Kürt halkının AKP-MHP ittifakına dayalı faşist iktidara karşı mücadelesi aynı DAİŞ’e karşı mücadele gibi tüm Ortadoğu ve insanlık için mücadele haline gelmiştir. AKP-MHP faşist iktidarı Kürtler şahsında tüm demokrasi güçlerine ve insanlık değerlerine saldırmaktadır. Çünkü demokrasi ve insanlık değerlerinin varlığında kendi ölümlerini görmektedirler. Bu açıdan AKP-MHP iktidarının Kürt halkının özgürlük mücadelesine saldırısının çok boyutlu değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kürt halkının özgürlük mücadelesi başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada gerçekleri gün yüzüne çıkıyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi karşısında hiç kimse gerçek yüzünü saklayamıyor. Her siyasi gücün karakteri belli oluyor. Bu açıdan da Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle tüm insanlığa hizmet ediyor. En başta da Ortadoğu’nun kaderini değiştiren bir mücadele veriyor. Binlerce yıl uygarlığa beşiklik yapmış Ortadoğu halklarının önündeki gerici barikatları yıkma mücadelesi yürütüyor. Şu anda Türkiye Ortadoğu despotizminin, baskı düzeninin ve gericiliğinin bekçisi haline gelmiş durumdadır. Tek amacı, stratejisi, politikası Kürtleri yok etmek olduğundan demokrasiye de, her türlü insanlık değerine de karşıdır. Bu açıdan ucube bir toplum, siyasi sistem oluşturan iç ve dış politika yürütüyor. Eğitimi de, kültürü de, sanatı ve edebiyatı da, basını da tamamen buna göre şekillendiriyor. Kesinlikle dünyada bir örneği yoktur. Hiçbir faşizmle, sömürgecilikle, baskı rejimiyle kıyaslanamaz.
Dünyada insanlık suçu olan bir politika yürütüyor. Bir soykırım devletidir. Ancak bunu açık yapması mümkün olmadığından dünyanın en aldatıcı, yalancı, demagojik, iki yüzlü yöntemlere başvuruyor. Her gerçek tersyüz ediliyor. Bu yönüyle Türkiye’ye gerçeklerin tersyüz edildiği ülke de denilebilir.
Bir araştırma kuruluşu Türkiye’yi demokrasi ölçüleri açısından 150 ülke içinde 115’inci ülke olarak görmüş. Bu araştırma kurumu ya da kuruluşu dünya ölçülerine göre böyle bir sıralama yapmış. Türkiye’nin bugünkü sahte karakteri üzerinden bir sonuca varmış. Bu kesinlikle büyük bir yanılgıdır. Türkiye demokrasi ve insanlık değerleri açısından sonuncu değilse bile sondan ikinci ya da üçüncüdür. Türkiye’den daha faşist insanlık dışı soykırımcı bir ülke olacağını düşünmüyoruz. Ancak yine de bilmediğimiz ülkeler vardır diyerek Türkiye’den kötü iki yada üç ülke daha olduğunu varsayıyoruz.
Türkiye bir özel savaş devletidir. İçerde kendi toplumunu, dışarıda da dünya halklarını ve ülkelerini kandırma devletidir. Her şeyi Kürtleri ve diğer toplulukları soykırıma uğratma üzerine kurulmuştur. Bunu kabul etmeyen, bu politikaya destek vermeyen, göz yummayanlar Türkiye düşmanı olarak görülür. Bu nedenle herkese Kürt soykırımı politikalarını normal ve meşru görme dayatılmaktadır.
Türkiye’de 20-25 milyonluk bir halk fiziki katliamla, baskı, zor ve asimilasyon politikalarıyla zamana yayılmış biçimde soykırıma uğratılmak istenmektedir. Herkese kabul ettirmek istenen de bu zamana yayılmış soykırımdır. Böyle bir amaçla politika yürüten bir devlet, bir siyasi güç demokrasinin ve insanlığın zerresine yer vermez. Çünkü demokratik değerler, insani ölçüler böyle bir soykırımı kabul etmez. Bu değerlerin varlığı zamana yayılmış bu soykırım politikasına engel görülür. Sadece özel savaş gereği ve yüzünü maskelemek için demokrasi ve insanlık değerlerinin bir kısmını biçimsel olarak kabul etmiş gözükür. Ama bunların hiçbirini özde uygulamaz.
Tüm baskıcı ülkelerde, despot ülkelerde de bazı insani değerler doğal olarak vardır. Çünkü insanlığın yarattığı değerlerin tümünü hiçbir despot iktidar reddedemez. Daha doğrusu baskıcı bu güçler her şeye müdahale ihtiyacı duymazlar. Türkiye ise Kürtlerin nefes alacağı hiçbir demokratik alanın ve insani değerin var olmasını istemez. Kürtler buralarda nefes alır, varlığını sürdürür; soykırımın gerçekleşmesinde engeller çıkar diye düşünüyor. Ya da bu değerler Kürtler için geçerli değildir, denilir; uygulama böyle olur.
Türkiye’de Kürtlüğünü kabul eden ve Kürt gibi yaşamak isteyen herkes bir düşman olarak görülüyor. Türk’ün düşmanı, Türk’ü bitirecek bir toplum olarak görülüyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Kürtlerin bir yerde kazanım elde etmesinin beka sorunu olarak görülmesi böyle bir anlayış ve algı yaratıyor. Suriye’nin Kuzey’indeki demokratik sistemin Türkiye için beka sorunu olarak görülmesi bu nedenledir. Türkiye kendi sınırları içinde 20 milyondan fazla Kürt’ü yok etmek isterse bu zaten demokrasi ve insanlık değerlerinde en sonda olmak anlamına gelir. Türkiye bununla da yetinmiyor. Türkiye dışında da Kürtlerin özgür ve demokratik yaşama kavuşmasını istemiyor. Bunun için başka güçlerle Kürt ittifakı kuruyor. Bunu artık sadece Kürtler değil, tüm dünya görüyor.
Türkiye’nin Kürt soykırımı belki diğer toplulukların soykırımının daha fazla gündemleşmesini engelliyor. Ancak AKP-MHP iktidarı Alevileri de başkalaşıma uğratmak istiyor. Aleviler üzerindeki soykırımı da şimdi bu temelde yürütüyor. Siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel baskı çok yönlü uygulanarak şöyle Alevi olacaksın dayatması yapılıyor. Kürtlerde olduğu gibi Aleviler içinde de ekonomik, sosyal imkan elde etmek ve bir yerlerde nemalanmak için bu politikaya yatanlar görülmektedir. Hatta mevcut devlet anlayışı konusunda bilinçsizlik çok fazla olduğundan bu keklik soylulara kulak verenler olmaktadır. Alevi örgütleri ve kanaat önderleri bu konu üzerinde durdukları için bu konuda bunları belirtmekle yetiniyorum.
ABD’li bir yetkili bile Türkiye’nin Kürtleri katletmesinden söz etti. Bu yetkili aslında dünya halklarının ve Amerika halkının kaygılarını dillendirmek zorunda kaldı. Çünkü tüm dünya Kürtlerin DAİŞ’e karşı mücadele verdiğini, on binlerce şehidi olduğunu biliyor. Türkiye bunlara düşmanlık yapıp ben orayı işgal edeceğim, deyince dünyada demokratik güçler ve basın bu durunu Kürtlerin katliama uğratılmak istenmesi olarak değerlendirdi. ABD’li yetkili de böyle demek zorunda kaldı. Bu sadece bir ABD’li yetkilinin söyledikleri değildir. Dünyadaki algı budur. Türkiye tüm suçlarının açığa çıkacağı korkusuyla şimdi bu algıyı değiştirme telaşı içine girmiş durumda.
Türkiye devleti şu anda Ortadoğu ve insanlık açısından DAİŞ’ten tehlikeli hale gelmiş durumda. DAİŞ kapitalist modernitenin gübreliğinde ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin Ortadoğu’daki 200 yıllık hakimiyetinin yarattığı ağır sorunlar karşısında Ortadoğu toplumsallığını ve kültürel değerlerini sapkın toplumsallık, sapkın kültür haline getirip halkların kapitalizme, emperyalizme ve onlara işbirlikçilik yapanlara tepkisini kullanmak istedi. Bu temelde daha baskıcı, devletçi ve toplumu bitiren bir sistem kurmaya yöneldi. Daha doğrusu böyle bir ideoloji ile ortaya çıktı. Birçok güç de kendi amaçları için bu sapkın, despot ve faşist gücü kullanmaya çalıştı. DAİŞ’in bir güç haline gelince bunu en fazla kullanmak isteyen de Türkiye oldu. Çünkü DAİŞ tam da Türkiye’nin istediği bir Ortadoğu’yu hedefliyordu. Demokratik değerlerin ve insanlığın bastırıldığı bir Ortadoğu’da Kürtleri soykırıma uğratma daha da kolaylaşacaktı.
Ancak DAİŞ baş aşağıya gidince ve yenilgiye uğratılınca AKP-MHP ittifakının iktidarda olduğu soykırımcı Türk devlet sistemi devreye girdi. Çünkü Suriye ve Ortadoğu’da Önder Apo’nun düşüncelerinin pratikleşmesinin önüne geçemezse soykırımcı sistemi ayakta kalamayacaktır. Ortadoğu’da halklar demokrasi ve özgürlük istiyor. Bu nedenle Önder Apo’nun demokratik ulus temelinde halkların kardeşliğine ve örgütlü demokratik topluma dayalı demokratik sistemi özgürleşmek ve tüm sorunlarına çözüm bulmak olarak görüyorlar. Bu nedenle Ortadoğu’da bir demokrasi vahası haline gelen Rojava ve Kuzey Suriye’de kurulan demokratik sistemden heyecan duyuyorlar. Türkiye, Kuzey Suriye’deki demokratik sistemin varlığını, bu temelde Suriye’nin demokratikleşmesini kendisi için tehlikeli görüyor. Bu demokratikleşme modeli sadece Ortadoğu’da demokratikleşmeye zemin olmaz; Türkiye’yi de demokratik ulus çizgisinde demokratikleşmeye zorlar. AKP-MHP iktidarı bu nedenle demokrasi düşmanlığı yapıyor. Bugün demokrasi düşmanlığı aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır.
Türkiye’nin son yıllardaki politikaları ortaya koymuştur ki, Türkiye’deki demokratik olmayan siyasi sistem aşılmadan Ortadoğu’da demokratikleşme geliştirilemez. Türkiye nerede demokratikleşme olursa ona düşmanlık besliyor. Bu açıdan Türkiye’deki mevcut AKP-MHP iktidarına karşı mücadele tüm Ortadoğu’nun özgürleşmesi mücadelesidir. MHP’nin temel ittifak olduğu bir iktidarın ne anlama geldiğini en iyi Ortadoğu halkları bilir. MHP, Türk-İslam sentezinin fikir babasıdır. Bugün AKP de bunu benimsemiştir. Bu zihniyet başlı başına tüm Ortadoğu halklarına düşmanlıktır. Bunu şu anda tüm Ortadoğu halkları görüyor. Bugün Suriye’de yaptıklarını fırsat bulursa tüm Ortadoğu’da yapacaktır. Nitekim Libya’da yapıkları bilinmektedir. Libya’daki tüm siyasi güçler AKP iktidarının kendine bağlı bir iktidar aradığını görmüştür.
Türkiye AKP-MHP iktidarı şahsında Ortadoğu’da gerici bir direniş göstermektedir. DAİŞ’ten daha tehlikeli bir zihniyet ve politikaya sahiptir. Türkiye tamamen eski otoriter, baskıcı ve halklara nefes aldırmayan bir Ortadoğu istemektedir. Şu anda Türkiye içinde uyguladığı politika ve modeli tüm Ortadoğu’ya yaymayı hedefliyor. Ancak Türkiye içinde Kürt halkı ve tüm demokrasi güçleri buna fırsat vermediği gibi Ortadoğu’daki demokratik güçler de bu iktidara karşı direnmektedir. Bu açıdan Türkiye ve Bakurê Kurdistan’daki direniş Kuzey Suriye ve Ortadoğu’daki direnişle ortak bir mücadele içindedir. Kürtler bu mücadelenin önünde olsa da bu mücadele tüm Ortadoğu halklarının mücadelesidir. Tarihsel gerçeklik ve Ortadoğu’daki siyasi durum Kürtlere böyle tarihsel bir rol vermiş bulunmaktadır. Kuşkusuz Kürtler özgürlük ve demokrasi mücadelesi vermektedir. İdeolojik ve politik doğrultuları budur. Ancak Kürtlerin Ortadoğu’nun özgürleşmesi için yürüttüğü bu mücadele Kürtler için sadece bir tercih değil, bir zorunluluktur da. Kürtler bundan kaçamaz. Bundan kaçtıkları takdirde soykırımcı sistemi alt ederek özgür ve demokratik yaşama kavuşmaları mümkün değildir.
Şu anda gerillanın direnişi de, Leyla Güven’in ve cezaevlerindeki tutsakların direnişi de, Kürtlerin bulunduğu her yerde ortaya koydukları direniş de sadece Kürtleri ve Türkiye’yi değil, tüm Ortadoğu’yu demokratikleştirme ve özgürleştirme mücadelesidir. Bu açıdan şu anda Kürtler ve demokrasi güçleri başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlık için kutsal bir mücadele vermektedir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika