AKP-MHP ittifakının Kürtlere düşmanca yaklaştığı tartışmasız bir gerçektir. Binlerce Kürt siyasetçi içerde. Nedeni Kürt sorununun çözümünü istemeleridir. Anadilde eğitim istiyorlar; yerel demokrasinin en temel biçimlerinden olan demokratik özerklik istiyorlar. İktidarın söylediği, şovenistlerin iddia ettiği gibi Türkiye’den ayrılma istemleri yok. Aksine yerel demokrasi içinde Türkiye’nin birliğinin güçlenmesini istiyorlar. Türkiye’nin üye olmak istediği Avrupa Birliği ülkelerinin büyük çoğunluğunda bölgesel özerklikler var. Almanya’da federe bölgeler var. Avrupa’da yerel özerklik şartı denen yerel demokrasinin yasal güvenceye alınması söz konusu.
Türkiye’de iktidar hem Avrupa Birliği’ne girmek istiyor hem de Avrupa Birliği’nin ilkelerini uygulamam diyor. Avrupa Birliği’nin her gün bir yetkilisi Türkiye’de demokrasinin olmadığını, diktatörlükle yönetildiğini söylemektedir. Bunu söyleten de AKP-MHP iktidarının uygulamalarıdır. Bunları söyleyenlerin Türkiye’yi sevmediği, Türkiye’nin önünü kesmek istedikleri yönündeki söylemler demagojidir. Bağırıp çağırarak dikkatleri faşist uygulamalardan uzaklaştırmaktır. Hem suçlu hem güçlü olmak buna denir!
Kürtlere yönelik uygulamaları Kürt kadınlarına verilen cezalarda da görmek mümkündür. Şu anda dünyada en fazla kadın siyasetçinin zindanda olduğu ülke Türkiye’dir. Bu bile Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğunu gösteriyor. Faşizmin bir karakteri de erkek egemen, maço ve kadın düşmanı olmasıdır. Kadınların erkek egemenliğe karşı mücadelesi özünde faşizme karşı mücadeledir. Erkek egemenliği faşizmi, zulmü ve despotizmi üreten en temel etkendir. AKP-MHP iktidarı ise Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesini kendi erkek egemenlikli iktidarı için tehlike olarak görüyor. Bilinçli ve planlı biçimde Kürt kadın siyasetçilerine yöneliyor. Leyla Güven İmralı’daki tecride karşı süresiz açlık grevine girdiği için zindana atılarak intikam alınmaktadır. Böyle binlerce kadın zindanlarda! Kadın hareketi öncülerinden Ayşe Gökkan’a tüm kadınlara gözdağı vermek için 30 yıl ceza vermişlerdir. Dünyadaki demokrasi güçleri, kadın hareketleri böyle ceza mı olur; bu nasıl adalet, Türkiye’de adalet yok, dediklerinde iktidar temsilcileri üst mahkemeler var, Yargıtay var, Anayasa Mahkemesi var, diyerek bu soruları ve eleştirileri savuşturmaya çalışıyorlar. Böylece insanlar yıllarca sadece intikam için zindanlarda tutuluyor.
Türkiye’deki adaletsizliği bir de İmralı’da 23 yıldır tek kişilik hücrede tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uygulamalarda görüyoruz. İmralı’da sürekli gözün üzerinde kaş var, denilerek avukat ve aile görüş yasağı veriliyor. Böylece avukat ve aile görüşmeleri engelleniyor. Şimdi öğreniyoruz ki, spor salonunda volta atılmış diye aile ve avukatlarıyla görüştürmeme cezaları verilmiş. Dünyada herkes de biliyor ki, zindandaki hükümlülerin en popüler sporu volta atmaktır. Volta atmak zindanın sporudur. Bunu artık çocuklar bile biliyor. PKK liderine volta attı diye ceza verilmesi mevcut Türkiye gerçeğinin İmralı’da uygulanmasıdır. Ya da Kürt siyasetçilerinin, Kürt aydınlarının ve halkının vurguladığı gibi, İmralı’da uygulananların başta Kürtler olmak üzere tüm Türkiye’ye uygulanmasıdır.
Bir iki istisna dışında 11 yıldır PKK lideri avukatlarıyla görüştürülmüyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur. 5 Nisan 2015’ten bu yana da bir-iki istisna dışında ailesiyle de görüştürülmüyor. Öyle ki, aileleri yakınlarının sağlığını bile öğrenemiyor. Bu başlı başına bir insanlık suçudur. İmralı’da PKK lideri dışında 3 PKK’li daha var. Bu PKK’lilerin ve PKK liderinin sağlığının nasıl olduğunu bilmeleri ailelerinin en temel hakkıdır. Yıllardır bu biçimde görüşme yasağı koymak bir suçtur. Türk devleti bu suçu işliyor. Türkiye’de yönetime aday olan tüm siyasi güçlerin bu suça karşı tutum koymaları gerekir. İmralı bizi ilgilendirmez, diyemezler. İmralı’da uygulananlar da yönetilmek istenen Türkiye’nin bir gerçeğidir.
Volta atmak diye bir suç olabilir mi? Volta atarken konuşuluyor diye bir suç olabilir mi? İşte AKP-MHP faşizminin tüm zindanlarda olduğu gibi İmralı’da Kürt siyasi tutuklulara gösterdiği tutum ortada. Şu anda zindanların tümü işkence alanı olmuş. Dışarı çıkması gerekenler bile zindanda tutuluyor. PKK liderine bu uygulamalar neden yapılıyor, bunu herkes biliyor. Kürt halkını uyandırdı, talepli kıldı, denilerek bu uygulamalar yapılıyor. Kürtler kimliğimiz tanınsın, anadilde eğitim olsun, biz yerel demokrasi gereği kendi kendimizi yönetelim diyorlar. Kürt inkâr edildiği için; Kürt asimilasyonla Türkleştirilmek istendiği için; yani Kürt olarak varlığını sürdürmesi istenmediği için Kürtleri talepli kılan ve özgürlük istemelerini sağlayan PKK liderine bu uygulamalar yapılıyor. Abdullah Öcalan için Türkiye’de milyonlarca insan bizim siyasi önderimizdir, diye imza vermiştir. Hatta AKP iktidarı Kürtlerin lideri olduğu için görüşmeler yapmıştır. Öyle ki, Kürt oylarını almak için İstanbul seçimleri öncesi bu lidere elçi göndermişlerdir.
Yıllardır avukatları ve ailesiyle görüştürülmeyen PKK liderine volta attı diye görüş yasağı veriliyor. Bu nedenle İmralı’daki hükümlülerin sağlığı nasıldır, bilinmiyor. İmralı’daki bu tecrit, bu baskı, bu hukuksuzluk, bu adaletsizlik tüm Türkiye’de uygulanıyor. Türkiye’deki faşist uygulamaların başladığı yer, baskıların, adaletsizliğin temeli İmralı’daki devlet zihniyetidir. Bu zihniyet ve uygulamaları İmralı’dan başlayarak tüm Türkiye’ye yayılıyor. Gençlere de kadınlara da emekçilere de bu iktidara itiraz edenlere de saldırı bundan kaynaklanıyor. O zaman ilk önce buradaki uygulamalara dur denilmelidir.
Kaynak: Yeni Yaşam Gazetesi