdistan ile Kuzey ve Doğu Suriye’de bazı yerleri işgal etmektir. Bunun için çok sayıda girişimleri oldu, saldırıları hiç durmadı. Başûr’da şimdiye kadar birçok yere saldırdılar. Irak hükümetini de bu işgal planlarına dahil etmek istiyor. KDP bugüne kadar ona hep destek veriyordu ancak bu sefer aktif olarak açık bir şekilde dahil olmak istiyor. Böylelikle hedeflerine ulaşmaya çalışıyor.

KDP’nin tutumunun bölge üzerindeki etkisini nasıl ele almak lazım?

Rojava Devrimi'nin başından bu yana KDP’nin yürüttüğü siyaset bölgeye çok ciddi zararlar verdi. Başûrê Kurdistan’a da aynı şekilde büyük zarar verdi. Türk devleti hiçbir zaman Kurdistan’ın dört parçasını ayrı ayrı ele almadı. Onun için her parçayı büyük tehdit olarak gördü. Kürtlere yönelik politikası ve siyaseti hep aynı oldu. Hiçbir zaman Rojava, Bakur ya da Başûr olarak bakmadı. Onun için önemli olan Kürt'ün tasfiyesiydi. Maalesef KDP hiçbir zaman bunu bu şekilde görmedi. 

Kürt halkının bulunduğu hiçbir parçada özgürlük talepleri, kendi haklarına sahip olmak için verdikleri mücadele kabul edilmedi. Ne yazık ki her hassas süreçte KDP, Kürtlere karşı savaşan taraf ile birlikte oldu. Kuzey ve Doğu Suriye'de devrime karşı savaşanlara en büyük desteği yine KDP verdi. KDP halen düşmanın büyük oyunlarında önemli bir rol oynuyor. Türk devletinin saldırılarını meşrulaştıran, lehine açıklamalar yapan yine KDP’nin kendisi oluyor. Rojava’ya ve Başûr’a yönelik yapılan tüm bu saldırılar KDP’nin çıkarına da olmayacak. 

Rojava Devrimi'nin tasfiye edilmesi ya da Rojava’da bazı yerlerin işgal edilmesi, aynı zamanda KDP’nin de sonu olacaktır. Bunun iyi bilinmesi gerekir, Kurdistan’ın dört parçasına yönelik yürütülen siyaset aynıdır. KDP her ne kadar parça olarak ele alıyor ve buna göre siyasetini yürütüyorsa da düşman hiçbir zaman imha politikasında Kurdistan’ın hiçbir parçasını ayrı ele almadı. Bugün Başûr büyük tehlike altında. Türk devletinin yaptığı tüm hazırlıklar ve Başûr topraklarına geçişi KDP’nin onayıyla oluyor. Bugün gelinen aşamada artık Türk devleti sadece onlardan destek değil aktif askeri katılım da istiyor.

Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları son günlerde yine arttı. Saldırıların bu görüşme trafiğiyle ilgisi nedir?

Türk devletinin hiçbir saldırısı, NATO ve Koalisyon'un onayı dışında değil. Hatta vuracağı ya da saldıracağı yerler bile önceden belirlenip onaylanıyor. Türk devletinin çizdiği Hesekê ve Halep'i de kapsayan haritası tüm görüşme masalarında bulunuyor. Şimdi genel siyasi konjonktüre baktığımızda Ukrayna- Rusya savaşı, HAMAS-İsrail savaşı, yine son günlerde bazı güçler arasında yaşanan çatışmalardan dolayı Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri ile DAİŞ tehdidine dikkat azalıyor. Erdoğan bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istiyor. İlk başta bu tür tehditler ve bazı girişimlerle aslında tepkileri ölçmeye çalışıyor. Şimdi tüm bu görüşmelerden sonuç alınacak mı, alınmayacak mı? Erdoğan’a istediği desteği vermeye hazır olmadıkları görülüyor. Özellikle AKP-MHP hükümetinin Türkiye içinde halk desteğini giderek kaybetmesi ve Türk devletinin şu anda yürüttüğü siyasette yaşadığı tıkanmışlık, bu devletlerin Erdoğan’ın karadan yapacağı bir saldırıya destek vermelerini pek mümkün kılmıyor. Havadan saldırılar ise hiçbir zaman durmadı. 

Kuzey ve Doğu Suriye’de DAİŞ hücrelerine karşı mücadele devam ediyor. Türk devletinin saldırıları DAİŞ’e güç vermeye devam ediyor. Bölge üzerindeki tehlikeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuzey ve Doğu Suriye büyük risk altında. Bir taraftan büyük bir ambargo var. Özellikle Türk devletinin bölgenin alt yapısını ve halkın yaşam alanlarını hedef alması, elektrik ve su gibi yaşamsal altyapıları vurması zorlayıcı oluyor. DAİŞ gibi tüm dünya üzerinde büyük tehlike oluşturan bir çetenin bölgede olması ciddi bir tehlike oluşturuyor. Bu durum kendi başına büyük bir yüktür. Büyük devletler bile bu yükün altına girmek istemedi. Kuzey ve Doğu Suriye gibi sürekli saldırı altında olan bu bölgede DAİŞ’in varlığı elbette ciddi tehlike oluşturuyor. Özellikle Türk devletinin saldırılarıyla birlikte bir kez daha kendisini örgütlediğini aslında tüm dünya görüyor. DAİŞ çıkıp, rahat bir şekilde hapisteki çeteleri çıkaracağını ve bazı yerleri alacağını söyleyebiliyorsa bazı güçlerden ve devletlerden destek aldığındandır. Elbette bu devletlerin başında Türk devleti geliyor. Türk devletinin yaptığı her saldırı DAİŞ’e güç ve cesaret veriyor. Türk devletinin saldırıları bu şekilde devam ederse DAİŞ çok daha güçlenecek ve hatta daha gelişmiş silahlarla büyük bir tehlike olacak.

Tüm bu tehlikelere karşı halkların nasıl bir tutum göstermesi gerekir?

Kuzey ve Doğu Suriye halkları olarak bizim bir kez daha kendi gücümüz ve direnişimizle kendimizi ortaya koymamız gerekiyor. Devrimin ilk süreçlerinde nasıl ki kendi gücümüz ve direnişimizle onları alıkoyduysak bugün yine aynı şekilde kendi örgütlülüğümüz, direnişimiz ve kararlılığımızla kendimizi ortaya koymamız gerekiyor. Yani bir kez daha devrimci halk savaşı çerçevesinde bölge halklarının ve Özerk Yönetim'in birlikte mücadelesi ve gücüyle nasıl ki Kobanê savaşı sürecinde onlar halkın büyük direnişi karşısında tavırsız kalamadılar, bugün de yine aynı şekilde bizim direnişimiz, öz gücümüz ve örgütlülüğümüzle bu süreci daha güçlü karşılayabiliriz. Yoksa başka güçlerden ve devletlerden beklemek yanlış olur. Bu güçlerin Türk devletine karşı sınır belirleyeceğini ya da onu durdurmaya yönelik tavır sahibi olmasının beklemek büyük hata olur. Bir kez daha bizim kendi siyasetimize, yönetimimize ve gücümüze güvenerek birlikte tüm Kuzey ve Doğu Suriye halk bileşenleriyle birlikte Kobanî savaşında olduğu gibi  dünyaya direnişimizle bunu göstermeyi başarmalıyız.