Türkiye’de çocukluk da gasp edilmiş

Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin üç maddesine Kürt çocuklarının anadilde eğitim hakkı gaspını sürdürmek için çekince koyan Türkiye’deki tablo vahim.

Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, Kürt çocuklarının anadilde eğitim hakkı gaspını sürdürmek için çekince koyduğu üç maddesi hariç taraf bir devlet. Ancak, sözleşmenin geri kalanı da kağıt üstünde duruyor.

Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne, Kürt çocuklarının anadilde eğitim hakkı gaspını sürdürmek için çekince koyduğu üç maddesi hariç taraf bir devlet. Ancak, sözleşmenin geri kalanı da kağıt üstünde duruyor.

Özellikle savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989’da benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girdi. Türkiye de dahil olmak üzere 197 ülkenin taraf olduğu sözleşme, en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesi olarak tarihe geçti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hariç, bütün BM üyeleriyle Filistin, Vatikan, Nieu ve Cook Adaları sözleşmeye taraf. Türkiye, Sözleşmeyi 14 Eylül 1990'da imzaladı. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 10 Aralık 1994'de TBMM tarafından kabul edilmiş ve Bakanlar Kurulu bu kararı 23 Aralık 1994’te, 17, 29 ve 30. Maddelerine çekince koyarak (T.C. Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması hükümlerini göz önünde tutarak) 4058 sayılı yasa ile onayladı; 27 Ocak 1995 gün ve 22184 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye böylelikle sözleşmeye 'taraf devlet' konumuna geldi.

Sözleşmenin temel ilkesi, 'Çocuğun yüksek yararı' tanımı ve çocuğun ayrıcalıklı yararının gözetilmesini öngörülmesidir. Sözleşmeyi onaylayan devletler, çocukların, ülkelerinin toplumsal ve siyasal yaşamında etkin, yaratıcı ve katılımcı bir yer alabilmesine elverişli koşulları hazırlamaları için çağrıda bulunuyor. Her çocuk özüne bağlı yaşama hakkına sahiptir. Taraf devletler çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için her türlü çabayı gösterirler. Devletler cinsel anlamda istismar ve sömürü dahil her türden fiziksel veya zihinsel zarar verme ve ihmale karşı çocukları koruyacakladır. Çocuk, erişilebilecek en yüksek sağlık standardına ulaşma hakkına sahiptir. İlköğrenim zorunlu tutulmalı ve parasız olmalıdır, okullarda uygulanan disiplin, çocuğun saygınlığına özen göstermelidir. Çocukları ekonomik sömürüden, eğitimlerine engel olabilecek ya da sağlık ve esenlikleri açısından kendilerine zarar verebilecek işlerden koruyacaklardır. Tutuklu ya da hükümlü durumdaki çocuklar yetişkinlerden ayrılacak, bunlara işkence ya da acımasızca ve aşağılayıcı herhangi bir muamele yapılmayacaktır. 15 yaşından küçük çocuk çatışmalarda yer almamalıdır. Silahlı çatışma ortamlarında yaşamakta olan çocuklara özel koruma sağlanmalıdır.

İHD İzmir Şubesi yöneticilerinde Ali Aydın, önceki gün yaptığı açıklamada, sözleşmede tanınan ve çoğu devletlerin yasalarında yer alan sözleşmenin aradan geçen 29 yıla rağmen hayat bulmadığını ve birçok maddenin kağıt üzerinde kaldığına dikkat çekti.

ANADİLDE EĞİTİM YASAĞI

Türkiye'nin sözleşmenin 17, 29 ve 30'uncu maddelerine koyduğu çekince nedeniyle farklı etnik ve kültürel yapıda olan çocukların haklarının kullanılması engelleniyor. Sözleşmenin 30'uncu maddesi 'Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz' şeklinde hak tanımasına rağmen Türk devletinin koyduğu çekinceler nedeniyle önemli bir nüfus potansiyeli bulunan Kürt çocukları ve diğer halklar kendi anadilleri ile eğitim yapamıyor. Yıllardır çözüm bekleyen Kürt sorununun eğitim alanında pratik yansıması Kürt illerindeki okullarda Kürtçe konuşma yasakları ile kendisini gösteriyor.

YOKSULLUK ORANI YÜZDE 25,3

Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 30 çocuk. UNİCEF’in yayınladığı rapora göre; Türkiye, ‘eğitim kalitesi’ kategorisinde sonuncu sırada yer alıyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde çocuk yoksulluğun arasında en kötü ülke. Türkiye’de çocukların yoksulluk oranı yüzde 25,3 iken, AB’ye üye ülkelerle karşılaştırıldığında yoksulluk oranı en fazla olan ülke konumundadır.

ÇOCUK İŞÇİLİĞİ VE EĞİTİM

Dünyada 168 milyon Türkiye'de ise resmi olmayan rakamlara göre 2 milyonun üzerinde çocuk işçi olduğu biliniyor. Türkiye'de yaşamını yitiren her 20 işçiden 4'ü çocuk. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki 2013'ten 2018’in ilk 5 ayına kadar Türkiye'de 319 çocuk iş cinayeti nedeniyle hayatını kaybetti. Zorunlu göçün en fazla olduğu Adana, Urfa ve Antep gibi iller en çok ölümlerin yaşandığı yerlerin başında geliyor. 2018 yılı Türkiye'de "Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı" olarak ilan edilmesine rağmen bunun önüne geçmek ve duyarlılığı arttırmaya dönük etkili çalışmalar yürütülmüyor. Çocuklar giderek daha güvencesiz ve kötü koşullarda çalışmaya zorlanırken, çocuk işçiliği daha tehlikeli iş gruplarına kayıyor ve çocuk iş cinayetleri artarak sürüyor.

BİR ÇOK İHLALİ BARINDIRIYOR

İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Özgür Barış, MA’ya yaptığı açıklamada, çocukların çalıştırılmasının ruhsal, fiziksel, sosyal ekonomik gelişim açısından olumsuz etkileri olan bir durum olduğuna işaret ederek, “Psikolojik gelişiminin engellenmesi, ihmal, fiziksel psikolojik ve cinsel istismara açık hale gelmesini aynı zamanda madde bağımlılığına karışı yatkınlık gösterdiği akademik çevrelerce de ortaya konmuştur. Yani çocuk işçiliği birçok hak ihlalini içinde barındırıyor, her türlü istismara açık hale getiriyor” dedi. Çocuk çalıştırmanın nedenlerini “Yasa ve politikalar, işgücü piyasası, makro ekonomik durum, sosyal koruma, eğitim, kültürel değerlerdir” diye sıralayan Barış, “Bu dar çerçevede baktığımızda bile çocuk işçiliğiyle mücadelede yapılması gerekenler için kendini hissettirir ve bu konuların tartışılması gerekir. Mesela eğitimde, zorunlu din dersleri ve anadili dışında eğitime maruz kalması durumu çocuğun etnik ve kültürel anlamda kendini eğitime katamayacağı bir noktada duruyor. Buna bağlı olarak kayıt dışı istihdamın yoğun görüldüğü Güneydoğu Anadolu bölgesinin tarım alanlarında çalışan çocukları açısından Türkiye’de birinci sıradadır. Anadil eğitim talebinin yoğun olarak geldiği yer de gene o bölgelerdir” şeklinde konuştu.

5 AYDA 27 ÇOCUK

TÜİK’İN çocuk işgücü anketine göre çalışan çocukların yarısının okula devam etmediğini hatırlatan Barış, şunları ifade etti: “Sonuç olarak Türkiye’deki demokrasi tartışmalarını da etkileyecek en önemli sorunlardandır. Hükümet 2018 yılını çocuk işçiliği mücadele yılı olarak belirledi. Ama 2018 yılının ilk beş ayında 27 çocuk işçi hayatını kaybetti. Tabi bu sorun hükümetlerden gelecek müdahaleyi beklemeyecek kadar acil mücadele edilmesi gereken konudur. Çünkü bu ülkede yaşan çocuklar hala çalıştırılıyor, hala istismara maruz kalıyor. Örgütlenme haklarını koruma gücüne sahip olmadıkları için STK, vakıf ve alanda çalışan diğer kurumlar bu alanda örgütlenip mücadeleyi daha aktif hale getirmeliler.”

YOKSULLUK TEMEL ETKENDİR

Çocuk işçiliğinin nedenlerini, çocuklar üzerindeki etkilerini ve çözüm yollarını JINNEWS’ten Rengin Azizoğlu’na değerlendiren Psikolog Figan Kepenek, 18 yaşın altında olan her bireyin çocuk olarak kabul edildiğini; 18 yaş altında çalıştırılan ya da çalışan çocukların 'çocuk işçi' statüsüne girdiğini kaydetti. Kepenek, "Çocuk işçiliği, çocukların uygun olamayan koşullarda ve gelişimlerine zarar verebilecek bir tarzda çalışmaları sürecidir. Fiziksel veya zihinsel olarak henüz yeterli düzeye gelmemiş bireylerin fiziksel veya zihinsel yeterliliğini aşacak veya gelişimini tehlikeye düşürecek işlerde çalışması veya çalıştırılmasıdır. Çocuk hakları ihlallerinin en önemli kısımlarından biri çocuk işçiliğidir" dedi.

Türkiye'de çocuk işçiliğinin bu kadar yüksek olmasının belli nedenleri olduğunu ifade eden Kepenek, her şeyden önce ucuz iş gücü olduğunu ve ucuz iş gücünün aynı zamanda emek sömürüsünü de beraberinde getirdiğini aktardı. Kepenek, şöyle devam etti: "Çünkü çocuk işçiliği örgütsüz ve kayıtsız bir çalışma alanıdır. Göçler de çocuk işçiliğinin önünü açan diğer bir alandır. Mevsimlik göçlerde, ülkelerarası göçlerde, savaş ya da travmalarda yoğun çocuk işçiliği oluşmaktadır. Çocuk işçiliğin en önemli nedenleri arasında ise yoksulluk gelmektedir. Çocuk işgücünün yoğun olarak bulunduğu toplumlarda genelde maddi gelir düzeyinin düşük olduğunu görürüz. Daha fazla sömürü daha fazla kar sarmalında gelişen kayıt dışılık, taşeron uygulamaları, işsizlik, güvencesizlik ve örgütsüzleştirme gibi durumlar çocuk işçiliğinin her geçen gün daha da artmasının önünü açmaktadır."

ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİN TAHRİBATI

Çocuk işçiliğinin, çocuklar üzerinde ağır tahribatlar oluşturduğunu belirten Kepenek, işçiliğin çocuğun fiziksel, bilişsel ve duygusal alanlarına doğrudan zarar verdiğini vurguladı. Kepenek, devamında şöyle konuştu: "Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bu alanlardaki herhangi bir zorlanmayı istismar olarak değerlendirmektedir. Bu istismarın bir diğer çıktısı da şiddettir. Çocuğa dönük ekonomik şiddet, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, cinsel şiddet ve duygusal şiddet öne çıkmaktadır. Çocuk ileride yetişkin kimliğinde kendinden güçsüzlere karşı şiddeti yinelemeyi öğrenmektedir. Çocuklarda normal gelişimsel süreçlerin yarattığı zorluklar dışında, ergenlik döneminde, çocuklukta görülen psikopatolojilerin süreklilik gösterdiği de bilinmektedir. Hangi sebepten olursa olsun çocukların erken yaşta çalıştırılmaları, çocukların çocukluklarını yaşayamamalarını, eğitimden uzaklaşmalarına, fiziksel ve ruhsal gelişimlerinin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Çocuk ya saldırgan ve suça eğilimli ya da ürkek, silik ve sindirilmiş insan tipine dönüşmektedir. Çocukların çalıştırılmasının çocuk üzerinde eğitiminin aksaması, gelişimini olumsuz etkilemesi, çocuğun akranlarından akademik yönden geri kalması çocuğun ailesinden uzaklaşması, zararlı alışkanlıklara bulaşması gibi etkileri de mevcuttur."

DENETLEME AĞI DA YOK

Türkiye'nin de imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerin olduğunu söyleyen Kepenek, buna dönük pratik anlamda uygulanabilir hiçbir politika üretilemediğinin altını çizdi. Kepenek, şöyle sürdürdü: "Örneğin, Türkiye deki 4+4+4 eğitim uygulaması çocuk işçiliğinin önünü açan bir uygulamadır. Çocuklar daha oyun dönemindeyken okullaşmaya başlıyorlar ve ciddi bir akademik zorlanmayla baş başa bırakılıyorlar. Dolayısıyla çocuklar çok erken yaşta okulu bırakarak çalışmaya başlıyor. 4+4+4 eğitim uygulaması çocuk işçiliği yaşını fiilen 13 yaşa indirdi. Veriler, bütün sözleşmelerin, mevzuatların tek başına işe yaramadığını göstermektedir. Denetleme ağında ciddi bir zayıflık söz konusu. Çünkü taşeron uygulamalar, iş verenin ciddi hak kazanımları gibi durumlar çocuk işçiliğinin önüne geçmeye engel teşkil ediyor."

KANUN VE YAPTIRIMLA OLMAZ

Çocuk işçiliğinin önüne geçebilmek için bu sorunun ciddi boyutlarda olduğunun kabul edilmesinin gerekliliği üzerinde duran Kepenek, bu sorunu sadece kanun ve cezai yaptırımlarla çözmenin mümkün olmadığını, somut ve uygulanabilir politikalar üretmek gerektiğini ifade etti. Kepenek, çözüm önerilerini şöyle sıraladı: "Bir imza atıp bu problem bitti denildiğinde bu problem bitmiş olmuyor. Çocuk işçiliğinin önünü açan unsurları gerçekçi çözümlerle ortadan kaldırmak gerekiyor. Yoksulluğun çocuk işçiliğinin en önemli nedeni demiştik dolayısıyla çözüme buradan başlamak gerekiyor. Yoksul ailelere dönük ekonomik ve sosyal destek politikaları üretilmeli. Eğitim çağındaki çocukların çalışması yasaklanmalı ve denetlenmelidir. Çocukların temel sağlık, eğitim ve barınma ihtiyaçları devlet tarafından ücretsiz bir şekilde karşılanması gerekiyor. Mesleki ve temel eğitimlerin devlet tarafından desteklenmesi fakat bunun ücretsiz olması gerekiyor. Uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümler uygulanmalı ve tabana yayılmış, herkese hitap edebilecek ciddi sosyal politikalar üretilmelidir."

CEZAEVLERİNDE BİNLERCE ÇOCUK

Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz, cezaevlerinde 743’ü annesiyle kalan bebekler olmak üzere 3 bin çocuk olduğunu açıkladı. Cezaevlerinde 31 Ekim 2018 itibariyle toplam 258 bin 660 kişi bulunuyor. Türkiye’de polis, karakol ve mahkeme süreci ile tanışan çocuk mağdur sayısı 309 bin 261. Mahkeme sonucu denetimli serbestlik uygulamasına rağmen hapishaneyle tanışan çocuk sayısı 11 bin civarı. Cezaevinden çıkan çocukların yüzde 65’i geri dönüyor. Adana Çocuk ve Kadın Hakları Dernek (ÇKHD) Başkanı Çiğdem Akça, 2018 yılının ilk anlarından itibaren çocukların istismar edildiğini, çocuk işçilerin yaşamını yitirdiğini, çocukların sağlık hakkının ihlal edildiğini, erken yaşta evliliğin ders kitaplarına dahi girdiğini, çocuk tutukluların mağdur edildiğini belirterek, "Fakat bu yıl en çok göze batan çocuk hakkı ihlali yine cinsel istismardı” dedi. Akça, çocuk cezaevlerinin kapatılmasını ve mevcut cezaevlerinin sivil denetime açılmasını istedi.

GÖÇMEN VEYA MÜLTECİ ÇOCUKLAR

Türkiye’de geçici koruma kapsamında 2 milyon 969 bin 669 Suriyeli bulunmaktadır. Bunların 1 milyon 358 bin 904’ü yani yüzde 45,75’i 18 yaşın altındadır. Çocukların önemli bir kesimi atölyelerde ve sağlıksız koşullarda yaşına uygun olmayan işlerde çalıştırılmakta, okula gidememekte, okula gidenler ise anadilleri ile eğitim yapılmadığından güçlük çekmektedir.

Göçmen veya mülteci çocuklar, özgürlüğünden, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim başta olmak üzere diğer haklarından mahrum… Şengal’den Türkiye’ye kaçmak zorunda kalanlar arasında çok sayıda çocuk da vardı. Tıpkı Suriyeli ve Kobanêli çocuklar gibi onlar da Türkiye’de hala çok zor koşullar altında ve eğitim, sağlık gibi haklarından yoksun yaşıyor.

ÇOCUK GEBELİĞİNDE BÜYÜK RAKAM

Türkiye’de son 18 ayda 21 bin 957 çocuk gebeliği hastane kayıtlarına geçti. CHP İstanbul Milletvekili tarafından CİMER’e ‘çocuk gebelik’ hakkında yapılan bilgi edinme başvurusuna cevap verildi. CİMER'den verilen yanıta göre, 2017 yılı genelinde ve 2018 yılının ilk 6 ayı içerisinde, yani toplamda 18 aylık bir süre zarfında 21 bin 957 çocuk gebe sayısının kayıtlara geçirilmiş olduğu görülüyor.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA