İliç’teki felaket en az 100 yılı kapsayacak
Polen Ekoloji’den Tuğba Kahraman, İliç’teki ekokırımın oldukça geniş bir alanı kapsadığını hatırlatarak, “Siyanür ve ağır kimyasallar Fırat’a karışacak. Felaket, en az 100 yıllık süreci kapsayacak” dedi.
Polen Ekoloji’den Tuğba Kahraman, İliç’teki ekokırımın oldukça geniş bir alanı kapsadığını hatırlatarak, “Siyanür ve ağır kimyasallar Fırat’a karışacak. Felaket, en az 100 yıllık süreci kapsayacak” dedi.
Sadece İliç değil tüm madenler için ÇED olumlu raporları ve kapasite genişletme izni sayısının gün geçtikçe arttığını belirten Polen Ekoloji’den Tuğba Kahraman, rantın büyüklüğünün iktidar ve sermayenin iştahını kabarttığını söyledi.
Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni felaketinde göçük altında kalan 9 işçiye ulaşılamadı, arama çalışmaları da önceki gün durduruldu. Polen Ekoloji’den Tuğba Kahraman, facianın öncesi ve sonrasıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.
İliç'teki maden kazasına dair çeşitli bilirkişi raporları yayınlandı. İlk günden itibaren de İliç’in nehre ulaşmadığı, önlem alındığı ileri sürüldü. Öncelikle tüm bu açıklamaları bir kenara koyarsak, maden faciasının tahmini tahrip bilançosunu hesaplamak mümkün mü?
Bu büyüklükte bir ekokırımın bilançosunu tahmin etmek çok zor. Yıkım oldukça geniş bir alanı kapsamakta. Fırat havzası ve Dicle’ye, tüm Mezopotamya’yı etkileyecek bir yıkım söz konusu. Siyanür ve ağır kimyasallar, Fırat’a karışacak. Felaket en az 100 yıllık süreci kapsayacak… Bu zehirli toprağın iki milyon metreküp sağa sola saçılması sonucu yağışlarla yer altı sularına karışmasını ve kimyasal kütlenin yaklaşık 27 milyon ton ağırlığında olduğunu düşününce yaşanan katliamın boyutları ve tahribatını tahayyül etmek çok zor. İnsanlar, hayvanlar, toprak, sularımız ölecek; sorumlu şirketler ve iş birlikçileri göstermelik para cezaları, yargılamalarla yollarına devam edecek.
Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi’nin çekilen fotoğraflar ve uydu görüntüleriyle yaptığı mekânsal analiz, kimyasalların Fırat Nehri’ne karışmama ihtimalinin neredeyse imkânsız olduğunu ortaya koydu. Ayrıca Keban, Karakaya ve Atatürk Barajı’nın risk altında olduğu da ifade edildi. Bu nasıl bir tehlikeye yol açar?
Çevre mühendisleri ve diğer alanda uzmanların belirttiği üzere, havadaki siyanür ve kullanılan diğer kimyasallar buharlaşma yoluyla havaya karıştığında asılı durur. O çevrede yaşayan canlı varlıklar tarafından doğrudan solunum yoluyla temas edilebilir ve solunması durumunda halk sağlığı ve çevre sağlığı problemlerine neden olur. Toprağı etkilemesi durumunda burada yetişen bitkiler vasıtasıyla hayvanlar, insanlar etkilenir. Bu tüm endemik yapıyı, canlıların sağlığı, insan sağlığını besin zinciri yoluyla da etkileyecektir. KOAH, kanser benzeri hastalıklar sonraki nesillerde de yavaş yavaş ortaya çıkacaktır. Yeraltı sularına sızmalar ve suya sızması durumunda havzanın genişliği felaketin boyutu açısından çok korkunçtur.
Sorumluluğun ilk olarak Çevre Bakanlığında olduğu açık, zira önceki sızmaya rağmen kapasite genişletme izni verildi. Şimdiyse yeni maden sahaları açılıyor. Buradan bakıldığında yeni sahalar ne anlama gelir?
Türkiye’nin en büyük altın madenlerinden biri, bu ciddi bir rant alanı yaratmakta ve bu rant bölüşümü, iktidarın ve sermayenin kolay vazgeçmeyeceği bir zemin hazırlıyor. Sadece İliç değil, tüm madenler için ÇED olumlu raporları ve kapasite genişletme izni sayısı gün geçtikçe artıyor. İliç’te daha önceki yaşanan sızmada madenin göstermelik kapatılması, bu felakette yaşanan sadece toprak kayması diyerek, olayın vahametini küçültmeye çalışma çabaları da sermaye ve devletin rantın bölüşümdeki mutabakatının sonucudur. Bu sonuç diğer felaketlerin zeminin hazırlamaktadır.
Uluslararası tekellerin bugün Türkiye gibi ülkelerde normalde yasak olan birçok uygulamaya bu kadar rahat yapabilmelerini neye bağlıyorsunuz?
Türkiye, AB’nin çöplüğü durumuna gelmiştir. Siyanürün, asbestin bu kadar rahat kullanılabilmesi, sermayenin kâr hırsının insan ve tüm canlıların yaşam hakkından daha üstün olduğunu, Türkiye’nin uluslararası sermayeyle ilişkisinin aslında ne derece girift bir bağla bağlı olduğunun göstergesidir. Son birkaç yıldır gelişen ekolojist mücadele pratiğiyle sorunun kapitalizmden kaynaklandığının farkına daha fazla varılıyor. Bu pratiklerin gelişmesi ve mücadelenin yükseltilmesiyle kıyım durdurulabilir.