Türk devleti, Cumhuriyet tarihinin en uzun ve en örgütlü Kürt kalkışmasını kendisine yaraşır biçimde yine imha ve soykırım temelinde bitirmek istiyor. Kimi hesaplamalara göre bu savaşın Türkiye’ye maliyeti ekonomik olarak 4 trilyon doları aşmış. Yaşamını yitiren on binleri de buna eklersek kayıpların hesabı artık tutulamaz hale gelir. Bunun yerine Kürt halkının varlığı tanınır ve demokratik adımlar atılırsa bu kayıpların yerini kalkınmış bir Türkiye ve pekişmiş bir Türk-Kürt kardeşliği, birliği sağlanmış olurdu.
Erdoğan bir zamanlar Dersim’de Kürtlere katliam yapıldığını söylüyordu. Türk Dışişleri Bakanlığı’nı da yapmış, önemli bir kişi sayılan İhsan Sabi Çağlayangil o dönemi anlatırken Kürtlerin mağaralarda haşere zehirler gibi zehirlendiklerini, kimyasal silahlar kullanıldığını anlatır. Bunu bir Kürt veya tarihçi anlatsaydı Türk tarafı fazla inanmazdı. Ama içeriden biri söylediği için kimse itiraz edemedi. Ayrıca hatıralarını yazan ve Hava Kuvvetleri Komutanı olan Muhsin Batur, Dersim konusunu yazamamıştır, bunun için okuyucularından özür dilemiştir. Çünkü yapılanların insanlık ve savaş suçu olduğunu biliyor. Geldiği yerde bunun savunulamayacağının da bilincinde, onun için Dersim soykırımının üzerinden atlıyor.
Dersim’de yapılanların daha fazlasını Erdoğan şimdi yapıyor. Yaygın biçimde kimyasal silahlar, yasaklanmış ve sadece NATO envanterinde bulunan silahları kullanıyor. MİT tam bir cinayet şebekesine döndürülmüş. Türkiye’nin içinde değil, Avrupa merkezleri dahil, Irak ve Suriye sınırları içinde sürekli insan avına çıkıyorlar. SİHA ve diğer suikastlerle çok sayıda sivil dahil yüzlerce insan katledildi. Özellikle MİT Güney Kurdistan’da ajanlaştırmada etkili oldu. Aslında Güney halkı yurtseverdir. Bu kadar bozulmuş bir toplum değil. MİT daha çok korucular ve KDP yetkilileri üzerinden Güney’de örgütlenme olanağına kavuştu. KDP önünü açmasa MİT kendi başına halka ulaşamazdı.
Rojava’da da benzer bir durum var. Türkiye’ye geçmiş çok sayıda Rojavalı var. Bazı şahıslar ve aileler üzerinden ilişkiler kurup bazılarını düşürebildiler. Yoksa halkı nereden tanıyacaklar. Buna rağmen çok pervasızca birçok insanı telefonlarla, internet üzerinden arayarak ajanlık teklifleri yapıyorlar. Bunun kendilerine bir maliyeti yok. Uluslararası güçler tutum almıyor. MİT ajanları tehlikeye girmiyor. Masa başında oturup teknik üzerinden girişimlerde bulunuyorlar. Yüz kişiden birisi kabul etse onlar için büyük bir kazançtır. Ne yazık ki, ruhunu ve vicdanını para karşılığı satan tipler çıkabiliyor. Bu bir toplumu düşürmenin ve insanlıktan çıkarmanın en çirkin yöntemlerinden birisidir.
Geçenlerde Hakan Fidan Irak’a gitti. Gidiş nedeni PKK’ye karşı onları da harekete geçirmekti. Onlar için varsa yoksa PKK’yi bitirmektir. Bunun için de Fırat ve Dicle’nin sularını kesip Irak ve Suriye’yi cezalandırmak, bu ülkelerin ekonomisine ağır bir darbe vurmak ve ekolojik dengeyi bozup hastalıkların yayılmasına ortam hazırlıyorlar. PKK’ye karşı bu dünyada yapmadık şey bırakmadılar. Öyle ki, bütün dünyanın karşısına aldığı DAİŞ’le ittifak kurdular. Şimdi El Nusra’ya İdlib’de bekçilik yapıyorlar. Bütün dünyanın elini çektiği İhvancıları, ipini koparmış çeteleri Efrîn ve Serêkaniyê gibi bölgelere yığmış ve halkın üzerine salmışlar. İnsanlığa karşı işlenmedik suç kalmadı.
Hakan Fidan gibi boğazına kadar Kürt kanına batmış birisi Hewlêr’de büyük bir samimiyet ve sarmaş dolaş pozlarla karşılandı. Kurdistan’ın dört parçasında yaşayan bütün Kürtler çok iyi biliyor ki, eğer Türk devleti içeriden destek alamazsa savaşı kazanamaz. Ve bütün halk birlik istiyor. Birleşmiş Kürt halkı Ortadoğu’nun en etkili ve dinamik gücü haline gelecektir. Mevcut haliyle bile Ortadoğu’da dengeleri etkileyebiliyorlar. Barzani ailesinde de ne mide varmış ama! Bu kadar Kürt kanına bulaşmış bir şahsa daha mesafeli yaklaşamazlar mıydı? Bu Hakan Fidan neleri oluyor? Siyasetin de diplomasinin de bir ilkesi olmaz mı? Bunlar Güney Kurdistan’da o kadar kan döktüler. Güney hükümetinin otoritesini beş paralık ettiler. İstedikleri gibi girip çıkıyorlar, dağ taş bombalıyorlar. Onlarca köy boşaltıldı. Ormanlar yakılıyor, ağaçlar kesilip Türkiye’ye taşınıyor. Güney’in ekonomisini ellerine geçirdiler. Orası artık Türk devletinin bir sömürgesi haline gelmiş.
Öyle anlaşılıyor ki, Barzaniler ve KDP inanmış ki, Türk devleti PKK’yi bitirecek. Böylece onlar da PKK’den kurtulmuş olacaklar. PKK’yi bir Kürt hareketi olarak görüp ortaklaşacağına düşmanlarıyla ortaklaşıyorlar. Türk devleti şimdi Güney’de ve Kuzey’de işbirlikçi, yobaz ve hain Kürt oluşumlarına bel bağlamış. Başka biçimde Kürtleri ve PKK’yi yenemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Kürtler de yenilmek ve tarihten silinmek istemiyorlarsa hainlere ve işbirlikçilere her zamankinden daha fazla tavır almalı ve onları dışlamalılar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika