‘Bıçak kemiğe dayandı’ diyen Surlular anlattı

“Kentsel dönüşüm” adı altında evleri zorla ellerinden alınmak istenen Alipaşa ve Lalebey’in her evinde bir hikaye var. Ortak noktası devlet zulmü olan hikayeler...

Diyarbakır denilince ilk akla gelen 6 bin yıllık geçmişe sahip Sur içi oluyor. Modern çağda eşine zor rastlanır bir havası olan dar sokakları, kilise, cami, sinagog, han, hamam, kervansaraylarıyla hayranlık uyandıran Sur, son 2 yılda aşama aşama yok ediliyor, yıkılıyor, insansızlaştırılıyor. 2015 yılında başlayan çatışmalarla birlikte 6 mahallenin devlet tarafından “güvenlik” gerekçesiyle yok edilmesi, 1930 yılında dönemin valisi tarafından Suriçi’nin hava alması için surları yıkmaya başlamasını hatırlatıyor. Sur’un son tarihi evlerinin olduğu Alipaşa ve Lalebey mahalleleri ise 23 Mayıs günü boşaltılmış evlerle başlayan yıkımla beraber, elektrik ve su kesintisiyle yıldırılmak isteniyor. Aslında Surlu aileler şahsında tarih, devletin tek tipleştiren, sömüren, yok eden yüzüne karşı direniyor.

SURLU ÇOCUKLAR EŞLİK EDİYOR

Sur’a Çiftkapı’dan girerken ilk göze çarpan, elinde ağır silahlarla, nöbet kulübesinde bekleyen polisler oluyor. Yıkımın olacağı sokağa doğru yol alırken sokakta oynayan çocuklara soruyoruz yıkılacak olan evlerin yerini. Dar sokaklardan yıkıma terk edilmiş boş ve gözlerimizi alamadığımız tarihi evlerin önünden geçerek yol alırken, Surlu çocuklar eşlik ediyor bize. Daha 8 yaşında olan Kader, yol boyunca anlatıyor bize Sur’daki hayatını. Boşaltılan evlerin su ve elektriklerinin olmadığını, evlerinin zorla boşaltılmak istendiğini söylüyor hararetle.

BIÇAK KEMİĞE DAYANDI

Alipaşa ve Lalebey’e varınca dar sokaklarda oturan kadınlarla karşılaşıyoruz. Sokakta oturan 25 ile 60 yaş arası kadınlara “Merhaba” derken, sıcak bir karşılaşmayla sarılıyorlar bize. Dar sokaklarda çocukların şen sesleri yankılanıyor. Belki de şu an birçok Kürt çocuğunun bilmediği “Qıtık”, “Dok” ve “Pênç kevir” oynuyorlar. Aslında Sur’un tarihi dokusuyla birlikte çocuklarının sokak oyunları ellerinden alınarak bellekleri siliniyor. Tekrar kadınlara dönerek, hal hatır sorduktan sonra evlerinin neden yıkılacağını soruyoruz kadınlara. Yüzlerdeki tebessüm hali kızgınlık ve öfkeye bürünüyor. Kadınların arasından yaşanmışlıkları yüzündeki derin çizgilere yansıyan 60 yaşındaki Meryem ana “Bıçak kemiğe dayandı” diyerek söze başlıyor.

ÖNCE LİCE’DEN ŞİMDİ SUR’DAN ÇIKARILIYOR

Lice’de doğup büyüyen Meryem Tosun, 90’lı yıllarda köylerinin yıkıldığını, koruculuk dayatıldığı için evlerini, bahçeleri ve çok sevdiği hayvanlarını terk edip, 4 çocuğu ile birlikte çıktığını anlatıyor. 27 yıl önce Sur’da 3 aileyle birlikte avlulu bir eve yerleştiğini söyleyen Meryem ana, devletten gördükleri zulmü şöyle anlatıyor: “Lice’den evlerimizi yaktıkları için bir gece vakti zor bela çocuklarımı araca atarak çıktım. Sur’a kirası ucuz olduğu için geldim. Aylarca 3 aile birlikte kaldık. Çalıştık, kaldığımız evi satın aldık. Çocuklarımız burada büyüdü. Köyümüzdeki aile ortamını komşularımızla birlikte burada kurduk. Burayı köyümüz, evimiz ve bedenimizin bir parçası olarak gördük. Devlette biraz şeref olsa 27 yıl önce bize yaptığı zulüm için özür diler ve bize yardımcı olurdu. Ama Allah korkusu olmayan deccal yıllar sonra aynı şeyi bize yapıyor.”

ÖLSEK DE EVİMİZDEN ÇIKMAYACAĞIZ

“Ne yapacaksınız” diye sorduğumuz Meryem ana, başını sallayarak, “Ölsek de evimizden çıkmayacağız. Gidecek yerimiz yok. 30 yıl önce evimizi bıraktık buraya geldik. Bu sefer canımı alsınlar. Çocuklarım büyüdü, beni defnedecek, üzerime dua okuyacak çocuklarım var. Bu saatten sonra kaybedecek hiç bir şeyim kalmadı” diyor.

Oruçlu olduğu için dili damağı kuruyan Meryem ana “Neden kimse yok yanımızda? Bizi niye yalnız bıraktılar?” diye sitem ediyor.

Etrafındaki kadınlar da söylediklerini onaylar şekilde başını sallıyor. Hemen hemen çoğu kadının hikayesi Meryem ananınkine benzer. Birçoğu evleri yakıldığı için ya da ekonomik nedenlerden dolayı Sur’a yerleşmiş. Kendi aralarında çocuklarının ne zorluklarla büyüttüklerini ve yoksulluk içinde nasıl mücadele ve eziyet gördüklerini söylüyor.

HEPSİ DEVLET MAĞDURU

Başındaki beyaz örtü ve giydiği fistanla sessizce oturan Naile ana, bir süre sonra söze dahil oluyor. “Çok çektik kızım çok” diyerek iç çekiyor… Mardin’in Mazıdağı ilçesinden göç ederek Sur’a yerleşen Naile Solgun, 90’lı yıllarda devletin dayattığı koruculuk sisteminin mağduru. 8 çocuğunu Sur’da büyüten Naile ana, başlıyor neden Sur’dan çıkmak istemediklerini anlatmaya: “Evlerimiz belki lüks değil, ama çok güzel. Bizler burada mutluyuz. Devletten bina da istemedik arazi de. Dört duvar arasına bizi sıkıştırarak nefessiz bırakmak istiyorlar. Biz de çocuklarımız da burada yaşamaya alıştık. Burada birbirimizi, bir aile gibi komşularımızla birlikte kolluyoruz. Devlet elini evimizden, mahallemizden, çocuğumuzdan çeksin.”

ÇOCUKLARIN GÖZÜYLE YAŞANANLAR

Kadınlarla uzun süre sohbet ettikten fotoğraflarını çekmek isterken, “Herkes bizi çekti. Bizi reklam ettiler. Derdimize de derman olmadılar. Artık kimsenin fotomuzu çekmesini istemiyoruz. Derdimiz bize yeter” diyerek sitemlere şahit olduk. Sarılıp ayrılırken yanlarından kuçelerde oyun oynayan çocuklar sardı etrafımızı. Akranlarına göre çok olgun ve her şeyin farkında Sur’un çocukları. Gazeteci olduğumuzu öğrenince “Bizi de çek abla televizyonda çıqax” dediler. Çekilen her karede zafer işareti yaparak, yaşlarından büyük verdikleri cevaplarla şaşırttılar. “Neler yapıyorsunuz” diye sorduğumuzda kendilerine özgün Türkçeleriyle “Ne yapax, polêse taş atix. Mahlemizi koriyix. Su vermiler imansızlar. Bizler de mehlenin başından su taşiyix. Bir de nöbet tutix. Polêsler gelsin hele bız onlari dövecexiz” diyorlar.

YERYÜZÜ SOFRASINDA BULUŞUYORLAR

İftar saati yaklaşırken, HDP’nin hazırladığı yeryüzü sofrası kurulmaya başlıyor. Mahalleli de sofranın kurulmasına yardım ediyor. Sofranın en heyecanlıları ise kuşkusuz çocuklar. Hemen sofrada yerlerini alan çocuklar yemeklerini yerken, anneler ve babalar ise ezanın okumasını bekliyor. Yavaştan Sur’un bedenleri arasından güneş batmaya başlarken, ezanın okunmasıyla dualar okunup, oruçlar açılıyor. Yemeğin ardından mahalle sakinleri doğacak güneşle yaşadıklarının son bulması temennisiyle evlerine çekilmeye başlıyor…