Golan'daki maden işletmeleri ekosistemi ve halkın yaşamını tehdit ediyor

Erdexan'ın Golan ilçesinde Koza Holding tarafından yürütülen maden projeleri hem ekosistem hem de yerel halk üzerinde ciddi tehditler oluşturuyor.

GÖLE'DE EKOKIRIM

Kurdistan coğrafyasında maden faaliyetleriyle hızlandırılan doğa kırımı sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyo-kültürel sonuçlarıyla da ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu süreçte, Erdexan'ın (Ardahan) Golan (Göle) ilçesinde Koza Holding’in yürüttüğü maden projeleri, bölgedeki ekosistem ve yerel halkın yaşam alanları için tehlike arz ediyor.

Koza Altın İşletmeleri Maden firması, gümüş ve bakır çıkarma amacıyla açık ocak yöntemini kullanarak, Golan'a bağlı Haraba (Büyük Altunbulak), Gundik (Koyunlu), Şekî (Kuytuca) ve Girdamal (Durucasu) köylerinin arazilerini maden sahası olarak talan etmek istiyor. Bu saha için Koza Altın İşletmeleri AŞ’ye verilen altın ve bakır madeni işletme ruhsatı, bölgenin ekosistemini ve yerel halkın yaşamını ciddi şekilde tehdit ediyor.

Bölge halkı, maden faaliyetlerinin çevresel felaketlere yol açacağına dikkat çekiyor ve dinamit kullanımıyla yeraltı sularının zarar göreceğini, tarım, hayvancılık ve arıcılığın büyük bir darbe alacağını belirtiyor. Ayrıca, Şimşimik Deresi’nin 146 metre yakınından geçmesi ve yaşam alanlarının sadece 150 metre uzaklıkta olması tehlike oluşturuyor.

Bu proje, bölgede sıkça rastlanan bir stratejinin parçası olarak, yeraltı kaynaklarının tüketilmesi ve doğanın tahrip edilmesiyle ilgili önemli bir örnek teşkil ediyor. Bu tür projeler, bölge halkının göç etmesine, ekonomik ve ekolojik dengelerin bozulmasına neden olurken, devletin uluslararası ve ulusal hukuk kurallarını ihlal ederek doğa kırımına izin veriyor. Bu nedenle Kars İdare Mahkemesi’ne açılan davada, bu talana karşı hukuki mücadele başlatılmış olup ruhsatın iptal edilmesi ve yürütmenin durdurulması talep ediliyor.

ÇED SÜRECİNDE OLUMSUZ SONUÇLAR

Golan ilçesinde başlatılmak istenen maden faaliyetleri için gerçekleştirilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci, önemli olumsuzluklar barındırıyor. Uzmanlar, ÇED raporunun, bölgede yer alan diğer maden projeleriyle birlikte değerlendirilmeden verilen ruhsatın, tarım, hayvancılık ve doğal kaynaklara geri dönülmez zararlar verebileceğini vurguluyor. Ayrıca, rapor, maden faaliyetlerinin yer altı ve yüzey sularını kirletebileceğini, yerel ekosistemler üzerinde ciddi tahribat yaratabileceğini ve bu nedenle ruhsatın iptal edilmesi gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor.

DEPREM RİSKİ VE JEOLOJİK TEHDİTLER

Uzmanlar, Golan'da maden sahasının yer aldığı bölgenin aktif bir fay hattı üzerinde bulunduğunu belirtiyor. Maden Tetkik ve Arama (MTA) tarafından hazırlanan diri fay haritasına göre, bu fay hattının ciddi deprem riski taşıdığına dikkat çekiliyor. 2022 yılında Göle merkezli olarak meydana gelen 5,2 büyüklüğündeki deprem, bölgenin jeolojik olarak ne denli hassas olduğunu ortaya koymuştu. Uzmanlar, madencilik faaliyetlerinin bu fay hattında yeni depremleri tetikleyebileceğini ve bu riskler ışığında ruhsatın iptali ve maden faaliyetlerinin durdurulması talebinin sadece ekolojik değil, aynı zamanda insan yaşamını koruma amacına da hizmet edeceğinin altını çiziyor.

SU KAYNAKLARI ÜZERİNDEKİ TEHDİTLER

Koza Altın İşletmeleri AŞ’nin maden projeleri, bölgedeki su kaynakları üzerinde de ciddi tehditler oluşturuyor. Özellikle Şimşimik Deresi ve Kura Nehri gibi su kaynaklarının kirlenme riski, maden faaliyetlerinin en büyük endişe kaynağı olarak öne çıkıyor. Yerel ekosistemlerin bozulması, bölgedeki endemik bitki türlerinin ve yerel balık popülasyonlarının yok olmasına yol açabilir. Golan'a özgün çöpçü balığı ve bıyıklı balık gibi türler, bu faaliyetlerden doğrudan etkilenme riski taşıyor. Bu tür çevresel tahribatlar, sadece bölgedeki biyolojik çeşitliliği değil, aynı zamanda insan sağlığını da tehdit edebilir.

TARIM VE HAYVANCILIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Golan ilçesi, özellikle büyükbaş hayvancılık ve arıcılık ile tanınıyor. Bölgenin özgün kaşar peyniri ve organik bal üretimi, bu doğal zenginliklerin korunmasıyla mümkün. Ancak maden faaliyeti, bu üretim süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Madenlerin yer altı sularını kirletmesi, tarım arazilerinin verimliliğini düşürebilir ve hayvancılıkla geçinen yerel halkı göçe zorlayabilir. Erzîngan Îlîç’te yaşanan maden çalışmaları, yerel üretim süreçlerini nasıl tahrip ettiğinin somut bir örneğidir ve Golan için de benzer bir tehdit oluşturuyor.

Çevre dernekleri, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve bölge halkı, Golan'daki maden projelerine karşı güçlü bir tepki gösteriyor. Maden faaliyetlerinin çevre ve sağlık üzerindeki zararlarını vurgulayan hukuki mücadeleler yürütülüyor. Düzenlenen toplantılar, eylemler ve panellerle halk, madenlerin doğa ve insan yaşamı üzerindeki etkileri konusunda bilinçlendiriliyor ve bu faaliyetlere karşı toplumsal bir dayanışma oluşturuluyor. Kentin sivil dinamikleri, bu mücadeleyi yalnızca çevresel bir koruma mücadelesi olarak değil, aynı zamanda yerel halkın geleceği için verilen bir hayatta kalma mücadelesi olarak da görülüyor.

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER VE KORUMA TAAHHÜTLERİ

Türkiye, 1979 Bern Sözleşmesi ve 1992 Rio Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarla biyolojik çeşitliliği korumayı taahhüt etmiştir. Ancak, Golan'daki maden projesinin, bu sözleşmelerin gerekliliklerine uymadığı bir gerçektir. Uluslararası hukukun gerektirdiği bu taahhütler göz ardı edilerek yürütülen maden projeleri, Türkiye’nin çevresel sorumluluklarını hiçe saydığını ve şirketlerin kâr amacı için doğa katliamını meşrulaştırdığını bir kez daha ortaya koyuyor.

KOZA HOLDİNG VE SÖMÜRÜ POLİTİKALARI

Özellikle bölgede yoğunlaşan maden faaliyetleri, uzmanlar ve çevre örgütleri tarafından yeraltı zenginliklerinin sömürülmesi olarak değerlendiriliyor. Bu projeler, doğal kaynakların tüketilmesi ve ekosistemlerin yok edilmesi pahasına yürütülüyor. Devletin bu bölgelerde uyguladığı maden politikaları, uluslararası ve ulusal hukuk kurallarını ihlal etmekte ve insan yaşamını ikinci plana atmaktadır. Koza Holding, bu süreçte adeta bir “koç başı” olarak kullanılarak, bölgedeki zenginliklerin talan edilmesine öncülük etmektedir. Maden aramalarında siyanür gibi tehlikeli kimyasalların kullanılması, çevreye ve insan sağlığına büyük tehditler oluşturmakta ve bu durum kabul edilemez bir ihlal olarak değerlendirilmektedir.