‘AKP seçimle değil, devrimle gidecek!’
Türkiye’de mevcut koşullar altında sandık ve seçimlerin güvenilirliği tartışma konusudur, tüm umudu sandığa bağlamak kalıcı çözümü getirmez. Çare sandıkta değil sokaktadır, direniştedir, meydanlardadır.
Türkiye’de mevcut koşullar altında sandık ve seçimlerin güvenilirliği tartışma konusudur, tüm umudu sandığa bağlamak kalıcı çözümü getirmez. Çare sandıkta değil sokaktadır, direniştedir, meydanlardadır.
Dünya diktatörler tarihine baktığımızda her biri büyük hile ve kurnazlıklarla iş başına gelmiş, sahte seçimlerle de meşruiyetlerini ispat etmeye çalışmışlardır. Bu uygulamalar açısından en bilindik örnekler İspanya’da Franco, Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini’dir. Her biri özel savaş konusunda uzmanlaşmış, toplumsal tüm dinamiklere savaş açmış, halkları korku cenderesi altında zapt u rapta almışlardır. Faşizmin ideolojileriyle yoğrulmuş bu diktatörler karşısında halkların ayaklanması büyük savaşları beraberinde getirmiş, diktatörler ve faşizm karşısında kazanan halkların haklı mücadelesi olmuştur.
Milliyetçilik ideolojisine dayanan TC rejiminde de tarihsel diktatörlere özenerek çıkışlar yapılmıştır. Kenan Evren ile zirveleşen faşist şefler güruhu toplumu bezdirmek için her yolu denemiştir. Bunları anlatmanın bir faydası yok, zira halk tüm gerçekliğiyle biliyor. Bu uygulamaların sorumlusu Kenan Evren de diğer diktatördeşleri gibi tarihin çöp sepetine doğru yol alırken onun karşısında direnen Mazlum Doğanlar, Sakine Cansızlar, Kemal Pirler, Hayri Durmuşlar bugün insanlığın direniş sembolü haline gelmiş; mücadeleleri halklara ilham vermiş, ‘direnmek yaşamaktır’ şiarları tüm isyanların temel sloganı haline gelmiştir.
Tarihten ders çıkarmayan TC rejiminin yeni faşist şefi Erdoğan olmuştur. Yalanlara, algı operasyonlarına, çetelere ve mafyalara dayanarak tıpkı tarihteki benzerleri gibi iktidardaki ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Fakat tüm bu girişimlerinin sonucu ortada: Türkiye Erdoğan’ın iktidar emelleri uğruna bataklıkta!
Nasıl ki diktatörler hep var olageldiyse karşılarında duran direniş bloğu da her örgütlü bir güç temelinde tarih sahnesinde yerini aldı. Türkiye’de bu direnişin temel aktörü PKK’dir. PKK’nin yarım asırlık mücadelesi sonucu Ortadoğu’nun ve insanlığın başına bela olan faşist AKP-MHP bloğu büyük bir yenilgiye uğradı. Her türlü kirli yöntemi kullanmalarına rağmen, ‘diz çökerteceğiz, bitireceğiz’ naraları atan ve faşist şef Erdoğan öncülüğünde bir savaş hükümeti olan AKP’nin kendisi bugün bitişe doğru gitmektedir. Her türlü gelişme bizi bu sonuca götürmektedir. Ciddi bir toplumsal muhalefet örülmüştür. Halkın her kesimi Erdoğan ve yönetiminden ciddi rahatsızlık duymaktadır. Her seferinde ‘ekonomiden en iyi ben anlarım’ diyen Erdoğan Türkiye ekonomisini adeta bataklığa çekmiştir. Erdoğan konuştukça dolar yükselmekte olan yoksul halka olmaktadır. Halk artık ucuza ekmek alabilmek için uzun kuyruklarda beklemekte, birçok ürünü alamamakta, temel gıda maddelerini de anca sayılı alabilmektedir. Erdoğan sürekli maliye bakanı değiştirerek kendisine alkış tutacak birileri araya dursun, halk bu duruma isyan ederek hükümet istifa sloganlarıyla sokaklara dökülüp haykırmaya başladı. Türkiye’nin en büyük kesimini oluşturan asgari ücretliler yoksulluk sınırı altında bırakıldı. Öğrenciler yurtsuz ve borç-harçlara mahkûm edildi. Kadınlara zaten yaşam alanı bırakmadı, kadın katillerini ve tecavüzcülerini de salıvererek herkese kendi gerçekliğini gösterdi. İçinden çıkamadığı ekonomik bataklıktan kurtulmak için Türkiye’yi pazarlayan Erdoğan önce BAE emiriyle görüştü, şimdi de bir müjde gibi Katar’a gideceğini bildirdi. Tüccar kurnazlığıyla ömrünü uzatmaya çalışan Erdoğan ve hükümetine karşı artık Türkiye toplumunun da tahammülü kalmamıştır.
Fakat bu konuda tüm toplumsal dinamikleri içerisinde barındıracak güçlü bir anti faşist cepheye ihtiyaç vardır. Çünkü Türkiye’deki sistem sınırları dahilindeki muhalif partiler pratikleriyle Erdoğan iktidarının ömrünü uzatmaktadır. ‘Erken seçim, hemen seçim, baskın seçim’ gündemleriyle halkın tepkileri törpülenmekte, tüm umutlar sahte seçim sandıklarına bırakılmaktadır. Eyleme ve sokağa dökülen halkın pasifize edilmesi temelinde en küçük bir eylemsellik bile halka provokasyon korkusu olarak yansıtılmaktadır. Muhalefetin şu an oynadığı temel rol bu olmaktadır.
Hiçbir diktatör nasıl ki seçimlerle devrilmemişse bu diktatör hükümete karşı da seçime bel bağlatmak ciddi bir hatadır. Diktatörler seçimle değil, devrimle gider. Hitler karşısında tüm sosyalist güçler birleşti, savaştı ve kazandı. Mussolini karşısında güçlü bir anti faşist cephe oluştu, bu cephe direndi ve kazandı. Franco karşısında İspanya tüm enternasyonalistlerin ortak mücadele sahası haline getirildi, gerilla mücadelesi ile direnildi ve kazanıldı. Peki Erdoğan neden tüm toplumsal dinamikler bir araya gelemesin? Her gün ölümle burun buruna bırakılan kadınların, buhrana sokulan emekçilerin, işsizlikle terbiye edilen gençlerin, okuma hakları ellerinden alınan öğrencilerin, geleceği karamsarlaştırılan tüm insanların mücadelesi ortaklaştırılırsa Erdoğan da diğer faşist şefler gibi direnemez. Türkiye’de mevcut koşullar altında sandık ve seçimlerin güvenilirliği tartışma konusudur, tüm umudu sandığa bağlamak kalıcı çözümü getirmez. Çare sandıkta değil sokaktadır, direniştedir, meydanlardadır. Bu nedenle örgütlü mücadele daha fazla yükseltilip toplumsal dinamikler bu faşizme karşı harekete geçirse Erdoğan faşizmine son darbe vurulabilir. Kadınlar öncülüğünde halka dayalı demokratik yaşam ancak bu temelde örgütlendirilebilir. AKP faşist rejimi de değil 2023’ü 2022’nin sonlarını bile göremez hale getirilebilir.