İkinci turu 28 Mayıs’ta yapılan 14 Mayıs seçimi ardından yeni bir mücadele sürecinin başlayacağı zaten baştan belliydi. Fakat bu mücadelenin kim ya da kimlere karşı ve hangi yöntemlerle yürütüleceği belli değildi. Söz konusu bu belirsizliği, ağır baskı ve hile koşullarında yapılan seçimin sonucu giderecekti. Şimdi ikinci tur da yapıldı ve söz konusu seçimin sonuçları ortaya çıktı.
Bu sonuçlara göre, Türkiye’deki yeni yönetimi Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı kuracak. Demek ki yeni mücadele süreci de Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı yönetimine karşı gelişecek. Yani seçim öncesinin ve seçim sürecinin bir devamı niteliğinde olacak. Ancak eskinin bir tekrarı olmayacak. Çünkü Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı yönetimi de eskisi gibi saldırmayacak. Bu nedenle, Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı faşizmine karşı mücadele de eskisi gibi olmayacak. Mücadelede yeni yol ve yöntemler ve daha yüksek bir düzey gerekecek. Bunun için de eski yüklerden kurtulmak için, eleştiri ve özeleştiri yöntemiyle şöyle bir silkinmek gerekecek.
Tayyip Erdoğan da seçim sonrası konuşmasında zaten buna dikkat çekti ve söz konusu saldırıları içte ve dışta artıracaklarını ve diplomasiye daha çok yükleneceklerini belirtti. Nitekim Irak Yönetimi ile ve İsveç’in üyeliği çerçevesinde NATO ile diplomatik görüşmeler hemen başladı. Yine içte tutuklamalar, dışta Maxmûr’un kuşatılması ve Şengal’e hava saldırısı ile ifade edilen saldırılar da başladı. Gerillaya dönük saldırılardaki artış da bunun bir parçası oluyor. Buna göre devrimci ve demokratik hareketin de kendini yenileyerek, gecikmeden yeni antifaşist direniş sürecini geliştirmesi gerekiyor.
Kuşkusuz burada da kendini doğru yenileme ve yeniden yapılandırma büyük önem taşıyor. Bunun için de hem seçim öncesi sürecin ve hem de seçim sürecinin doğru analiz edilmesi ve zengin derslerinin doğru çıkartılması gerekiyor. Söz konusu bu dersler temelinde kendini yenileme, değiştirme, düzeltme ve yeniden yapılandırma gerekiyor.
Deniyor ki, devrimci-demokratik hareketin geliştirdiği söz konusu özeleştirel düzeltme ve yenilenme sürecine çeşitli faşist ve sosyal-faşist güçler tarafından bir biçimde saldırı yapılıyor; bu temelde özeleştirel düzeltme süreci sabote edilmek ve içi boşaltılarak tersyüz hale getirilmek isteniyor. Kuşkusuz karşıtlarımızın böyle saldırıları olabilir. Onların söz konusu bu saldırıları oluyor diye, biz eleştiri ve özeleştiri ile kendimizi düzeltme ve yenileme çabasından vazgeçemeyiz. Fakat söz konusu saldırıyı dikkate almazlık da edemeyiz. Peki böylesi koşullarda ne yapmak gerekir?
Birincisi; kendine güvenmek ve eleştiri-özeleştirinin çizgisini doğru tutturmak gerekir. Peki mevcut durumda devrimci ve demokratik güçlerin yapacağı özeleştirinin çizgisi nedir? Çok açık ki faşizme karşı mücadele etmek ve bu mücadeleyi başarı temelinde yürütmektir. Mücadelesizlik, pasifizm, teslimiyet ve başarısızlık özeleştiri ölçüsü olamaz.
İkincisi ise; yere, zamana, üsluba ve benzerlerine dikkat etmek gerekir. Yersiz ve zamansız hareket etmemek lazım. Yine kullanılan dil ve üsluba dikkat etmek gerekli. Öyle ki kullanacağımız dil ve üslup kazanımcı, düzeltici, ikna edici, değiştirici olmalıdır; yani yoldaşlık ölçü ve sınırlarına göre olmalıdır.
Bunlar temelinde yapılacak bir geçmiş muhasebesi, yani eleştirel ve özeleştirel sorgulama devrimci ve demokratik hareketi zayıflatmaz; tersine güçlendirir ve geliştirir. Geçmişin yoğun pratiği içinde yapılan hata ve eksikleri nedenleriyle birlikte açığa çıkartıp gidermek, devrimci ve demokrat bireyi, partiyi, hareketi ve ittifakı daha da güçlendirir. Yıkanıp da kir ve pasından arınmanın yarattığı zindelik gibi.
Kuşkusuz böyle bir çalışmada derin düşünmek, rahat tartışmak ve ortak doğruları açığa çıkartıp onlarda birleşmeyi bilmek önemlidir. Örneğin; söz konusu seçimler faşizm koşullarında yapılmıştır, kesinlikle adil ve eşit bir seçim değildir. Bütün değerlendirmeleri bu gerçeği dikkate alarak yapmak lazım. Fakat bu durumu aşırı abartmamak ve ortaya çıkan sonuçları sadece buraya bağlamamak da lazım. Yine buradan hareketle geçmiş seçimin “Çok fazla önemli olmadığı” gibi bir hava yaratmamak gerekli.
Tersine 14 ve 28 Mayıs seçimleri önemliydi, hem de çok önemliydi. AKP-MHP faşizminin ‘Çöktürme Planı' temelinde yönelttiği topyekûn faşist-soykırımcı saldırılara karşı geliştirilen topyekûn antifaşist direnişin bir parçası olarak ortaya çıkmıştı. Bu temelde önemli bir mücadele yöntemi olarak ele aldık ve bununla hem antifaşist mücadeleyi ilerletmek ve hem de mümkünse AKP-MHP faşizminin yıkılışını başlatmak istedik. Sonuçta söz konusu seçimler AKP-MHP faşizmine karşı yürütülen mücadeleye önemli katkılar yaptı, iyi bir mücadele oldu. Fakat seçim sonucunda AKP-MHP faşizmini yıkma durumunu başaramadık.
Kısaca söz konusu seçime ilişkin yaptığımız değerlendirmeler, verdiğimiz önem ve seçime katılışımız doğruydu. Yine Kurdistan Özgürlük Hareketi ile Türkiye sol-sosyalist hareketini ortak bir ittifakta birleştirme anlayış ve çabası da doğruydu. Dahası son tahlilde Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayını destekleme politikası da doğruydu. Fakat söz konusu bu doğru anlayış ve politikalar pratikte yeterince doğru ve başarılı bir biçimde uygulanamadı. Demokratik ittifak çalışmasında, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme yönteminde, aday listesinde belli hatalar yapıldı. Daha da önemlisi, demokratik siyasetin örgütlenmesinin, kitle ilişki ve çalışmasının zayıf ve yetersiz olduğu ortaya çıktı.
Şunlar inanılması ve doğru kabul edilmesi gereken gerçeklerdir: Eğer her şey yerinde ve zamanında doğru yapılmış olsaydı 14 Mayıs seçiminde Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı yenilebilir ve faşizmin yıkılış süreci başlatılabilirdi. Yine Emek ve Özgürlük İttifakı hedeflenen 100 milletvekilini çıkartabilir ve hatta bu sayıyı da aşabilirdi. Türkiye yönetiminde arzulanan ve hedeflenen değişim gerçekleştirilebilirdi. Çünkü hem içerde ve hem dışarıda çok güçlü bir değişim havası ortaya çıkartıldı. Başta Kürtler olmak üzere Türkiye toplumu bu değişimi benimsedi ve bu temelde aslında faşizmi yıkıp seçimi kazandı. Bunu değerlendiremeyen ve seçimi kazanamayan aslında Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı oldu. Çünkü bu güçler kendilerini değiştiremediler, parlamenter sisteme geri dönme dışında toplumun önüne AKP-MHP yönetiminin programını aşan ciddi ve açık bir program koyamadılar. Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını ve çözüm yöntemlerini açıkça tartışmadılar. Dolayısıyla inandırıcı ve etkileyici olamadılar.
Aslında ne kadar kazanmak için seçime girdikleri de tam belli değildi. Millet İttifakı içindeki dört partinin CHP listesinden seçime girmesi çok ciddi hataydı ve CHP’ye oy kazandırmadığı gibi, ciddi biçimde oy kaybettirdi de. Yine Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kazanmak için isabetli bir aday değildi. Kürt soykırımında ve savaşta bu kadar ısrarlı olan devlet, karar gücünü Kürt, Alevi ve de Dersimli olan Kılıçdaroğlu’na vermeye hazır değildi. Kaldı ki söz konusu kimliklere Kılıçdaroğlu’nun kendisi de sahip çıkmıyordu. Bu durum da kitleler üzerindeki inandırıcı etkisini zayıflattı.
Aslında geçen seçimin iki kazananı var; Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazandı, Kürtlerde ise Yeşil Sol Parti kazandı. Seçimin en çok kaybedeni Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’dır. Bu da Cumhur İttifakı’na alternatif bir anlayışı ve programı olmamasından, onun bir türevi olmayı aşamamasından kaynaklanmıştır. Yeşil Sol Parti ile genelde Emek ve Özgürlük İttifakı ise büyük bir gelişme sağlama imkânına sahipken bunu başaramamış ve özellikle kendini Türkiye halkları içine yayamamıştır. Özeleştirel silkinmeyi esas olarak bu temelde yapmalıdır. Kuşkusuz böyle bir yenileyici silkinmeye de herkes dahil olmalıdır.
Bir ayrıntı olarak, Selahattin Demirtaş şimdilik aktif siyasetten çekildiğini açıklamıştır. Kendi kararıdır, elbette bize saygı göstermek düşer. Fakat ortaya çıkan siyasi koşullarda da zaten siyaset yapma imkânı kalmamıştır. Bir de şimdi aktif siyasetten çekilirken, elbette geçmişteki aktif siyasal sürecin özeleştirisini verme temelinde bu olmalıdır.
Yaşanan seçim sürecinin eleştiri ve özeleştirisi, kuşkusuz günah çıkarma biçiminde olamaz. Birilerini yargılama ve mücadele dışı bırakma temelinde de olamaz. Amaç eleştiri ve özeleştiri temelinde yenilenip güçlenmek ve antifaşist mücadeleyi yaratıcı yöntemlerle büyütmektir. Böyle bir yenilenme ve düzeltme temelinde herkesi içine alan, yenilerin ve gençlerin önünü açan, eskilerin tecrübesini değerlendiren, sonuçta herkese en uygun yeri ve görevi veren bir yeniden yapılanma ortaya çıkmalıdır. Tutarlı demokratlar ve yurtseverler böyle bir çalışmayı geliştirirler ve daha büyük bir iddia ve moralle faşizmi yıkma mücadelesine daha güçlü yönelirler. Böyle yapanların önü açıktır ve mutlaka başarılı da olurlar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika