9 Ekim komplosu 24’üncü yılına girerken
Nereden bakılırsa bakılsın, 24’üncü yılın AKP-MHP faşizminin yıkılacağı bir yıl olacağı kesin gibidir. Fakat komployu esas yaşatan güç ABD’dir. Bunu çok iyi biliyor ve bunda asla yanılmıyoruz.
Nereden bakılırsa bakılsın, 24’üncü yılın AKP-MHP faşizminin yıkılacağı bir yıl olacağı kesin gibidir. Fakat komployu esas yaşatan güç ABD’dir. Bunu çok iyi biliyor ve bunda asla yanılmıyoruz.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998 uluslararası komplosu ve komploya karşı mücadele 24’üncü yılına giriyor.
Kürdistan’ı parçalayarak sömürgeci-soykırımcı egemenlik altına alan güçler, Kürdistan’ı özgür ve birleşik hale getirmek isteyenlere karşı 23 yıldır komplocu bir saldırıda bulunuyor.
Böyle bir saldırı temelinde 23 yıldır Kürdistan’da tarihin en kirli savaşlarından biri yürütülüyor ve ‘Kürt sorunu’ denen sorunun çözümü engelleniyor.
Önder Apo öncülüğünde Kürtler, 23 yıldır uluslararası komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla direniyor ve özgürlük mücadelesini kesintisiz yürütüyorlar.
Kürdistan’ın özgürlüğünü hedefleyen bu mücadele, aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini ve insanlığın kurtuluşunu hedefliyor.
Tarihin en haklı, en anlamlı, en doğru ve aynı zamanda da en zorlu mücadelesi oluyor. Fedai çizgisinde süren 23 yıllık bu özgürlük ve insanlık mücadelesini selamlıyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyoruz. 24’üncü yıl mücadelesinde de herkese üstün başarılar diliyoruz.
Şimdi 23 yıl öncesine dönüp bakarak bugünkü durumu ve muhtemel geleceği anlamaya çalışalım.
Sovyetler Birliği’nin çözülüşü üzerine ABD, ‘Yeni Dünya Düzeni’ adıyla bir strateji oluşturmuş ve yeni bir dünya savaşı başlatmıştı.
Saddam Hüseyin Yönetiminin 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesinden de yararlanarak Ortadoğu’yu denetime almak üzere kapsamlı bir askeri harekata girişmişti.
‘Şer Ekseni’ dediği İran, Irak ve Suriye’yi etkisizleştirmek ve bunun için de TC Devletini kullanmak istiyordu. Buna karşılık TC de “PKK’nin yok edilmesini” dayatınca, dönemin ABD Yönetimi “PKK’yi yok etmek amacıyla” ‘Uluslararası komplo’ denilen saldırıyı planladı. Söz konusu planı dönemin başkanı Bill Clinton imzaladı ve uygulamasını tüm ABD Yönetimleri yürüttü.
Söz konusu plan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın imhasını ve bu temelde PKK’nin tasfiye edilmesini hedefliyordu. Bu temelde dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad üzerinde baskı kurularak ve biraz da vaat verilerek Önder Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 günü Suriye’den çıkması sağlandı.
Plana göre, gitmek istediği Yunanistan’a sokulmayacak ve geri dönüşte de havada yok edilecekti. Bunun için TC Yönetimiyle birlikte dönemin Mısır ve Yunanistan yönetimlerini de aktif olarak kullandı.
Söz konusu komplo, Önder Abdullah Öcalan geri dönmeyip de Yunanistan’dan Rusya’ya gidince bozuldu. Böylece ilk imha planı boşa çıkartılmış oluyordu. Bunun üzerine ABD Yönetimi, Önder Apo’ya yönelik bir sürek avı başlattı ve dört ay sonra Kenya’da sıkıştırarak TC’ye teslim etti.
Bunun için de ihtiyaç duyduğu herkesi kullandı. Böylece TC idam edecek, bir yandan PKK tasfiye olurken, diğer yandan da Türkiye-Yunanistan ilişkileri düzelerek ABD’nin Ortadoğu’ya dönük gücü artacaktı.
Başta Saddam Hüseyin Yönetimine karşı olmak üzere TC Yönetimi Ortadoğu’daki tüm ABD saldırılarını destekleyecekti.
Fazla uzatmazsak, 23 yıl işte bu temelde geçti. TC Yönetimleri ABD’ye bazen destek verdi, bazen de vermedi. ABD Saddam Hüseyin Yönetimini yıktı, fakat İran ve Suriye’de istediğine tam ulaşamadı.
Önder Apo idam planını boşa çıkardı, ardından gelen ‘çürütme politikasını’ yenilgiye uğrattı. Bunun sonucunda ABD, komployu başarıya ulaştırması amacıyla Tayyip Erdoğan Yönetimini görevlendirdi.
19 yıldır da AKP Yönetimi, ABD desteğinde uluslararası komployu başarıya götürmek için çalıştı. Ancak sonuçlar ortadadır. PKK’yi yok etmek için görev almış olan ve 19 yıldır savaşan Tayyip Erdoğan Yönetiminin kendisi şimdi yok olma sürecindedir.
Önder Apo, TC’nin komplodaki rolünün “Gardiyanlık” olduğunu belirtti. 23 yıldır TC Yönetimleri uluslararası komplo için gardiyanlık yapıyor. 19 yıldır da bu gardiyanlık görevini Tayyip Erdoğan yürütüyor.
Bu 19 yıl içinde ABD, Tayyip Erdoğan Yönetimine defalarca fırsat ve şans verdi, hiç kimseyi desteklemediği kadar Tayyip Erdoğan’ı destekledi. Fakat sonuçlar ortadadır.
Tıpkı Esat Oktay Yıldıran gibi, Tayyip Erdoğan da gardiyanlık görevini başaramamış durumdadır. Ne yapsa da Önder Apo ve PKK karşısında başarılı olamamıştır. Kendinden önceki yönetimler gibi çözülme ve çökme noktasına gelmiştir.
Şimdi başarısız gardiyan son bir şans daha istemeye çalışsa da, öyle anlaşılıyor ki yeni gardiyan arayışında olan ABD artık bu şansı vermemektedir.
Bu kadar yıl başarısız olmuş bir kişiye kim yeni şanslar verir? Belli ki ABD de Tayyip Erdoğan’a artık yeni şans vermek istememektedir. Tayyip Erdoğan’ın yükünü artık taşıyamamaktadır. 19 yıllık kiri temizleme gücünü gösterememektedir.
Bunun sonucudur ki, söz konusu gardiyan bu sefer Rusya’ya başvurmak ve biraz da şantaj yaparak ömrünü uzatabilecek desteği Rusya’dan sağlamak istemiştir. Bu tutumla bir yandan ABD’ye şantaj yaparken, bir yandan da “Siz de kaybedersiniz” diyerek Rusya’yı tehdit etmek istemiştir.
“Ya iktidar ömrümü uzatacak destek verirsiniz ya da beni ülkenize kabul etmek zorunda kalırsınız” demiştir. Tabi bu kadar zayıf düşmüş bir güce Rusya’nın fazla destek vermesi beklenemez.
23 yıllık gardiyanlığın sonu ve geldiği nokta işte budur: Son gardiyan Tayyip Erdoğan’ın gittiği her kapıdan kovulması ve bütün kapıların artık ona kapanmış olmasıdır. Peki şimdi ne olacaktır? Acaba ABD yeni bir gardiyan daha bulup söz konusu saldırıyı sürdürme başarısını gösterebilecek midir? Yoksa Rusya, pragmatist yaklaşımıyla daha fazla kullanmaya devam mı edecektir?
Fakat ABD’ye faydası olmayanın Rusya’ya da pek faydası olmaz ve iki güç arasındaki ilişkiler buna fırsat da vermez.
O halde gerisi gardiyanın ne yapacağına kalıyor. Bazılarına göre kaderine razı olup, 19 yıldır çalıp çırptıklarını kurtarmaya çalışacaktır.
Kimilerine göre ise, çılgınca saldırılara girişerek ömrünü uzatmak ve çaldıklarını korumak isteyecektir. Tayyip Erdoğan yönetimi için başka bir yol kalmamış durumdadır. İçine düştüğü iç ve dış tecrit onu böyle bir noktaya getirmiştir.
Ancak MHP AKP’yi bitirirken, AKP de Türkiye’yi bitirmiştir. Dolayısıyla AKP çizgisiyle artık Türkiye’nin yürütülme imkânı kalmamıştır. Türkiye için yeni bir çıkış gereklidir ki, bunun da ancak Kürt özgürlüğüne dayalı gerçek bir demokratikleşme olabileceği açıktır.
Bu nedenle HDP’nin önü açıktır. Son HDP Deklarasyonunun bu kadar etki yapmış olması bu nedenledir. Adeta Türkiye’de karanlığı aydınlatan bir ışık olmuştur. CHP ve diğerleri için de HDP’ye yakınlaşmaktan başka bir şans kalmamıştır.
Bütün bunlar, ABD için, yeni bir gardiyan bulma ve bu temelde komployu devam ettirme imkânını azaltmaktadır. ABD’yi Kürtlerin ve Türkiye toplumunun iradesine boyun eğmeye ve Kürt özgürlüğü temelindeki demokratikleşmeyi kabul etmeye zorlamaktadır.
Birinci Dünya Savaşı içinde ve Lozan’da ortaya çıkartılan Kürt sorununu çözmeye razı olmak zorunda bırakmaktadır.
Bunun da yolunun Bill Clinton’un imzaladığı uluslararası komplo kararnamesini yürürlükten kaldırmak olduğu açıktır. İşte o zaman uluslararası komplo sona erer ve Kürt sorununun demokratik çözümünün önü açılır. Böylece, Bill Clinton daha hayattayken ABD de 23 yıl önce yaptığı tarihi hatayı düzeltmiş olur.
Uluslararası komploya karşı 24’üncü yıl mücadelesi insana işte bunları düşündürtmektedir. Nereden bakılırsa bakılsın, 24’üncü yılın AKP-MHP faşizminin yıkılacağı bir yıl olacağı kesin gibidir. Fakat komployu esas yaşatan güç ABD’dir. Bunu çok iyi biliyor ve bunda asla yanılmıyoruz.
Dolayısıyla AKP-MHP faşizmi yıkılırken, komployu yürütecek yeni bir gardiyanın bulunmasına da fırsat vermememiz gerekiyor. Faşizmle komployu birlikte yıkmayı başarmamız gerekiyor.