GÖRÜNTÜLÜ

Çocuklarımızın kanları üzerine bina inşa edilmesin

Sur direnişinde doğup büyüdüğü sokaklarda katledilen 17 yaşındaki Rozerin Çukur'un ailesi, Sur'da süren yıkımın durdurulmasını talep ederek, çocuklarının kanları üzerinde bina inşa edilmesini kabul etmeyeceklerini dile getirdi.

Ailesinin koruculuk dayatmasını kabul etmeyip göç ettiği Sur’da, doğduğu sokaklarda ölümsüzleşti 17 yaşındaki Rozerin Çukur. Bir avuç gencin, tüm imkansızlıklarına rağmen 15 Ağustos 2015’te öz yönetimi ilan etmesi ve ardından 28 Kasım’da “sokağa çıkma yasağı”nın ilan edilmesi ile başlayan 104 günlük direnişte Rozerin de yerini aldı. Çoğu mahalle arkadaşı yoldaşlarıyla evini, sokağını terk etmeyen Rozerin, direnişin 38’inci gününde, 8 Ocak günü Fatihpaşa Mahallesi’ndeki Süleyman Nazif İlkokulu yakınlarında vurularak yaşamını yitirdi. Ancak zulüm bununla da bitmedi. En ileri teknoloji ile donatılmış, birçoğu özel kuvvet olarak yetiştirilmiş binlerce asker ve polisin ablukası altındaki cenazenin alınması devlet yetkililerince engellendi. Kendisi gibi yaşamını yitiren yoldaşlarının cenazeleri için aileleri eyleme geçti. Açlık grevine giren aileler seslerini duyurabilmek için hiç evlerine gitmeyerek nöbet tuttu. Artık saldırıların sona ermesinin ardından 5 ay sonra verilen izinle Rozerin’in cenazesi defnedildiği yerden alındı. Cenaze, Dicle ilçesinin Herîdan köyünde 5 ay öncesinde kazılan mezarına, gelinlik ve PKK bayrağına sarılı tabutla defnedildi. Başucuna ise Sur’un sokaklarını fotoğrafladığı makinesi bırakıldı. 

Rozerin gittikten sonra ailesi bir daha eskisi gibi olamadı. Annesi, babası ve 2 kardeşi onun yokluğunu ellerinden düşürmedikleri fotoğraflarda gideriyor. Baba Mustafa Çukur fırsat buldukça mezarı ziyarete giderken, acısı halen taze olan Anne Fahriye Çukur ise cenazeyi defnettikleri günden bu yana bir kez olsun mezara gidemedi.

‘ÇOCUKLAR ÖLMESİN DİYE KENDİNİ FEDA ETTİ’

Kızını anlatırken konuşmakta güçlük çeken Anne Çukur, bir yıldır gözüne uygu girmediğini söyledi. Rozerin’in gittiği yoldan ayrılmayacaklarını ifade eden Anne Çukur, “Devlet sürekli ‘dindar nesil yetişiyoruz’ diyor. Rozerin daha 11 yaşında Kuran’ı hatım etti. Müslüman olan bir çocuğu niye katlettiler. Çocuğuma terörist dediler. Rozerin’in evde olduğunda hiçbir zaman gözüm arkada kalmazdı. Çocuğum sorumluluk sahibiydi. Zulüm vardı burada. Çocuğum yaşanan zulme karşıydı. Belki bir daha çocuklar ölmesin diye kendini feda etti. Artık çocuklar ölmesin” dedi. 

‘BİZİ ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR’

Devletin çocukları öldürdüğü için bir daha huzur bulamayacağını vurgulayan Fahriye Çukur, “Biz huzur görmedik, bize bunları yaşatanlar da huzur görmeyecek. Rozerin bir karıncayı bile incitemezdi. Bu topraklar öyle zulüm gördü ki yıllarca unutmayacak. Bir anne ki çocuğunun cenazesi için mücadele etme cesaretini göstersin. Ölmeden bizi mezara koydular. Aylarca cenazemizi bekledik. Elimize bir ceset torbasıyla verdiler. Çocuklarımızın ölümüne sessiz kalmayalım. Asker ve polis aileleri de bizim gibi sesini çıkarsın. Bizler anneyiz. Terörist doğurmayız. Yavrularımız daha çok küçük, ölmeyi hak etmiyorlardı. Anneler olarak çocuklarımızın ölümünün önüne geçelim. Barış isteyelim, bizim yüreğimiz yandı başkasınınki yanmasın” diye konuştu.   

‘ÇOCUKLARIMIZIN KANI ÜZERİNE BİNA YAPAMAZLAR’

Çocuğunun mezarına gidemediğini, mezardaki gençleri düşündükçe dayanamadığını dile getirirken, şunları da söyledi: “Ben nasıl çaresiz bir şekilde çocuğumun mezarı başına gideyim ki... Onu koruyamadım. Hesabını soramadım. Ne yüzle çocuğumun mezarına gideyim ki? Bunu bize yapmaya hakları yoktu. Bir haftadır çocuğumun öldüğü günü düşünüyorum. Bu gün de daha yaşıyordu diyorum. Kızımı katlettiler. Sur’da atılan her bir kurşun annelerin yüreğine değdi. Kalkmışlar Sur’da bina yapmaya başladılar. Hangi vicdan bunu kaldırır. Yapılan her bina çocuklarımızın kanı üzerinde yapılıyor. İstemiyorum, çocuklarımızın üzerine bina yapamazlar. Canımız yanıyor. Rozerin’i katlederken sordular mı yaşını? Daha çocuktu. Kurşun bile utanır bedenine girerken. Ama devlet utanmadı onu öldürürken.”

AİLELER ORTAK MÜCADELE YÜRÜTÜYOR

Rozerin’in ailesi ve çevresinde çok sevilen bir çocuk olduğunu dile getiren Baba Mustafa Çukur ise onu çok erken kaybettiklerini üzüntüyle dile getirdi. Çocuğu katledildikten sonra hem yurt içinde hem de yurt dışında hak mücadelesi veren Baba Çukur, Sur direnişçilerinin aileleri olarak ortak bir zeminde mücadele ettiklerini aktardı. Çukur, “Sur’da çocuklarını kaybedenler olarak uzun süre mücadele ettik. Ama sonuç bizim için her zaman acı oldu. Bir yıl geçti ama hâlâ unutmadık yaşadıklarımızı. Çocuklarımızı kaybetmenin acısını unutmadık. Çocuklarımızın mezarlarını bilmelerine rağmen 5 ay boyunca bizi oyaladılar. Neden bize bu acıyı yaşattılar! Yaptığımız eylemlerden vazgeçelim diye bizi dize getirmeye çalıştılar. 5 ay boyunca çektiğimiz acılar tazeliğini koruyor” diye anlattı. 

‘İZLERİNİ SİLMEYİN’

Türkiye’de çocukların hâlâ katledildiğine dikkati çeken Baba Çukur, şöyle konuştu: “Hâlâ kendimizi toparlayamadık. Bizim hayatımız çocuğumuz öldükten sonra bir daha normal olmadı. Bizi de çocuğumuzla gömselerdi daha iyiydi. Artık Sur’a gidemiyorum. Bastığım her toprakta, sanki çocuğumun mezarına basıyormuşum gibi hissediyorum. Acımız dinmedi,w ama bari sorumlular cezalandırılsın. Sur özgür bırakılsın. Hafriyatlar artık taşınmasın. Orası bizim çocuklarımızın izlerini taşıyor.” 

BABAYA DAVA AÇILDI

Çocuğu ile gurur duyduğunu sözlerine ekleyen Çukur, onu kaybettikten sonra yaşadıklarını şöyle özetledi: “Rozerin gibi nice gençler yaşamını yitirdi. Orada halk mücadelesi verildi. Şu an batıda yapılan baskılar burada da yaşanıyor. İşte bu yüzden gençler Sur’da sokağa çıktı. Bir yandan çocuğumun cenazesini ararken bir yandan devletin bize açtığı davalarla uğraştık. Hala da hakkımda açılan soruşturmalar devam ediyor. Bir babaya daha ne kadar büyük acılar yaşatabilirler ki. Çocuğumu kaybettim. Hesabını sorarken de devlet tarafından yargılandım. Alman dergisinde verdiğim röportaj ve DTK kongresinde yaptığım konuşmadan dolayı yargılanıyorum. Bize daha fazla acı çektirmesinler. Canımızı aldılar başka ne istiyorlar bizden. Çocuğum için şimdi bile canımı veririm.”