Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncü örgütü PKK’nin 43’üncü resmi kuruluş yıldönümü ‘Bir Diriliş Destanı’ genel başlığı ve sloganı altında kutlanıyor.
Dört parça Kürdistan’daki ve yurtdışındaki Kürt halkının günler öncesinden başlamış olan coşku ve heyecanı 27 Kasım günü yaklaştıkça doruğa ulaşıyor.
Her yerde ‘Diriliş Bayramı’ kutlamaları yapılıyor. PKK’nin Kuruluş Kongresinin yapıldığı 26 ve 27 Kasım günleri Kürt halkı tarafından ‘Diriliş Bayramı’ olarak yaşanıyor. Biz de halkımızın ve PKK’nin kurucusu Önder Apo’nun Parti Bayramını kutluyoruz.
Çok iyi biliniyor ki, 26-27 Kasım 1978 tarihinde yapılan bir kongre ile PKK’nin resmi kuruluşu gerçekleşmiş olsa da kuşkusuz ondan önce yürütülen beş yıllık yoğun bir hazırlık süreci de var.
Aslında bu dönem Önderliksel Doğuş ve ideolojik gruplaşma dönemi oluyor. PKK’nin ideolojik-politik çizgisi, örgütsel yapısı ve yaşamı işte bu hazırlık sürecinde ortaya çıkıyor.
PKK aslında 1973 Newroz’unda Ankara’nın Çubuk barajı’nda yapılan altı kişilik ilk toplantı ile temelleri atılan bir örgüt ve özgürlük hareketi oluyor.
Gerçekten de PKK’nin hem hazırlık dönemi ve hem de 43 yıllık resmi mücadele sürecinde yapılan ve yaşananlar bir diriliş destanına tekabül ediyor.
Hem de fedai çizgisinde yürütülen kahramanca direnişle yazılan bir diriliş destanı oluyor. Yani söz konusu diriliş destanı, aynı zamanda bir direniş destanı, bir kahramanlık destanıdır.
Geriye dönülüp 40-50 yıl öncesine, PKK’nin kuruluş süreci olan 1970’li yıllarda Kürdistan’ın ve Kürt halkının durumuna, TC soykırımcılığının Kürdistan’da yarattıklarına bakılırsa ve o durum günümüzle karşılaştırılırsa, işte o zaman 43 yıllık büyük mücadele ile PKK’nin nasıl bir diriliş destanı yazmış olduğu açıkça görülür.
Burada soruyu şöyle sormalıyız: Eğer Önder Apo ve PKK çıkışı olmasaydı, o zaman Kürdistan’ın ve Kürt halkının durumu ne olurdu?
PKK’yi kötülemek için bilinçli çarpıtma yapanlar dışında herkes kabul ve de ifade eder ki, günümüzde Kürdistan ve Kürtlük adına yaşayan ciddi hiçbir şey bu dünyada kalmazdı.
O halde, demek ki Kürt varlığı ve özgürlüğü adına her şey PKK mücadelesiyle yaratıldı. Böyle bir mücadele ile her şeye can verilerek ölüm döşeğinden kaldırılıp yaşar hale getirildi. İşte PKK’yi tanımlayan bir diriliş destanı, böyle bir Kürt var oluş ve özgürlük destanı olarak yaşandı.
Kuşkusuz böyle bir diriliş destanı sıradan bir bilinç ve duruş ile yazılmadı. Zaten yazılması mümkün de olmazdı. Açık ki bu diriliş destanı Önder Apo’nun her derde derman olan dehası, iğne ucuyla kuyu kazabilen çabası, hiçbir zaman sarsılmaz iradesi ve inancı, her koşulda yaratıcı tarzı ve kazanımcı üslubu, bütün bunları kendinde somutlaştıran fedai kahramanlık çizgisi ile yazıldı.
Bu çizgiyi daha baştan anlayan ve benimseyen Haki, Kemal ve Sara’lardan Zendura ve Werxelê direnişçilerine kadar gelen on binlerce şehidin kahramanca yürüyüşü temelinde yazıldı. Yani aynı zamanda bir fedailik destanı, kahramanlık destanı, fedai kahramanlık çizgisindeki direniş destanı oldu.
Burada PKK’nin 43 yılda kazandırdıklarını ayrıntılı bir biçimde ifade edecek değiliz. Diriliş ve kahramanlık kavramları zaten her şeyi anlatmaya yetiyor.
Önder Apo, 1994 Ağustosunda ‘Diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta’ dedi. Bu temelde Kürt halkı, son 27 yıl boyunca da kurtuluş için mücadele ediyor. Dikkat edilirse söz konusu kurtuluş da parça parça, adım adım gerçekleşiyor.
Diriliş devrimini yaşayan Kürt halkı, kendisini demokratik ulus çizgisinde yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Öz savunma direnişi temelinde özgür yaşamı yaratıyor.
Büyük bir özgürlük devrimine kalkan Kürt kadını, dünya kadınlarına ve insanlığa öncülük ediyor. Bir zamanlar adı bile yasaklanmış ve de unutulmuş olan Kürdistan, günümüzde özgürlük ocağı olma rolünü oynuyor.
PKK’nin 43 yıllık mücadelesi Kürdistan ve Kürtler açısından aydınlatıcı ve geliştirici olduğu gibi, aslında Türkiye ve Ortadoğu açısından da aydınlatıcı ve geliştirici bir rol oynamış bulunuyor.
Bu 43 yılda Türkiye’de yaşananlara bakalım. Kürt düşmanı sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin kararttığı Türkiye gerçeği adım adım aydınlanıyor. Maskeler bir bir düşüyor, hile ve yalanlar bir bir deşifre oluyor. Kürt’ü inkâr ve yok edebilmek için neredeyse Türkü’de çarpıtıp inkâr eder duruma düşen ırkçı-şoven zihniyet adım adım aşılıyor.
Son derece ağır ve acılı geçmiş olsa da, bu 43 yıllık mücadele içinde faşist baskı ve zulüm sistemi parçalanmış, on beşten fazla faşist-sömürgeci hükümet yıkılmış bulunuyor. Türkiye’de insanlar bu temelde doğruya ulaşıp kendine gelerek, Kürtlerle birlik içinde gerçek demokrasi için mücadele yürütüyor.
Çok iyi biliniyor ki, PKK’nin her mücadele yılı, önceki yıllardan çok daha ağır ve kapsamlı bir özgürlük mücadelesine sahne oluyor. Bu diyalektik 43’üncü yılda da bozulmamış, PKK’nin 43’üncü mücadele yılı önceki yıllardan daha kapsamlı ve zorlu bir mücadele içinde geçmiştir.
ABD-TC-KDP ittifakının topyekun planlı özel savaş saldırısına karşı PKK de ‘Dem Dema Azadîyê’ye’ hamlesi temelinde topyekun direnmiş bulunuyor.
Peki sonuç nedir? Çok açık ki, ABD-TC-KDP ittifakının PKK’yi imha ve tasfiye planı başarısız kılınmış, 43’üncü yıl mücadelesinin de kazananı PKK olmuştur. Şimdi bunu herkes görüyor ve PKK’nin 44’üncü mücadele yılına işte bu temelde giriliyor.
PKK’nin 44’üncü mücadele yılına girerken şu gerçekleri doğru tespit etmek ve bu temelde 44’üncü mücadele yılını doğru planlayıp etkili karşılamak gerekiyor:
Bir, AKP-MHP faşizmi yenilmiştir, ancak henüz yıkılmış değildir.
İki, AKP-MHP faşizminin yenilgisinde tüm demokratik güçlerin yürüttüğü mücadelenin payı olsa da esas rolü PKK ve Kürt halkının mücadelesi oynamıştır.
Üç, artık AKP-MHP faşizmi yıkılacaktır ve Türkiye yeni bir yönetim arayışı sürecindedir.
Dört, bu yıkılma gerilla ve halk eylemiyle mi olacak, yoksa bir seçimle mi gerçekleşecektir? Mevcut durumda her iki olasılık da gündemdedir.
Beş, giderek zayıflamış da olsa hala AKP-MHP faşizminin iktidarda kalmak için direnme olasılığı vardır. Dolayısıyla yaklaşım hatası yapmamak, dayatırsa AKP-MHP faşizmini zorla yıkmaya hazır olmak, bu temelde eylemselliği sürekli geliştirmek gerekir.
Altı, iç ve dış baskılar sonucunda AKP ve MHP’nin seçime gitme ihtimali artmıştır. Cumhur ve Millet İttifaklarındaki hareketlenme bunu göstermektedir. AKP, 50 artı 1’i değiştirerek, birinci parti seçilip yeniden iktidar olmayı planlamaktadır. CHP ise, HDP dışındaki diğer muhalefet partilerini ‘yeni sistem’ temelinde yanına çekerek iktidar olmak istemektedir.
Hangi yöntemle olursa olsun, yenilmiş AKP-MHP faşizmini mutlaka yıkmak gerekir. Fakat yerine, AKP-MHP faşizmine karşı mücadelede en az payı olanların geçmesine de izin vermemek gerekir.
‘Millet İttifakı’nın böyle bir kurnazlık ve çaba içerisinde olduğu gözlenmektedir. TC’nin içinde yer aldığı kapitalist modernite güçlerinin de bu temelde söz konusu ittifakın önünü açtığı ve destek verdiği anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz yirmi yıldır Tayyip Erdoğan yönetimine karşı on binlerce şehit vererek yürütülen mücadele, yerine Kemal Kılıçdaroğlu geçsin diye değildir.
Kısaca devrimci-demokratik güçler uyanık olmak, AKP-MHP faşizminin yerine gerçek demokrasiyi geliştirecek yeni bir iktidarı alternatif yapmak durumundadır.
Demek ki herkesin kendi programını dayatması ve HDP’nin yaptığı gibi programını daha da belirgin kılması yetmez.
Kuşkusuz HDP’nin son deklarasyonu kendi programını netleştirme ve üçüncü yol siyasetini vurgulama açısından iyiydi, fakat yıkılan AKP-MHP iktidarının demokratik alternatifini yaratmada yeterli değildi.
Bu nedenle, demokratik siyasetin en geniş kesimleri birleştirecek birkaç maddelik asgari bir demokrasi programı ortaya koyması ve bu temelde seçim ittifakları için şimdiden aktif çalışması gerekiyor. Oyunlar ancak böyle bozulur ve demokratik zafer bu temelde kazanılır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika