Deklarasyonun başında şu eleştiriye yer verildi: "UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin (DMK) 10-20 Temmuz 2016 tarihleri arasında, İstanbul’da 40. Toplantısı sırasında, Dünya Miras Listesi’ne Türkiye’den 2015 yılında kabul edilmiş olan Diyarbakır Kalesi ve Hewsel Bahçeleri’nin tampon bölgesi Sur Mahallesi savaş ve inşaat makinalarıyla, 1985 yılında Liste’ye girmiş olan İstanbul tarihi alanları ise, yenileme projeleri ile sermaye birikimi için yerle bir edilmekteydi. Dünya Miras Alanları’ndaki yıkımlar gündeme dahi alınmayarak, bunlardan sorumlu T.C. Devleti’nin ev sahipliğinde ve tüm bu olanlar görmezden gelinerek bir toplantı yapılmasını kabul edilemez bulan demokratik kitle örgütleri, meslek ve emek örgütleri, ekoloji mücadeleleri, hukukçular, sosyologlar, çeşitli disiplinlerden koruma uzmanları gibi kişi ve kurumlar biraraya gelerek bu konuda çalışmaya başladı."
'KÜLTÜREL VE DOĞAL VARLIKLAR TEHDİT EDİLİYOR'
Deklarasyonda, tarihi yapı ve yaşam alanlarının tahrip edilmesine dair ise şu tespitlere yer verildi: "Diyarbakır Kalesi ve Hewsel Bahçeleri’nin oluşturduğu kültürel peyzajın tampon bölgesinde bulunan Kurşunlu Camii, Dört Ayaklı Minare, kiliseler gibi tescilli yapıların ve yüzlerce yıllık yaşam alanlarının büyük bir bölümü, Roma döneminden kalan tarihi sokak dokusu, devlet tarafından sürdürülen savaş ve yıkım nedeniyle zarar görmüş, aynı devlet Mart ayında operasyonları sonlandırdığını ilan etmiş olmasına rağmen, yerel yönetim ve halkın Sur İlçesi’ne girişini engellemiş, iş makineleri ile tescilli kültür varlıklarından geriye kalan kalıntı ve izleri de yok etmiştir. Bu acil durum karşısında, yerel yönetim, demokratik kitle örgütleri ve hukuk platformları hazırladıkları raporu UNESCO DMK Delegelerine yollayıp, komiteyi çeşitli biçimlerde bilgilendirdiği halde; Türkiye’nin ev sahipliği ve dönem başkanlığı nedeniyle, UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 40. Toplantısı’nda tüm bunlar tartışılmadan, önceden hazırlanmış standart tedbirler içeren taslak karar oybirliği ile onaylanarak geçilmiştir.
Ne yazık ki, kültürel ve doğal varlıkları tehdit eden uygulama örnekleri oldukça fazladır. Kapitalizmin; kriz süreçlerinde, sermayenin saldırılarını arttırarak doğal ve kültürel varlıkları inşaat, enerji, madencilik gibi sektörler aracılığıyla talan ettiğini biliyoruz.
Türkiye’de korunması gereken varlıkların, Dünya Miras Listesi’nde yer alsın veya almasın, kentsel dönüşüm uygulamalarıyla, barajlarla, acele kamulaştırma kararları, savaş vb. “araçlarla” sermaye birikimi sürecine sokulmakta olduğuna tanıklık etmekteyiz: İstanbul’da, deniz dolgusu ve tüneller ile tahrip edilen 8500 yıllık izlere ulaştığımız Yenikap çevresi, yapılaşma baskısı altındaki Boğaziçi kıyıları, Boğaz’ın ön görünüm bölgesi, Haliç, Haydarpaşa ve çevresi, Adalar, diğer yandan 3. Köprü, 3. Havalimanı, kanal talanıyla karşı karşıya olan İstanbul’un solunum alanı ve su rezervi olan Kuzey Ormanları; baraj tehdidi altındaki Hasankeyf, taş ocakları nedeniyle tahrip olan Antalya çevresindeki arkeolojik alanlar, Bartın’daki geleneksel doku, şirketlerin saldırıları altındaki dereler gibi pek çok kültürel ve doğal varlığın korunarak geleceğe aktarılması güçtür."
'HER BÖLGE İÇİN FARKLI YÖNTEM DENENİYOR'
Türkiye’de tahribatın, yıkım ve dönüşümün, kültürel varlığın bulunduğu her bölge için farklı yöntemlerle yürütüldüğüne dikkat çekilen deklarasyonda, şu örnekler paylaşıldı: "Sur’da merkezi yönetimin politik kararları, savaş araçları ve iş makinalarıyla yerel yönetim dışlanarak uygulanmaktadır. Diğer yandan süreç ve uygulamalar, İstanbul’da Sulukule, Süleymaniye, Ayvansaray-Toklude’de ve Tarlabaşı’nda, merkezi yönetimin yörüngesinde karar üreten yerel yönetimlerce yürütülmektedir. Kültürel yapılar aynı zamanda, beraberindeki doğal varlıklardan ayrıştırılmaya çalışılmaktadır. Bunun en belirgin örneklerini İstanbul Kara Surları ile Yedikule Bostanları’nın ve Diyarbakır Surları ile Hewsel Bahçeleri’nin ilişkisinde görmekteyiz. Kültürel varlıklar, bağlamlarından, somut olmayan değerlerinden, bu değerleri üreten halklardan, bulundukları ekosistemden koparılmakta, tarihsel, doğal, kültürel ve sosyolojik kimlikleri yitirilmektedir."
DAYANIŞMA BÜYÜTÜLECEK
Deklarasyonda, sermaye baskısı sonucunda konut yapılarının konaklama tesislerine dönüşmesi ile İstanbul-Sultanahmet örneğinde olduğu gibi, mahalle dokularının da kaybolduğu belirtildi.
UNESCO Neyi Koruyor?” başlığı ile bir araya gelen Karşı Forum’un yol haritasında ise bileşenlerin toplantılarını ve gözlemlerini düzenli sürdürmesi; yerel halklarla dayanışmanın büyütülmesi gibi başlıklar bulunuyor.