Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2003 yılında ABD’nin onayı ile 'Ilımlı İslam' adıyla bölge üzerinde izlenmek istenen politikaların uygulayıcısı olarak iktidara getirildi. Erdoğan, 2011 yılına kadar ABD’nin isteği ve talepleri doğrultusunda böyle hareket ederken, 2011 yılında Tunus, Mısır, Libya ve daha sonra Suriye’de halkın iktidarlarına karşı ayaklanmasından sonra cihatçı, halifeliği içeren çizgisini Suriye’de Müslüman Kardeşler'i harekete geçirerek gösterdi. Erdoğan, Suriye'de 2013 yılından sonra Kürtlere karşı savaştırılan çetelere verdiği destekle işgalci amaçlarını belli etti. Ancak başta ABD, Rusya, İran olmak üzere uluslararası güçler, Suriye ve bölgeyi desteklediği Müslüman Kardeşler'e bağlı çetelerle işgal ve ilhak etmek istediğini fark etti; ilişkilerini buna göre, Türkiye yani AKP-Erdoğan ile kurdu. Her güç Erdoğan üzerinden Türkiye’yi kullanmak için kendi planlarını uygulamaya başladı. ABD, Erdoğan ve Erdoğan’a dayanan, ondan destek alan gruplarla Suriye’nin her yerinde etkili olmak istedi. Ancak Erdoğan’ın El Kaide ve DAİŞ gibi çeteleri, zamanla ABD başta olmak üzere tüm Batı'nın başına bela olmaya başladı. Rusya bölgede etkisi kalan tek yer olan Suriye’de varlığını sürdürmek, Suriye üzerinden bölge politikasını devam ettirmek için Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla Suriye’nin tamamını yeniden Rejimin eline geçirmek için ilişkilerini geliştirdi. İran ise Irak ve Suriye’de etkisini arttırmak için Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirdi. Erdoğan da bu güçlerle geliştirdiği ilişkileri kullanarak Kürtleri imha ve inkâr politikalarını sürdürdü; Kürtlerin hiçbir hakka ulaşmaması için değerlendirmek istedi. Bunun yanı sıra bu güçlere karşı besleyip her türlü desteği verdiği çetelerle amacına ulaşmak için şantaj politikalarını izledi. Çetelerle bir şekilde AB ülkeleri ile ABD ve diğer güçleri tehdit etti.
Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’de gerçekleşen halkların devrimi, Erdoğan’ın planlarını bozdu. Erdoğan, planları bozulunca Kuzey Doğu Suriye topraklarını işgal etmeye başladı. 2016 yılından itibaren Cerablus, Bab, Ezaz, Exterin gibi bölgeleri işgal etti. En son Rusya’nın onayı ile önce İdlib’e girdi. Ardından Erfîn’e saldırarak işgal etti. Son iki aydır da Kuzey Doğu Suriye’nin geri kalan bölgelerine saldırıp işgal etmek için bir yandan tehditler ederken, öte yandan sınıra güç yığınağı yapıyor.
Erdoğan’ın amacı sadece Kuzey Doğu Suriye değildi tabii. Bununla birlikte Kürdistan’ın dört parçası da onun hedefindeydi. Dört parçaya dönük işgal ve imha politikalarını izlemeye devam etti. Ancak bazı parçalara öncelik verirken, bazı parçaları ikinci plana bıraktı. Ama Rojava, Kuzey Doğu Suriye ile Başûrê Kurdistan’a yönelik işgal planlarını paralel bir şekilde yürüttü. Efrîn işgal saldırılarına paralel bir şekilde Başur’un Bradost bölgesini işgal etme saldırılarını başlattı. Bradost bölgesine yönelik başlattığı saldırıları da bu yıl Xakurkê, daha sonra Haftanin’i içine alacak şekilde genişletmeye çalıştı.
Başur topraklarına yönelik bu saldırıları, Başur güçlerinden destek alarak yaptı. Başur’daki güçler açık bir şekilde bu saldırının içinde olduğunu açıklamadılar. Ancak her güç, gizli bir şekilde anlaşmalar yaparak bu saldırılara destek verdi. Erdoğan’ın amacı Kürdistan’ın dört parçasını işgal etmek, Kürtlerin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak olmasına rağmen, Başur güçleri, planı böyle görmek istemedi. Ancak Erdoğan'ın bu planı Kerkük ve son dönemlerde Musul’a yönelik attığı adımlarla kanıtlandı.
KERKÜK'TEN SONRA MUSUL'DA ADIM ATIYOR
Erdoğan, Kerkük'e ilişkin yaptığı açıklanalarla bu konudaki düşüncesini açıkça ortaya koydu. Kerkük’ün Kürtlerle hiçbir alakasının olmadığını defalarca savundu. Bir yandan bunu yaparken, öte yandan Kerkük’teki ITC üzerinden çok kirli planlar tezgahladı. ITC’ye bağlı olarak maaşını dahi verdiği, eğitimlerini Ankara’da yaptırdığı silahlı çete grubunu oluşturdu. Bu çete, YNK ve Irak merkezi hükumetinin de gündemine girdi ancak buna rağmen varlığını devam ettirdi.
Erdoğan, Kerkük üzerine yaptığı planlarda YNK ve KDP arasındaki çelişkilerden de yararlandı. KDP’nin Kerkük valisinin YNK’de kalmaması için bir yandan Irak ile öte yandan Erdoğan ile geliştirdiği ilişkileri, Erdoğan’ın planını uygulamasına destek oldu. O yüzden üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen KDP engelinden ötürü Kerkük valisi ve il meclisi seçilemiyor. Erdoğan, bunu ITC üzerinden daha fazla Kerkük’te etkili olmak için fırsata çevirdi. ITC’nin başındaki adamları, Erşad Salihi’yi Irak Parlamentosu'na da sokarak, Kürtlere yönelik alınabilecek birçok kararı engelleme yöntemini sürdürüyor.
Erdoğan, Kerkük’e yönelik uyguladığı planları zaman içinde Musul’a da kaydırdı. Başika’da bulunun özel savaş güçleri, Musul’da bazı örgütlenmelere gitti. Musul’u DAİŞ’e teslim eden ve teslim ettikten sonra Türkiye’ye Erdoğan’ın yanına kaçan eski Musul Valisi Esil Nuceyfi’ye bağlı bazı çeteler, Erdoğan'ın Başika’daki özel savaş güçleri ile birlikte hareket etti. Bu güç ve grupların birlikte hareket etmesi Musul ve çevresinde DAİŞ’nin hareketliliği, örgütlenmesi olarak sürekli gündemde tutuldu Irak’ta. Bunun üzerinden İran Haşdi Şabi’yi ayakta tutmaya çalışırken, Erdoğan ise kendisine bağlı bu gruplarla sadece Başur’da değil, Irak’ta da etkili olmak istedi. Bunu isterken, Kerkük ve Musul üzerinden kendisine bağlı siyasi ve askeri çete gruplarını güçlendirmeye çalıştı. Öte yandan da Irak ile Başur yönetimini devre dışı bırakan ilişkiler geliştirmeye çalıştı. Başur’un ekonomik kaynaklarını KDP’deki bazı kişilerle geliştirdiği özel ilişkiler ile sömürmeyi denedi. Bunları devre dışı bırakmak için de direkt Irak’a açılan ve Başur’u bypass yapan kapılar düşünüldü. Son zamanlarda Silopi üzerinden Irak merkezi hükümeti denetimindeki alanlara bir kapının açılması üzerindeki çalışmaların, Başur’a ekonomik darbe vurmak için olduğu biliniyor.
Erdoğan, bu planlarını Musul merkezli ve birçoğu daha önce DAİŞ ile ilişki içinde olan bazı Sünni Araplar üzerinden yapmaya çalıştı. Erdoğan bu planı yanına çektiği Esil Nuceyfi, Tarık Haşimi gibi DAİŞ’in kuruluşunda yer alan bazı Sünni Araplarla yapmaya çalışıyor. Bunların başını Usama Nuceyfi, Xemis Xençer, Zafer El Ali gibileri çekiyor.
Erdoğan, Musul ve çevresinde oluşturduğu silahlı grupları siyasal bir yapı ile tamamlamayı istiyor. Bu kapsamda Esil Nuceyfi’nin kardeşi ve bir önceki dönem Irak Parlamento Başkanı olan Usuma Nuceyfi’ye, bir siyasi parti kurdururak siyasal alanda bir adım atmaya çalıştı. Usuma Nuceyfi, geçtiğimiz günlerde 'Kurtuluş ve Kalkınma Cephesi Partisi' adıyla yeni bir siyasal oluşum kurduğunu ilan etti. Usuma Nuceyfi’nin kurduğu ‘Kurtuluş ve Kalkınma Cephesi’ adını verdiği siyasal oluşumun merkezinin Ankara’da Tarık Haşimi ve Esil Nuceyfi olduğu biçiminde değerlendiriliyor.
Musul merkezli Sünni Araplar üzerinden yapılan bu planlar, Erdoğan’ın planlarının sadece Başur'a yönelik olmadığı, tüm Irak’ı hedeflediğini de gösteriyor.
Erdoğan’ın yeni parti kurdurduğu Sünni Araplar, aynı zamanda KDP ve Mesud Barzani ile ilişkileri iyi olanlar. Adı geçen liderlerin hepsi, bir veya iki ayda Mesud Barzani’yi ziyaret ediyor. Bu ziyaretler, KDP basın yayın kuruluşları tarafından da kamuoyuna yansıtılıyor.
AKP'NİN KURDURDUĞU PARTİ, MEZHEP ÇATIŞMASINI KÖRÜKLEYEBİLİR
AKP’nin desteği ile Musul merkezli kurulan bu partinin birçok amacı var. Amaçlarının başında, Erdoğan’ın KDP’ye dayanarak Kerkük’te yürüttüğü siyaseti Musul’da da etkili bir şekilde yürütmeye çalışması geliyor. Diğer ve en tehlikeli amacı ise kurulan bu siyasi partinin Irak’ta mezhep çatışmalarını körükleme riski taşıması. Böyle bir çatışmanın başlaması demek, zaten binbir sorunla uğraşan Irak’ın altından kalkamayacağı, yeni sorunların başlaması demektir. Mezhep çatışmasının İran’a hem olumsuz hem de olumlu etkisi olacağı düşünülürse, atılan bu adımın aynı zamanda İran’a karşı atılmış bir adım olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani Erdoğan'ın, bir yandan Suriye’de İran ve Rusya ile birlikte hareket ederken, Irak’ta İhvancı düşüncelerini geliştirerek, Şiilere darbe vurmaya çalışması, aynı zamanda İran’a darbe vurma amacını taşıdığını gösteriyor.
Erdoğan'ın Suriye, İran, Irak, ABD ve Rusya ile Kürdün imha ve inkârı üzerine uzlaşmayı hedefliyor. Kendi amaçlarını gerçekleştirmek için politikalar izleyerek, askeri ve siyasi güçler oluşturduğu da görülüyor. Erdoğan’ın bu politikaları ne kadar tutar, o ayrı bir mesele. Ancak izlediği politikaların tehlikesinin büyük olduğunu görmek gerekir.