Öz savunmasız halkın değeri de toprağı da kalmaz

Gerilla, işgal ve ihanete karşı Kurdistan topraklarını savunuyor. Başûr halkı acil olarak öz savunmayı esas almalı, gerilla direnişini sahiplenerek ihanet ve işgalin önüne geçmeli.

Kürt halkı ve Kurdistan’da yaşayan halklar devlet eliyle yüz yıllardır büyük bir işkence sistemine maruz bırakıldı. Devlet, halkın iradeleşmesine ve kararlarını kendilerinin almasına engel teşkil edecek her türlü baskı sistemini geliştirdi. Kurum ve kuruluşlarını bu çerçevede geliştirerek, asla devleti yok sayamayacak bir halk sistemi yaratmayı hedefledi. Baskı, zulüm duvarını erkek eliyle geliştirip aile ocağının, yani her özel evin kendi denetiminde olmasını sağlıyor. Baba erkek, kardeş erkek ve sevgili erkek eliyle yaşamı kendi diktatör sistemi ile kurumsallaştırıyor, toplumda istediği şekillenmeyi yaratıyor.

Toplum; proto-devlet modeli ile iktidar zihniyetin kamulaşmış, kurumlaşmış özel savaş sistemidir. Ailede başlayan egemen zihniyet anlayışı daha çocuk yaşlarda insanlara aşılanmakta ve bu sistem yıkılmaz bir duvar olarak insanların önüne konulmaktadır. Sistem hiçbir şekilde yıkılmaz ve aşılmaz bir şekilde tasarlanmış ve uygulanmıştır. Devletin, kendi çıkarlarına cevap bulabilmek, kalıcılaşmak ve hükümranlığını sürdürmek için proto-devlet olan aileye ihtiyacı hep olmuştur. Fakat ailenin de bireyin de toplumun da devlete ihtiyacı yok. Hatta devletsiz her halükarda daha huzurlu ve onurlu bir yaşam yürütülebilir. Yaşamın anlamı, toplumun öz iradesi ile yaşamasında kendi benliğine kavuşur. Devlet olmadan da her şey olabilir. Fakat devlet için  bu durum böyle değildir. Çünkü hükmedeceği bir halk olmadan devletin varlığı mümkün olamaz. Halk olmadan bir hiçtir ve yok olmaya mahkûmdur. Varlığının bir anlamı olamayacağı gibi yokluğunun da hiçbir anlamı olamaz. Devlet kendisi için amaç güden bir egemen sistem olabilir, fakat bir anlama sahip değildir.

BABA DEVLET MANTIĞI

Devletin kendisi egemen bir zihniyet anlayışı ile kurumlaşmış bir zihniyetin ürünüdür. Gasp, talan, yalan, hile, sömürü, kırım, işkence sistemi, kısacası yanlış olan ne varsa devletin kendi varolma temelinde vardır ve anlaşılacağı üzere devletin kendisine ait herhangi bir şeyi de yoktur. Halkın üretimlerini, gelir kaynaklarını, emeğini ve hatta insanları gasp ederek kendisini var eden bir sistemdir. Devlet bir zor, bir korku aracıdır. İnkâr ve asimilasyon sistemidir. Halkın yararına olacak bir kurum değildir. Bunun içindir ki halkların hiçbir şekilde devlete ihtiyacı yoktur. Halkın kendine has yasaları, kuralları, örf-adetleri vardır. Çok eskilere dayanan bu gelenekler, halkın kendi kendini yönetebilme, sorunlarına kendi imkân ve şartları doğrultusunda cevap olabilmesini sağlayan kurallardır. Bunun için halkların kendilerine yetecek güç ve iradeleri vardır. Kendi aralarındaki birlik ve beraberlikleri ile aşamayacakları hiçbir sorun yoktur. Fakat öylesi bir sistem kurulmuştur ki, devlet olmadan halklar, toplumlar kendi kendisini yönetemez algısı insanların beynine kazınmış, bir kural halini almıştır. Hatta bunu aile sistemine de aynı şekilde farz eylemişlerdir. Baba, koca olan erkek, ailenin devletidir. Bunun içindir ki halkın dilinden beynine kadar devletin baba olduğu benimsetilmiştir. Devletin yetiştirme yurtlarında her çocuğa kadar bu bir gelenek şeklinde benimsetilmiştir.

 ÖZ SAVUNMA İHTİYACI

Tarihten bu yana toplumların kendi içlerinde gerek üretimlerin, verimliliğin ve bazı kültürel durumların birbirine uymamasından kaynaklı bazı çatışmalar yaşamıştır. Fakat içeriğinde asla savaşı doğuran sebepler, savaş mantığı yoktur. Çünkü savaş, devlet eliyle inşa edilen gasp, talan, soykırım, imha etme olayıdır. Devlet kendi varlığını, iktidar kalkınmasını sağlamlaştırabilmek için halkın kendisine ihtiyaç duyar. Halkın sağladığı ürün, hizmet ve kalkınma gücüne kendisini büyütmek ve uzun zamanlı saltanatını sürdürmek için ihtiyacı vardır. Tüm bunları almak ve kendisini yaşanır hale getirebilmesi için de halkın onun istem ve arzularına göre olması gereklidir. Halkın iradesi onun önünde engel teşkil edeceği için onu isyana teşvik edecek iradesini gasp etmesi, sindirmesi, yönetmesi gereklidir. Bunun için de halkın birlik olma durumu yani toplum olma durumunun önüne geçilmesi şart. Devlet tüm bunları gerçekleştirmek için toplumun öz değerlerini inkâr, imha ve talan yöntemi ile yok ederek bireyler yaratmaktadır. Bireyin kendisi devlet olur. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın savunmalarında "Proto-devlet" belirlemesi vardır. Birey olan kişi artık toplumu eriten, inkâr eden, bunun yerine devletleşendir. İnsanı insan yapan, toplumun birliğini ve öz değerlerini korumasına vesile olacak haklı bir savaş yürütülmesi gerekiyor. Kürt Halk Önderi buna “öz savunma, meşru savunma" dedi. Toplumlar, halklar insani özelliklere göre savaş karşıtı olmalarına rağmen, kendi varlıklarını, öz değerlerini, can güvenliklerini korumak için kendi haklı savaşlarını da yürütmesi gerekmektedir. Yoksa yok olmaya, çürümeye, asimile olmaya, yaşayan bir ölüye dönüşmeye mahkûm kalırlar. Yaşarlar belki ama sadece fiziksel olarak... Gerçek, özgür, hakikat ile olan yaşamın yanında ona yaşam demek mümkün değil.

ÖZ SAVUNMAYI GÜÇLENDİRME NASIL OLMALI?

Savaşın devlet eliyle tasarlanmış gasp, talan, imha ve soykırım aracı olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Fakat halkın iradesi ile yürütmek istediği savaşın kendince haklı sebepleri olduğu için bunu savaş aracına benzetmek doğru olmaz. Çünkü devlet, kendisini var etmek için halkın üzerine her türlü saldırı yöntemi geliştirerek, kendine bağlama, köleleştirme amaçlı savaş yürütür. Fakat halklar ve toplumlar kendilerini korumak için savaşa ihtiyaç duyarlar. Çünkü toplumların öz cevherinde kolay kolay boyun eğme, köleliği kabul etme, gasba, talana, imhaya sessiz kalıp kabullenme yoktur. Köle olsa dahi içten içe bunu hazmedemediği için mutlaka iradesindeki öz cevher onu isyana, başkaldırıya teşvik edecek özellikler barındırmaktadır. Devlet bunun için de halkın içerisine her türlü özel savaş araçlarını yerleştirmiştir. Devletin polisi, askeri, MİT’i, ajanı, istihbaratı barındıran her türlü tekniği toplumu denetlemek, baskı yaratmak, zor kullanmak, katletmek için 24 saat toplumun içerisindedir. Hem de elinde her türlü tekniği kullanma hakkını veren yasa sistemi ile. Bir de televizyon, radyo ve sanal medya ile toplumun her hücresine kadar müdahale etmektedir. Kürt Halk Önderi dünya hukuk kurallarına göre bile esaret süreci tamamlanmasına rağmen halen en ağır işkence ve tecrit yöntemi ile esir tutulmaktadır. Buna karşı çıkıp Abdullah Öcalan'ın yanında yer alan, kendi Kürt değerlerini, iradesini koruyan, özgür bir kimlik talebinde bulunan her bir insanı tutuklayıp yıllarca cezaevinde tutuyorlar. "Ceza" sürelerini doldurmalarına rağmen, ki tek suçları özgürlük olan 10 binden fazla tutsak hiçbir insani, yaşamsal ihtiyaçları karşılanmamasına rağmen katlediliyorlar, fakat bırakılmıyorlar. 60, 70, 80 yaşlarında olan anaları tutuklayan bir zihniyetin savaş mantığı ve gerekçesine karşı öz savunmayla savaşmak her insanın hakkı ve şiddetle ihtiyacı olan bir durumdur.

HALK KENDİSİNİ KORUMAK İÇİN SAVAŞ ARAÇLARINA KAVUŞMALI

Eğer bir hak bir halkın elinden zorla alınmışsa o halkın kendini koruması, karşı koyması, savaşması gayet meşru bir durumdur. İnsani ihtiyaç olan, yaşam hakkını savunma, canını koruma ihtiyacıdır. Çünkü devlet bir gün geliyor; babanı, anneni, kardeşini, komşunu, arkadaşını, eşini alıp götürüyor ve sana onların varlığına dair hiçbir açıklama dahi yapmadan seni sonsuza dek onlardan mahrum bırakıyor. Bununla da sınırlı kalmayan devlet yine gelip senin toprağını, evini, işini, emeğini talan ediyor, yakıyor, gasp ediyor ve bunu seni ıslah etmek için senin gözlerinin önünde yapıyor ve istese seni de o ateşin içine atıyor ve sana "ben her şeyin sahibiyim" diyor. Seni oradan oraya, kültürden kültüre, dilden dile sürgün ediyor. İnsanı insan eden, evrendeki var olma gerekçesini sağlayan özgür insan olma hakkı gasp ediliyor. İnsanın tüm bunları kabullenme benliği yoktur. Eğer öyle bir insan varsa da onu hiçbir bilim çözümleyemez, ruhsal, psikolojik, ideolojik olarak var olmayan bir kukla olabilir sadece. İşte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu devlet politikasını gören ve halkları öz savunma, meşru savunma stratejisi ile örgütleyen, ayağa kaldırmaya ve isyan doğurmaya teşvik eden lider olarak halkların kurtuluş kapısını açmıştır. Hakların örgütlenerek, birlik oluşturarak, kendi askeri alternatifini yaratarak yaşam haklarını geri alıp, toplumların özgürlük modelini oluşturan bir liderdir. Kürt halkını örgütlü bir hale getirerek, gerilla ordusunu, yerel savunma örgütlenmelerini oluşturarak Kürt halkının meşru savunmasını, öz savunmasını gerçekleştirmiştir.

GERİLLA YEREL ÖRGÜTLENME VE ÖZ SAVUNMAYI GÜÇLENDİRDİ

Özgürlük gerillaları, Kürt Halk Önderi'nin ideolojisini ve felsefesini PKK hareketi kapsamında, meşru halk savunmasını silahlı propaganda olarak yürüten bir güç. Halktan oluşan bir ordu olduğu için temel dayanağı da halktır. Halkın kendi evlatlarıdır. Bu savaş stratejisi 50 yılı aşkın bir süredir hem gerilla içinden hem de halkın içinden binlerce şehide dayanan, git gide büyüyen ve gelişen bir halk ordulaşmasıdır. Asla yıkılamayacak, yok edilemeyecek, sağlam bir zemine dayanan PKK artık tüm dünya halkları için de bir savaş taktiği modelidir. Özgür bir yaşam, özgür bir toplum ve özgür öncü kadın modelini yaratabilen öncü bir insanlık hareketidir. Kurdistan’ın hemen her yerinde ve Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin birçok yerinde de kendi varlığını sürdüren ve toplumların özgürlüğü için tereddütsüz savaşan bir gerilla ordusudur. Türk devleti yıllara varan savaş süreçlerinde PKK’nin gerilla ordusuna karşı belki de milyonlarca kere yenilmiş olmasına rağmen bu savaşın talan, soykırım, imha ve gasp savaşında ısrar etmiştir. Özelde 2021 yılında yürüttüğü sınır topraklarını koruma adı altında Başur topraklarına açtığı savaş tarzında verdiği onca kayıp, zarar ve ziyana rağmen bu savaşı her geçen gün tırmandırmaktadır. Elinde bulunan her türlü savaş araç ve yöntemleri ile saldırılar gerçekleştiren Türk devleti, tüm dünyanın gözü önünde gerilla ordusuna karşı savaş suçu işlemektedir. 4 yılı aşkın bir süredir yürütülen bu savaşta hiçbir kazanç sağlayamayan Türk devleti, tek bir gerilla dahi karşısında iken onun iradesi karşısında kaybetmiştir. Bu yenilgi ile her gün savaş suçunu çılgın bir şekilde tüm kamuoyunun önünde meşrulaştırmak istemesine rağmen, söz konusu Kürt ve Kurdistan olunca herkes göz yummaktadır. Hele buna en çok göz yuman ve yummakla da kalmayıp bu çılgın iktidara sonuna kadar hizmet eden, ihanet tablosunu tarihte tekerrür ettiren KDP ve Barzani Ailesi en büyük suç ve günahı işleyendir.

BAŞÛR HALKI ÖZ SAVUNMASINI YARATARAK TOPRAKLARINI KORUMALI

2021 yılından bu yana faşist şef Erdoğan ve onu sırtında taşıyıp kendi topraklarını peşkeş çeken ihanetçi KDP ve Barzaniler, Kurdistan topraklarını ve coğrafyasını değiştirdiler. Kurdistan’ın cennet kokan toprakları Türk askerlerinin postalları, elleri ile kirletilmek, çalınmak isteniyor. KDP birçok yerde kontrol noktaları kurarak, bütün imkânlarını seferber ederek Türk devletinin gaspına izin veren yollar, mevziler inşa etti. Erzak stokladı, pêşmergelerini gerillaya karşı savaşa dahil etti. Gerillanın bulunduğu alanlara yakın Türk askerlerinin rahatça konumlanacağı kule ve çemberler inşa ettiler. Bir hükümet neden kendi halkından böylesi vahşi bir şekilde intikâm alma gereği duyuyor? Neden kendi insanlarını köle olarak bir başka devletin önüne selam durmaya zorluyor? Birçok köy halk gerillaya destek veriyor gerekçesiyle boşaltılıyor, köylüler gözaltına alınıyor. Bağ ve bahçeleri ateşe, toplara, uçaklara vurgun ediliyor.

Bu talanı durdurmak için Kurdistan Özgürlük Gerillalarına destek olmak gerekiyor. Çünkü Başûrê Kurdistan için KDP kendi yolunu belirledi, açık bir şekilde pazarlama olayı var. Onlar tarihe kendi toprak ve insanlarının satıcısı olarak geçecekler ve Özgürlük Gerillaları da Kurdistan topraklarını koruyan tek ve mutlak kahraman ordusu olarak tarihte yerini alacak. Seçim, Başûr halkınındır. Ya kendileri de topraklarının işgal edilmesine razı olacaklar ya da Kurdistan Özgürlük Fedailerinin, yılmadan anbean  direnen gerilla ordusunun yanında yer alıp ülkelerini koruyacaklar. Bunun başka bir seçeneği yok.

Binlerce şehit veren Başûr halkı diktatör Saddam rejimine bile karşı durdu. Her bir ev, her bir aile en az birkaç kişiyi kaybetti. Halepçe'de bile yılmadan topraklarını korudu, kolladı ve geçit vermedi diktatörlüğe. Şimdi KDP ve Barzani hükümeti halkın kan döktüğü bu toprakları kendi elleri ile kirletiyor. O şehitlerin üzerine basıp geçen, KDP eliyle getirilen Türk devletinin askerleridir. Toprağı elinden giden, artık "ben yaşıyorum, çocuklarım yaşıyor, hayvanım, bağım bahçem yaşıyor" diyemez. Şehitlerin kabrine gidip dua okumakla onların ruhunu şad edemez. İhanet karşısında susmak ölümlerden ölüm beğenmektir. Bunun için acil olarak Başûrê Kurdistan halkı topraklarını gasp etmeye gelenlerden ve gaspa izin verenlerden hesap sormalı ve özgürlüğünü kazanmalıdır. Her bir insani kendi iradesi ile nefes alabiliyorsa, eli silah tutuyor, taş tutuyor, yumruğu havaya kalkıyor demektir. Kendilerini savunmaları için onların önünde hiç kimse duramaz. Çünkü bir ve beraber olan bir halk, hükümetten daha güçlüdür. Birden fazla ses çıkıyorsa orada bir sorun ve ona cevaben bir isyan vardır. Başûr halkının hiç kimseden korkmasını gerektirecek bir şey yoktur ortada, kendi toprağını savunan her insan haklıdır zaten. Evrenin hakikat kanununa uyum sağlıyordur.

 Özgürlük asla verilmez, almasını bilmek gerekli. Özgürlük gerillaları geri almak için kendisini her hücresine kadar bu davaya adamıştır. Bugün yaşanan direniş, mücadele ve onur savaşı bunun bir göstergesidir.