Derazor oyunları deşifre olan TC ve çeteleri…

Derazor saldırıları ile Türk özel savaş kurmayları bir çatışma stratejisini devreye soktu. Derazor’da başlayan ve şimdilik duran sorunlar üzerinde oluşturduğu strateji ile Minbic, Eyn Îsa, Til Temir’e saldırıyor. Saldırıların sürmesi bekleniyor.

Derazor, geçen sene Hesekê’de DAİŞ çetelerinin tutulduğu cezaevinde TC desteği ile girişilen isyana benzer bir duruma sahne oldu. Kısa bir sürede bu durumun, Türk devleti, Suriye yönetimi ve diğer bazı bölgesel güçlerle organize edilen bir saldırı olduğu ortaya çıktı. Derazor’daki oyun şimdilik bitti. Ancak Türk devleti benzeri planları Minbic, Eyn Îsa, Girê Spi ve Til Temir’de sürdürme peşinde.

27 Ağustos’ta QSD’nin Derazor Askeri Meclisi Sorumlusu Ebu Hevla olarak bilinen Ahmed el-Hubeyl ve bazı yardımcılarını gözaltına almasının ardından Derazor’un bazı bölgelerinde karşı saldırılar gelişmeye başladı. Saldırıların başında Ededad Aşireti’nden İbrahim el-Hevl adlı bir kişi yer alıyordu. Ebu Hevla’ya sahip çıkma iddiasında olan bu kişi daha önce de Ebu Hevla’ya yönelik suikast planları yapmıştı.

Bu çeteler Derazor’da saldırılara başlayınca Türk devleti de eşzamanlı olarak Şehba’dan başlayıp, Minbic, Eyn Îsa, Girê Spi ve Til Temir bölgelerine saldırılara başladı. Türkiye ile birlikte Suriye yönetimi, Rusya ve bazı bölge güçleri de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bu oyunun bir parçası oldu.

Çeteler arasında Reqa’dan Begara aşireti adına hareket ettiğini söyleyen Navaf Al Başir de yer alıyor. Bu çeteler, DAİŞ’in en çok hedeflediği Saitat aşiretinin köylerini yağmaladı.

Navaf El Başir, savaş öncesinde Reqa’nın en zengin isimlerinden biriydi. Kendini Begara aşiretinin reisi olarak tanıtsa da başta kardeşleri olmak üzere aşiretin büyük bir kısmı onu lider olarak kabul etmiyor.

El Başir, Reqa’daki fabrikaları Türk devletinin desteğiyle kurmuştu. 2011 yılında Suriye’deki ayaklanma başladığında Türkiye’ye geçerek sözde Suriye muhalefetine katıldı. Türkiye ona Antep ve Urfa’da iki karargah kurdu.

2016 yılında Türkiye’den ayrılarak Rusya’ya gitti, oradan da Tahran’a geçti. Buradan Suriye yönetiminin yanına, Şam’a giden El Başir, buradaki anlaşmaların ardından Derazor bölgesine, Suriye yönetimi tarafından görevlendirildi.

Buradan bakıldığında hem Türkiye, hem İran hem de Rusya’nın adamı olan El Başir’in QSD’ye saldırılarda bizzat yer alması birçok gücün Derazor’da oynanan oyundaki rolünü ortaya koyuyor.

Türk devleti ve Suriye yönetimi adına hareket ettiği ortaya çıkan bir diğer çete de İbrahim Al Hevl’dir. Egedad aşireti adına hareket ettiğini iddia eden, daha önce de Ebu Hevla ile ortaklık kuran bir isim olan Al Hevl, ortağını öldürüp bölgeyi karıştırmak istiyordu. Al Hevl, çatışmalar başlayınca önce QSD’ye karşı durmak istedi ancak karşısındaki gücün kararlı olduğunu görünce, Suriye yönetiminin denetimi altındaki bölgeye geçti.

Egedad aşiretini temsil ettiğini söylese de aşiretin önemli bir kısmı QSD saflarında. Aşiretten onlarca kişi QSD saflarında şehit. Cizire Kantonu Eş Başkanı da aynı aşiretten.

Ancak aynı aşiretten baştan beri TC’nin yanında yer alan ve başta Kürt düşmanlığı olmak üzere Kuzey Doğu Suriye’de yaşayan halklara düşmanlık yapmaktan geri durmayanlar da var. Bunların başında da Abdulcabbar El Egedi adlı kişi yer alıyor. Egedi ÖSO içinde yer alan ve merkez karargahı Türkiye olan bir çete başıdır. ÖSO içindeki yaklaşık 60 çete başı ile 24 Haziran 2013 günü Antep’te toplantı düzenlenip ‘El Şimal Mücahitleri Operasyon Odası’ kurdu. O toplantıda “Kürtler bölgeden temizlenmeli” diyerek harekete geçti. 27 Temmuz 2013 yılında Halep’in Sefire bölgesine bağlı Til Hasil ve Til Eran’ı hedef aldı. Saldırılarda 62 kişi katledildi, 176 kişi de yaralandı. Kürtlerin tamamın da Til Eran ve Til Hasıl’dan göçertilmişti. Aynı Egedi, DAİŞ’in Eyül 2014 yılında Kobanê’ye saldırmasından sonra Türk devletinin ısrarıyla peşmergelerle birlikte Kobanê’ye gönderilen çeteler arasında da yer aldı. Egedi bir hafta sonra Kobanê’den kaçtı.

Egedi’yi halihazırda aşireti de tanımıyor ve lanetliyor.

DERAZOR NEDEN HEDEF ALINDI?

Derazor’un hedef seçilmesinin birçok nedeni var. Bu listenin en başında coğrafi konumu yer alıyor. Bölgesel ve uluslararası güçler konumu nedeniyle buraya hakim olmayı önemli görüyorlar. İkinci neden ise bölgedeki aşiretçi yapı. Bazı aşiretlerin parçalanıp iktidar ve para ile kendi taraflarına çekme imkanı bulan güçler oyunlarını burada yoğunlaştırıyor.

Bir diğer neden ise bölgedeki zengin yeraltı kaynakları. Cizire’den sonra en çok petrol yatağına sahip olan bölgede birçok güç bu kaynakların denetimini sağlamak için mücadele halinde. Bu petrol yatakları şu anda QSD’nin kontrolünde. DAİŞ’ten bu bölgeyi kurtaran QSD, bu nedenle hedef haline getiriliyor.

Örneğin DAİŞ bölgeyi elinde tutarken hiçbir müdahalede bulunmayan Rusya, bölgede QSD’nin eline geçtiğinde ilk iş olarak ham petrol depolama ve nakil tesislerini hedefleyerek imha etti.

Derazor’da halen uyuyan birçok DAİŞ hücresinin bulunması da bölgesel ve uluslararası güçleri iştahlandırıyor. Zira birçok güç QSD ile uluslararası koalisyon arasındaki işbirliğine karşı bölgedeki DAİŞ hücrelerini canlandırmaya çalışıp, Kuzey ve Doğu Suriye’de kurulan sistemi hedefliyor.  Bu güçler arasında Türkiye ve Erdoğan da başı çekiyor.

Türkiye bugün QSD ile Araplar, Arap aşiretleri ve Kürtler ile Arap Aşiretleri arasında çatışmalar olduğunu göstermeye çalışıyor. Sadece göstermek değil, Türk devletinin temel amacı ve hedefi böyle bir çatışmayı yaratmak. Bununla oluşturulan Kuzey Doğu Halklar sistemi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çözümleyici, herkese özgürlük, bir arada ve kardeşçe yaşama, demokratik özgür bir ortamda yaşama paradigması boşa çıkarılmak isteniyor.

Derazor saldırıları ile Türkiye ve özel savaş kurmayları denetimlerindeki çetelerle bir çatışma stratejisini devreye soktu. Derazor’da başlayan ve şimdilik duran ve çözüm aranan sorunlar üzerinde oynadığı oyun ve oluşturduğu strateji ile çeteleri Minbic, Eyn Îsa, Til Temir’e saldırıyor. Bu saldırıların önümüzdeki dönemde de sürmesi bekleniyor. QSD ise buna göre tedbir alıp, bu oyunları boşa çıkarma çabasında.