Eren: Hasandin'i koruyalım, geleceğimize sahip çıkalım

DEM Parti Milletvekili Avukat Serhat Eren, "Hasandin'i koruyalım, geleceğimize sahip çıkalım" dedi.

HASANDIN'DE MADENCİLİK

Flora zenginliği ile bilinen Hasandin Yaylası, bölgede arıcılık ve hayvancılık faaliyetlerinin önemli merkezlerinden biri. 24 Temmuz tarihinde sondaj ile maden numunesi alınan Hasandin'de maden arama faaliyetlerine dair sürecin hızlandırılması üzerine 10 Ağustos'ta miting düzenlendi.

Pasûr'a bağlı 6 mahalleyi ve onlarca mezrayı olumsuz etkileyecek maden arama projesine dair DEM Parti Amed Milletvekili Avukat Serhat Eren, ANF'ye değerlendirmelerde bulundu. Projenin bir oldubittiye getirilerek hayata geçirilmeye çalışıldığına dikkat çeken Eren, "Halkın rızası alınmamış, ÇED raporu açıklanmamış, hiçbir hukuki prosedür yerine getirilmemiş ancak operasyonlar için yığılan asker sayısı kadar bir jandarma gücüyle bölgenin etrafı tutuluyor. Süreci hukuk dışı yollarla hızlandırmaya çalışıyorlar. Müsaade etmeyeceğiz" dedi.

BÖLGEYE ÇOK SAYIDA ASKER SEVK EDİLDİ

Hasandin'de maden arama faaliyetlerinin bir süredir yapıldığına ancak Temmuz ayında yapılan sondaj ile düğmeye basıldığına dikkat çeken Eren, Pasûr Kaymakamlığı'nın talimatı doğrultusunda Hasandin bölgesine çok sayıda Türk askerinin sevk edildiğini söyledi.

Eren, şunları söyledi:

"Bundan 1-2 yıl önce kaymakamlık bünyesinde bir toplantı organize edildiğini biliyoruz. Bu toplantıya maden arama şirketlerinin temsilcileri bulunuyor ve muhtarlarla birlikte çok sayıda yurttaş da çağrılmış. Tabii insanlar ne için çağırdıklarını bilmiyorlar, herhangi bir bilgilendirme olmaksızın çağrılmışlar. Toplantıda Hasandin'de maden arama faaliyetlerinin başlatılacağı ve maden ocakları kurulacağı söyleniyor. Köylüler tepki göstererek toplantıyı terk ediyor. Son iki aydır bu konu tekrar gündemde ve adeta bir oldu bittiye getirme durumu var. Yasal prosedürün hiçbir aşaması tamamlanmamış, ÇED raporu var mı bilmiyoruz, halka hiçbir şey tebliğ edilmemiş ama Kulp Kaymakamlığı'nın vermiş olduğu izin ve talimat üzerine Hasandin bölgesine çok sayıda asker geldi. Ne için olduğu belli. Operasyonlar için yığılan asker sayısı kadar jandarma Hasandin'de ve insanların konakladığı, çadırların, arı kovanlarının olduğu, hayvanlarının olduğu bölgeye girmeleri engellenmeye çalışılıyor. Tüm bunlar bize maden ocaklarına dair sürecin hızlandırılmak istendiğini gösteriyor."

'AMAÇ OLDUBİTTİYE GETİREREK BÖLGEYİ RANTA AÇMAK'

Hasandin'de başlatılacak madencilik faaliyetlerine rıza göstermeleri için köylülerin bir kısmına para teklif edildiğini bir kısmının da başka yöntemlerle zorlandığını belirten Eren, konuya dair ne Pasûr Kaymakamlığı'ndan ne de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'ndan hiçbir açıklama olmaksızın yapılan tüm bu uygulamaların amacının bir oldubittiye getirerek bölgeyi ranta açmak olduğunu ifade etti.

Serhat Eren, şunları belirtti:

"Siz böyle bir projeyi başlatacaksanız, kendi kanunlarınız çerçevesinde dahi yerine getirmek zorunda olduğunuz hükümler var. O coğrafyada yaşayan insanları bilgilendirirsiniz, icazetlerini alırsınız, projenizin oradaki insanların yaşamlarında ekolojik ve ekonomik olarak nasıl bir etki yaratacağına dair bilirkişi ile değerlendirme yaparsınız. Ama bütün süreç gizli tutuluyor, ne yapıldı ne yapılmadı bilmiyoruz. Kamuoyundan da orada yaşayan insanlardan da birçok şey saklanıyor. Mesela bir kısım köylülere gidip 'Sizin rızanız dahilinde bu çalışmayı yürütmek istiyoruz' demişler ama bir kısmı da para teklif ederek, zorlayarak iknaya çalışmışlar. Konuya dair bir soru önergesi verdik. Yapılmak istenen şey nedir, hangi şirketler bu projede yer alıyor, ÇED raporu alındı mı, bütün vatandaşlarla görüşüldü mü... Hasandin eteklerinde çok sayıda köy var. Burada yapılacak bir çalışma bölgedeki bütün su kaynaklarını etkileyecek, endemik bitki türleri zarar görecek. Konuya dair açıklamalar da yaptık. Bugüne kadar ne Kulp Kaymakamlığı ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bizlere tek bir geri dönüş olmadı. En son Diyarbakır Valiliği'nde konuya dair bir toplantının yapıldığı basına yansıdı. Sanki bir gizlilik kararı varmış gibi davranılıyor. Daha önce de Kulp çayı üzerinde HES projesi hayata geçirilirken dava açmıştım. Doğrudan baraj yapımına başlamışlardı. Davamızın kabul edilme ihtimali çok yüksekti. Projeyi yürütenler çok telaşlanmışlardı. Yıllar sonra bu firmada çalışan bir yetkilinin bana aktardığına göre kaybedeceklerini bildikleri için davayı açan avukatı ataştırarak satın almaya karar vermişler. Araştırmalar sonucu dava açan kişinin ben olduğumu öğrenince davadan vazgeçmeyeceğimi tahmin ederek doğrudan bakanlık içerisinde kurdukları ilişkilerle işlerini halletmişler. Dolayısıyla yasal açıdan aslında uyulması gereken prosedürün gerisinde kaldıklarında da gayri hukuki yöntemlere başvurarak işlerini gördürmeye çalışıyorlar. Kurdistan doğası söz konusu olduğunda hukukun nasıl delik deşik edilebildiğini defalarca gördük."

HEDEFLENEN İNSANLARIN TOPRAKLARINI TERK ETMESİ

Kurdistan'da son yıllarda HES ve maden arama çalışmaları adı altında kapsamlı ekolojik kırım faaliyetleri yürütüldüğüne dikkat çeken Serhat Eren, bu faaliyetlerin diğer bir amacının da bölgeyi insansızlaştırmak olduğunu vurguladı. Kurdistan ekolojisine yönelik yürütlen katmanlı saldırı politikasının Türkiyeli ekolojistlerde yeterince karşılık bulmadığına belirten Eren, sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Hasandin esasında son yıllarda Kurdistan'da yapılan eko kırımın son halkası. Gabar'dan Cudi'ye, Batman'dan Lice'ye Kurdistan'ın birçok yerinde doğa katliamı yapılıyor. Maden ocakları, HES'ler,karakollar, kalekollar... Yalnızca doğa katliamını amaçlayan çalışmalar değil bunlar. Arka planında bölgeyi insansızlaştırmak, insanları vatansızlaştırmak amacı da var. İnsanımızın yaşadığı coğrafya ile katmanlı bir bağı var. Yıllardır tüm baskılara rağmen bir şekilde direnmiş, diliyle, kültürüyle burada var olma mücadelesi vermiş. Bunu güvenlikçi politikalarla da başaramamışlar. Yaktılar, yıktılar, sürgün ettiler ama buna rağmen insansızlaştıramadılar. İnsanımız toprağında kalmaya direndi, direnmeye de devam ediyor. Şimdi de farklı bir konsept uygulanıyor. Maden ocakları ile, HES'lerle, kalekollarla bunu sağlamaya çalışıyorlar. İnsanları metropollere göçerterek açlıkla, yoksullukla, gelecek kaygısı ile yaşam değerlerinden koparmaya çalışıyorlar. Kurdistan'da bunlar yapılıyor ama biz bunları ifade ederken Türkiye'deki ekoloji çevrelerinin yalnızca bir kısmı bizim sesimizi duyuyor, dayanışmada bulunuyor. Genel bir kayıtsızlık durumu söz konusu. Hasandin açısından oluşturmaya çalıştığımız hassasiyet, doğa katliamının önüne geçme konusundaki duyarlılık çağrımız da ağırlıklı olarak bizim bölgemizde ve bizim insanımızda karşılık buldu. Bölgede birçok il ve ilçede destek çağrıları yapıldı. Kamuoyu oluşturma konusunda sosyal medyada da bir etki uyandırıldı. Şimdilik Diyarbakır eksenli yürüyor. Kulplular Derneği var, güçlü bir dernektir, onların da girişimleri var. Siyasi partilerle, sivil toplum örgütleri ve ekolojik çevrelerle görüşmelerimiz devam ediyor. Dayanışma çağrımızı bu vesileyle tekrar yineliyoruz."