Gözleri değil belki ama yüreği görüyor
Herkes bu devrim için bir şeyleri verdi. Kimi oğlunu, kimi kızını, kimi kardeşini, kimi babasını, kimi annesini, kimi kocasını, kimi karısını, kimi babasını verdi bu devrim için. Ben gözlerimi vermişim çok mu?
Herkes bu devrim için bir şeyleri verdi. Kimi oğlunu, kimi kızını, kimi kardeşini, kimi babasını, kimi annesini, kimi kocasını, kimi karısını, kimi babasını verdi bu devrim için. Ben gözlerimi vermişim çok mu?
Adı, Ebul Os. Gerçek adını sorarsan kimse bilmez. O yüzden hiç söylemeye gerek yok. Çünkü tüm Minbic onu Ebul Os olarak biliyor. “Kime, nerede sorarsan sor tanırlar; alıp yanıma getirler” diyor.
Kumluk köyünden. Ama “köyde hiç kalmadım, çocukluğumdan beri şehir merkezinde yaşıyoruz” diyor. 43 yaşında. Evli. İkisi erkek üçü kız, beş çocuğu var.
Kürt. Hem de Minbic’in yerli Kürtlerinden. Burada büyümüş, evlenmiş ve çocukları olmuş.
“Savaş öncesi marketim vardı” diyor. Savaş başlar başlamaz kendini devrimin rüzgarı onu da sürükler. Gün gelir marketinden sadece çıplak duvarlar kalır. Ama onun çok fazla umurunda değil. Çünkü o devrimi düşlemiş ve peşini bırakmıyor. Malını mülkünü yitiriyor ama devrim umudunu yitirmiyor.
ÖSO, Nusra, DAİŞ, kenti işgal ederken de hep kalmış. Sadece DAİŞ’in ilk süreçlerinde sadece bir haftalığına Kobanê’ye gidip geri dönüyor.
Malı mülkü gidiyor ama umudu, devrim hayalleri hep diri kalıyor. Bir biçimde yaşamını sürdürmenin yollarını arıyor. DAİŞ döneminde maydanoz, nane, yeşil soğan gibi sebzeler satıyor.
Kent özgürleştirildikten sonra Kuyu Dörtyolunda bir tablanın üzerinde sigara satarak yaşamını kazanıyor.
Çocukluğundan beri gözleri sorunlu. Doktor sürekli ilaç kullanması gerektiğini, kullanmaması durumunda gözlerinden olacağını söylemiş. Ebul Os ilaçlarla dünyayı görmeye devam etmiş.
DAİŞ kenti işgal ettikten kısa bir süre sonra Ebul Os, 24 saat bir kafeste tutuluyor. Yaklaşık dört ay sonra bu kez bir buçuk ay DAİŞ’in cezaevinde kalır. Ama üzerinden iki ay geçmeden yeniden yakalanır ve evden gözleri için kullandığı ilaçları almasına da izin vermezler. Bu sefer tam dört ay DAİŞ’in zindanında kalır. Sürekli kullanmak zorunda olduğu göz ilaçlarını kullanmadığı için gözleri de görmez olur. Ebul Os çıktıktan sonra ilaçlarıma devam edersem belki açılır diyor. Ama gözleri bir daha görmez olur. “Neden bu kadar üst üste seni yakaladılar” dediğimde Ebul Os, şunları söylüyor: “Bana hep sen Ebu Leyla’nın arkadaşısın dediler. Ona buradan bilgi veriyorsun. Ebu Leyla nerede, onu tuzağa düşür diyorlar. Ben de her seferinde doğru o benim arkadaşımdı. Ama daha sonra yollarımız ayrıldı… Söyledikleri doğruydu aslında. Çünkü Ebu Leyla gerçekten benim arkadaşımdı. Ve Minbic’da olup bitenlere ilişkin ona bilgi de veriyordum.”
Karşısında sigara sattığı dörtyola ilişkin bir hikaye anlatıldığını söyledim. Ben daha hikayenin doğru olup olmadığını sormadan doğrudur o olay diyerek ekledi: “O bir hikaye değil. Gerçektir. Hasan’ın anasının yaşadığı bir zülüm ve işkencedir. Oğlunun adı Hasan’dı. Birlikte zindanlarında yatıyorduk. Beni bıraktılar önce. İki ay sonra Hasan’ı getirip burada idam ettiler. Annesi dört gün boyunca burada asılı cenazesinin karşısında oturup ağladı. Kadını cenazeye yaklaştırmadılar. Sonra da alıp götürdüler cenazeyi.”
GÖZLERİMİ DEVRİME VERDİM
Ebul Os’un gözleri belki şimdi görmüyor. Ama yüreği büyük ve görüyor. Çünkü Ebul Os’un devrim için söylediği bu sözler yüreğinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor: “Herkes bu devrim için bir şeyleri verdi. Kimi oğlunu, kimi kızını, kimi kardeşini, kimi babasını, kimi annesini, kimi kocasını, kimi karısını, kimi babasını verdi bu devrim için. Ben gözlerimi vermişim çok mu?”