20 Ocak 2022’de DAİŞ çeteleri tarafından Hesekê’nin Xiwêran Mahallesine dönük gerçekleştirilen saldırı üzerinde 2 yıl geçti. YPJ Komutanlarından Gulbihar Kobanê cezaevine dönük saldırının amacını, saldırının gelişim sürecini ve DAİŞ’e karşı yürüttükleri mücadeleyi ANF’ye değerlendirdi.
Sinaa Cezaevi’ne dönük saldırının esas amacı neydi?
İşgalci Türk devleti ve komplocu güçler, Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan gelişmeleri sekteye uğratmak için DAİŞ çeteleri aracılığıyla birçok senaryo planladılar. 2020 yılında da Xiwêran’a dönük böylesi bir senaryo hazırlanmıştı, saldırı girişimleri olmuştu. Hem askeri güçlerimizin hazırlık düzeyi, hem de elimize ulaşan istihbaratlar sonucunda 2020 saldırı girişimi deşifre edildi ve boşa çıkarıldı. Dolayısıyla yeni plan ve projeyle saldırı girişimleri çabaları gelişti. Bu da Xiwêran’a dönük saldırıların gecikmesini sağladı.
DAİŞ’e karşı yürütülen mücadelede büyük bedeller verildi fakat uluslararası güçlerin sessizliği ne ifade ediyordu?
DAİŞ, 20 Ocak 2022’de yeni plan ve projeyle Türk devletinin ortaklığında ve perspektifiyle yeniden canlanma girişiminde bulundu. Aynı zamanda sadece Türk devleti eliyle değil uluslararası güçlerinin de işin içinde olduğunu biliyoruz. Çünkü Xiwêran savaşına karşı sessizlik ya da Türk devletine karşı tarafsız yaklaşımlar, sessiz kalış uluslararası güçlerin de oyunlarının ortaya çıkmasına neden oldu.
İşgal altındaki bölgelerin Sinaa Cezaevi’ne dönük gerçekleştirilen saldırıdaki rolü neydi?
20 Ocak’ta Xiwêran’a ya da Sinaa Cezaevi’ne dönük saldırı önceden planlanmış işgal altındaki bölgelerle ortak örgütlenme yapılmış ve beraber harekete geçme planlaması düzenlenmişti. Böylece Kuzey-Doğu Suriye işgal edilecekti. Aynı zamanda merkez rolünü oynayan Hesekê’nin işgal edilme planıydı. İçten bir darbe gerçekleştirme planlaması vardı.
Eğer saldırılar sonuç alsaydı bölge ve dünya üzerindeki etkileri nasıl olurdu?
Şöyle bir hakikati de görmek lazım. Yaklaşık 5 bin DAİŞ çetesinin bulunduğu Sinaa Cezaevi’ne dönük saldırıları ve içten gerçekleşen ayaklanmaların önü YPJ-YPG-QSD tarafından alındı. Bu politika, saldırı ve senaryolar onlarca kez boşa çıkarıldı. Çabaları, saldırıları arttırdıkça güçlerimizi zayıflatma doğrultusundaydı. YPJ-YPG-QSD denetiminde olan şehirlerde hala kaosların devam ettiğini, huzur ve istikrarın sağlanamadığı tablosu da yaratılmak istendi. Fakat herkes de bunu görüyor. DAİŞ’ i cezaevinde tutmak kendi başına bir cesaret, büyük bir güçtür ki bölgeye zarar veren bir canlı bomba olduğu bilinmesine rağmen. Saldırıların da zaten imha etme politikası dahilinde gerçekleşti. Esas Kuzey-Doğu Suriye’de DAİŞ’e dönük direnen halkların imha edilmesiydi.
Saldırı sürecinde askeri ve taktiksel anlamda saldırıların önünü nasıl aldınız?
Saldırıların sonuç almamasının esas nedeni ise askeri güçlerin daha savaş başlamadan hazırlık düzeyleri idi. Anı anına gelişmeler takip edildi, atiklik ve uzmanlık konusunda o denli hazırlık aşaması tamamdı ki saldırılara müdahale edildi. Saldırının ilk anında gerçekleşen patlamayla cezaevindeki çeteleri harekete geçirerek ve salarak dışarıdan gelecek saldırıları kolaylaştırmak istedi. Saldırı sıradan değildi. Güçlerimiz tarafından verilen cevabın bu denli olacağını Türk devleti, DAİŞ ve uluslararası güçler beklemiyordu.
DAİŞ çetelerine karşı mücadelede nasıl bir yol izleyeceksiniz? Dünyayı DAİŞ tehlikesinden kurtarmak için nasıl mücadele edeceksiniz?
DAİŞ, Türk devletinden cesaret alıyor ve Türk devletinin kendilerine arka çıktığını biliyor. Bu nedenle kaygısız yaklaşıyordu. Fakat Sinaa saldırısı sonrası DAİŞ’ i bir korku sardığı görülüyor. Bu topraklar üzerinde bir yenilgiye uğratıldı, tutuklandı, esir pozisyonunda ve hesap soruluyor. Ayrıca ayakta kalabilmesi için Türk devletinin desteğinin yeterli olmayacağının farkına vardı. Sinaa sürecinde bunun farkına vardı. DAİŞ, YPJ-YPG-QSD’nin çemberine alındığında uluslararası güçlerin ve Türk devletinin desteğiyle kurtulamayacağını bir kez daha anladı. Uluslararası güçlerin DAİŞ’e arka çıktığı açık bir şekilde görünüyor. Yıllardır YP-YPG-QSD kontrolü altındaki bölgelerde tutuluyorlar. Bu DAİŞ’lilerin yargılanması için uluslararası güçlerin bir çabası olmamıştır. Ayrıca dünya halklarının DAİŞ belasından kurtulması için bir çabaları olmamıştır.
Bu nedenle güçlerimiz kısıtlı koşullara rağmen DAİŞ’i bölgede tutuyor. Aslında DAİŞ’in yargılanma sürecinin başlatılması, mahkemelerde halk karşısına çıkması, ülkelerin alması gereken DAİŞ’li vatandaşlarını bölgeden çıkarması uluslararası güçlerinde sorumlulukları dahilindedir fakat bu çerçevede bir çabaları yok. Zaten bölgemizde DAİŞ’li vatandaşları olan ülkelerde bu çeteleri ülkelerine götürmeye yanaşmıyor, adeta bir bela, canlı bomba gibi bölgede kalmasından taraftar ve sessizlik süreci takip ediyorlar. Mahkeme taraftarı olmayan güçlerin esas amacı DAİŞ’in tekrardan bölgede canlandırılmasını tetiklemektir, halkların yaşamına dönük tehlikeyi yaratmaktır. Bu güçler için önemli olan bölge halkının huzuru ve istikrarı değil ülkelerindeki refahı sağlamaktır. Bölgedeki pozisyonlarını koruyabilmek içinde böylesi bir sessizlik, rahatsız olmama durumu yaşanıyor. Askeri taktik konusunda profesyonelliğimiz, kendimizi eğitme hazırlıklarımı, askeri ve siyasi konularda birbirini tamamlama ve istihbarat çalışmalarını boşa çıkarmada kendimize olan güvenimiz tamdır. Büyük bedeller verdiğimiz Xiwêran savaşının nasıl boşa çıkardıysak tüm saldırıları boşa çıkaracağız.
Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı?
Bölgede bulunan güçler arasından önemli rol oynayabilecek, sorumlulukları dahilinde yaklaşacak güç Şam hükümetidir. Bölgedeki diğer güçlerden ayırt edici özellikleri kesinlikle olmalı ve bölgeyi sahiplenme sorumluluğu gösterebilmeli. Askeri güç olarak bölgenin güvenliğini, istikrarını sağlamada sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz ve bunun mücadelesi şu ana kadar da veriliyor. Bizler de Xiwêran sürecinde şehit düşen yoldaşlarımızın halkı ve bölgeyi tehlikeden koruma, güçlerimizi ve bölgemizi kirli planlara karşı koruma sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Hegemon iktidar güçlere ve bölgeye dönük gerçekleşen kirli planlara karşı ayaktayız ve her dönemden daha da güçlüyüz.