Karasungur: İlkleri başaran kahraman

Muzaffer Ayata ve PKK kuruluş dönemi öncü kadrolarından Mehmet Karasungur’u anlattı.

PKK Merkez Komite üyesi Muzaffer Ayata, PKK’nin ilk öncü kadrolarından Mehmet Karasungur’un mücadele yaşamını ve öne çıkan özelliklerini anlattı.

Kürdistan devriminde ilk büyük adımı atanlardan biri olarak andığı Mehmet Karasungur’un, partinin henüz yalnız siyasi propaganda yürüttüğü ilk süreçte, Bingöl’de Hayri Durmuş ile ilişkilenerek PKK ile tanıştığını dile getiren Ayata, Karasungur’un öğretmenlik yaptığı sırada mesleğini bırakarak kendini tamamen devrime adadığını söyledi.

Mehmet Karasungur ile 1978’de, Kürdistan’da tanıştığını aktaran Ayata, dönemin karakterini belirleyen olaylara şu şekilde değindi: “O dönem Hilvan mücadelesi, büyük bir mesafe kat etmişti. Halil Çavgun Arkadaşın şehadeti üzerine Süleymanlara karşı büyük misillemeler yapılmıştı. Burada ilk örgütlemeyi yapan, gençliği bir araya getiren çalışmaların başında Kemal Pir ve Mehmet Karasungur yoldaşlar bulunuyordu. O dönem Süleymanlar bir kahvehaneyi taramışlar ve Cemal Çobanyıldız’ı katletmişlerdi. Onun cenaze töreni yapıldı ve Salih Kandal, Cuma Tak arkadaşlar silahlar ile büyük bir cenaze töreni düzenlediler. Devlet güçleri müdahale edemedi”

Ayata, Karasungur ile tanışmalarını şu şekilde anlatıyor: “Böylesi bir dönemde Hilvan’a gittim ve ilk defa Karasungur arkadaş ile burada tanıştım. Mücadelenin birinci elden örgütleyeni ve sorumlusuydu. Gittiğimin diğer günü birlikte bir köye gittik. Bazı aileleri barıştırmak istiyorduk, aracı olmuştuk. Özellikle Paydaş ailesi bizim de bu barış sürecinde yer almamızı istemişti. Gittiğimiz yerde konuşmalar oldu, barış yemeği yendi. O zaman bir ailenin avukatı Sedat Bucak’tı. Kendisi siyaseten Rızgari Örgütüne yakındı. Barış yemeğinden sonra bir Kürtçe konuşma yaptı. Bunun için bizden birinin de konuşma yapması gerekiyordu. Ben de kalkıp bir konuşma yaptım, bölgenin doğal Kürtçesi ile Kürdistan’daki aile sorunları, yurtseverlik, parçalanmışlık, birlik vb. konularda kısa bir konuşma yaptım. Daha sonra dağıldık ve herkes kendi çalışma alanına gitti. Biz de Hilvan’a geri geldik, ben vedalaşıp Hilvan’dan çıkacaktım. Ama Karasungur arkadaş, kalıp oradaki çalışmalara dahil olmamı istedi. Bölgeyi tanıdığım için, yararlı olabileceğimi düşünüyordu. Kendisi arkadaşlarla konuşup benim orada kalmama ikna edeceğini belirtti. Bu temelde ben de orada kaldım. Karasungur arkadaş bölgeyi terk edene kadar beraberdik”

KÜRDİSTAN’DA BİR HALK HAREKETİ GELİŞİYOR

Kürdistan’da Apocu hareketin bu dönemde bir gençlik hareketi olmaktan çıkarak, halk hareketine dönüşmeye belirten Ayata şöyle devam etti: “Hilvan çok büyük bir yer değildi, ama sonuçta burada toplumsal bir örgütlenmemiz vardı. Halil Çavgun arkadaş’ın öncülüğünü yaptığı bir gençlik örgütlenmemiz vardı. Süleymanlar, bizim arkadaşlara saldırdı ve Halil Çavgun arkadaşı katlettiler. Hareket bunlara karşı bir misilleme kararı aldı, yoksa bölgede tutunamazdık. İlk defa yerli işbirlikçi kesimlere karşı bu kapsamda büyük bir mücadele yürütüldü. Süleymanların bölgedeki korku ve tahakkümleri kırıldı. Zorla gasp ettikleri belediye onlardan alınıp halka devredildi. Bunun üzerine halkta büyük bir canlanma oldu. Bize güvenleri gelişti ve bir umutları oldu. Bize artık okuyan talebeler gibi bakmadılar, kurtarıcıları ve öncüleri olarak görmeye başladılar. Çünkü Kürdistan’da bir halk hareketi gelişiyordu.”

Hilvan direnişinin, Gerger, Kahta, Wiranşehir ve Siverek’e kadar yayıldığını, kırsal alanın mücadeleye açılarak çok sayıda gencin bu mücadeleye katılım sağladığını anlatan Ayata, halk ile buluşup bir halk hareketine dönüşmenin hareketin kendine güvenini de artırdığını söyledi. Ayata Hilvan direnişiyle “deyim yerindeyse ayaklarımız Kürdistan topraklarına bastı” dedi.

Hilvan’da ortaya çıkan kesintisiz gelişimin kaynağını burada harekete önderlik edenlerden aldığını dile getiren Ayata, bu öncülüğü özellikle Mehmet Karasungur, Salih Kandal ve Cuma Tak’ın üstlendiğini belirtti. Ayata, Mehmek Karasungur için “sürekli kafa yoran, canlı, dinamik, moral ve ruh veren bir yapıdaydı. Çok çalışıyordu ve yanındaki arkadaşları da hep çalışmaya sevk ediyordu. Büyük bir umut, coşku ve ciddiyet sembolüydü. En belirgin vasıflarından biri cesur ve ciddi olmasıdır. Cesareti neredeyse ölümüne neden olacaktı. Çok gözü karaydı ve ölümün üzerine gidiyordu. Bu çevresindeki her kese ruh, cesaret ve canlılık veriyordu. Pozitif bir enerji saçıyordu, bu işler olabilir, yapabiliriz havası veriyordu. Bunun umudu ve inancını yaratıyordu” ifadelerini kullandı.

Hilvan’ın suskun havasının bozulmasında Kemal Pir ve Karasungur’un emek, fedakarlık, cesaret ve katılımının önemine dikkat çeken Ayata; Karusungur’un gözlerinin içinin hep güldüğünü, bir nehir gibi coşkulu, parıldayan, çağlayan, ‘işte biz geliyoruz’ diyen bir kişiliği olduğunu ve bu nedenle karşısındaki insanı mutlaka etkilediğini söyledi.

MAHKEMELER SİNEK AVILIYORDU; KİMSE DEVLE KATINA UĞRAMIYORDU

Ayata devamla Karasungur’la şu anılarını anlattı: “Mesela bir defasında Siverek’de Kırvar köylerinden geliyordu. O köylerden geçerken, Bab köyünde biraz köylüler ile tartışmış; o köylerde çok fazla dinlemeyen, basit aile çıkarları peşine düşen bir yaklaşım vardı. Yani toplum ve devrim sorunları ile çok uğraşmıyorlardı. Daha sonra oralara uğradığımız da onlar bile hep Karasungur arkadaşı soruyorlardı. Çok fazla Kurmanci bilmemesine rağmen, böyle bir etkileme gücü vardı. Daha sonra oralara uğradığımızda, onlar bize hep şunu soruyorlardı: Hüseyin nerede, ne oldu, ne yapıyor? Bölgedeki ismi o dönem Hüseyin’di. Kendisine öyle bir kod isim takmıştı. Bingöl Zazalarından olduğu için Kurmanci bilmiyordu. Hilvan’da Zazaca çok konuşulmuyordu. Siverek’in bir kısmı Zazadır. Orada Zaza olanlarla konuşuyordu. Zazacası farklı olduğu için biraz da Dersimli sayıyorlardı. Oradan olduğunu sanıyorlardı. Zaza Tuncelili Hüseyin diyorlardı. Bazıları da mahkeme kayıtlarına da böyle geçirmişler. Süleyman onlar ve onlarla işbirliği yapanlar. Bu çatışmaları biz böyle sürdürdük. Daha sonra Süleymanlar epey köşeye sıkıştırıldı. Kıpırdayamaz hale geldiler. Mehmet Veysi Faik belediye başkanıydı istifa etti. Barışmak istedi, ancak biz dedik siz halka karşı suç işlediniz, istifa etmeniz lazım. Bu haliyle yürütemezsiniz. Halka bunu anlatamayız dedik. Ve kabul ettiler. Kürdistan’da ilk kazandığımız belediyede Hilvan’dı. Nazif Temel arkadaş yoksul bir ailedendi, işçiydi. Daha sonra yapılan seçimlerde belediye başkanı oldu. Emine Hacı Yusufoğlu, Dürek Kaya ve bir arkadaş daha belediye meclis üyesi oldu. Bunlar Kürdistan’da devrimci temelde belediye meclis yönetimine giren ilk kadınlardı. İşte mahalle toplantıları ve heyetleriyle halkın çelişkilerini çözüyor, karakollar, mahkemeler artık sinek avlıyorlardı. Kimse devlet katına uğramıyordu.”

“Mücadelenin etkisi Siverek’e ayrıldı. Siverek daha büyük bir bölge, aşiretleri daha güçlü, aşiret sistemi daha gelişkin. Bucakların Gerger’den, Çermik’ten, Ergani’den Ceylenapınar ve Suruç’a kadar etkileri vardı. Daha çok silahlı kan davaları, eşkıyalıkta meşhurdular. Bucak ailesi genelde parlamento da vekil oluyorlardı. Adeta garantiye alıyorlardı. Siverek durumu tartışıldı. Ve orada da mücadeleyi geliştirme kararı alındı. Önderlik kendisi tartıştı. Biz Hilvan’dayken Karasungur arkadaş geldi ve tartıştık. Siverek’te nasıl bir hazırlık yapalım, nasıl bir planlama yapalım diye. Bunun biraz detayları tartışıldı. Beraber Siverek’e geçtik. Siverek’in köylerini dolaştık. Coğrafyayı ve toplumu tanımak istiyor; kim bize destek verir, kim bizden yana olur üzerinde yoğunlaşıyorduk”

HİLVAN VE SİVEREK DİRENİŞLERİ

“Siverek o zaman gençlik hareketi, öğretmenler, TövDer, dernekler genelde DDKD’liydiler. Bir grup TİKKO’cu vardı. Rızgari’nin bir derneği vardı. Bir grup Kawacı vardı. O dönemin bilinen örgütleri vardı. Biz şehirde taban olarak zayıftık. Küçük bir gençlik grubumuz vardı. Biz Siverek’e farklı bir giriş yaptık. Hilvan’ın birikimini de arkamıza alarak, daha üst düzeyde bir mücadele hazırlığıyla girdik. O bölgede Bucak, aşiretler dahi hepsini sindirmişti. Kimse Bucak’a dokunamıyor, kimse yan gözle bakamıyordu. Bucak çok dışarıya çıkamazdı. Genelde kendisini korurdu. Aile çok fazla geniş değildi. İki kardeşlerdi. Celal Bucak ile Hakkı Bucak. Bunlar çarşıya geldi mi, herkes önünde ayağa kalkardı. Hem devlet katında etkiliydiler. Adalet partiliydiler. Hem kan davalarında firarilerin sığındığı bir yer. Bölgede talan kültürünün kan davalarının öncülüğünü yaptılar adeta. Ya da onlara sığındılar. İşte biz bunlara karşı hazırlıklar yaptık. Hilvan’da Karasungur arkadaş duyuyor ki, Celal Bucak Kırbaşı’na misafirliğe ziyarete gelmiş. Alelacele bir grup arkadaşı topluyor. Derme çatma silahlarla, çok da hazırlık yapmadan gidiyorlar. Halbuki Siverek planlaması çok farklıydı. Siverek’te hazırlıklarımızı yapmışız. Yani neler yapılacağı belirlenmiş. Hesapta olmayan bir giriş yapıyor Karasungur arkadaş. Fazla beklemiyor. Kırbaşı’na giriyorlar. Orada gündüz ortası çatışma oluyor. Kırbaşı Urfa anayolu üzerindedir. Kaldıkları oda hemen asfalttın hemen yanındadır. Çatışmada Karasungur arkadaş mucize kurtuluyor. Silahı tutukluluk yapıyor, odanın kapısında. İçeriye bomba atıyor, bomba patlamıyor. Atik bir şekilde kendisini dışarı attığı için kurtuluyor. Orada Salih Kandal arkadaş şehit oldu”

“Bucaklar terör estirdiler. Siverek’in köylerini bastılar. Eyüp Sevgat’ı öldürdüler. Şerif Kevji’yi öldürdüler. Uzun’ların mahallelerini bastılar. Tam bir terör estirdiler. Bucak ölmeyince bu çatışmalar başladı. Karsungur arkadaş geldi. Tekrar durumu değerlendirdik. Sürdürmeliyiz dedik. Ve Siverek’e bu çatışmalarda çok sayıda insan öldü. Bu çatışmaların devletin desteğiyle de aşiret geleneğini de kullanarak adeta çevredeki akraba, tanıdıklarımızı vurmaya başladılar. Kendilerini koruyorlardı. Devlet de yanlarında olunca, Bucakları 12 Eylül darbesi kurtardı. Cuma Tak arkadaşla beş kişi şehit oldu. M. Karasungur arkadaş Kürdistan’da kurulan ilk askeri konseyin aynı zamanda başındaydı. Başkan bu planlamaları yaparken, o dağlı bölge hattını, eğer Bucak sonunda çözülürse bütün alan bize açılır ve o dağlarda gerilla hazırlıkları da yapılabilir. Yurtdışına çıkıp hazırlık yapmaya gerek yok şeklinde bir yaklaşım vardı. İleriyi gören, güçlü, kapsamlı bir ulusal kurtuluş hareketi projesi diyebiliriz. Daha o dönem bir askeri konsey oluşturuldu, Tabi askeri geleneğimiz yoktu. Genelde öğrenci hareketinden geliyorduk. O dönem askerliğini Komando Asteğmen olarak yapmış Fehmi Yılmaz’ı -Karadenizli biri- arkadaşlar askeri olarak bize yardımcı olur diye getirip konsey koydular. Bize hiçbir faydası olmadı. Çünkü devrimci değildi. Kürdistan’ı tanımıyordu. Kemal Pir, Haki Karer’ler gibi sosyalist devrimci kültürle dolu bir insan değildi. Kısacası insan yokluğundan, askeri deney yokluğundan getirildi. İnsan yokluğundan, askeri deney yokluğundan getirildi. O dönemki arayışlarımız böyleydi. Kapsamlıydı, güçlüydü. Karasungur arkadaş sakınmadan bu yükün altına girdi. Dinamik, akışkan, girişken, girdiği ortamı etkileyen, harekete geçiren, arkadaşlara güven veren, açık ve paylaşımcı, doğru yanlış ne düşünüyorsa arkadaşlarla paylaşıp tartışan biriydi”

Karasungur’un halkın geri konumuna karşı da çok öfkeli ve eleştirel yaklaştığını belirten Ayata, anlatımına şu şekilde devam etti: “Bir defasında Siverek’te beraber yürürken şapkayı alnına eğmiş, topuğunu kırmış, şalvarlı birinin kabadayı kabadayı yürüdüğünü gördü. Bucak çatışmaları daha olmamış, bölgede bunun hazırlığını yapıyoruz. “Adama bak, Bucak’ın korkusundan kafasını kaldırıp iki kelime edemiyor ama sanki dünyayı yaratmış gibi yürüyor” dedi. Böyle kof tiplere ya da feodal, kabadayı, lümpen tavırlara karşı da gerçekten çok öfkeli ve tepkiliydi. İnsan ve toplum esaslı, eşitlikçi ve özgürlükçü, bunu benimsemiş ve inanmış bir yapı ve kişilik sergiliyordu. Bu öyle sonradan, sağdan soldan, çok araştırarak öğrenmekten ziyade biraz da özünde vardı. Arkadaşlarla olan ilişkilerinde samimiydi, ciddiydi. Davaya adanmış, bütünleşmiş, ayrı olamaz, ayrı düşünüp davranamaz bir insan izlenimini daha ilk görüşte veriyordu. İnsan onda bu coşkuyu, cesareti, doluluğu ve bütünlüğü görüyordu”

“Daha sonra Başkan Suriye’ye geçip orada Partiyi yeniden toparlama ve kurma hazırlıkları yaparken, arkadaşları istediler. Siverek’te bir gerilla çıkışı yapamadık. Tasarlandığı, beklendiği gibi olmadı. Klasik köylü çatışmaları, mevzi ve kozik savaşlarına girdik. Tabii çok masraf oldu, çok cephane tüketildi. İki taraftan da insan kaybı çoktu. Daha sonra arkadaşlar Karasungur’u geri çekmek istediler. Çünkü başka hazırlıklar da vardı. O gitmek istemedi. Çok inat etti kalmak için. ‘Bu kadar arkadaş şehit oldu, bu kadar bedel ödedik ve mücadeleyi bir aşamaya getirdik. Bucak olabildiği kadar daraltılmış, sıkıştırılmış, çözmeden gitmem’ dedi. Öyle bir anlayışı vardı. Ama arkadaşlar çok ısrar edince başka çare bulamadı, mecbur gitti. Bölgeyi öyle terk etti”

“Cuma Tak Arkadaşların şahadetine kadar bölgede kaldı. 30 Temmuz’da Bucak çatışmaları başladı. O sene sonuna kadar kaldı. Daha sonra yanımıza Abdullah Ekinci arkadaş gelmişti, beraber çalışıyorduk. Şahin Kılavuz arkadaş vardı. Çalışmaları aksatmadık. Aslında daha sonra Başkan Filistin’e çekilip eğitilecek grupları isterken bizi de çağırdılar. Fakat biz de Karasungur gibi düşünüyorduk. Siverek işini halletmeden böyle yarım bırakıp gitmeyiz diye ısrar ettik ve gitmedik. Gitmeyen arkadaşların çoğu tutuklandı. Çıkabilenler Karasungur, Şahin Kılavuz arkadaşlar oldu. Çok sınırlı sayıda arkadaş 12 Eylül’den kurtulabildi. Biz ise tutuklandık ve soluğu Diyarbakır cezaevinde aldık”

“Karasungur arkadaş ise aynı tempo, coşku ve heyecanla, aynı sorumluluk ve ciddiyetle yurtdışında çalışmalarına devam etti. Kürdistan dağlarına ilk gelen, ilişki açmakla görevlendirilen oydu. O zaman İran-Irak savaşı da vardı, Başkan o ortamdan da yararlanarak kendisini göndermişti. Bu dönemde de, ta ki 1983’de şehit düşene kadar büyük bir özveri, heyecan ve coşkuyla, ciddiyetle çalıştı”

BÜYÜK GERİLLA KOMUTANI OLABİLECEK BİR ARKADAŞTI

“Tanıdığımız Karasungur, Kemal Pir arkadaşla birlikte Kürdistan’da gerilla savaşına öncülük edebilecek, en büyük gerilla komutanı olabilecek bir arkadaştı. Daha sonra Mahsum arkadaş bu görevi üstlendi, ama O da şehit oldu. Kürdistan gerillasının, Kürdistan savaşının ve geleceğinin komutanları olarak kaybettik onları. Mücadele tarihimizde çok sayıda savaşçımızı, öncü militan arkadaşımızı kaybettik, ama askeri cephede Partinin terbiyesini, ahlakını, toplumsallığını, özgürlükçü ve eşitlikçi kültürünü donanmış, buna inanmış, bütün yaşamını bunun üzerine kurmuş, kaygısız, kayıtsız ve şartsız kendini katan öncü büyük komutanları ve militanları bu arkadaşların şahsında kaybettik. Bu açıdan günümüz Kürdistan gençliğinin bu kültürle donanması, bu büyük insanları tanıması çok önemlidir. Biliniyor, Kürtlerin tarihini düşmanları yazdı. Kürtlerin hafızası arşivlere kapatılarak silinmek istendi. İnkâr edildiler. Yok edilmek isteniyorlar. Bu politika hala devam ediyor. Dünyanın her yerinde Kürtleri bombalıyorlar, öldürüyorlar, topluyorlar, terörist ve suçlu ilan ediyorlar. İşte buna karşı en etkili çare kararlı ve inançlı militanların var oluşudur. Karasungurlar, Kemal Pirler, Mahsumlar olmasaydı binlerce Kürdistanlı genç bugün dağlarda bu soykırıma karşı direniyor olmazlardı”

“Bizim en büyük mirasımız inanmış, davayla bütünleşmiş, yaşamını bütünüyle buna adamış Karasungur gibi büyük insanlardı. Biz bunların şiirini, romanını, sinemasını yeterince yapıp halka tanıtamadık. Evet, mücadele sürdü, anılarına bağlı kalındı, binlerce militan yollarında yürüdü, büyük kahramanlıklar sergilendi ama bunun bir direniş kültürüne, bir toplumsal kültüre dönüşmesi gerekiyordu. Eğer bunlar gelişir ve Kürdistan’da hâkim olursa bu kadar ihanet, işbirlikçilik ve ajanlık Kürdistan’da gelişmez, kökü kurur. Karasungurların kültürü Kürdistan’da hâkim olursa Kürt halkı ve gençleri yeni palazlanmış bazı çevreleri tükürüğe boğar. Onların Kürdistan’da var olmasına asla izin vermez. Zaten Kürdistan’da ihanet damarı zayıflatılıp kurutulmadan sömürgeciliği aşmak da zor olur. Sınırlar içinde ve dışında, Kürdistan’ın diğer parçalarında sömürgecilik her zaman ihaneti de kendisiyle beraber örgütlemek istiyor. Çünkü PKK ve Kürt hareketi dört parça hareketine dönüştü. Ortadoğu’da büyük bir güce ulaştı. Türkiye de artık ona göre dört parçada Kürt düşmanlığı yapıyor. Direnen Kürt’ü, Apocu Kürt’ü yok etmek istiyor”

Kürdistan’ın en büyük Apocu militanlarından biri olarak tanımladığı Mehmet Karasungu’u bu şekilde anlatan Ayata, son olarak; “Ona ne kadar layık oluruz, onu ne kadar Kürdistan’la buluşturabiliriz, bu kültürü ne kadar daha geliştirebiliriz; gerçekten bu konuda çok borçlu olduğumuzu var sayıyorum. Yapılacak çok şey vardı. Bundan sonra bu borçları ödemek, onları Kürdistan halklarıyla doğru tanıştırmak en temel görevimizdir. Tekrar bu büyük insanları saygıyla anarak mücadelelerine, anılarına, kahramanlıklarına bağlılığımızı dile getiriyor, kahraman şehitlerimize zafer sözü veriyorum” dedi.