Kürt halkının kaderini değiştiren eyleme imza atarak mücadele tarihine adını yazdıran, PKK'nin önder kadroları içerisinde yer alan Ali Çiçek, daha o yaşlarda Kürt Özgürlük Mücadelesi ve ilkelerinin adeta vücut buluşu oldu.
HASAN YOLDAŞ
URFA
Cuma, 15 Temmuz 2016, 11:45
Kürt halkının kaderini değiştiren eyleme imza atarak mücadele tarihine adını yazdıran, PKK'nin önder kadroları içerisinde yer alan Ali Çiçek, daha o yaşlarda Kürt Özgürlük Mücadelesi ve ilkelerinin adeta vücut buluşu oldu. Abla Ayşe Çiçek, "Yaşı küçüktü ama yüreği büyüktü" diyerek, kardeşi ile gurur duyduklarını dile getirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi'nin Kürdistan'ın özgürlüğü noktasında partileşme kararı alması ardından 27 Kasım 1978'de PKK'nin kurulması, Türk devletinin başındakiler tarafından "Bir avuç çapulcu" denilerek değerlendirildi ancak kısa sürede yok edileceği iddiasında bulunulan PKK gün geçtikçe kitleselleşti. Kenan Evren öncülüğünde ülkede 12 Eylül Askeri Darbesi ile çok sayıda PKK'li kadro tutuklanarak cezaevlerine konuldu. Cezaevlerinde aralarında PKK'nin öncü kadrolarının olduğu PKK'lilerin iradesini kırmak adına başvurulan her türlü yönteme karşı durulurken, tarih yaprakları 14 Temmuz 1982'yi gösterdiğinde Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin çizgisini belirleyen çıkış yine PKK'nin Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'nde tutulan öncü kadroları tarafından yapıldı. 38 koğuştan oluşan Diyarbakır Cezaevi'nde 4 bin PKK'li tutuluyordu. Cezaevlerinde direnişe geçenler işkence tezgahlarında ölüme yatırılıyor, geriye kalanların ise itirafçılığa zorlandığı ağır bir süreçten geçiliyordu. PKK'nin öncü kadroları cezaevinde özelde kendilerinin genelde ise tüm PKK ve Kürt halkının iradesini kırmaya dönük yapılan her türlü baskı, işkence, hakaret ve yönelime karşı ölüm orucuna girme kararını çıkarıldıkları mahkemede açıkladı.
'KIZIL YILDIZ'
PKK'nin önder kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek, Akif Yılmaz da ölüm orucu direnişinin başını çekerek, bu uğurda yaşamlarını yitirdi. 4 kişiden oluşan PKK'nin önder kadrolarının öncülük ettiği ölüm orucuna bedenini yatıranlardan biri olan Ali Çiçek, aynı zamanda bu eylemin yaratıcılarından olup ismini akıllara kazıyanlardan oldu. Cezaevindeki PKK'liler arasında Kızıl Yıldız olarak tanınan Çiçek, kendisine verilen isim gibi adeta yüreği yüreğine sığmayan ve Kürt Özgürlük Mücadelesi için gözünü kırpmadan canını vereceğinde arkadaşları tarafından o isme layık görüldü. Çiçek, içinde yer aldığı eylem ve özgür Kürdistan için canıyla verdiği bedel ile Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin tarihine adını altın harfler ile yazdıran isimlerden oldu.
URFA CEZAEVİNDEN KEMAL PİR'İ KAÇIRDI!
Urfa’nın Hilvan (Cûrne Reş) ilçesinin Kabahaydar köyünde, 1961 yılında hayata gözlerini açan Ali Çiçek, Kürt Özgürlük Mücadelesi'yle henüz çocuk yaşlarında tanışır ve katılma kararı verir. Çiçek, bu süreçte de yaşına göre oldukça olgun, oturaklı ve ciddi bir kişilik yapısına sahiptir ve de katılımı da bu düzeyde son derece ciddi bir ölçüde olur. Çiçek, öncü kadroların yaşamına, ilişkilerine bakarak ve bunu da büyük bir ciddiyet, saygınlık, olgunluk, sorumluluk olarak görmesi ve bundan etkilenmesinden ötürü Kürt Özgürlük Hareketi'ndeki yerini alıyor. PKK'nin ilişkilerini, yaşam tarzını çekici bularak ve kendisine yakıştırarak içerisinde yer almaya karar veren biri. Kendisini hızla eğitmeye yoğunlaşan Çiçek, halkına karşı görevlerinin neler olduğunu ve elinden nelerin gelebileceğini netleştirmeye çalışır. Duruşuyla, ilişki ve yaşamıyla, yoldaşlarına ve örgüte yaklaşımıyla herkese güven veren Çiçek, Kürt Özgürlük Mücadelesi'ndeki ilk görevini ailesinin göçüp geldiği ve yine kendisinin katılım sağladığı Urfa’da alır. Bu görevlerinden önemlilerinden biri de Kemal Pir'in Urfa Cezaevi'nden kaçırılması eylemidir. Çiçek, bu eylemde Kemal Pir’e kılavuzluk ve korumalık yaparak onun sağ selamet Urfa dışına çıkışına yardımcı olur.
KÜÇÜK YAŞTAKİ BÜYÜK BAĞLILIK
Hilvan-Siverek mücadelesinin yükselişe geçtiği 1979-80 yılları arasında ise Çiçek, savaşın kızıştığı bu sahaya yönelir. Hilvan-Siverek silahlı mücadelesine bir savaşçı olarak katılır. Urfa bölge örgütünün 1980 yılında büyük bir darbe almasının ve yoğun tutuklanmaların yaşanmasının ardından Çiçek, tekrar Urfa’ya döndü. Urfa’daki askeri sorumluluğu üstlenerek görevlerini bir bir yerine getiren isim oluyor, Çiçek. Daha sonra bir eylem hazırlığında tutuklanır. 65 gün gözaltında tutulan ancak ağzından tek bir kelime alınamayan Çiçek, gözaltına tutulduğu süre boyunca hiçbir taviz vermeyerek bir kez daha Kürt Özgürlük Mücadelesi'ne bağlılığını ortaya koymuş oldu. Yaşının küçüklüğü ve buna tezat olarak Çiçek'in direnişinin büyüklüğü karşısında yapabilecek bir şey bırakmıyordu.
Uzun gözaltı süresinin ardından tutuklanarak cezaevine konulan Çiçek, cezaevinde de PKK'nin önder kadrolarının başını çektiği direniş saflarında yerini aldı.
'PKK BİZE TESLİMİYETİ DEĞİL, DİRENİŞİ ÖĞRETTİ'
Çiçek, Diyarbakır 5 Nolu'da bedenini Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Kürt halkı için ölüm orucuna yatırdığında daha 18 yaşındadır ve gözleri ışıl ışıl, gencecik, bıyıkları yeni terliyordu. 14 Temmuz 1982 günü ölüm orucu eylemi mahkemede açıklandığında Mehmet Hayri Durmuş'un ardından el kaldırarak konuşan Çiçek'in, kendisinin de ölüm orucuna katıldığını aktarmasından sonra söylediği şu söyler tarihe not olarak geçildi: “PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti. Biz de direnmeye devam edeceğiz."
Ölüm orucunun başından, sonuna kadar büyük bir kararlılık gösteren Çiçek, ölümü büyük bir irade ile yenmesini bilerek 17 Eylül 1982'de ölümsüzler kervanına katıldı.
'YÜREĞİ BÜYÜKTÜ'
Kardeşi Ali Çiçek'i ANF'ye anlatan ablası Ayşe Çiçek (62), ilk okula başladığında gelin olarak evlendiğini ve kardeşinin sürekli yanına geldiğini, kendisiyle abla kardeşten ziyade iyi iki arkadaş gibi olduklarını dile getirdi. Abla Çiçek, kardeşi Ali'nin daha Kürt Özgürlük Mücadelesi ile tanışmadan önce Hilvan'da olan evlerini göç ederek Urfa merkeze taşıdıklarını belirterek, ayrı kalamadıkları için kendisinin de kısa süre sonra merkeze taşındığını ifade etti. "Birbirimizden ayrı kalamıyorduk. Ne ben onsun nede o bensiz duruyordu" diyen abla Çiçek, kardeşi Ali'nin çok fedakar birisini olduğunu dile getirdi. Kardeşi Ali'nin hem ailesi, hem de topluma karşı çok saygılı bir kişi olduğunu söyleyen Çiçek, "Kardeşim liseye başladığı gibi parti ile tanıştı. Daha sonra bir ara tutuklandı ama bir müddet sonra serbest bırakıldı. Kendisine bir kere şakayla 'daha yol yakınken vazgeç bu sevdadan' dedim. Tabancasını çekip başıma dayayarak, 'Eğer seni bu kadar çok sevmeseydim şimdi tetiği çekerdim. Nasıl bana böyle bir şey söyleyebilirsin' dedi. Yaşı küçük ama yüreği büyüktü benim kardeşimin. Cesareti çoktu" diye ifade etti.
ABLA-KARDEŞ GÖRÜŞMESİ
Kardeşi Ali'nin ikinci kez tutuklanarak Amed Zindanı'na konulmasının ardından zaman zaman annesiyle beraber görüşüne gittiklerini söyleyen Abla Çiçek, şunları anlattı: "Kardeşim ve arkadaşları bedenlerini ölüm orucuna yatırmadan 2 ay önce kapalı bir görüş gerçekleştirdik kendisiyle. Görüş için bizi 3 gün beklettiler. Urfa grubu bugün çıkacak yarın çıkacak derken tam 3 gün kardeşim ile görüşmeyi bekledik. Görüşmemiz de eskiden yayımlanan bir reklam süresi kadar kısa oldu. Onun yanında asker bizim başımızda asker durdu. Sadece 'Nasılsın, iyi misin' diyebildik birbirimize. Her yerden köpek sesleri geliyordu. O görüşmemizin ardından annem tek başına 4-5 kez Amed'e giderek, görüşmeye çalıştı. Ama görüşmelerine izin verilmedi. Ölüm orucuna girdikleri için görüşmek de yasaklanmıştı. Biz bunu kardeşim Ali ve arkadaşlarının ölüm orucuna girdiklerini ve şehit düştükten sonra ancak öğrenebildik. Bir gün yine annem görüş için gittiğinde biri eline üzerinde kardeşim Ali'nin 'Bugün mahkemede' olduğunu yazan bir not tutuşturmuş. Ama annemin ne okuması vardı nede Türkçesi. Garibim notta ne yazdığını bilmiyordu. Belki bilse o da mahkemeye gidecek ve oğlunu orada görecekti."
'MEZARINA BİLE TAHAMMÜL EDİLMEDİ'
Kardeşi Ali ile gurur duyduklarını kaydeden Abla Çiçek, şunları da belirtti: "Kardeşim Ali'nin ölüm orunda şehit düştüğünü, bize gelip haberi veren 2 askerden öğrendik. Bu haber bize verilince dünyamız başımıza yıkıldı sanki. Elime aldığım her taşı bu askerlere attım. Askerleri taşlaya taşlaya köyden çıkardım. Yüreğimiz yandı. O günün gecesi araçla Amed'e geçerek, cenazemizi teslim aldık. İlk olarak Adana'ya yerleşmiştik o zaman. Oradaki defnettik. Ama faşistler tarafından sürekli olarak mezarlığı tahrip edildi. Baktık olacağı yok en sonra mezarını Amed'e taşıdık. Onların mücadelesi ve davası bizim için onur vericidir ve onlar ile gurur duyuyoruz. Onların inancı başarmaktı ve ardılları başarıya çok yakınlar. Er yada geç Aliler'in davası sonuca ulaşacak."