Türkiye’de yaşanan derin krizi artık herkes görüyor ve de ifade ediyor. Bunu sadece iç muhalefet ve dış güçler yapmıyor, mevcut AKP-MHP iktidarının kendisi de itiraf ediyor.
Çok açık ki mevcut kriz her boyutta yaşanıyor. Ortada devlet sistemi diye bir şey kalmadı. Yönetimi AKP ve MHP’nin çeteci yapılanması gerçekleştiriyor. Yani Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin diktatörlüğü var.
Söz konusu iki kişilik yönetim de artık yürümüyor. İnsanlar aç ve işsiz, her gün daha da fakirleşiyor. Bu durum gittikçe daha fazla sokağa taşıyor. Kadınlar, gençler, işçi ve emekçiler sokakları dolduruyor. Her yerde ‘Tayyip istifa’ sesleri yükselmeye başladı. Buna karşı AKP-MHP faşizminin baskı ve terör uygulamaları daha da artıyor. Bu durumu örtmek için AKP-MHP yönetimi Kürtlere dönük savaşı daha da tırmandırıyor. Kandil’den Şengal’e, Heftanîn’den Êfrîn’e kadar saldırılarını daha da artırıyor. Bu da Türkiye’deki krizi daha çok derinleştiriyor. Çünkü söz konusu krizin esas nedeni yürütülen Kürt savaşıdır. Bu savaş daha çok yayılıp tırmandırıldıkça Türkiye’deki kriz de derinleşmektedir.
Derinleşen kriz ortamında AKP-MHP faşizminin ömrünü daha fazla uzatması mümkün değildir. Artık AKP-MHP faşizmi için yolun sonuna gelindi. Faşizm yıkılıp gidecek. Bunu artık herkes görüyor. Bu nedenle AKP-MHP faşizminin yıkılmasını değil, nasıl yıkılacağını tartışıyor. Bunun için de kuşkusuz antifaşist mücadelenin daha da geliştirilmesi gerekiyor. Önceki yazıda belirttik, bu da daha çok cesaret ve fedakârlık istiyor, örgüt ve eylemde daha fazla yaratıcılık gerektiriyor.
AKP-MHP faşizminin yıkılabilmesi için kuşkusuz daha çok cesaret ve fedakârlık, bu temelde daha güçlü bir mücadele gerekiyor. Ancak yalnız başına cesaret ve fedakârlık yetmiyor. Aynı zamanda akıl da gerekiyor, yani faşizmi yıkabilmek akıllı mücadele istiyor. Mücadelede akıl ne demektir? Çok açık ki, birincisi yöntemde yaratıcılık demektir, ikincisi ise siyasette, yani ilişki ve ittifakta zenginlik demektir. Kısaca AKP-MHP faşizmine karşı mücadele yeterli bir cesaret, fedakârlık ve yaratıcılıkla birlikte yeterli bir ittifaka kavuşursa ancak zafere ulaşabilir. Faşizmi yıkacak güç ve cesaret bir yönüyle de söz konusu ittifak politikasıyla ortaya çıkar. İşte bu durum da günümüz Türkiye’sinde en geniş demokrasi güçlerinin ittifakını zorunlu hale getirir. Birinci boyut budur.
İkincisi ise, Türkiye’de AKP-MHP yönetiminin ortaya çıkardığı mevcut sistem her bakımdan ittifakları gerektirmekte ve siyaseti ancak ittifakla yürür kılmaktadır. Bu durum karşıtlarına yönelik mücadele için gereken gücü bulabilmek açısından da böyledir, sandıkta seçim kazanabilmek açısından da böyledir. Bu sistemde ancak ittifak yapılarak siyasi gelişme sağlanabilir. Onun içindir ki, mevcut sisteme geçer geçmez hemen egemen siyaset kendisini Cumhur ve Millet İttifakları biçiminde iki ittifaka kavuşturmuştur. Aslında ‘Cumhur’ ile ‘Millet’ kavramlarının karşılığı birbirine çok yakın ve hatta aynıdır. Dolayısıyla egemen siyaset her ne kadar iki ittifak biçiminde kendini yapılandırsa da özü aynıdır ve birdir. Böyle bir yapılanmayla mevcut sistem hem bugünkü yönetimi ve hem de olası değişimi garanti altına almış olmaktadır.
İşte bu durum görülerek hem söz konusu oyunu bozabilmek için ve hem de mevcut sistem koşullarında etkili siyaset yapıp yönetim haline gelebilmek için sol ve tüm demokrasi güçlerinin de kendi ittifaklarını yaratmaları gerekir. Yani egemen sınıf güçlerinin kendilerini Cumhur ve Millet İttifakları biçiminde örgütlemelerine karşı tüm halk güçlerinin de kendilerini Demokrasi İttifakı biçiminde örgütlemesi zorunludur. Aslında üçüncü siyasi çizgiyle kastedilen de böyle en geniş halk güçlerini içinde toplayacak Demokrasi İttifakının yaratılması olmaktadır. İkinci boyut da budur.
Üçüncü boyuta gelince, ister sosyalist hareket isterse de demokratik hareket kapsamında ele alalım, siyasi mücadele bir ittifaklar olayı olmakta ve bu temelde başarıya gitmektedir. Tarihte başarı kazanmış hiçbir sosyalist ve demokrasi hareketi yoktur ki ittifaksız hareket etmiş olsun. En çok örnek alınan 1917 Rus Ekim Devriminin kendisinin nasıl bir ittifakla gerçekleşmiş olduğunu bilmeyen yoktur. Aslında Bolşevik Hareket çıkışından itibaren gelişimini mücadele ve ittifak gibi iki temele dayandırmıştır. Fransız Devriminden İslam Devrimine kadar hepsinin ittifaklar temelinde başarı kazandığı açıktır.
Kısaca kendini sosyalist ve demokratik olarak tanımlayan tüm güçler siyasi alanda her zaman ittifaklar yaparak yürümüşlerdir. Yani siyasette ittifaksız yürüyen bir sosyalizm ve demokrasi yoktur. Bu da Türkiye’de kendini sosyalist ve demokratik olarak gören tüm güçlerin siyasi ittifak yapmasını gerektirmektedir.
Egemen sınıf siyasetinin ittifaka bu kadar önem verdiği ve kendisini iktidar ve muhalefet olarak iki ittifak biçiminde örgütlemiş olduğu mevcut koşullar ise tüm sosyalist ve demokratik güçlerin ortak bir ittifakta birleşmesini zorunlu kılmaktadır.
Şimdi Türkiye’de Demokrasi İttifakının rolünü ve önemini değerlendirirken işte tüm bu boyutlarda bakmak ve ele almak gerekir. AKP-MHP faşizmi yönetememekte ve yıkımın eşiğinde bulunmaktadır, ondan farklı bir siyaset öngöremeyen Millet İttifakı ne yapsa da toplumdan yeterli destek alamamaktadır, bu durumda AKP-MHP faşizminin alternatifinin bir demokratik yönetim olması gerekmekte ve bu da en geniş sol ve demokratik gücün bir Demokrasi İttifakında birleşmesini ve toplumun karşısına bu temelde çıkmasını gerektirmektedir. Demokratik devrimin başarısı işte buna bağlıdır.
Peki kendisini sol ve demokratik olarak tanımlayan siyasi güçlerin duruşu böyle midir? Böyle olmadığı, ciddi bir parçalı duruşun yaşandığı, hatta çoğu sol partinin kendi başına hareket ettiği ortadadır. İşte aklın önemi burada, yani ciddi akılsızlığın yaşandığı bu durumda ortaya çıkmaktadır. Ortada elli yıl, hatta yüz yıl geçmişi olan sol partiler vardır. Türkiye’de sol parti geleneği daha eski ve de köklüdür. Örneğin TKP, yine EMEP, TİP, Sol Parti (Eski ÖDP) gibi partiler böyledir. Fakat dikkat edilirse söz konusu partilerin hepsi tek başınadır. Bazı tartışmalar yürütülse de bir türlü asgari ilkelerde birleşen bir Demokrasi İttifakı oluşturulamamaktadır. Bu doğrultuda kısmi bir çabayı HDP gösterse de fazla ve istenen sonuca bir türlü gidememektedir.
Halbuki Türkiye sol tarihi de bir ittifaklar tarihidir. TKP’nin durumunu bir yana bırakırsak, örneğin Kızıldere’ye giden eylem bir THKP-C ile THKO ittifak eylemiydi. Bu ittifakın son halkası 1974’te kurulan ADYÖD oldu. 12 Mart 1971 faşizmi karşısında devrimci ve demokratik güçlerin tutumu böyle bir ittifaklaşma oldu. 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi karşısında da FKBDC kuruldu. Kuşkusuz bunların ve benzer ittifakların ömrü kısa oldu. Ancak söz konusu ittifaklar değil, ömürlerinin kısa olması yanlıştı ve mevcut sonucu bu durum ortaya çıkardı. Kuşkusuz ittifaklar sürdürülebilseydi tarihsel gelişmenin seyri farklı olurdu.
Şimdi AKP-MHP faşizmine karşı devrimci güçler tarafından kurulmuş bir HBDH var ve gücü oranında faşizme karşı direniyor. Devrimci mücadele yürütmek isteyenler HBDH ile birleşerek bu amaçlarını gerçekleştirebilirler. Demokrasi cephesinde ise HDP yapılanmasının gelişme sağladığı ve tüm sol ve demokratik güçlerin HDP ile bir Demokrasi İttifakında birleşmesi durumunda özlenen Demokratik Türkiye’ye ulaşılabileceği açıktır.
Peki böyle tüm sol ve demokratik güçleri birleştiren bir Demokrasi İttifakı oluşturulmazsa ne olur? Birincisi AKP-MHP faşizminin ömrü uzar. İkincisi alternatif olarak Millet İttifakının durumu güçlenir. Üçüncüsü Türkiye yaşadığı çürüme ve batış sürecini derinleştirir. Peki sosyalist ve demokratik güçler bu tür sonuçlar mı ortaya çıkarmalıdır? Sözle buna ‘Hayır’ deneceği açıktır. Fakat burada pratik duruş önemlidir ve söz konusu 'hayır' pratik politika kapsamında olabilmelidir. Burada özellikle CHP’nin durumu önemli ve yanıltıcı olmaktadır. Tuhaflık şuradadır: CHP kendisine sol ve demokratik dememekte, gidip İyi Parti gibi bir güçle ittifak yapabilmektedir; fakat bazı sol güçler ısrarla CHP’yi sol ve demokrasi hareketi içinde saymaktadır. Bugün Demokrasi İttifakının zayıf kalmasının ve yeterli hale gelememesinin esas nedeni işte bu tuhaflıktır. Artık bu tuhaflığı aşmanın, CHP’den kurtulmanın, sol ve demokratik güçlerin tümünü bir Demokrasi İttifakında birleştirmenin zamanıdır. Türkiye’nin demokratik geleceği buna bağlıdır. CHP ile sağlıklı ilişki kurabilmek de ancak böyle mümkün olur.
Kaynak: Yeni Özgür Politika