Türk devletinin kontrgerilla şeflerinden Eymür’ün yeniden gündeme getirdiği 1996’daki suikast girişimi, uluslararası komplonun da başlangıcıydı. Ateşkes ilan ederek barış elini bir kez daha uzatan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu girişimin neyi ifade ettiğinin farkındaydı.
Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, geçtiğimiz günlerde Türk basınına verdiği bir söyleşide, Türk devletinin suçlarına ilişkin birçok itirafta bulundu.
1970’lerden 1990’ların sonuna kadar şefliğini sürdüren Eymür, Suriye’nin başkenti Şam’da 6 Mayıs 1996’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı hedef alan bombalı saldırıya ilişkin de daha önce Murat Yetkin ile söyleşisinde ve Ergenekon savcısına ifadesinde söylediklerini tekrarladı: “1 ton patlayıcı aldık. Ertesi gün Cumhuriyet gazetesinde yazı çıktı, ‘MİT patlayıcıyı ne yapacak?" diye. Cumhurbaşkanından, siyasilerden izin aldık. MİT Müsteşarı bile yapamaz izin almadan. İzin almadan nasıl yapacağız. Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı okeylemişti zaten. Takdim yapmıştık. Elimizdeki bilgileri bildirmiştik. Güzel bir takdimdi. Çalışmalardan bahsettik. Tamam dediler. Devam ettik. Yeşil vardı. Bir de asker şahıslar vardı. Oraya yolladığımız resmi görevliler vardı gizlice giren. Esasen başarısız da denilemez. Apo'yu öldüremedik ama öyle büyük bir patlama yaptık ki Suriye ürktü.”
Peki yıllar sonra yeniden gündeme gelen ve aslında 9 Ekim 1998’de Kürt Halk Önderi’ne dönük startı verilen uluslararası komplonun da en önemli sinyali olarak değerlendirilen 1996 suikastına giden süreçte neler yaşandı? Türk devleti 6 Mayıs gününü neden seçti ve suikast için uluslararası ortam nasıl hazırlandı?
DEFALARCA SUİKAST GİRİŞİMİ
Kürt Halk Önderi, Kürdistan devrimi için yola çıktığı günden bu yana sayısız kere suikastların hedefi oldu.
Ona yönelik ilk ciddi suikast girişimi, PKK’nin 27 Kasım 1978’deki kuruluşundan öncesine denk gelir. 18 Mayıs 1978 günü Hilvan’daki öncü kadrolarından Halil Çavgun’un katledilmesi sonrası başlatılacak direnişi örgütlemek için Urfa’ya giden Abdullah Öcalan, Hilvan’dan Hoşin’e doğru sarı bir otomobille yol alırken saldırıya uğradı. Aracı taranan Kürt Halk Önderi şans eseri yara almadan bu saldırıdan kurtuldu. Ortadoğu’da kaldığı 20 yıl boyunca da birçok saldırının hedefi haline geldi.
15 ARALIK 1995 ATEŞKES SÜRECİ
1993’deki başarısız birinci ateşkes sürecinden ve Kürdistan’da yoğun geçen iki savaş yılının ardından 1995’in sonlarında Türk devlet yetkilileri, bazı aracılar yoluyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ateşkes talep etti. Türkiye, 24 Aralık günü yapılacak genel seçimlere hazırlanırken Çiller, Yılmaz, Ecevit ve Erbakan’ın başının çektiği Türk siyaseti, tarihinin en karmaşık günlerini yaşıyordu. Abdullah Öcalan yeni bir sürecin önünü açmak için 15 Aralık 1995 günü MED TV’ye bağlanarak ateşkes ilan etti.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yapılan seçimlerin ardından 1996’nın ilk günlerinde Ankara rejiminin ateşkes ilanına yanıtı bir katliamla olacaktı. 16 Ocak 1996 günü Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde bir minibüs önce tarandı, ardından da yakıldı. 11 Kürt’ün katledildiği bu olaydan hemen sonra açıklama yapan Türk Genelkurmayı, olayı PKK’ye yıkmaya çalıştı. Türk devletinin Kürdistan’daki ölüm makinesi JİTEM’in bu olayın faali olduğu gerçeği ise kısa bir süre sonra ortaya çıktı. Buna rağmen PKK tarafı ateşkesi sürdürmekten yana tavır aldı.
Türk devletinin ateşkese yanıtı şüphesiz bununla da sınırlı kalmayacaktı, bir yandan 1996 kışında Kürdistan’da savaş tırmanırken, Abdullah Öcalan’ın fiziken ortadan kaldırılması için de kontrgerilla birimleri hareket geçirildi. Bahar ayının ilk günlerinde o dönem Şam’da bulunan Abdullah Öcalan’a suikast için MİT’in “Operasyon Daire Başkanı” Mehmet Eymür’e talimat verildi.
MİT’in hazırladığı plan İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından da onaylandı. Örtülü ödenekten 25 milyon dolar para ayrılan plana “Mercedes Operasyonu” adı verildi. Çünkü plana göre bomba yüklü Mercedes markalı bir araç Kürt Halk Önderi’nin kaldığı tahmin edilen evin önüne götürülerek patlatılacaktı. Bunun için Eymür, JİTEM’in tetikçilerinden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı görevlendirdi.
6 MAYIS ÖNCESİ ULUSLARARASI TRAFİK
MİT ve JİTEM’e bağlı birimlerin yerel işbirlikçiler ve PKK’den kaçan itirafçılarla suikast hazırlığı yaptığı günlerde Ankara’da da yoğun bir diplomasi trafiği vardı.
27 Mart 1996’da başlayan Demirel’in üç günlük ABD temaslarında en önemli konu PKK ile mücadeleydi. Yunanistan ile “Kardak krizi” yaşayan Türk devleti, Atina ile gerginliğini bitirmesinin şartı olarak ABD Başkanı Bill Clinton’dan PKK ile yürütülen mücadelede daha fazla destek talep ediyordu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da yıllar sonra İmralı’da kaleme aldığı savunmalarında, Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile ABD Başkanı Bill Clinton’un 9 Nisan 1996 günü yaptığı görüşmeye dikkat çekerek, kendisinin tasfiyesi için Simitis’in ABD ile işbirliğini kabul ettiğini yazacaktı.
Aynı şekilde o günlerde Türkiye ve İsrail arasında da tarihi bir yakınlaşma söz konusuydu. Ankara rejimi, Mısır gibi yakın dostu olan Arap ülkeleri karşısına alma pahasına İsrail ile “askeri iş birliği ve eğitimi anlaşması” imzaladı. Ankara, bunun için de anlaşmaya sessiz kalması için özellikle Mısır’ı ikna etme çabasına girerken, iki ülkenin görüşmelerinde konu dönüp dolaşıp Türk devletinin Suriye ile yaşadığı krize geldi. 2 Mayıs 1996’da Ankara’ya giden Mısır Dışişleri Bakanı Amir Musa “Türkiye-Suriye arasındaki sorunlarını masa başında çözmesi gerektiğine inanıyoruz” dedi. Mısır’ın Ankara-Şam arasında müzakereyi işaret ederek verdiği mesaj, aslında birkaç gün sonra Şam’da yaşanacakların habercisiydi. (Hüsnü Mübarek’in başında olduğu Mısır yönetimi, 9 Ekim 1998’e giden komplo sürecinde de benzer bir rol oynayacaktı)
PATLAMANIN OLDUĞU GÜN
Şam’da uzun bir süre bombalı saldırı için hazırlık yapan Türk devletinin suikast timi, 6 Mayıs 1996 sabahı harekete geçti. Bu günün seçilmesi şüphesiz tesadüf değildi. Türkiye devrim hareketinin liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972’de idam edilmişlerdi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gidip sık sık ders verdiği Parti Merkez Okulu’nun yakınlarına park edilen 1 ton C4 yüklü araç, saat 10.17 sıralarında patlatıldı. 4. Ulusal Konferans’tan dolayı PKK yönetiminin neredeyse önemli kesiminin akademide bulunduğu sırada havaya uçurulan bombanın şiddetli sesi Şam’ın her yerinde duyulurken, şans eseri Abdullah Öcalan ve PKK’li militanlar saldırıdan sağ olarak kurtuldu.
ŞAM YÖNETİMİ TUTUKLADIKLARINI BIRAKTI
Saldırı sırasında konferans hazırlıkları için Şam’da bulunan HPG komutanlarından Serhat Erzurum, 2013’te ANF’ye verdiği söyleşide o günü şöyle anlatacaktı: “Konferans hazırlıklarını yaptığımız yer, olayın olduğu Şam’daki Parti Merkez Okulu’na yakın bir yerdi. Önderliğimiz de o gün akademiye eğitim vermeye gelecekti. Çalışmalarından ötürü biraz gecikmişti. Bu gecikme Önderliğimizi olaydan kurtarmıştı. Büyük bir sesti. Biz yakınlarda olduğumuzdan dolayı sesin ne olduğunu anlamaya çalıştık. Patlamanın olduğu yerden 500 metre uzağında yer alan ağaçlar patlamanın basıncıyla kökünden sökülüp 50 metre uzağa fırlamıştı. Ayrıca bir de olayın olduğu yerdeki evlerde büyük hasarlar yaratmıştı. O olayı gerçekleştiren 8 kişi tutuklanıp devletlerine teslim edilmek üzere serbest bırakıldı.
BARIŞIN KARŞILIĞINDA BOMBA
Bombalı saldırının olduğu günün akşamı MED TV’ye canlı olarak bağlanan Kürt Halk Önderi Öcalan, “Biz barış, kardeşlik diyoruz, bu savaşı bitirelim diyoruz, karşılığında bomba alıyoruz” dedi. Çünkü yine bazı aracılar üzerinden Ankara rejimi ve Abdullah Öcalan arasında mesajlar gidip-geliyordu.
Hem PKK’nin ilan ettiği ateşkes ve hem de diyalog sürecinde gerçekleşen suikastın başarısız olması ANAP-DYP hükümetinin ortaklarını birbirine düşürdü. DYP Genel Başkanı Çiller, ANA Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı PKK lideriyle işbirliği yapmakla suçlarken, hükümetin ömrü sadece üç ay sürdü.
ABDULLAH ÖCALAN SALDIRININ ANLAMINI ANLATTI
Abdullah Öcalan, aynı yılın Haziran ayında MED TV’deki bir söyleşisinde, 6 Mayıs suikastının uluslararası perde arkasına ilişkin şu çarpıcı değerlendirmede bulunacaktı: “1996 baharı sonunda bize yönelik, amaçlı, çok kapsamlı komplo öyle sıradan bir kişiye yönelik bir komplo değildir. Bunun için Mısır’da kocaman bir zirve düzenlendi. TC-İsrail stratejik anlaşması yapıldı, yüz binlerce birlik kaydırıldı ve olduğumuz sahaya yönelik de çok sayıda özel tim gönderildi. Bunların hepsi tespit edildi. Sonuçta bu komplo geliştirilmek istendi. Başarılmaması ayrı bir şeydir. Neden 96 komplosu dersen, ABD’nin çıkarları var. Clinton ondan bir gün önce ‘PKK, Güney Kürdistan’da etkili oluyor’ dedi. Yine komplodan bir gün önce İsrail gazeteleri, ‘Hedef Güney Lübnan değil, PKK Önderliği’nin faaliyet yürüttüğü alanlar olmalıdır’ dedi. TC’nin kendisi zaten her türlü özel timiyle, inanılmaz ordu yığınaklarıyla peşimizdeydi. Bu komployla neyi sağlamak istiyorlardı? Güney Kürdistan’daki devrimci-yurtsever halk faaliyetlerimizin durdurulmasını, Kuzey Kürdistan’daki devrimin ve bütün alanlardaki gerillanın tasfiye edilerek bitirilmesini, uluslararası alanda diplomatik gelişmemizin bitirilmesini istiyorlardı. Demek ki bu az önemli bir komplo değildir ve başarılması halinde de az bir tehlike değildir. İşte bizim üzerimizde 96’da da geliştirilen tarihi uluslararası komployu böyle özetlemek mümkündür.”
ZİLAN’IN FEDAİ EYLEMİ
Kürt Halk Önderi Abdullah, “Demokratik Uygarlık Manifestosu” isimli eserinin 5. kitabı olan “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü”nde ise 6 Mayıs’ın, 15 Şubat 1999’da esaretiyle sonuçlanan komplonun başlangıcı olduğunu belirtecekti.
Abdullah Öcalan, suikastı tertipleyen Ankara’daki derin devlet yapılarını ve saldırının PKK içinde yarattığı etkiyi şöyle kaleme alacaktı: “Savaşı iç güvenlik güçlerinden ziyade Gladio-JİTEM-Hizbullah güçleri yürütüyordu. Kanun ve anayasa üstü yetkilerle donatılan bu güçler güya ölüm kalım savaşı yürütüyorlardı. ‘Kürt tehlikesi’ Yunan ve Ermeni tehlikesinden katbekat büyüktü. Gerçekten bu konuda paranoyaya tutulmuşlardı. Mutlak bir tasfiye peşindeydiler. Çok sayıda özel komplo yürüttüler. Sırf Kürt sorununa ilişkin rapor hazırlattığı için Sakıp Sabancı suikast hedefi seçildi. Andıçlanmayan gazeteci bırakılmadı. Bana karşı sonuncusu 6 Mayıs 1996’da uygulanan komploda (Abdullah Çatlı, Sedat Bucak ve Viranşehir Belediye Başkanı Keleşabdioğlu’nun birlikte rol oynadıkları komplo) bin kiloluk bombanın patlatılması yine bu dönemin göstergelerindendir. 6 Mayıs’taki suikast girişimi başarısız olsa da, bu yönelimin içerdiği büyük tehlikeyi çok iyi fark eden Zilan’ın (Zeynep Kınacı) 30 Haziran’da Dersim’de gerçekleştirdiği fedai eylemi, içte taktik tıkanma ve dışta imhanın dayatıldığı 1996 yılını taktiğin önünün açıldığı ve başarı yolunun daha da netleştiği bir yıla dönüştürdü.”