Seçimlerin ardından yeni kabinenin açıklanmasıyla bazı değişiklikler de gündeme geldi. Örneğin MİT müsteşarı Hakan Fidan dışişleri bakanı olurken, Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın ise MİT’in başına getirildi. Peki, bu değişim sadece Erdoğan’ın “sır küpüm” dediği Fidan’ın politikaya atılması için yapılmış bir hamle miydi? Ya da MİT’in başına getirilen Kalın’ın istihbarat ile olan geçmişi neydi? Bu soruların cevaplarına iki ismin de dâhil olduğu bazı olaylara ve politikalara bakarak cevap bulmaya çalışacağız.
DIŞ POLİTİKADA MİT
MİT’in Libya’dan Kafkaslara ve Suriye’ye kadar uzanan operasyonları ve başka bir deyişle dış politikanın istihbaratlaştırılmasına en büyük katkı sağlayan Fidan’ın dışişleri bakanı olarak atanması MİT’in politikasından çok ayrı bir yere düşmüyor. Zira Hakan Fidan dış politikada kriz yaratan bir olayla ilk olarak gündeme geldi. 2013’te İsrail ile yaşanan ajan krizinin önemli figürlerinden biriydi Fidan. İsrail istihbarat servisi olan MOSSAD’ın 10 ajanının İran’a ihbar edilmesiyle gündeme gelen Hakan Fidan için dönemin Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, “Türkiye'yi yöneten AK Parti hükümeti diktiği Fidan'ı sökmez, söktürmez” sözlerini kullanacaktı. Fidan için öne sürülen bu iddia ise ABD basını tarafından ortaya atılmıştı. Buna ilişkin bir açıklama yapan İsrailli yetkililer bu haberin kendilerinden çıkmadığını söylese de, Türkiye iddiaları yalanlamadı diye de şerh düşmüştü.
Fidan’lı dış politikanın ‘istihbaratlaştığını ise yine aynı kriz üzerine yazan Evrensel Gazetesi başyazarı İhsan Çaralan şöyle dile getiriyordu: “İç politikada “Asayişi sağlamayı” polis gücüyle yapma anlayışı, dış politikada “Küçük kardeşi” MİT’le hizaya getirme en kestirme yol olarak görüldü. Böylece dış politikada istihbarat unsuru (MİT) öne çıkan bir araç oldu. (…) Irak, Suriye, İran, Mısır, İsrail, Lübnan gibi ülkelerle diplomatik ilişkiler ya tümüyle kesilir ya da protokol düzeyine inerken istihbarat örgütü üstünden bu ülkelerdeki “muhalif” mezheplerle ve siyasi çevrelerle ilişkiler arttı. Özellikle de Suriye ve Irak’ta çeşitli Sünni gruplar ve şeriatçı örgütlerle girilen ilişkilerin istihbarat örgütü üstünden olması ve devletlerle olağan diplomasinin sınırlarının iyice daralması MİT’i, en azından bölgedeki ülkeler bakımından dış politikanın asli unsuru haline getirdi.”
LİBYA’DAKİ MİT’ÇİLER VE MİT TIRLARI
İhsan Çaralan’ın bahsettiği MİT’in bu faaliyetlerine en önemli iki örnek, Libya’da ölen MİT çalışanları ve de Suriye’de cihatçılara giden MİT tırlarıydı. AKP ve Erdoğan özellikle Ortadoğu’da İslam lideri olmak için çıktığı bu yolda cihatçılarla kurduğu bağı MİT üzerinden yürüttü. Özellikle Suriye’deki cihatçı çetelerin desteklenmesi bizatihi MİT tarafından yapıldı.
1 Ocak 2014'te Hatay'da, 19 Ocak 2014’te de Adana Ceyhan’da MİT ait ve içinde Suriye’ye gitmek üzere askerî mühimmat bulunan TIR'ların durdurulmasıyla ortaya çıkan olayda polis raporuna göre; tıbbi ilaçların altına gizlenmiş 1.000 havan topu, 1.000 havan topu mermisi, 50 bin makineli tüfek mermisi ve 30 bin ağır makineli tüfek mermisi bulundu. Skandalın ardından tırlarda silah olduğu reddedildi. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, tırlarda bulunan malzemeler ile ilgili “Vallahi o TIR’lar Türkmenlere gidiyordu” dedi fakat önemin AKP dış ilişkilerden sorumlu başkan yardımcısı Yasin Aktay ise tırlarda silah bulunduğu ima etmiş ve bu silahların DAİŞ’e karşı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu’na gittiğini belirtmişti.
Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme tezkeresinin 2 Ocak 2020’de mecliste geçmesinin ardından Erdoğan’ın 22 Şubat’ta İzmir’de yaptığı bir konuşmada “Birkaç tane şehidimiz var. Ama şunu da söyleyeyim ki, o birkaç tane şehidimizin karşılığında da 100'e yakın orada o lejyonerlerden etkisiz hale getirdik” demesi ile burada ölenlerin kimlikleri gündeme geldi. İlk olarak 22 Şubat 2020’de Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel, Libya’da hayatını kaybedenlerin MİT ajanı olduğunu açıkladı. Aynı haber Yeni Yaşam Gazetesi’nde de yer alırken Ümit Özdağ da 26 Şubat günü meclisten MİT elemanlarının adını açıkladı. Bu olayın sonunda ise gazeteciler Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılıç, Aydın Keser, Mehmet Ferhat Çelik tutuklanarak, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama, istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçuyla yargılanmaya başladı.
ABD MİT’İ UYARDI
MİT’in basına yansıyan bazı olaylarından biri bunlar ama özellikle Rojava’ya yönelik MİT operasyonları, Hewlêr ve Silêmanî'deki suikastlar da MİT’in dış politika ile nasıl angaje bir hat izlediğinin bir başka göstergesi. Bunlardan bir tanesi de geçtiğimiz yıl MİT’in Suriye’deki operasyonlarına dair gündeme gelen bir olaydı. CIA Direktörü William Burns'ün, 2022’de MİT Başkanı Hakan Fidan ile görüşerek Türkiye’nin Suriye'ye yönelik hava harekâtına ilişkin uyarıda bulunduğu iddia edildi. Bu iddianın merkezinde ise SİHA saldırılarının ABD personelini tehlikeye attığı iddiasıydı. Zira Türkiye o dönem yine Suriye’ye kara harekâtı söylemini artırmış fakat ne ABD ne de Rusya’dan yeşil ışık alamamıştı. Kara harekâtı izni alamayan Türkiye Rojava’ya yönelik sayısız hava harekâtı yaparken onlarca sivili de katletti.
Yeni kabinede dışişleri bakanı olan Hakan Fidan’ın MİT müsteşarı olarak görev yaptığı bu yılların genel bir toplamına baktığımızda, Fidan’ın bölgesel birçok meseleye müdahale ettiğini görmek mümkün. Bu müdahalelerin uluslararası ilişkilerdeki deyimiyle ‘hard power’, yani ‘sert güç’ ile yapıldığı da dikkat çekiyor. Bölgesel politikanın batı değil ama geniş Ortadoğu ile kurulduğunu söyleyerek buna Kafkasları da eklememiz mümkün. Peki, yıllar içinde neo-Osmanlıcılık, komşularla sıfır sorun adlı stratejilerle şekillenen ve MİT aracılığıyla da istihbaratlaşan dış politikanın Fidan’lı dışişleri bakanlığı ne getirecek? Erdoğan daha önce bölgeyi MİT eliyle dizayn eden Fidan’la yine batıya değil, geniş Ortadoğu’ya yönelik bir dış politika hattı mı izleyecek? Suriye’de başlayan normalleşme ve kısmen Libya, Mısır gibi ülkelerle de diplomasinin artmasıyla Hakan Fidan yeni dış politikanın önemli bir figürü mü olacak?
SOFT POWER YA DA HAVUÇ-SOPA
Fidan’dan boşalan koltuğa gelen İbrahim Kalın, Türkiye’nin özellikle MİT eliyle konsülde ettiği ve ‘sert güç’ (hard power) stratejisini izlediği bu bölgesel alanda nasıl bir hat izleyecek? Kalın’ın 2009’da Ahmet Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olmasıyla boşalan dış politikadan sorumlu başbakan başdanışmanlığı koltuğuna oturmasının hemen ardından 2010’da kaleme aldığı ve Eski ABD Savunma Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Joseph S. Nye’nın ‘soft power’ kavramına dair bazı değerlendirmeleri var. Nye’nın ‘Yumuşak Güç’ olarak da Türkçeye çevrilmiş bu kavramı İbrahim Kalın ‘ince güç’ olarak tercüme ediyor ve şunları söylüyor: “Nye’e göre bir şeyi elde etmenin üç yolu var. Ya kaba kuvvet kullanarak zorbalık yaparsınız, ya karşınızdakini satın alırsınız ya da onu ikna edersiniz. Birincisi askeri yöntemler kullanarak karşınızdakini dövmek, ikincisi ise ‘havuçla’ karşınızdakini satın almak manasına geliyor. İnsanlık tarihinde ve uluslararası ilişkilerde bunların mebzul derecede örneği var. Bazen ikisi birden aynı anda karşınıza çıkabiliyor. Art arda gelen Amerikan yöntemlerinin Ortadoğu politikaları bunun tipik bir örneği. Peki karşınızdakini kandırmak değil, samimi olarak ikna etmek istiyorsanız, bunu nasıl yaparsınız? Bunu ancak adil, akıllı ve inandırıcı politikalar izleyerek yapabilirsiniz.”
Kalın 13 yıl önce kaleme aldığı yazıda ‘ince gücü’ tanımlarken, Suriye savaşının başladığı bu yıllarda dış politikayı ‘soft power’, ‘havuç- sopa’ ya da ‘hard power’ değil ikna üzerinden adil bir politika savına dayanarak ortaya atıyordu. Sonraki yıllar dış politikada Kalın’ı haklı çıkarmadı. Şimdi başına geldiği MİT’in sert güç ile sahada bir varlık elde ettiğini de yukarıda anlattık.
ALMANYA: SETA AKP’NİN GÖRÜŞLERİNİ BİLİM VE ARAŞTIRMA ADI ALTINDA YAYIYOR
Peki, dış politikada görev almış Kalın’ın istihbarat ile nasıl bir ilişiği olabilir? İbrahim Kalın, tarih ve İslam felsefesi üzerine akademik çalışmalarını tamamladıktan sonra ilk olarak Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) 2005 ve 2009 yıllarında ‘kurucu başkanlık’ görevini yaptı. SETA adı ise 2019’da hazırladığı rapor ile hem Türkiye gündeminde hem de 2021’de Almanya gündemindeydi. Almanya’daki federal hükümetin, liberal Hür Demokrat Parti (FDP) meclis verdiği soru önergesine yanıtta, AKP’nin ve MİT’in 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında Almanya’daki faaliyetlerini güçlendirdiğine işaret etti. Bu faaliyetlerin sivil toplum kuruluşları yoluyla kamuoyu oluşturma çabası olarak kaydedildiği cevapta, Türkiye’nin istihbarat ve lobicilik çalışmalarında ilk kez SETA’ya da yer verdi. Öte yandan 2019’da SETA’nın hazırladığı “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” adlı raporda gazetecilerin bilgileri yer almış ve bu rapor fişleme olarak Türkiye’de tartışılmıştı. Yine Almanya federal hükümeti, bu soru önergesinden önce 2019’da Sol Parti’nin SETA hakkında verdiği başka bir soru önergesine kuruluşun Albayraklar tarafından finanse edildiğine değinmiş, İbrahim Kalın’ın yanı sıra Fahrettin Altun’un da burada daha önce çalıştığını belirtmişti.
Kabine değişikliğinin tartışıldığı şu günlerde Fidan’ın Erdoğan sonrası için bir figür olduğu dillendirildiği gibi Kalın’ın neden MİT müsteşarı olduğuna dair birçok soru işareti de var. Ama hem MİT faaliyetinin büyük oranda dış politikada, özellikle de batı dışında kalan bölgesel alanda bir role sahip olması, hem de lobiciliğe uzak olmayan bir kuruluş ve dış politika kökenli olması açısından Kalın’ın bu görevde tamamlayıcı bir unsur olması söz konusu. Her ne kadar kendisi neo-Osmanlı değiliz ya da adil dış siyaset tanımı çerçevesinde bir strateji kursa da, Fidan’dan devralınan ‘dış politika ve istihbarat’ ilişkisinin devam edeceğine dair güçlü emareler duruyor.