Yıldız: İktidar yerel yönetimlerin elini kolunu bağlamak istiyor

Tasarruf tedbirleri genelgesi ile belediyelerin hedef alınmasının yasaya da aykırı olduğunu söyleyen Mustafa Yıldız, "Yerel yönetimlerin elini kolunu bağlamak için, onları çalışmalarında başarısız olması için özellikle çıkarılmış bir genelge" dedi.

MUSTAFA YILDIZ

Mehmet Şimşek’in ekonomi programı çerçevesinde çıkarılan ve kamuda tasarruf olarak lanse edilen 2024/7 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi kapsamına belediyelerin alınması, özellikle muhalif belediyeler açısından halka hizmet götürmekte zorluklara sebep oluyor. Yerel seçimlerde belediyelerin büyük çoğunluğunu kaybeden AKP-MHP iktidarı tasarruf adı altında belediyelerin hizmetlerini adeta “izne tabi” tutuyor.

ANF’nin sorularını yanıtlayan Mêrdin Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Yıldız ise çıkarılan bu genelgenin yasalara aykırı olduğunu dile getirdi. Ayrıca Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın muhalif belediyelere SGK ve vergi borcu üzerine yaptığı açıklamalara değinen Yıldız, SGK’nin bu borcu tahsil edecek başka imkânları olduğu halde icraya gidilmesinin politik olduğunu ifade etti.

Kamuda tasarruf olarak geçen 2024/7 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile tasarruf tedbirleri belediyeleri de kapsayacak şekilde 17 Mayıs'ta yayımlandı. Bu tasarruf çerçevesinde görüyoruz ki belediyelerin çoğu bazı hizmetleri yerine getiremiyor. Son seçimlerde belediye çoğunluğunun muhalefete geçtiği düşünülürse, tasarruf paketinin siyasi olduğunu söyleyebilir miyiz?

 Bu genelge öncesi de birçok defa tasarruf tedbirlerine ilişkin genelgeler yayımlanmıştı. Yayımlanan son genelge içerik bakımından önceki genelgelerden farklılık göstermektedir. 2024/7 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi 2021/14 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nde olduğu gibi; 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetveller kapsamındaki kamu idareleri ve bu idarelere bağlı, ilgili ve ilişkili kamu kurum ve kuruluşları ile il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu iktisadi teşebbüsleri ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlasına sahip oldukları her çeşit kuruluş, müessese, birlik, işletme ve şirketler, özelleştirme kapsam ve programına alınmış hisselerinin yarısından fazlası kamuya ait olan özel hukuk hükümlerine tabi kuruluşlar, fonlar, döner sermayeler ve diğer tüm kamu kurum ve kuruluşları genelgenin kapsamında bulunmaktadır.

Genelge ile personel alımı, taşıt edinilmesi, yeni bina yapılması, kırtasiye büro malzemesi vb. alımlarını, lojman ve sosyal tesislerin, satılmasını -Savunma ve güvenlik hariç-, personelin servis hizmetleri, ihalelerin iptali -kamu kaynağının kullanımı bakımından uygun olmayan ihaleler, ama kime göre?- gibi alanlarda ya yasaklamış ya da izne bağlamıştır. Daha önceki genelgelerden farklı olarak, tasarruf tedbirleri genelgesine uyulup uyulmadığının takibi Hazine ve maliye bakanlığına verilmiştir.

Peki Maliye Bakanlığı yerel yönetimleri denetleyebilir mi?

5018 sayılı yasa yerel yönetimlerin denetimini, kurumun en üst amirine, 5393 sayılı belediye kanunu belediye meclisine, TBMM adına Sayıştaya denetim yetkisi verilmiştir. Belediye bütçesinin yapılması, onaylanması ve harcanması sürecinin hiçbir noktasında merkezi yönetim yok. Hazırlanmasında ve onaylanmasında olmayan merkezi hükümet, belediye bütçesinin hangi koşullarda ve ne şekilde harcanacağını belirleme yetkisi de yoktur. Yerel yönetimler bütçesini sadece merkezi hükümete gönderir, bu gönderim bilgi amaçlıdır. Maliye Bakanlığı bütçe ile kendilerine ödenek ayrılan merkezi yönetim kapsamındaki kamu kuruluşlarını denetleyebilir.

Tedbirlere uymayanlar hakkında, yaptırım uygulanacağından söz ediyor, ancak tedbirlere aykırı hareket edenlere nasıl bir yaptırım uygulanacağı da belli değildir. Artı 2024/7 sayılı genelgedeki tedbirlerin hemen hemen hepsi ilgili kanunlarda mevcuttur. Bu kurallara uymayanlar için yaptırımlar da bellidir. Örnek verecek olursak, kamu kaynağında azalma meydana gelmişse 5018 sayılı kanun bunu kamu zararı saymıştır. Örneğin belediyenin son yıl gerçekleşen bütçesinin büyükşehir belediyesinde yüzde 30’unu, diğer belediyelerde yüzde 40’nı geçerse geçen kısmın tümü belediye başkanından tahsil edileceği yoruma gerek kalmadan yasada belirlenmiştir.

Genelge mahalli idareler dahil hemen hemen tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsamaktadır. Bu genelge yasal olarak belediyeleri kapsamamaktadır.

 Neden kapsamıyor?

Çünkü genelgede atıf yapılan 5018 sayılı Kamu Mali Kontrol yasasının 30. Maddesi kapsamında baktığımızda; 5018 sayılı Kanun (Md. 30) Cumhurbaşkanı’na sadece merkezî yönetim bütçe kanununun uygulamasına ilişkin olarak; harcamalarda tasarrufu sağlamak, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütmek için gelir ve giderlere ilişkin kanun ve diğer mevzuatla belirlenmiş konularda uygulamaları düzenlemek üzere gerekli önlemleri almaya, standartları belirlemeye, sınırlamalar koymaya, kamu istihdam politikasının belirlenmesine ve uygulanmasına yön vermeye, bütçe harcama ve gerçekleşmelerini izlemeye, ödeneklerin dağıtım ve kullanımını belirli esaslara bağlamaya ve bu hususlarda kamu idareleri için uyulması zorunlu düzenlemeleri yapma yetkisi vermektedir.

Ancak 5018 sayılı Kanunun 30. maddesinin 2 fıkrası “Genel yönetimin tüm gelir ve giderleri ile borç ve malî imkânlarının tespitinin ve takibinin yapılabilmesi amacıyla, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ve merkezî yönetim bütçesinden yardım alan kurum, kuruluş, vakıf ve dernekler ile benzeri teşekküller; gelir ve gider tahminlerini, malî tablolarını, birbirleriyle olan borç ve alacak durumlarını, personel giderlerine ilişkin her türlü bilgi ve belgeleri, istenilmesi halinde Cumhurbaşkanlığına vermek zorundadırlar. Bilgi, belge ve hesap durumlarını ibraz etmeyen veya uygun harcama yapmayan kamu idareleri ve diğer kuruluşlarla ilgili olarak gerekli önlemleri almaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.

(Değişik son fıkra:22/12/2005-5463/10md.) Genel yönetim kapsamındaki idareler bütçelerinin ilk altı aylık uygulama sonuçları, ikinci altı aya ilişkin beklentiler ve hedefler ile faaliyetlerini; Cumhurbaşkanlığı ise merkezî yönetim bütçe kanununun ilk altı aylık uygulama sonuçları, finansman durumu, ikinci altı aya ilişkin beklentiler ve hedefler ile faaliyetleri kapsayan malî durumu temmuz ayı içinde kamuoyuna açıklar.” 30. maddenin ikinci fıkrasına baktığımızda, fıkranın içeriği Cumhurbaşkanına tasarruf genelgesindeki kısıtlamaların, önlemlerin alınması konusunda bir yetki vermemektedir.

5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun 11. Maddesi kurumların üst yöneticileri ve görevlerini belirleyerek üst yöneticilerin kime karşı sorumlu olduklarını belirlemiştir. Madde hükmünde aynen şöyle demektedir. Üst yöneticiler Bakanlıklarda ve diğer kamu idarelerinde en üst yönetici, il özel idarelerinde vali ve belediyelerde belediye başkanı üst yöneticidir. Üst yöneticiler, idarelerinin stratejik planlarının ve bütçelerinin kalkınma planına, yıllık programlara, kurumun stratejik plan ve performans hedefleri ile hizmet gereklerine uygun olarak hazırlanması ve uygulanmasından, sorumlulukları altındaki kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan, kayıp ve kötüye kullanımının önlenmesinden, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesi, izlenmesi ve kanunlar ile Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinden Bakana; mahallî idarelerde ise meclislerine karşı sorumludurlar.

 Bu ne anlama geliyor?

Belediye Başkanının belediyenin mali işlemleri konusunda hesap verme sorumluluğu sadece Belediye Meclisine karşıdır. Ayrıca kanun maddesi olan bir kuralın normlar hiyerarşisinde daha aşağıda bulunan kanun hükmüne uymayan bir genelge ile düzenlenmesi yasal değildir.

Yine Anayasanın 127. Maddesinin ikinci bendine aykırıdır. Anayasanın 127. Maddesinin 2. Fıkrası “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir” demektedir. Merkezi yönetim 2024/7 nolu genelgesi ile yerel yönetimleri, kendi alanında yapmış olduğu bütçe ve bu bütçeye bağlı planlamalarına müdahale etmektedir. Genelge ile yapacağı iş ve işlemleri izine bağlamıştır. Anayasanın 160. Maddesinin fıkrası ise “Mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması Sayıştay tarafından yapılır” diyerek, hesap ve işlemlerinin denetlenmesini, bir yüksek mahkeme olarak Sayıştaya vermiştir.  Dikkat ederseniz mülkiye müfettişlerine bile mali işlemlerinin denetimi konusunda bir yetki vermemiştir.

Bir başka konu olarak; 2024/7 sayılı tasarruf genelgesi, Türkiye’nin 21/Kasım/1988 yılında imzaladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının, kapsamını belirleyen 4. Maddesinin 4. Fıkrasına açıkça aykırıdır. 4. fıkrada, yerel makamlara verilen yetkiler normal olarak tam ve münhasırdır. Kanunda öngörülen durumların dışında, bu yetkiler öteki merkezi veya bölgesel makamlar tarafından zayıflatılamaz veya sınırlandırılamaz. 2024/7 sayılı Cumhurbaşkanlığı genelgesi, örnek verirsek belediyenin araç kiralamasını bile izne bağlayarak yetkileri zayıflatılmaktan öte izine bağlamaktadır.

Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile yerel yönetimlerin elini kolunu bağlamak için, onları çalışmalarında başarısız olması için özellikle çıkarılmış bir genelge olduğunu söyleyebiliriz. Merkezi yönetim bu genelgede unuttuğu bir şey, belediye şirketlerini genelge dışında bırakmıştır. Yeni bir genelge ile belediye şirketlerini de tasarruf genelgesi kapsamına almasına şaşırmamak gerekir.

Örneğin Derik Belediyesi ile konuştuk, tasarruf genelgesi çerçevesinde birçok eski aracı değiştiremiyoruz, ne alıp ne de satabiliyoruz, dedi eşbaşkan. Ayrıca iller Bankası’nın da taleplerine cevap vermediğini söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz, bu örnekler çoğalacak mı?

İller Bankasının kuruluş amacı, yerel yönetimlerin finansman ihtiyacını karşılamak, mahalli müşterek hizmetlere ilişkin projeler geliştirmek, danışmanlık ve denetim hizmeti vermek, merkezi hükümetin mahalli idarelere her türlü kaynak transferine aracılık etmek, her türlü kalkınma ve yatırım bankacılığı işlevlerini yerine getirmektir. İller Bankası bu amacı yerine getirirken kuruluş amacına uygun davranması gerekirken, kuruluş amacından çok, merkezi iktidarın belirlediği politikalar doğrultusunda birçok muhalefet belediyesine amacında bulunan desteği sağlamamaktadır. Çünkü İller Bankası yönetim kurulu 7 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerin 4 tanesi ilgili bakan tarafından atanmaktadır, geri kalanlar belediye başkanları arasından seçilmektedir. Bu durumda da muhalefet belediyelerinin talepleri, yönetim kurulunca reddedilmekte veya uygun görülmemektedir. Sorunuzda söz ettiğiniz Derik Belediyesi örnekleri zaten çok.

Siz de bu konuda kaleme aldığınız bir yazıda, belediyelerin adı geçen tasarruf genelgesini 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim Kanununa aykırı olmasından dolayı yargı yoluna götürüp iptal ettirmeleri gerekiyor, diyorsunuz. Yargıya başvurdunuz mu?

2024/7 nolu Cumhurbaşkanlığı genelgesinin belediyeleri kapsamadığını, ülke genelinde benim gibi birkaç arkadaşımız daha ileri sürdü. Bu konunun yerel yönetimlerin hukukçuları ve ilgililerinin, büyük bir hızla genelgenin yasaya aykırılığından çok genelge hükümlerini nasıl uygulayacakları ile ilgilendikleri için, genelgeyi mahkemelere taşımayı sanırım gözden kaçırdılar. Mêrdin Büyükşehir Belediyesi genelgenin iptali için yargıya başvurdu.

Erdoğan'ın talimatıyla belediyelerin borçlarının tahsilatı gündeme geldi. En borçlu belediyeler olarak muhalefet belediyeleri sayıldı. Bu tartışmaya ilişkin ne diyeceksiniz?

Özellikle belediyelerin vadesinde ödemediği sosyal güvenlik prim borçları, 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun gereğince aktarılan vergi paylarından belli bir oranda mahsup edilerek tahsil ediliyor. Bu kanuna göre kesilmesi gereken SGK primleri, çoğunlukla, popülist politikaların da etkisiyle, bazı dönemlerde yapılmamıştır. Cumhurbaşkanın açıklamasına kadar da belediyelere ve belediye şirketlerine karşı SGK veya vergi dairelerince, bugüne kadar icra yoluna yani cebren tahsil işlemlerine pek başvurulmamıştır.

Belediyelerin ve belediye şirketlerinin SGK borçları nakit dışındaki kaynaklarla da ödenebilmektedir. SGK’nın elinde prim alacaklarını tahsil etmek için birçok enstrüman ve imkân (kaynakta kesinti, takas, doğrudan haciz, gecikme zammı, teminat vb.) vardır. Özellikle belediyelerin SGK ve vergi borçlarının kaynakta kesme uygulaması belediyeleri zor duruma düşürecektir. SGK’nın elinde prim alacaklarını tahsil etmek için kullanabileceği birçok olanak vardır. Özerk bir kurum olan SGK’nın söz konusu olanakları kullanmak yerine iktidarın denetiminde konu siyasi polemik haline gelmiştir.

Cumhurbaşkanın açıklaması, merkezi yönetimin, yerel yönetim seçimlerinde uğradığı yenilginin hazımsızlığıdır. Cumhurbaşkanının SGK ve vergi borcu olan belediyelerin borçlarını ödemediği takdirde icrai işlem başlatacağını açıklaması, seçim sonuçlarını kabul edememenin sonucudur. Söylediğim gibi, bu borçların ödenmesi için icraya gitmelerine de gerek yoktur. Yine kendi yaptıkları düzenleme ile her ay merkezi yönetimce, yerel yönetimlere İller Bankası ve maliye payı olarak aktarılan paradan, paranın belediyeye aktarılmadan önce, borçları kesip parayı aktarabilirdi, bu uygulamayı yaptığında kendi belediyeleri de bundan etkilenecektir. Bundan dolayı gönderilecek paydan kesmeyip icra yoluna gitmeyi tercih ediyor. Kendi belediyelerini icraya vermeyeceği için bu yol daha kolayına gelmektedir. Bir başka yol da kendi belediyelerinin, vergi borçlarını cami veya okul alanları içindeki küçük arsa paylarını yüksek fiyatla SGK veya vergi borcuna karşılık hazine adına satın alarak kapatılıyor. Basında çıkan “AKP’li belediye cami sattı” gibi haberler aslında belediyeye para aktarmanın bir yoludur. Vergi veya SGK prim borcuna karşılık değerinin çok üstünde bir satın alma işlemidir.