Tam adı “Avrupa Konseyi İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezayı Önleme Komitesi” olan CPT, Avrupa Konseyi (AK) üyesi 46 ülkede bulunan cezaevlerini muhatap hükümetlerin iznini almadan ziyaret edebilen tek uluslararası kuruluş. Çünkü AK üyesi ülkelerin, cezaevi ve karakollarını CPT’nin kontrolüne açma yükümlülüğü bulunuyor.
Türk devletinin de 1949’dan bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin en önemli organlarından biri konumundaki CPT, özgürlüğünden alıkonulan kişilerin işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı ve kötü muamele görmesini önlemek için çalışıyor. CPT’nin raporları ve uyarıları çerçevesinde üye ülkelerin cezaevi ve tutukluluk koşullarının değiştirmeleri gerekiyor. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni kabul eden bütün ülkelerin yasal bir mecburiyeti.
Aralarında ruh sağlığı uzmanları, hekimler, hukukçular, siyaset bilimcilerin de olduğu 50’ye yakın bağımsız ve tarafsız üyesi bulunan CPT, Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit ve işkencenin de başlıca muhataplarından. Ancak İmralı’da 23 yıldır süren insanlık ve hukuk dışı uygulamaların son bulması için birçok girişimde bulunması gereken CPT, her ne kadar “İşkenceyi Önleme Komitesi” adını taşısa da bu süre zarfında “İşkenceyi İzleme Komitesi”ne dönüştü. Zira CPT, sadece birkaç yılda bir İmralı’daki hak ihlallerini rapor edip, tecrit ve işkence rejimini izlemekle yetindi.
CPT, 18 aydır kendisinden haber alınamayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük tecridin son bulması için Kürt halkı ve uluslararası kuruluşların çağrılarına kulak asmadığı gibi hiçbir şekilde daha önce yayınladığı raporların da takipçisi olmadı.
1999’dan bu yana toplamda 8 kere İmralı’da incelemelerde bulunan CPT, bu ziyaretlerin bazılarını Kürt halkının önderleri Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve yaşamından endişe duyduğu dönemlerde gerçekleştirdi. CPT her ziyaretin ardından İmralı’ya ilişkin ayrıntılı raporlar hazırladı, tecrit ve izolasyonun son bulması için birçok tavsiyede bulundu, Türk devletine ‘harekete geç’ çağrısı yaptı. Son 10 yılda ise sadece 3 kez İmralı’ya uğrayan CPT, 2021’deki Türkiye ziyaretinde İmralı’yı pas geçti.
İşte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın içinde tutulduğu tecrit ve işkence sisteminin ayrıntıları, kötü muameleler, insanlık dışı uygulamalar, hukuksuzlarla ve uluslararası yasalar hiçe sayılarak devreye konulan keyfi yasakların tarihe not düşürüldüğü CPT’nin İmralı’daki 8 ziyareti ardından hazırladığı raporların özetleri:
1999: KOŞULLAR SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK
CPT heyeti ilk kez 2 Mart 1999 günü İmralı’yı ziyaret etti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999 günü Kenya’da kaçırılıp İmralı’ya götürülmesinin üzerinden yaklaşık iki hafta sonrasına denk gelen bu ziyaret, kamuoyundan gizlendi. 5 Mayıs 1999’da açıklanan bu ziyarete ilişkin yayınlanan raporda, Abdullah Öcalan’ın tek başına bir cezaevinde tutulmayacağı ifade edildi.
İmralı’nın kötü koşullarına da dikkat çeken raporun özeti şöyleydi:
“Issız bir yerde, yüksek güvenlik uygulaması altında tek başına tutulması Sayın Öcalan'ın ussal sağlığı üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini yok edecek ek önlemler alınması gerekir. Bu önlemler, diğerlerinin yanı sıra, dış dünyayla temas olasılığı ve uygulanan rejimin kesin doğasının aşama aşama daha az kısıtlayıcı olması gerekir. Özellikle yüksek güvenlik riski taşıyan mahkumların, özel birimlerinin sınırları içinde, ağır gözetim durumlarının bir telafisi olarak daha gevşek bir uygulamaya (birimdeki diğer mahkumlarla özgürce bir araya gelmek; göreceli olarak küçük fiziksel alan olma olasılığı yüksek olan yerde kısıtlamasız hareket etmek; aralarından seçebileceği farklı sayıda aktivite olanaklarının sağlanması, vs) sahip olması gerekir.”
2001: EBEDİYEN OLAĞANÜSTÜ TECRİT İÇİNDE TUTULAMAZ
14 Eylül 2001 tarihleri arasında ise CPT, aralarında İmralı cezaevinin de bulunduğu çok sayıda cezaevi, ıslahevi ve karakola yaptığı ziyareti kapsayan raporu, Nisan 2002’de dönemin Türk hükümetinin izniyle kamuoyuna açıkladı. Bu raporunda Abdullah Öcalan’ın “ebediyen olağanüstü tecrit içinde tutulamayacağını” belirten CPT, Türk hükümetinden bu koşulları değiştirmesini ve diğer tutuklularla bir arada bulunabileceği bir ortamın yaratılmasını talep etti.
Kürt Halk Önderi’ne televizyon, çok dalgalı radyo ve yakınları ve avukatlarıyla telefonlaşma olanağı yaratılmasını da isteyen CPT, bu talepleri reddeden Türk hükümetine “Sayın Öcalan’ın daha iyi bir radyo ve televizyona sahip olması tecritten kaynaklanan yalnızlığı bir nebze azaltabilir” yanıtını verdi. Statüsü ne olursa olsun her tutuklunun yakınlarıyla haftada bir kez telefonla konuşma hakkı olduğunu vurgulayan CPT, Abdullah Öcalan’ın hücresiyle yan oda arasında “serbestçe” dolaşmasına izin verilmesini talep etti. CPT’nin bu tespitlerinin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, bu talepleri yerine getirilmesi bir yana Türk devleti tecrit ve izolasyonu daha da ağırlaştırdı.
2003: ZİYARET HAKKININ ASKIYA ALINMASI KABUL EDİLEMEZ
2000’lerin başında Türk devleti sıkça "koster bozuk" veya "hava muhalefeti" diyerek Kürt Halk Önderi’nin ailesi ve avukatlarıyla görüşmesini engelledi. Başlangıçta avukatlar ve ailesiyle haftada iki kez yapılan görüşmeler haftada bir güne, ardında da iki saatlik görüşmeler bir saate indirildi. Ardından ise hem yasalar hem de Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar hiçe sayılarak haftalarca görüşmeler engellendi, “sudan bahanelerle” İmralı’daki görüşmeler artık iki-üç ayda bir yapılır oldu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı sergilenen bu hukuksuzluk, 16-17 Şubat 2003 tarihleri arasında İmralı’yı ziyaret eden ve raporunu 2004’de açıklayan CPT tarafından eleştirildi. İmralı’da uygulanan izolasyonun son bulması talep edilen raporda, Kürt Halk Önderi’nin avukatları ve ailesi ile yapılan görüşmelerin basit gerekçelerle engellenmesi noktasında tavsiyeler yer aldı. Üç aydan fazla ziyaret hakkının fiili olarak askıya alınmasının bir tutuklu için ciddi ve bunun kabul edilemez bir durum olduğunu bildirilen raporun son bölümünde devamla şu öneriler dile getirildi:
“CPT, Abdullah Öcalan’ın akrabaları ve avukatları tarafından ziyaret edilmesinin pratikte tamamı ile işlevsel olmasını temin edebilecek araçların bulunması için Türk yetkililerine derhal adım atmasını tavsiye eder. İlgili direktifler, gerektiğinde, İmralı-10’un (koster) Abdullah Öcalan’ın akrabaları ve avukatlarını İmralı adasına ulaştırmalarında kullanılması için veya eğer o bot hazır değilse sahil muhafaza aracının kullanılması temelinde değiştirilmelidir. Bunun dışında, ziyaretlerin günü açısından da belli bir esneklik verilmelidir ki eğer o hafta esnasında ziyaretin yapılması gereken gün olarak belirlenen günde kötü hava tüm ulaşım araçlarının adaya ulaşımını engellerse ziyaretler farklı bir günde gerçekleşebilsin.
Son olarak, CPT kendisinin dört yıldan fazladır mahpusluğuna rağmen Abdullah Öcalan’ın akrabaları tarafından yapılan ziyaretler hala çok kısıtlayıcı koşullar altında gerçekleşmekte olarak, yani mahpus ve ziyaretçilerinin iki ayrı oda da bir cam bölmenin karşı taraflarında ve telefon üzeri iletişime geçtiğini anlamaktadır. Komite, akrabaları tarafından Abdullah Öcalan’a yapılan ziyaretlerin avukatlarına uygulanan koşullarda gerçekleşmesi, yani aynı odada, mahpus ve ziyaretçilerin bir masanın karşı taraflarında oturarak yapılması için Türk yetkililerini davet eder. CPT, Türk yetkililerinden bir ay içerisinde cevap vermelerini ve öneriler ışığında yapılanların ortaya konulmasını talep eder.”
2007: DIŞ DÜNYA İLE İRTİBATI OLMALI, TEDAVİ EDİLMELİ
CPT’nin İmralı’ya yaptığı dördüncü ziyaret ise, Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük zehirleme girişimleri sonrasına denk geldi. 1 Mart 2007’de Roma’da basın toplantısını düzenleyen avukatlar; Abdullah Öcalan’dan aldıkları saç örneğini laboratuvar ortamında araştırdıklarını, bunun sonucunda Kürt Halk Önderi’nin vücudunda yüksek dozajda kimyasal maddeler; stonsiyum ve kronim bulunduğunu, bunun da düzenli ve sistematik olarak zehirlenme anlamına geldiğini açıkladı.
Kürt halkında infial yaratan bu açıklamanın ardından Fransa’nın Strasbourg kentinde, 11 Nisan 2007 günü 18 Kürt siyasetçi ve aktivist, Abdullah Öcalan’ın bağımsız bir heyet tarafından tedavi edilmesi talebiyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. 39 gün süren açlık grevi direnişinin ve bir haftada toplanan 100 binden fazla imzanın ardından CPT yönetimi İmralı’ya bir heyet gönderme kararı aldı.
CPT Yürütücü Sekreter Vekili Fabrice Kellens ve Cenevre Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü ve bir uzman olan psikiyatrist Timothy Harding’den oluşan heyet 19-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında İmralı’yı ziyaret etti. Bu ziyaretten bir yıl sonra açıklanan raporda CPT heyeti, Kürt Halk Önderi’nin dış dünya ile irtibatı ve tıbbi bakımı ile ilgili bir dizi tavsiyelerde bulundu. Abdullah Öcalan’ın cezaevindeki maddi koşullarının CPT’nin 4 yıl önceki ziyaret zamanı ile karşılaştırıldığında ya hiçbir şekilde değişmemiş ya da çok az değişmiş olduğuna vurgu yapılan raporda tecrit ve izolasyona karşı şu öneriler yer aldı:
“1999’da bulunulan ve sonradan genişletilerek mahpusun İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tek başına tutulmasının zararlı etkilerinin hafifletilmesi yönündeki tavsiyelere uygun bir karşılık gelmemiştir. Özellikle, Sayın Öcalan’ın gün boyunca hücresi ve bitişik odalar arasında serbestçe dolaşmasına izin verilmemekte ve mahpusun -zaman zaman bile olsa- temel olanakların bulunduğu daha büyük bir egzersiz alanına ulaşımı, başka etkinlikleri ve (ne kira ne de satın alınmış) bir televizyon seti mevcut değildi. Ayrıca, mahpus ve cezaevi personeli arasındaki etkileşim oldukça sınırlıydı, zira personelin mahpus ile sadece kesinlikle vazife ile ilgili nedenler ile konuşmasına izin verilmekteydi. Daha da önemlisi, 1999 yılında CPT tarafından önerilen diğer başka mahpusların da adaya nakledilmesi yönündeki çözüm taslağı hayata geçirilmemiştir.”
2010: TELEVİZYONU HALA YOK, TELEFON YASAĞI SÜRÜYOR
CPT’nin İmralı’ya beşinci ziyareti ise, adada yeni bir cezaevinin inşası ve 5 tutsağın daha buraya gönderilmesi sonrasına denk geldi. 26-27 Ocak 2010 tarihleri arasında gerçekleşen bu ziyarette CPT Başkanı Mauro Palma da yer aldı. Ziyaretin raporu ise aynı yılın Temmuz ayında kamuoyuna açıklandı. Kürt Halk Önderi’nin tutulduğu hücrede gün ışığına erişimin iyileştirilmesi için gerekli adımların atılmasının tavsiye edildiği raporda, İmralı Cezaevi’ne nakledilen diğer tutukluların da daha önce birbiriyle görüşmesine izin verildiğinden bu kişilere burada da izin verilmesi istendi.
İmralı’daki diğer tutsaklara tanındığı gibi Abdullah Öcalan’a da bir televizyon tahsis edilmesi, ailesiyle zaman zaman telefonda konuşmasına izin verilmesi talep edilen o raporda İmralı’nın ağır cezaevi koşulları şu ifadelerle tasvir edildi:
“İmralı’da yeni inşaa edilen hapishanede tüm mahkûmlar tek kişilik hücreleri bulunuyor. Bu hücrelerin boyu yaklaşık 24 metrekare. Tüm hücreler aynı model ve CPT yetkililerinin daha önce Türkiye’de gördüğü F tipi hücrelere benziyor. Hücrede; yatak, iki sandalye, metal bir dolap ve küçük bir mutfak bulunuyor. Her hücrede yaklaşık 1 metreye 50 santimlik pencereler bulunuyor. Işıklandırma zayıf, okuma zorluğu olabiliyor. Mahkûmlar için havalandırma yeri 7 metrelik duvarla çevrili. Bu durum, özellikle kış aylarında güneşin içeriye yansımasına engel teşkil edebilir. CPT, Türk hükümetinden ışıklandırma ve havalandırma yerindeki duvar yüksekliği konusunda bir çözüm bulunmasını talep etti.”
2013: UZUN SÜREN HÜCRE CEZALARI KABUL EDİLEMEZ
16-17 Ocak 2013 tarihlerinde altıncı kez İmralı’da incelemelerde bulunan CPT, bu konudaki raporunu Nisan 2014’te açıkladı. CPT bu raporunda da Abdullah Öcalan’ın tutulduğu hücrenin gün ışığına erişimin hala eksik olduğunu bildirdi. Abdullah Öcalan’ın hala diğer tutsaklara tanınan günde dört saat havalandırma olanağından mahrum bırakıldığını tespit eden CPT, yıllardır izin verilmeyen telefon görüşmelerini bir kez daha gündeme getirdi.
CPT’nin bu raporda ayrıca Türk devletinin keyfi biçimde verdiği “disiplin cezası” sürelerinin de kabul edilemez olduğunu belirterek şu hususlara dikkat çekti: “Hücre Cezaları; Delegasyona 2011 yılı boyunca disiplin cezalarının tek seferde uygulandığı ve bunun sonucu olarak Abdullah Öcalan’ın aralıksız olarak 240 gün hücre cezasında tutulduğu bilgisi verildi. Böyle bir durum tamamıyla kabul edilemez. CPT Türk yetkililere İmralı Cezaevinde herhangi bir mahpusun bu kadar uzun süre hücre cezası çekmesinin tekrar edilmemesi için gerekli önlemleri alması gerektiği tavsiyesinde bulunmuştur. CPT’nin görüşüne göre, disiplin cezalarında ara verilmeksizin uygulanan hücre cezası asla 14 günü aşmamalıdır.”
2016: DIŞ DÜNYA İLE İLETİŞİM SAĞLANMALI
Yaklaşık üç yıllık aradan sonra CPT, 28-29 Nisan 2016 tarihlerinde Türk devletinin “İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu” olarak adlandırdığı İmralı’daki cezaevini ziyaret etti. Bu ziyareti “ad hoc’ (önceden planlanmamış) olarak tanımlayan CPT, 2016’daki incelemelere ilişkin raporunu ancak 2018 yılının Mart ayında açıklayabildi. Lakin, Türk devleti ancak iki yıl sonra bu raporun yayınlanmasına onay verdi.
CPT, bu raporunda başta Abdullah Öcalan olmak üzere İmralı’daki tutsakların dış dünyayla temaslarının hala ciddi sorun olduğuna vurgu yaptı. Türk makamlarının “İmralı’ya gidecek teknelerde teknik arıza” veya “kötü hava koşulları” gibi gerekçeleri inandırıcı bulmadığını ifade edilen raporda şu çarpıcı bölümler dikkat çekti:
“CPT, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş mahpusların, aşırı sert kısıtlamalardan ve diğer müebbetlik mahpuslar ile temaslarının yasaklanmasından oluşan tutukluluk rejiminin, temelden sorunlu olduğunu ve yalnızca İmralı Cezaevinde değil, bir bütün olarak tüm cezaevi sisteminde gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istemektedir. Prensip olarak, böylesi bir rejim uygulanması, cezaevi makamlarının tasarrufunda olmalıdır ve daima mahpusların durumunun bireysel değerlendirmesine dayanmalıdır ve verilen ceza türünün otomatik sonucu olmamalıdır. Yanı sıra, ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkûm edilmiş mahpuslar diğer müebbetlik mahpuslardan, sırf cezaları temelinde ayrı tutulmamalıdırlar.
CPT, Türk makamlarına, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş mahpusların tutukluluk rejimini, yukarıdaki hususlar doğrultusunda toptan gözden geçirmeleri ve ilgili mevzuatı gereken şekilde değiştirmeleri yönündeki tavsiyesini bir kez daha yinelemektedir. Mahpusların dış dünya ile temasları noktasında, 2013 ziyaretinden bu yana hiçbir gelişme sağlanmamıştır. Tam aksine, bazı bakımlardan durum daha da kötüleşmiştir. Öncelikle, 27 Temmuz 2011’den bu yana tek bir avukat görüşü bile gerçekleşmemiştir.
Bunun yanı sıra Abdullah Öcalan 2014’te kardeşleri ile altı görüş gerçekleştirmiş olmasına rağmen, 6 Ekim 2014’ten bu yana böyle tek bir görüş bile yapılmamıştır. Dahası, Abdullah Öcalan parlamento üyeleri ile 2014’te 16, 2015 başında yedi kez görüştürülmüştür. Ancak 5 Nisan 2015’ten bu yana böyle hiçbir ziyaret gerçekleşmemiştir. Sözleşmenin 3 ve 10. Maddeleri, 3. Paragrafa atıfla, CPT, Türk makamlarına İmralı Cezaevindeki tüm mahpusların istiyorlarsa akraba ve avukatlarından ziyaretçi alabilmesini sağlamak için gerekli adımları daha fazla gecikmeksizin atmaları yönündeki çağrısını bir kez daha yinelemektedir.”
Tüm mahpuslar prensipte mektup alıp gönderme hakkına sahiptir. Ancak, delegasyon mahpuslardan mektuplarının cezaevinin “mektup okuma komisyonu” tarafından sık sık sansürlendiğine veya engellendiğine yönelik bazı şikayetler almıştır. CPT, şu anda İmralı’da tutulan dört mahpustan her biri için 1 Ocak 2015’ten bugüne kadarki süreci kapsayan şu bilgileri istemektedir: Mahpusların gönderilmesini talep ettikleri mektup sayısı ve gerçekten gönderilen mektup sayısı; Cezaevi tarafından alınan mektup sayısı ve mektup okuma komisyonu tarafından tutulan mektup sayısı.”
2019: İMRALI’DAKİ YASAKLAR KABUL EDİLEMEZ
2016’daki ziyaretin ardından CPT, İmralı’yı ancak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için başta Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki cezaevleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafında gerçekleşen ölüm orucu direnişi sonrası ‘hatırladı’. 6-17 Mayıs 2019 tarihleri arasında Türkiye'deki cezaevlerinde incelemelerde altı kişilik CPT heyeti İmralı’ya da uğradı. Fakat heyetin dönüşü sonrası Kürt ve dünya kamuoyunun haberdar olduğu bu ziyarete ilişkin raporun yayınlanması bir yıldan fazla bir süreyi aldı.
Şu ana kadar kayıtlara geçen CPT’nin 8’inci ve son ziyaretine dair değerlendirmelerin yer aldığı bu rapor, 5 Ağustos 2020’de açıklandı. Genel olarak aile ziyaretlerinin engellenmesi konusunda öne sürülen gerekçelerin aldatıcı olduğuna vurgu yapılan raporda, Türk devletine bu konuda atım atması yönünde çağrılar yer aldı. İmralı’daki tecrit sisteminin kabul edilemez olduğu ise şu sözlerle ifade edildi:
“Tüm mahkumlar çoğu zaman hücrelerinde tecrit edilmiştir (hafta sonları günde 24 saat olmak üzere haftalık 168 saatten 159 saat). Böyle bir durum kabul edilemez. 2016 ziyareti raporunda belirtildiği gibi, açık hava egzersizleri ve diğer organize etkinlikler sırasında mahkumların bir araya gelmesine ilişkin yukarıda belirtilen kısıtlamaların uygulanmasını haklı kılacak meşru bir güvenlik kaygısı olamaz. Komite, Türk makamlarını, İmralı Cezaevi'nde tutuklu olan tüm mahkumların günlük açık hava egzersizleri ve diğer hücre dışı etkinlikler sırasında birlikte olmalarına izin verilmesini sağlamak için daha fazla gecikmeden adımlar atmaya çağırmaktadır.
CPT, Türk makamlarını, 2013 ziyareti ile ilgili raporun 82 ila 84 üncü paragrafların da belirtilen ilkeler ışığında, Türk cezaevlerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkumlara uygulanan tutukluluk rejiminin tamamen revize edilmesini bir kez daha çağırmaktadır. Bu amaçla, ilgili mevzuat bu doğrultuda değiştirilmelidir. CPT, Türk makamlarını İmralı Cezaevi'ndeki tüm mahkumların, istedikleri takdirde, yakınlarından ve avukatlarından etkili bir şekilde ziyaret alabilmelerini sağlamak için gerekli adımları atmaya çağırıyor. Bu amaçla, 'disiplin' nedenleriyle aile ziyaretlerini yasaklama uygulamasına son verilmelidir. Ayrıca Komite, Türk makamlarından İmralı Cezaevi'nde tutuklu bulunan tüm mahkumların aile üyeleri ve avukat ziyaretleri hakkında aylık olarak açıklama yapmalarını talep etmektedir.”
2021: TÜRKİYE ZİYARETİNDE İMRALI YER ALMADI
İmralı’daki tecrit ve izolasyonun kalkması için 8 ziyaretin ardından Türk devletine yaptığı önerilerin takipçisi olmayan CPT, 2021 yılına gelindiğinde artık İmralı adasında bulunan cezaevini ziyaret etme gereği bile duymadı. 11-25 Ocak 2021 tarihleri arasında Türkiye'yi giden CPT birçok cezaevine gitmesine rağmen İmralı’ya uğramadı. Üstelik CPT, 27 Ocak 2021’de Türkiye ziyaretinin amacını “kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınan kişilere sağlanan muamele ve güvencelerin yanı sıra cezaevlerinde tutulan kişilere uygulanan muamele ve tutukluluk koşullarını incelemek” olarak açıkladı.
Aynı açıklamada CPT, ziyaret edip bizzat inceleme yapma yerine İmralı’daki durumu Türk devlet yetkililerine sorduklarını şu sözlerle duyurdu: “Heyet, ziyaret vesilesiyle, CPT'nin İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan mahpusların durumuna ilişkin önceki tavsiyelerinin takibi ile ilgili olarak ilgili makamlara bazı konuları da gündeme getirdi.” Ancak CPT bu konuların neler olduğunu açıklamadı.
2022: İMRALI’SIZ TÜRKİYE RAPORU
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) 2021 Genel Faaliyet Raporu ise geçtiğimiz Nisan ayında yayınlandı. Rapor, Türkiye dahil toplam 9 ülkeye yapılan periyodik ve özel ziyaretler sonucunda hazırlandı. 60 sayfalık raporda, CPT’nin 1989’dan bu yana Avrupa Konseyi üyesi 46 ülke içinde en çok Türkiye’yi ziyaret ettiği ifade edildi. Türkiye’de gerçekleştirilen 8’i periyodik, 24’ü özel ziyarete ilişkin tespitlerin yer aldığı raporda, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 23 yıldır ağır tecrit altında tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ne hiçbir bölüm ve ifadenin yer almaması dikkat çekti.
https://firatnews.com/guncel/avukatlardan-cpt-ye-basvuru-acil-ziyaret-edin-175031