Türkiye hala Suriye’ye savaşı dayatıyor
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye tek taraflı savaş ilan etmiş durumda. Sürekli saldırı ve tehdit altında tutuyor. Kuzey ve Doğu Suriye, kesinlikle onlar için bir tehlike ve tehdit oluşturmuyor.
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye tek taraflı savaş ilan etmiş durumda. Sürekli saldırı ve tehdit altında tutuyor. Kuzey ve Doğu Suriye, kesinlikle onlar için bir tehlike ve tehdit oluşturmuyor.
BAAS rejimi Suriye’de sonlandırıldı. Despotik ve katı rejimler esnemeye ve reformlara genelde kapalı olur. Halktan kopan ve varlıklarını var olan siyasi dengelere dayandıran rejimler, dengeler değiştiğinde ayakta kalamaz. Suriye bu açıdan çok eğitici bir örnektir. Beşar Esad yönetimi bu kadar zayıfladığı ve zorda olduğu dönemde bile reformlar yapmaya ve değişime yanaşmadı.
Yeni Suriye’nin nasıl olacağı şimdi en çok merak edilen konudur. BAAS yerine benzer mezhepçi ve dayatmacı bir rejim mi kurulacak veya demokratik bir yapılanmaya mı gidilecek? Bu soruların cevabı Suriye’nin geleceği için oldukça önemlidir. Umarız ki, halkların, farklı kültür ve inançların, düşüncelerin özgürce örgütlendiği bir Suriye inşa edilsin. Böyle bir Suriye, Ortadoğu için de büyük bir kazanım olur. Bütün Suriyeli güçlerin, aydınların ve demokrasi arayışı içinde olanların harekete geçme zamanıdır.
Suriye ağır ve yıkıcı bir iç savaşa rağmen kansız biçimde rejimi değiştirdi. Şam düştü. Çatışmalar ve kanlı sahneler sergilenmedi. Halep’ten başlayarak genelde çatışmasız biçimde Şam’a doğru gidildi. Ayaklanan diğer bölgeler de intikam ve katliam eylemlerine başvurmadı. Bu da olumlu bir kazanım. Halkların ve var olan güçlerin daha barışçıl yöntemlerle sorunlarını çözmeleri için iyi bir zemin yarattı. Bunun değerini herkesin iyi anlaması ve ona göre davranması, Suriye’nin geleceği için çok iyi bir başlangıç olacak.
DİZGİNLENEMEZ KÜRT DÜŞMANLIĞI
Burada bir sapma ve istisna yine Türk devletinin dizginlenemez Kürt düşmanlığıdır. Halep düştükten sonra Türk devletine bağlı çeteler, hemen Kürtleri hedeflemeye başladı. Çoğu Erfîn’den göçen ve çadırlarda kalan insanların olduğu Şehba ve Til Rifet’e saldırdılar. Bu kasabalar kuşatıldı ve ağır çatışmalar başladı. Kürt güçleri, yeni bir katliamın yaşanmaması için halkı bölgeden taşıdı.
ÇATIŞMALARI SÜRDÜREN TÜRK DEVLETİDİR
Şu anda Suriye’de çatışmaların yaşandığı tek bölge Türk devletinin emrindeki çetelerin kuşatıp saldırdığı Tebqa ve Minbic’dır. Ayrıca iç bölgelerde Til Temir vb. yerler de saldırılara maruz kalmış durumda. Suriye’yle ilgili olan güçler genelde çatışmasızlık çağrıları yapıyor. Mevcut haliyle Türk devleti dışındaki bütün güçler buna uyuyor, en azından öyle görünüyorlar. Türk devleti resmen ben savaşıyorum, demiyor ama emrindeki çeteleri cepheye sürüyor. Aslında fazla gizleme gereği de duymuyorlar. Kürtlerin herhangi bir statüye sahip olmalarına asla izin vermeyiz vb. deyip duruyorlar. BAAS rejimi yıkılmışken Suriyeli grupların Kürtlerle ne gibi bir sorunu ve düşmanlığı olabilir? Kürtler kimseye saldırmıyor. Tebqa ve Minbic’a saldıran gruplar neyin peşinde? Türkiye’nin Özerk Yönetim’i yıkıp ortadan kaldırmak istediği açıktır.
Türk devleti olan biten her şeyi PKK ile açıklıyor. Bu tam anlamıyla bir özel savaş taktiğidir. Suriye’deki gruplara terörist demiyorlar. El Nusra onların terör örgütleri listesinde ama onların ilerleyişini sevinçle karşılıyorlar. Sanki şanlı Türk ordusu ilerliyor! İş Kürtlere geldi mi, teröristlere fırsat verilmeyecek, diyorlar. Çok yukarıdan baktıklarını gizleme gereği de duymuyorlar. Çok kibirliler.
PKK, DAİŞ SALDIRDIĞINDA GİTTİ
PKK’nin büyük suçu neymiş ki, hep hedefte? PKK, DAİŞ saldırdığında Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yardıma gitmiş. Bunun dışında yaptığı kötü bir şey yok. Kobanî düşmesin diye Önder Apo seferberlik çağrısı yapmış ve Kuzey’den binlerce genç Türk yönetiminin engellemelerine rağmen tel örgütleri devirerek yardıma koşmuş. PKK’nin gerillaları binden fazla kayıp vermiş. Kobanî direnişinde başını ABD’nin çektiği Uluslararası Koalisyon da devreye girmiş ve DAİŞ’e karşı yürütülen savaşa sahada aktif biçimde rol oynamıştır. Bundan sonra yapılan her şey Koalisyon ile ortak yapılmıştır.
DAİŞ’ten kurtarılan yerler meclislerini kurmuş ve kendilerini yönetmeye başlamışlar. Bölgelerinin korunmasını ve işlerinin yürütülmesini bu meclisler üstlenmiş. Böylece Ortadoğu’nun en demokratik yönetim biçimi pratikte ortaya çıkmıştır. Bölgedeki bütün halklar ve inanç grupları, barış içinde bir arada yaşama iradesini ortaya koymuştur. Bu yönetim, Türkiye’ye savaş ilan etmemiş. Tersine hep iyi ilişkiler içinde olmak istemişler. Ayrıca Türkiye için tehdit olacak bileşimleri ve güçleri de yok.
TÜRKİYE İÇİN TEHDİT OLUŞTURMUYOR
Türkiye her şeyi ters yüz etmede çok ustalaşmış. Kendisi tek taraflı bölgeye savaş ilan etmiş. Sürekli saldırı ve tehdit altında tutuyor. Ortada Türk devletinin açtığı tek taraflı bir savaş var. Doğu ve kuzey Suriye kesinlikle onlar için bir tehlike ve tehdit oluşturmuyor.
Rojava’nın dünyada olumlu bir imajı var. Özgürlük ve demokrasi istiyor ve uyguluyor. DAİŞ’e karşı verdiği mücadele nedeniyle de kendisine karşı ciddi bir sempati var. Kadın hareketinin gücü ve öncülüğü dünyada merakla ve olumlu biçimde izleniyor. Türkiye, DAİŞ’e karşı verilen mücadeleyi unutturmak ve sempatiyi ortadan kaldırmak için her şeyi PKK’yle açıklamaya kalkıyor. Sanki bu bölgelerde milyonlarca insan yaşamıyor. Bölgeyi anarken de PKK’nin işgali altında diye demagoji yapıyor. Diğer hiçbir çete için bunu demiyor. DAİŞ için de demedi ama iş Kürt’e gelince her şeyleri terör kavramına sıkıştırılıyor.
ÖLÜM VE YIKIM DAYATAN, TÜRK DEVLETİDİR
Türk devleti PKK’nin terör örgütleri listesinde olmasını sonuna kadar ve son derece kötü biçimde kullanıyor. Teröre karşı savaşıyorum sözlerinin arkasına sığınarak Kürtlere karşı sürdürdüğü savaşı ve işlediği bütün suçlarını gizlemeye çalışıyor. Şu anda Suriye’ye saldırması ve kan dökmesini de PKK ile açıklıyor. İbretlik bir durum var. Çeteler bile kan dökmüyor. Dünya yeni döneme geçiş kansız olsun, diyor ama Türk devleti Kürtlere ölüm ve yıkımı dayatıyor.
Bu gerçekleri dikkate alarak Kürtlerin gerçekleri dünya kamuoyuna açıklama ve gelişmeleri doğru aktarma görevleri var. Bütün kurumlar, özellikle basın ve diplomasi çalışmalarını yürütenler, politik çevreler, devrimci ve demokratik güçler tam bir seferberlik halinde Türk faşizminin gerçekleri çarpıtmasına izin vermemeli. Demokrasi ve özgürlük istiyorum diyen bütün çevreler, belirtilenleri adeta bir talimat gibi yerine getirmeye bakmalıdır.
Kaynak: Ronahi gazetesi