“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış” derler ya; Türk ordusunun da hali biraz böyle. 40 yılı aşan savaş sürecinde her defasında ağır bedeller ödeyerek yenilgi yaşayan Türk devleti, işgal ve soykırım ısrarından vazgeçmedi. Özellikle son 9 yıldır geliştirilen işgal saldırılarının dozajını arttırarak, çoğu defa insanlık suçu işleyen işgalci Türk devleti, PKK öncülüğünde gelişen özgürlük mücadelesini bitiremediği gibi büyük hezimetlere de doymadı. PKK tüm dezavantajlara rağmen son 9 yılda insan iradesinin ve onurunun nasıl yaşandığını, temsil edildiğini tüm dünyaya gösterdi. Özellikle son yıllarda gerillanın gösterdiği performans ve yarattığı destanlar ve bu destanlar ile simgeleşen kahramanlar, özgürlük tutkusunu daha da hissedilir duruma getirdi.
10 Şubat 2021 günü Türk devleti ABD’yi taklit ederek geliştirmeye çalıştığı lokal operasyon ile birlikte savaş sürecini yeni bir aşamaya taşıdı. ABD’nin El-Kaide gibi örgütlere büyük darbeler vurmasından medet umarak celallenen Erdoğan, bayatlamış bu tarz saldırıların PKK karşısında da sonuç alacağını düşündü. ABD destekli gelişen bu lokal saldırı, Şoreşlerin (Garê Destanı Komutanı Şoreş Beytüşşebap) direnişi ile karşılaşınca hezimete uğradı. Gerilla, Kurdistan ve Ortadoğu’ya bela olan işgalci faşist Türk rejiminin artık istediği gibi hareket edemeyeceğini herkese göstermiştir. Ne Erdoğan Yavuz Sultan’dır, ne Türk işgalci devleti Osmanlıdır ne de Kürtler eski Kürtlerdir.
Yeni Osmanlı hayalleri ile Garê’deki yenilgiden sonuç alamayan Erdoğan, Zap, Metîna ve Avaşîn’e karşı işgal saldırıları geliştirdi. Gerillaların, “Türk ordusu gerillanın ayağına geldi, büyük bedeller ödemeden gitmeyecektir” deyimiyle büyük bir savaş süreci başlamış oldu.
Bu savaş sürecinde Türk ordusu, savaş suçları işleyerek, kimyasal, termobarik ve taktik nükleer silahlar kullanarak sonuca gideceğini hesaplamıştı. Jeopolitik ve jeostratejik konumunu pazarlayarak, emperyalist güçlerden destek aldığı halde Türkiye’yi büyük bir tehlikenin içerisine attı. Kendi hesapları ile belirledikleri strateji Zap’ta tıkandı. “Pençe Kilit” dedikleri işgal saldırıları bu alanda onların aleyhine kilitlendiği gibi, bu kilidin anahtarı gerillanın eline geçti.
Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılını doldurması ile Ortadoğu genelinde yeni dengelerin oluştuğu bir sürece girildi. PKK öncülüğünde Kürtler de kendi kaderlerini bir yüzyıl daha başkalarının insafına bırakmayacağını, bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılacağını göstermiştir. Bölgede PKK esas alınmadan yapılacak her planın hüsrana uğrayacağı açıktır. Çünkü Önder Apo’nun geliştirdiği paradigma ekseninde halkların demokratik bir zeminde yaşamasına olanak sunması, bu yüzyılın tek alternatifi olduğu gibi bunun dışındaki rejimleri Kürt halkı başta olmak üzere Ortadoğu halkları kabullenemez, buna tahammül edemez. Bugün gelişen kriz ve savaşlar bunun en iyi göstergesidir.
21. YÜZYIL PKK’NİN YARATTIĞI ÖZGÜRLÜK TUTKUSUYLA ŞEKİLLENECEKTİR
Türk devletinin Ekim ayında şehit Rojhat Zîlan ve şehit Erdal Şahin’in verdiği mesajı iyi okuması ve bu sürecin yeni bir aşamaya taşındığının görmesi gerekir. Ankara eyleminden sonra gelişen devrimci operasyonlar ile Medya Savunma Alanlarında, Türk işgalci ordusunun büyük darbeler yemesi tesadüfi değildir. Belli bir strateji temelinde yürütülen devrimci operasyonları, daha kapsamlı operasyonların takip edeceği gözüküyor. Nitekim 12 Ocak’ta Zap alanına bağlı Girê Amediyê Direniş Alanı’nda Şehîd Helmet Dêrelûk Devrimci Operasyonu’nda işgalci Türk ordusunun gerillanın devrimci operasyonuyla temizlendiği, gerillanın kayda aldığı görüntülerden anlaşılıyor.
Gerilla TV’nin yayınladığı görüntüde bir gerilla, “Agir bi erşê Romê bixin” deyimini haykırıyordu. Yani işgalcilerin soykırım politikaları gerillanın yaktığı direnişle tutuştuğunu, yanan asker üslerinin hemen yanında haykırarak müjdeliyor.
Artık böyle öncülere sahip bir halkın, iradeleri Önder Apo muhatap alınmazsa kendi kaderlerini kendilerinin çizeceği ortadadır. Ortak vatanda yaşamak isteyenler artık kendi konumlarını göz önüne almalı. Türk devleti artık soykırım planlarının sonuçsuz kaldığını görmesi gerekir. Bunda ısrar etmek kendi devletlerinin bekasını da tehlikeye atacaktır. Gelişmelerin bu şekilde evrilmesi onların kararıdır. Yok edemediğin bir halk gerçekliği ve bu halkın evrenselleşen önderi esas alınmazsa en çok zarar görecek olan Türk devleti ve Türk halkıdır. 21. yüzyıl PKK’nin yarattığı özgürlük tutkusuyla şekilleneceğe benziyor.