Narenciye bahçelerinde geçen 30 yıl...
Nebahat Ertaş, 30 yıldır narenciye işletiyor. Etrafında, kendisi gibi saçları renkli eşarpla bağlı, şalvarlı Kürt kadınlar var. Bazen kavurucu sıcakta, bazen soğukta elleri çatlayana kadar çalışıyorlar.
Nebahat Ertaş, 30 yıldır narenciye işletiyor. Etrafında, kendisi gibi saçları renkli eşarpla bağlı, şalvarlı Kürt kadınlar var. Bazen kavurucu sıcakta, bazen soğukta elleri çatlayana kadar çalışıyorlar.
Ertaş ve birlikte çalıştığı kadınların, ağır iş koşullarına rağmen sefil bir ücretle yetiniyorlar. Önce 50 lira yevmiye alıyorlardı. Ertaş’ın deyimiyle bu yıl sözde 60 liraya çıkacaktı ama 7 lirası elçi denilen aracılara gittiği için yine 50 sınırlarında kaldı.
Ertaş, bazen güneş altında kavrularak bazen de soğuktan elleri çatlatarak bu işleri yapmak zorunda kaldıkların söylüyor.
Nebabat Ertaş, 30 yıl önce memleketi Siirt’ten Adana’ya eşi ile göç etmiş. Bugün 56 yaşında. Adana’ya ayak bastıkları günden bu yana aralıksız bir şekilde çalışmışlar. Yaşamlarını narenciye bahçelerinde geçiriyorlar.
‘HAMİLEYKEN BİLE ÇALIŞMAK ZORUNDAYDIM’
Geçen onlarca yılı hatırladığında gözleri doluyor. Hamileyken bile çalışmak zorunda kalmış.
Ertaş şöyle anlatıyor: “Bundan 30 yıl önce eşimle evlendiğimizin ertesi senesi Adana’ya göç etmek zorunda bırakıldık. Bağ bahçe hepsine devlet el koydu. Bize de ya koruyucu olarak kalmamıza izin verecekti. Biz de aslımıza ihanet edemezdik. Senesi dolmamış bir gelin olarak karnımda 8 aylık bebeğim ile yollara düştük. Ondan sonraki 7 çocuğumu da Ceyhan’da doğurdum. Burada iş her zaman çok fazlaydı. Çalışmak isteyene istemediği kadar iş var. Biz de eşimle çoluk çocuğumuz ile yıllarca çalıştık. Buraya geldiğimizde bir yün yorgan ve iki tencereden başka hiçbir şeyimiz yokken bu gün ihtiyacımız olan birçok şeyimiz var. Hamileliklerimin ilk 5 aylarına kadar da işlere giderdim.”
‘ÖLÜM DE GÖRDÜK, CEZAEVİ DE’
Kendi topraklarında iken nardan cevize, incire kadar her şeylerinin olduğunu anımsıyor. Başkalarının işleri değil, kendi bağlarını, bahçelerini işletiyorlardı. Yine o günlere dönme özlemini dile getiren Ertaş, “Bizlere burada dayatılan bu köleliği kimse de kabul etmez ama bize de başka yol bırakılmadı. Ölüm de gördük, cezaevlerini de yaşadık. Biz onlara karşı direndikçe, başka şeyleri maddi zorluklar karşısında kendimizi kabul etmiş buluyoruz” diyor.
‘NE YOL PARASI VAR NE YEMEK’
30 yıldır narenciye işlerine gittiklerini söyleyen Ertaş, şöyle noktalıyor: “Portakala da gidiyoruz, kazmaya da. Ne iş olursa tarlalarda yapıyoruz. Şimdiye kadar 50 lira olan yevmiyelerimiz bu sene sözde 60 lira oldu ama bunu 7 lirası elçi denilen aracılara gittiğinden kazancımız yine 53 lira olarak kaldı. Bazen güneş altında kavrularak bazen de soğuktan elleri çatlatarak bu işleri yapmak zorundayız. Bu parayı alıncaya kadar da bizlerde hal kalmıyor zaten. Sabah 3 te kalkan bu kadar işçi o günün akşamüzeri 4’üne 5’ine kadar ayaklarının üzerinde çalışıyor. Yol parası da vermiyorlar bize yemek parası da. Hepsini evlerimizden kendimiz getiriyoruz.”