Belgesel gösterimi öncesi ANF’ye konuşan Keremo, Kürt Enstitüsü’nün kuruluş hikayesi üzerinden, Kürt aydınlarına dayatılan asimilasyon politikalarına karşı verdiği mücadeleyi gelecek nesillere aktarmayı amaçladığını söyledi. “Kürt Enstitüsü, yok edilmek istenilen bir dilin yeniden filizlendiği bir kurum işlevi gördü” diyen Keremo, “Kürt halkı eğer anadilini canı pahasına bugünlere kadar taşıdıysa, Kürt dilinin yok olması mümkün değildir” dedi.
İstanbul Kürt Enstitüsü belgeselini çekme fikri nasıl doğdu?
Bu proje üzerinde bir yıldır çalışıyorum. Bildiğiniz gibi büyük emeklerle kurulan İstanbul Kürt Enstitüsü, bugüne kadar binlerce öğrenci yetiştiren bir kurumdur. Kürt Enstitüsü’nün temelinde, dili yıllarca inkar edilen, asimilasyon uğratılmak istenilen bir halkın hikayesi var. Bu basit değil. Bu ülkede tek kelime Türkçe bilmeyen analar, tek kelime Kürtçe kelime bilmeyen çocuklar büyüttü; bu Dersim, Halepçe katliamlarından daha büyük bir katliamdır. Belgeseli çekmemdeki ana hat ile bir yandan bu gerçeğe dikkat çekmek, diğer bir yanıyla ise 1990’lı yıllardaki Kürtlere yönelik zulmün en üst seviyede olduğu bir dönemde, Kürt aydınlarının asimilasyon politikalarına karşı verdiği mücadeleyi gelecek nesillere aktarmaktı.
Kürt Enstitüsü hangi koşullarda ve nasıl kuruldu?
1990’lı yıllarında her gün birçok yerde failli meşgul cinayetlerin yaşadığı bir dönmede kuruldu Kürt Enstitüsü. Temeli, Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) bünyesinde atıldı. İlk kurucular arasında Apê Musa, İsmail Beşikçi, Feqî Huseyin Sağnıç, İbrahim Gürbüz, Abdurrahman Dürre, Yaşar Kaya, Cemşit Bender, Süleyman İmamoğlu vardı. O dönem Enstitünün Kurucular Kurulu Başkanı İsmail Beşikçi iken, ilk başkanı ise 20 Eylül 1992’de katledilen Apê Musa-Musa Anter’di. 18 Nisan 1992 tarihinde kuruluşu ilan edilen Kürt Enstitüsü açılışından itibaren baskılara maruz kaldı. Şişli’de yapılan açılışının ilk günü tabelası polis tarafından indirildi.
Kürt Enstitüsü nasıl bir etki yarattı?
Kürt Enstitüsü, yok edilmek istenilen bir dilin yeniden filizlendiği bir kurum işlevi gördü. Bugüne kadar kuşaktan kuşağa hem Dengbêj kültürü sayesinde hem de aileler içinde konuşularak yaşatılan Kürt dili enstitülerin kurulmasıyla birlikte eğitim diline dönüşmüş, Kürt edebiyatının gelişmesine büyük katkılar sunmuştur. Devlet asimilasyonuna direnerek 25 yıl boyunca yüzlerce Kürt dil hocası, yazar, dil bilimcisi, edebiyatçı yetiştirmiştir. Kürt dilinde adeta yeni bir çağ açtı. Kürt halkının hem dilini ve kültürünü sahiplenmesine hem de Kürt dillinin bugüne kadar gelmesine sağlamıştır.
Belgeselde nasıl bir yol izlediniz, kimlerle konuştunuz?
Kürt Enstitüsü’nün hikayesini hayata kalan kurucuların kendi anlatımları üzerinden verdim. İsmail Beşikçi, İbrahim Gürbüz, Şefik Beyaz, Zana Farqini, Sami Tan ve Filiz Uğuz ile röportajlar yaptım. Bu röportajları yaparken, Kürt Enstitüsü’nün kuruluşunda çekilen sıkıntılar, bilinç altında yatan tarih, toprak ve ulus bilinci, ilk icraatlar ve ileriye dönük gelinen son nokta gibi başlıklar belirledim. Buradan çıkan sonuç, elini taşın altına koymadan, can ve başla emek verilmeden amaca ulaşılamayacağı gerçeğidir.
KHK’larla kapatılan kurumlar arasında Kürt Enstitüsü yer alması nasıl okunmalı?
Kürt Enstitüsünün kapatılması, Kürt dilinin üzerindeki asimilasyon politikalarının bir devamı niteliğindedir. Büyük Şair Cigerxwûn dediği gibi, “Dilin olmadan millet olmazsın”; biz de bir milletiz, bizim de bir dilimiz var. Dolayısıyla Kürt Enstitüsü’ne vurulan mühür, Kürt halkının anadiline vurulan mühür olarak okunmalı. Ancak bu boş bir çabadır çünkü Kürtçe bu topraklarda binlerce yıldır konuşulan çok köklü bir dildir. Yüzlerce defa kıyımlardan geçirilen Kürt halkı anadillerini canı pahasına bugünlere kadar getirdiyse, Kürt dilinin yok olması mümkün değildir. Kürtçe, Mezopotamya topraklarında kök salmış ve günden güne filizlenen bir dildir.