Zafer yolcusuna selamlar...
Her dağa, her tepeye, her patika yola seni soruyorum. Seni tanımak istiyorum. Herkes senden bir şey anlatıyor. Her gülüş seni bana anımsatıyor. Esen her rüzgâr kulağıma senin ismini fısıldıyor.
Her dağa, her tepeye, her patika yola seni soruyorum. Seni tanımak istiyorum. Herkes senden bir şey anlatıyor. Her gülüş seni bana anımsatıyor. Esen her rüzgâr kulağıma senin ismini fısıldıyor.
Xakurkê dağlarında yolculuğum devam ediyor. Patika yollardan, sarp yamaçlardan, dağ zirvelerinden geçiyoruz. Her yerde bir anı, her anıda bir tutku, her tutkuda özgürlük çığlığı yansıyor. Dağlar adeta yiğit kızların ve oğulların kahramanlıkları ile anılıyor. Bundandır; her dağ, her tepenin kendi yiğit evlatlarının isimleri ile anılması. Şimdi seni arıyorum, her arayışımda sana biraz daha yakınlaşıyorum. Seni bıraktığın patika yollarından, dağ zirvelerinden ardın sıra takip ediyorum.
Evet, Xakurkê yürüyüşümüz uzun ama bir o kadar da anlamlı. Çünkü tarih yazan bir halkın evlatlarının izinde, onların kahramanlık hikâyelerini dinliyorum. Bu kahramanların izinde yürüyenler, onlar gibi yaşayanların anlatımlarında dinliyorum tüm anılarını, kahramanlıklarını… Beritanlar'ı, Axinler'i, Şiyarlar'ı, Haki Pirler'i ve nice yiğitleri. Onların kahramanlıklarının ve yaşamlarının esiri oluyorum. Onları anıyor ve onları takip ediyorum.
Her dağa, her tepeye, her patika yola seni soruyorum. Seni tanımak istiyorum. Herkes senden bir şey anlatıyor. Her gülüş seni bana anımsatıyor. Esen her rüzgâr kulağıma senin ismini fısıldıyor. Bu gece senin isminle başlıyor tüm ateş başı sohbetlerimiz ve ateş böceklerinin şarkıları. Hakikatin gizemini aradığını ve bulduğunu kulağıma fısıldıyor. Bu gece senin söylediğin şarkı, “Şu Dersim’in Dağları” ile başlıyor ateş başı buluşmamız. Bu gece sana yanıyoruz. Ve bu gece herkes senden bir parçayı anımsatıyor bana. Her anıda, her bakışta, ay ışığının her yansımasında sen dile geliyorsun. Tüm sözcükler seni anlatmak için adeta birbiriyle yarışıyor. Bu gece tüm sohbetler ve şarkılar sana söyleniyor. Dışarıda dolunay seni anlatıyor ateşin yansımasıyla. Sonra, başlıyor yoldaşların anlatmaya ve ben tüm ruhumla seni, tıpkı senin gibi yaşayanlardan dinliyorum:
ZAFERİN, UMUDUN, ÖZGÜRLÜĞÜN YOLCUSU
“Şiyar Serxwebun (Mümin Aras) 1995 yılında Van’ın Erdiş ilçesine bağlı Xoseve köyünde dünyaya gelir. 4-5 yaşlarına kadar köyünde yaşar. Ardından ailesi Erdiş’e taşınır. Yurtsever olmayan ama emekçi, dürüst bir aile içerisinde durgun, asosyal ve içine kapanık bir şekilde büyür. Ancak lise yıllarında içinde bulunduğu bu duruma isyan ederek bir arayış içerisine girer. Bu arayış Şiyar Serxwebun’u Kürt Özgürlük Hareketi ile tanıştırır. PKK’yi tanıması ile birlikte 2013 yılında Tendürek’ten gerilla saflarına katılır. Ve yeni savaşçı eğitimi görmek için Beritanlar'ın, Axinler'in mekanı olan Xakurkê alanına geçer. 2015 yılında Şehit Mehmet Guyi Akademisi'nde eğitim görür. Ve ardından Xakurkê alanında bulunan hareketli bölüğe düzenlemesi olur. 2016 yılının sonbaharına kadar hareketli bölük içerisinde aktif bir şekilde yerini alır.”
Ve ardından bir başka yoldaşı sözü alarak başlıyor, zaferin yolcusunu, onun sözleriyle anlatmaya:
“Şu an hayati bir süreçten geçiyoruz. Her gün Kürdistan şahsında Ortadoğu’da tarih sayfalarına kahramanlıklar ve bunun yanında katliamlar ekleniyor. Tarih akıp giderken bazıları kahramanlıkları ile destan yazarken bazıları da uzaktan oturup izliyor. Seyirci kalanlar; sadece insanlık ruhlarını köreltmiş, kötü rolü üstlenmiş kişilerin köleliğini yapan zavallılardır. İyi rolü üstlenenler ise aslında bir hakikati ifade ediyor. Sürekli bir devinim içerisinde bir savaşım veriyorlar. Sırf insanlık kazansın diye.”
Ve ona hitaben şu sözleri ekliyor.
“Evet, Zaferin Yolcusu!
"Hayati ve kritik bir süreçten geçiyoruz. Kürdistan’da büyük bir yıkım, talan, katliam ve soykırım var. Her gün insanlarımız katlediliyor. Henüz doğmamış çocuklar yaşama merhaba demeden gözlerini derin bir uykuya yumuyor. Adaletsiz bir dünyayı güle çevirmek gerekiyordu. Sen tüm dikenlerin içerisinde yediveren gibi açtın ve umut oldun bizlere. Sen bir tarafta oturup olanlara seyirci kalmayıp harekete geçenlerdendin. ‘Sözün bittiği yerde eylem başlar’ diyerek sözlerin kofluğundan uzak durdun. Ve büyük bir sessizliğin ardından gelen rüzgârdın. Her yağmur ardından doğan güneş gibiydin. Şimdi bizler senin özgürlük çığlığında kendimizi arındırıyoruz. Ve kendimizi arıyoruz. Ve tüm yaşamımızla sana akıyoruz.”
MEKTUBU
Sonra büyük bir sessizlik başlıyor. Ve baharın son soğuk rüzgârları yüzümüze, türkülerimize ve ateşimize çarpıp geçiyor. Ve geriye ateşte yansıyan derin gözler kalıyor. Her bakış seni arıyor bu gece. Her şarkı, her söz kendini seninle tamamlamak istiyor. Ve bir arayış başlıyor. Arayışın adresi sen oluyorsun. Tüm yolculuklar sessiz ve sedasız sana başlıyor. Tüm yolculuklar seninle olan anılara gidiyor bu gece. Ve sessizliği bölüyor hasretlik. Ardından radyodan Şu Dersim’in Dağları şarkısı çalınıyor. Şarkının ardından söz yine sana kesiliyor; geriye bıraktığın mektuba geliyor. Ve bir yoldaşın yazdığın mektubu bana uzatıyor. Seni senin sözlerinle tanımaya başlıyorum:
“Değerli Yoldaşlarım;
Kürdistan’da büyük bir yoğunluk içerisinde azgınlaşmış hegemonik tüm güçler her türlü saldırı, yok edip bastırma, soykırım kıskacına sürükleyerek iradesizleştirme, fiziki katliamlar, kültürel soykırımlar ve saymadığım daha birçok ahlaksızlığıyla Kürt halkına ve onun yaratıcısı olan Önder Apo’ya büyük baskılar uyguluyorlar. Bu tür ahlaksızlıklar kabul edilir durumlar değildir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü görme, insanların huzurluca yaşama, Kürt halkının statü kazanma vakti, çocukların özgürce doğup özgürce oyun oynama, özgürce kendi dilini öğrenme, özgürce tarihini okuma ve özgürce yaşama vakti gelmiştir. Vaktin gereklerine cevap olmasını bilmeliyiz, bununla birlikte üstümüze düşen her türlü görevi büyük cesaret, fedakârlık ve bilinçle yapmaktan kaçınmamalıyız. Buna engel olan hiç kimseye ve hiçbir şeye merhamet etmemeliyiz. Merhamet duygularımızla oynanmasına izin vermemeliyiz. Devrime yakınlaştığımız böylesi bir süreçte faşist Türk ordu güçlerine büyük darbeler vurmalıyız. Ve her şeyin özgür yarınlar için olduğunu unutmamalıyız.
Her gün, her saniye Cizre’yi, Sur’u, Nusaybin’i, Dersim ve Zilan katliamlarını, Dörtler'in gecesini, Kemaller'i, Mazlumlar'ı ve bütün direniş ruhlarını hissedip vicdani yaklaşımlar sergilemeliyiz. Halk gerçekliğimizin yansıması olan PKK gerçeğine göre kendimizi sorgulayıp, arayışlarımızı sıklaştırmasını bilmeliyiz. Bu bilmeyle daha fazla yaşama bağlanıp yaşamı ölesiye sevmeliyiz. Bu konuda tutkulu olmalıyız. Yapacağım eylemde bu tutkunun bir göstergesidir. Önder Apo’ya, Kürdistan halkına ve PKK gerçekliğine bir özeleştiri olacaktır.
Yurtsever Kürdistan Halkına;
Bilindiği gibi kadim Kürdistan toprakları geçmişten bugüne dek sürekli tarih sahnelerinde belirleyici roller almıştır. Toplumsal değerlerin oluşmasında öncülük eden Kürdistan, bu değerleri koruma ve insanlığın hizmetine sokma çabaları göstermiş ve büyük direnişlere ev sahipliği yapmıştır. Bu direnişlerin yanında içleri dağlayan, ağlatan büyük ihanetler de yaşanmıştır ve bu ihanetler elde edilmiş kazanımları, başarıları sürekli geriye itmiştir. Bu yüzden dışarıdan gelen saldırıları boşa çıkarmak için lazım olan birliktelik sağlanmamıştır. Birlikteliğin sağlanmadığını gören dış güçler bu zayıflığın üstüne sürekli yürümüştür. Kürt halkını birbirine düşman edecek kirli politikaları ile sindirme, yok etme, her türlü kültürel soykırımlar, katliamlar, asimilasyonlar, kimliksizleştirmeler ve en kirli özel savaş politikalarıyla dört parça Kürdistan’da Kürt halk iradesinin içini boşaltarak kuru bir kamış haline getirmiştir. Bu bilinen gerçeklerin peşini bırakmamak gerekiyor. Bu yaklaşımların devam etmesiyle birlikte öncülüğünü Türk devleti, AB, ABD ve diğer hegemonik güçler yapmıştır. Önder Apo’nun çıkışıyla bu gerçekler ifadelendirilmiş ve Kürdistan halkı yeniden dirilmiştir. Önderliğin doğuşuyla Kürdistan üzerindeki kara bulutlar dağılmış ve yerini sonsuz aydınlığa bırakmıştır. Kürt halkının umutları yeniden yeşermiştir. Bu bilinçle yaklaşıp sonsuza kadar Önder Apo’yu sahiplenip direnişini yükseltmek bütün yurtsever Kürt halkına düşen bir sorumluluk olduğunu bilmek gerekiyor. Bu uğurda verilecek her bedelin kutsallığını bilince çıkarmak gerekiyor. Halk gerçekliğimiz olarak kaybedeceğimiz bir şeyimiz kalmamıştır. Bu gerçekleri göz önünde bulundurup, yakın olduğumuz devrimi, zafere ulaştırmak için mücadeleyi görkemlileştirmek gerekiyor. Bu mücadeleden hepimiz sorumluyuz, sorumluluklarımızı yerine getirerek her şeyin özgür yarınlar için olduğunu unutmamalıyız.
Önderliğe;
15 Şubat Komplosu ile iğrençliğini gösteren komplocu güçler işkence ve tecrit uygulamalarını yıllarca sürdürmektedir. Gereken yoldaşlıkta yetersiz kalışımız da bu güçlere cesaret vermiştir. Sizin gibi bir halk önderine, bir insanlık önderine günümüze kadar süregelen bu haksız gerici uygulamaları kabul edecek sabrımız ve tahammülümüz kalmamıştır. Verdiğiniz perspektifler yerinde ve zamanında anlamama, gereken sorumluluğu tam üstlenememe, kişilik olarak sistem alışkanlıklarımızla kendimizde ısrar etme, yakınımızda olan devrimi ve onun fırsatlarını iyi değerlendirmeme, İmralı’nın zor koşullarında verdiğiniz mücadelenin hakkını tam verememede yetersizliklerimiz çok ciddi anlamda var. HPG gerillaları olarak vuruş tarzımızda keskin ve darbeleyici olursak düşmanın cesaretini de rahatlığını da büyük oranda kıracağız; böylelikle gereken yaşam alanını da sunarız. İçinde olduğumuz ve zafere ulaşmada sürekli önümüzde engel olan kişilik alışkanlıkları ve eksikliklerimizin öz eleştirisini sizin öğretiniz olan fedaiyane kavgaya tutuşumuzla verebiliriz. Ben de böyle bir eylem tarzı ile öz eleştirimi vermek istiyorum.
Kadın Arkadaşlar İçin;
Öncelikle kadın özgürlük çizgisinde şahsımda çıkan her türlü eksiklik ve yetmezliklerim için öz eleştirimi veriyorum. Kış eğitiminde istediğim perspektiflere sadık kalmaya çalıştım. Gereken nefs savaşımında yol kat etmeye dair çabalarım oldu. İçinde olduğumuz savaş sürecinde kadının rolü büyüktür. Yıllarca her türlü saldırı ve şiddete maruz kalmış kadın gerçeğinin kendi özüyle bütünleşip toplumsal iskeleti sağlamlaştırması gerektiğinin bilincinde olmamız gerekir. Her şeyin özgür yarınlar için olduğunu unutmamalıyız. Yaşamı büyük bir tutkuyla sevip ve bunun savaşım kurallarını yerine getirmeliyiz. En son olarak beni tanıyan, tanımayan tüm yoldaşlarıma tarihin görevlerine sahip çıkma çağrısıyla bütün direniş ruhuyla sevgi, saygı ve selamlarımı gönderiyorum.
Aileme;
Değerli annem, babam ve kardeşlerim. Üç yıl önce sizlerden ayrılarak özgürlük saflarına katılma kararı aldım. Bu kararı almadan önce sistem yaşantısı bana çok boğucu geliyordu. Biz Kürtler yıllarca kimliğimizden, tarihimizden, dilimizden, kültürümüzden vb. sürekli uzaklaştırılarak, özel savaş politikalarıyla, asimilasyonlarla sürekli bir köle gibi kafese sürüklendirilerek bir kukla misali başka güçlerin yönlendirmelerine tabi bırakılmışız. Bu gerçekleri çok iyi bilmemiz gerekiyor. Sadece son dört yılda Kürdistan’da gerçekleşen katliamlara bakın, savaş gerçeğini göz önünde bulundurarak elinizi vicdanınıza koyun, bana hak vereceksiniz. Yani bu gerçekler göz önünde bulundurularak elinizi vicdanınıza koyun, bana hak vereceksiniz. Yani bu gerçekler göz önündeyken, Kürdistan toprakları üzerinde faşist Türk ordu güçleri ve onun diktatörü Erdoğan hüküm sürüyorsa, sürekli talan ve işgal altındaysak, sürekli bu tehditler altında kölece yaşıyorsak, Rojava’da, Şengal’de en son olarak Cizre’de ve Silopi’de gözlerimizin önünde yaşanan katliama göz yumarsak, böylelikle düşmanı sürekli cesaretlendirirsek, gerçekten de insani duygularımızın ve sorumluluklarımızın nerede kaldığını sorarım... Ben de böyle ele aldım. Kısmen duygusal olsa bile bu esaslar üzerine parti saflarına katıldım. Bu kararı alarak gerçek insani duygularla yeniden dünyaya geldim.
Dünyanın en güzel şeyi yurtsever olup kendi vatanına, topraklarına ve namusuna sahip çıkmaktır. En güzel duygular bunlardır. Bu duygular temelinde yaklaşım sergileyin, Kürdistan ve PKK gerçeğini öğrenin. PKK’nin insanlık hareketi olduğunu bilin. En vicdanlı, en ahlaklı toplum PKK toplumudur. PKK de Kürt halkının temsilcisidir. Sizler de bu halkın mensuplarısınız. Böyle ele alın. Ben de sizin bir evladınız olarak bu örgütün bir militanıyım. Bununla gurur duymalısınız.
PKK yaşamı insana ne için ve nasıl yaşaması gerektiğini öğretiyor. Bu öğretilerle insan anlamlı yaşamın fırsatını yakalıyor. Yaşama büyük tutkuyla bağlanıp seviyor. Yaşam sevinci ne kadar artıyorsa o kadar savaşım verip, düşmanı darbeleyerek insanlığın intikamını alıyor. Ben de yaşamı çok sevdiğim için yoldaşlarıma, halkıma yaşam alanı oluşturmak için böyle bir eyleme başvurdum.”
DÜŞMANA BÜYÜK DARBE VURDU
Bu mektubu okuduktan sonra mektubun en altında yazılan tarihe gözüm ilişiyor. 28.09.2016 tarihli bu mektuptan on gün sonra, 9 Ekim günü Şiyar Serxwebun’un Şemzinan’a bağlı Durê karakoluna yönelik fedai eylem gerçekleştirdiğini belirtiyor, bana mektubu veren yoldaşı. Bu eylemde HPG kaynaklarına göre 58 askerin öldürüldüğü ve onlarca askerin yaralandığını da sözlerine ekleyerek böylesi bir günde eylem yapmasını da şöyle dile getiriyor: “9 Ekim 1998 Kürdistan Halklar Önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına yönelik başlatılan devletlerarası komplonun başlangıç tarihinde Şiyar arkadaş, fedai eylem gerçekleştirdi. Bu günü bilinçli seçti. Çünkü katliamcı, komplocu güçlere bir cevap olmak istedi.”
Bu sözlerin, bu anlatımların ve okuduğum bu mektubun etkisiyle uzun süre düşüncelere dalıp gittim. Düşünceler denizinde uyandığımda rüzgârın ateşimizi yalayıp söndürdüğünü fark ettim. Ve vaktin geç olduğunu söylüyor genç bir dağlı, uyku vaktinin geldiğini bize aktarıyor. Uyumak için bize gösterdiği mangada bugünkü duyduğum, dinlediğim ve esiri olduğum Şiyar Serxwebun’un hikâyesinin, kahramanlığının düşüncesiyle gece yarısına kadar uyuyamadım. Sabah erken çekilen 'rojbaş' ile birlikte bu gizemli yaşamın, hikâyenin tılsımını yüreğime ve beynime kazıyarak başka hikâyeleri, kahramanlıkları dinlemeye, anılarını toplamaya yol alıyorum.