Derya Akyol: HES projeleri kırım politikasıdır

Mezopotamya Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Derya Akyol, Kurdistan’daki özel savaş politikasının parçası olan HES projelerinin hedefinde doğa kırımı ve kültürel tarihin yok edilmesi bulunduğunu söyledi.

Silvan Barajı ile birlikte 50 köy ve Geliyê Godernê’nin sular altında kalacağına dikkat çeken Mezopotamya Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Derya Akyol, Geliyê Godernê’nin ekosistemi, canlı türleri, tarihsel ve toplumsal değeriyle Kurdistan’ın en güzel yerlerinden biri olduğunu vurguladı. Akyol, buradaki politikanın  ilk ve asıl sebebinin toplumsal tasfiye, diğerinin de rant olduğunu belirtti.

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında planlanan Silvan Barajı, Geliyê Godernê’yi (Godernê Vadisi) yok ediyor. Baraj henüz faaliyete geçmeden dahi Godernê’de bir yılı aşkın süredir yapılan ağaç kesimleri devam ederken tarihi mekânlar ise dinamit patlamaları nedeniyle zarar görüyor.

Godernê Vadisi'nde yaşanan doğa talanına dair ANF’ye konuşan Mezopotamya Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Derya Akyol, “GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında karar verilen ve 2009’da yapımına başlanan Silvan Barajı planı ile aslında talanın başlayacağı kaçınılmazdı. Silvan Barajı kapsamında inşa edilecek HES’ler de dâhil bir yapının çokça yıkım getirdiği ve getireceği bilinen şeylerdir. Kurdistan’daki projeler, ranttan öte ‘güvenlik’ amacı taşıdığından, bölgenin aynı zamanda tasfiyesi ve belleğin yok edilmesi de planlanıyor. Silvan Barajı ile birlikte 50 köy ve Geliyê Godernê de sular altında kalacak. Ekosistemiyle, çeşit canlı türleriyle, tarihsel ve toplumsal süreciyle Geliyê Godernê, Kurdistan’ın en güzel yerlerinden biridir. Bu kadar kırım politikasının var olmasının ilk ve asıl sebebi toplumsal tasfiye, diğeri ise ranttır” dedi.

KARŞI KOYUŞ KARŞILIK BULMUYOR

Enerji ve su varlıklarına sahip olmanın yarattığı güce işaret eden Akyol, “HES’lerin artık eski projelere göre daha az enerji üretebildiğini biliyoruz. Asıl amaç, bir enerji üretimi ya da bahsedildiği gibi ihtiyaç odaklı değil, sermayeye rant alanları açmaktır. Halkın ve sivil toplum örgütlerinin karşı koyuşu genelde karşılığını bulmuyor. Sistemin yarattığı kırım, yine sistemin kurumlarınca ilerletiliyor. Bilgi almada dahi sorun yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

ASLINDA BİR GÜVENLİK BARAJI

HES projelerinin AKP-MHP iktidarının Kurdistan’da yürüttüğü özel savaş politikalarının bir parçası olduğunu söyleyen Akyol, şöyle devam etti: “Ilısu Barajı gibi Silvan Barajı da, GAP kapsamında yapılan bir güvenlik barajıdır. 50 köyün boşaltılması ile sonuçlanacak. Aslında içerisinde ekolojik varlıkları yok ederek bir tasfiye gerçekleştirilecektir. 90’lı yıllarda köy boşaltmalarıyla metropollere göç eden Kürt halkı için planlanan, dilini, kültürünü, belleğini yok etme üzerine kurulu özel savaş politikaları içeriyor. Tarım ve hayvancılığın başlıca ekonomik getirisi olan bölgede, bu faaliyetlerin de artık yapılamayacağı ve yoksulluğun da baş göstermesiyle birlikte kırdan kente göç yaşanabilmektedir. Kır hayatından kent yaşamına geçiş süreci de ne yazık ki sosyolojik, kültürel ve psikolojik açıdan olumsuz etkiler doğuracaktır. Aynı zamanda Kurdistan bölgesinde toplumsallık hep ön planda olan ve doğa ile iç içe hala komünal değerleri koruyan bir yaşam söz konusudur. Türk ulus devleti, bu toplumsallığı yok etmeye çalışıyor.”

DOĞA VE KÜLTÜREL TARİH YOK EDİLİYOR

Kurdistan’daki barajların doğa kırımı ve kültürel tarihi yok etme amacına dikkat çeken Akyol, şunları söyledi: “Barajlar yapımına başlandığı ilk günden itibaren talanla başlar ve bitimiyle talan küresel düzeye ulaşır. Ağaçlar kesilir, ulaşım için yollar açılır, sular kendi yolundan ayrılarak borulara hapsedilir, orada yaşamını sürdüren canlılar yok edilir ve doğa her yönüyle kırıma uğratılır. HES’ler ne yazık ki yenilenebilir enerji kaynağı söylemiyle meşrulaştırılmaya çalışılır. Kurdistan’da yapılan çoğu talan ve proje, ‘güvenlik gerekçesi’ adı altında güvenlik bölgesi ve askeri alan olarak ilan edilip halkın tepkisini ve eylemselliği engellenmektedir. Talan bölgesinde ne yapıldığına dair hiçbir kurumdan bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Aslında tam olarak ne kadar tahribat, ne kadar kayıp yaşadığımızı çoğu zaman bilememekteyiz.”

Türkiye’de antidemokratik ve hukukun rafa kaldırıldığı bir yönetimden söz edilebileceğini söyleyen Mezopotamya Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Derya Akyol, şunları ekledi: “Demokrasinin olmadığı yerde üretimden tüketime söz sahibi yönetenler oluyor. Buna karşın yerelin dinamikleri olan sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, yerel yönetimler ve orada yaşayan halkların daha fazla ortaklaşarak, toplumun ortak ihtiyaçlarını tespit etme ve hayata geçirme konusunda ortak söz sahibi olması gerekir.”