Kürde her yerde zulüm

Türkiye rejimi, Kürtçe şarkı eşliğinde halaya duran Kürt halkına dönük saldırılarıyla bir kez daha Kürt düşmanlığını göstermiş oldu. Bu saldırı konsepti, Suriye’de Kürt halkına dönük politikaları ve buna karşı direnişi hatırlattı.

KÜRT KÜLTÜRÜNE BASKILAR

Kürt halkı, tarih boyunca dil, kimlik ve kültürlerine yönelik sistematik saldırılara maruz kaldı. Bu saldırılar, Kürtlerin varoluş mücadelesinin her anında derin izler bıraktı, gelenek ve göreneklerinin köklerini oluşturdu. Yüzyıllar boyunca, çeşitli güçler tarafından yürütülen asimilasyon politikaları, Kürtlerin kendi dil ve kültürlerini özgürce yaşama haklarını gasp etti, yasakladı. Etnik temizleme, kültürel asimilasyon, dil yasakları ve benzeri uygulamalarla dolu bir tarih, Kürt halkın karşılaştığı zorluklar arasında yer aldı.

Türkiye’nin bir şehri olan Mersin sahilinde çalınan şarkı eşliğinde halay çektikleri ve slogan attıkları anlara dair video gerekçe gösterilerek hedef gösterilen 9 gencin tutuklanması ardından gelişen göz altına alma, tutuklama ve işkence görüntüleri bir kez daha Suriye’de yaşayan Kürt halkına dönük uygulanan uygulamaları da hatırlattı.

EVİNDEN YURDUNDAN SÜRDÜ, TOPRAKSIZ BIRAKTI

Suriye’de 1952 yılında çıkarılan kanun, tarımsal alanlarda düzenlemeleri içeriyordu. Ayrıca 193 sayılı kararda; “İçişleri Bakanı tarafından önceden karar verilmedikçe sınır bölgelerinde arazi alım satımına ilişkin hiçbir hak yaratılamaz veya değiştirilemez” denildi. Bu kanun, 1964 yılında çıkarılan 75 sayılı kanunla değiştirdi ve buna göre Hesekê tamamen sınır bölgesi olarak tanımlandı. Baas Partisi'nin 1966 yılında yapılan 3. Kongresinde Kürt topraklarına el konulmasına kongrenin beşinci maddesi onay verdi ve bu karar maddede şu şekilde ifade edildi: “Türkiye sınırındaki 350 km uzunluğunda ve 10-15 km derinliğindeki araziler devlet malı olarak belirlenmeli ve bu araziler devlet güvenliğinin uygulanmasına uygun şekilde kullanılmalıdır.”

Arap kemerinin hayata geçirilmesinin ilk adımları 24 Haziran 1966'da başladı. Rejim, bölgenin güvenlik bölgesi haline geldiği bahanesiyle binlerce Kürt çiftçiye bölgeyi terk etmelerini söylerken, amaç devletin bu topraklara el koyup, bu arazilerden istediği gibi faydalanmasıydı. Baas rejimi, Kürt siyasi hareketinin Arap kemerine karşı büyük bir tepki vermesini engellemek amacıyla 20-21 Ağustos 1966'da Cizre bölgesindeki Kürt yurtseverlere yönelik geniş kapsamlı bir gözaltılar gerçekleştirdi. 1967 yılının başında Suriye rejiminin Arap kemeri uygulamasında ikinci aşamaya geçmesiyle birlikte topraklarını terk etmeyen Kürtlere yönelik saldırılar düzenledi. Birçok çiftçiyi gözaltına alan Suriye rejimi, köylerini terk etmek istemeyen onlarca kişiyi de katletti. 24 Haziran 1974'te Baas Partisi 521 sayılı karar yayınladı. Buna göre Arap kemeri projesinin üçüncü aşaması başladı. Evleri Fırat barajı suları altında kalan Reqa ve Tebqalı Araplar, Cizre bölgesine gönderildi. Kürtler ise yerlerinden edildi.

TOPRAKLARINDA YABANCI OLDULAR

Suriye'deki tahıl üretiminin yüzde 40'ını, pamuk ve mısır üretiminin yüzde 80'ini gerçekleştiren, petrol yataklarının bulunmasıyla daha da kıymete binen Cizre bölgesine Arapları yerleştirme siyasetinin bir uzantısı olarak 5 Ekim 1962'de Hesekê’de nüfus sayımı yapıldı. Bu sayımla beraber yerel kaynaklara göre 200 bini aşkın Kürt yabancı olarak nitelendirildi, 75 bini aşkın Kürt ise kayıt dışı bırakıldı. Suriye vatandaşı olarak görülmeyen Kürtler, Suriye rejiminin kurum ve kuruluşlarında yerini alamama, bina ve arsa alamama, üniversitelerde okuyamama gibi peşi sıra kararlar alındı. Böylece, Kürt bölgeleri, ekonomik açıdan desteklenmedi ve yatırım yapılmadı. Bu, işsizlik oranlarının artmasına ve ekonomik kalkınmanın yavaşlamasına neden oldu. Kürt kültürü ve kimliği üzerindeki baskılar, kültürel etkinliklerin ve dillerin yaşatılmasını zorlaştırdı. Kürtçe'nin kullanımı gizli bir şekilde devam etti. Kürt halkının güvenliğini tehdit eden bir ortam yaratıldı.

KÜRTÇE İSİMDE YASAK

Dili, kimliği, varlığı yok sayılan Kürt halkının çocuklarına kendi dilinde isim verilmesi bile yasaklandı. Evinde Kurdistan adıyla seslenilen çocukların, kimliklerde Gülistan adıyla kayda geçmesi bunun başlıca örneğidir. İki isimli bir çocuk olarak dünyaya gözünü açan birçok Kürt çocuğu, Kürt doğdu fakat Kürtçe yaşayamadı. Gelenek ve göreneklerini de gizli yaşamak zorunda kalan Kürt halkı ve çocukları; dilini, kültürünü ve kimliğini yaşatabilmek için her bir fırsatı serhildana çevirmekten de geri kalmadı.

BOYUN EĞMEMENİN BİR ÖRNEĞİ: QAMIŞLO SERHILDANI

2 Temmuz 1979 yılında Rojavayê Kurdistan’ın Kobanê kentine ayak basan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gelişi de bölge halkı için bir milat oldu. Yok oluşun eşiğinde olan halk, Şam, Halep ve Lübnan’a kadar akın akın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı ziyaret etti ve onun fikirlerinden beslendi. Yıllardır boyun eğdiği sistemi reddederek serhildan ruhunun önemine  anladı.

2004 yılında gerçekleşen Kürt soykırım parçasının bir oyunu olan ve Kürtler tarafından serhildana çevrilen Qamişlo Serhildanı’dır. 12 Mart 2004 yılında Qamişlo’da, Dêrazorlu olan Fetva ve Qamişlolu olan Cihad futbol takımları arasında oynanan maçta Şam hükümeti tarafından özel olarak görevlendirilen bazı kişiler, Iraklı diktatör Saddam Hüseyin lehine ve Kürt halkının aleyhine sloganlar attı. Qamişlolular da sloganlara tepki gösterdi. Bunun üzerine önceden hazırlıklarını yapan saldırgan grup, Qamişlolulara bıçak, taş ve silahlarla saldırdı. Baas rejimine bağlı polis ve askerler de saldırganlar yerine Qamişlolulara saldırdı. Olayın duyulması üzerine Qamişlolular stada doğru yürüdü. Ancak bu sefer Hesekê sorumlusu Selim Kebul’un emriyle polisler kitleyi taradı.  Bunun üzerine başta Rojavayê Kurdistan kentlerinde olmak üzere Şam ve diğer Suriye kentlerinde yaşayan Kürtler serhildana geçti. Günlerce süren serhildanda hayatını kaybeden, yaralanan ve tutuklananlar oldu. Bir gün sonra yani 13 Mart’ta Qamişlo’da çok büyük bir serhildan gerçekleşti. Binlerce insan Qasimlo Camisi’nin önünde toplanarak şehitlerini defnetmek için yürüyüşe geçti. Amûdê ve Tirbespiyê halkı da bu serhildana katılmak için yönünü Qamişlo’ya çevirdi. Şam hükümeti yolu trafiğe kapattığı için halkın birçoğu yürüyerek Qamişlo’ya ulaştı. Halkın öfkesi üzerine Baas, kurumlarını boşalttı ve kaçmak zorunda kaldı. Yaklaşık 600 bin kişiden oluşan kitle cenazeleri saldırılara rağmen mezarlığa götürdü ve defnetti. Baas rejiminin Suriye devlet yönetimine hâkim olmasından beri ilk kez 13 Mart günü, Kürtlerin serhildanı Şam’a kadar yayıldı. Devletin kolluk güçleri, Kürtlerin katledilmesine son verilmesi, tutsakların serbest bırakılması ve halk olarak haklarını talep eden barışçıl ve demokratik serhildanlara silah ve katliamlarla karşılık verdi. Kolluk kuvvetlerinin bardağı taşıran son saldırısına ise Kürt halkı, Dirbêsiyê ve Amûdê’deki Hafız Esad heykellerini yıkarak, Kobanê’deki hükümet binalarını kuşatmaya alarak karşılık verdi.

DİRENİŞ RUHU 19 TEMMUZ ROJAVA DEVRİMİ İLE İSPATLANDI

Suriye krizinin patlak verdiği 2011 yılına geldiği bir süreçte ise Kürt halkı tarafından 12 yıl önce, 19 Temmuz 2012'de Kobanê’de devrim ateşi yakıldı. Bu olayın ardından, Efrin, Serêkaniyê, Dirbêsiyê, Amudê, Dêrik, Girkê Legê, Tirbespiyê, Qamişlo, Til Temir ve Hesekê gibi şehirlerde halk, yönetimi eline aldı. Kürtlerin öncülüğünde başlayan bu süreç, zamanla farklı halkların ve inançların katılımıyla özerk yönetim ile taçlandı. Nihayetinde, 2014 yılına gelindiğinde, 21 Ocak’ta Cizre’de, 27 Ocak’ta Kobanê’de ve 29 Ocak’ta Efrîn’de Özerk Yönetim ilan edildi. Halkların, inançların ve mezheplerin ortak bir yaşam inşa ettiği Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim Bölgesi’nde 2023 yılı aralık ayında Toplumsal Sözleşme onaylanarak halkların birlik ve beraberlik içinde bir yaşamı sürdürebileceği bir kez daha gözler önüne serildi. Toplumsal inşanın ve savaşın beraber yürüdüğü Kuzey ve Doğu Suriye’de, her gün yeni bir gelişme kaydedilirken, idari şekli 7 kanton olarak oluşturuldu, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim Bölgesi çatısı altında örgütlendi. Suriye’de Kürt’e her yerde zulüm uygulayan Baas rejiminin sistemi Kuzey ve Doğu Suriye’de yıkılırken Türkiye’de, Kürt halkına dönük uygulanan soykırım politikalarının hat safhada yayılarak devam ettiği bir süreçte Şam hükümetinin, Türkiye ile Kürtlerin ve halkların soykırımı üzerine kurulu yeniden ilişkilenme söylentilerinin yerine, Suriye’de yaşayan halklara yönünü çevirerek Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetim ile diyalog geliştirmeli, halkların varlığını tanıma yönünde adım atmalıdır.