Duran Kalkan: Parti bir yaşam bütünlüğüdür
PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, PKK’de partinin anlamı ve nasıl olduğunu anlattı.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, PKK’de partinin anlamı ve nasıl olduğunu anlattı.
Duran Kalkan, PKK-online sitesinde yer alan yazıda, kuruluşundan günümüze PKK’de nasıl bir partileşme yaşandığını, reel sosyalizmden farklı olarak nasıl bir anlayış geliştirildiğin anlattı.
Kalkan’ın yazısı şöyle:
“Önderlikte yaşam, bir devrimci mücadeledir
Önderlik “Kimse benden köleliğe özgürlük istemesin, köle Kürt’ün nesini seveceksiniz” dedi. Ona karşı “savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir” ilkesini getirdi. Özgürleştiği, özgürlük mücadelesi verdiği ve kazandığı oranda Kürt’ün sevilecek değerleri olabilir. Bu önemli bir ilkeydi.
Bazıları devrimciliği köleye ağıt yakmak olarak algılıyorlar. Ezilene ve emekçiye yaklaşımları da öyledir. Oysa Önderlik onu reddetti. “Köle özgürleşmeden muhatap bile alınmamalı” dedi. Bu biçimde köleliği meşruiyet dışına itti. Ezilene methiye dizmedi. Fukaralık üzerinde özgürlük olmaz. Fukaranın sevilecek yanı, esas alınacak bir yanı olmaz. O sevilmeyi, sayılmayı ancak iradeli, özgür hale geldiği zaman kazanır.
İdeoloji yaşam demektir. Nasıl yaşıyorsan düşüncen odur. Önderlik nasıl yaşıyorsa ideolojisi odur. Önderlik ideolojisi yaşam özellikleridir. O ideolojiye katılacaksan Önderliğin yaşam ilke ve ölçülerine katılacaksın. Benimseyeceksin ve öyle katılacaksın. Yapmıyorsan tam katılamamışsın demektir. Bu başta böyle değildi. Böyle bir parti yoktu, Önderlik gerçeği böyle değildi. Her birimiz bir biçimde katıldık, yer alık. Önderlik örgütledi, geliştirdi. Bambaşka olan insanları topladı. Giderek Önderlik ölçüleri parti olarak şekillendi. Önderlik adı da tanımı da etkinliği de örgütlülüğü de öyle gelişti. İşte o zaman kendimizi değiştirmemiz gerekiyordu. Değiştirenler partileşti ve yürüdüler.
PKK bir partidir ve PKK’de her yiğidin kendine göre bir yoğurt yiyişi yoktur. PKK kendine göre yoğurt yiyen bir yiğittir. Bir üslubu vardır, bu da Önderlik üslubudur. Kazandıran, başarı getiren üslup odur. Apocu militan olacaksan sen de öyle olacaksın. O öyle Apocu militan, ben böyle Apocu militan olurum, öteki de ötekine göre Apocu militan olsun denemez. Bir parti, kadrolarının ideolojik durumu, partinin yaşamını belirler. Bir kadro ayrı diğer kadro ayrı yaşıyorsa o bir parti olmaz, iki ayrı parti olur. On kişi ayrı ayrı yaşıyorlarsa orada on ayrı parti var demektir. Herkes istediği gibi olsun ama parti bir olsun. Öyle olmaz, parti bir yaşam bütünlüğüdür. Önderlik hareketi, Apocu militanlık o yaşam ilkelerine göre olmak demektir. O nedenle birisi komün yaşamını sürdürdü, birisi evine gider; birisi fedailik yapar, diğeri yaşamına bakar biçiminde olmaz. Öyle oldu mu her farklılık ayrı bir parti olur. Eğer biz Önderlik yaşam ilke ve ölçülerinden bir konuda bile farklıysak, birimiz ayrıysak ayrı bir partiyiz.
Önderlikte kölelik karşısındaki duruş, düşünce ve irade bağımsızlığı temel bir ilkedir. Sorumluluk, mücadelecilik, değişimcilik temel ilkelerdir. Önderliğe dair çok çeşitli özellikler sayılabilir, ilkeler ortaya koyabiliriz ama daha büyük ilkeler yaşam ölçülerinde ortaya çıkandır. Önderlik yaşam karşısında her zaman coşkuludur. Çoğumuza göre coşku, siyasetten, örgütten uzaklaştığımız, keyif çattığımız zaman olur. Önderlik de ise örgüt işlerini yaparken coşku vardır. Siyasi ideolojik mücadele ve örgüt çalışması yürütmekten zevk alan, heyecan duyan bir duruşu vardır. Yaşamı onunla bütünleştiriyor ve başka bir yaşam aramıyor. Devrimci mücadeleyi yaşam olarak ele alıyor. Çoğumuz devrime katılmışız, devrim olsun da ondan sonra yaşamaya gidelim, diyoruz. Neyi yaşayacağız, devrim dışılığı! Önderlikte böyle değildir. Önderlikte yaşam devrimci mücadeledir.
Düzen, disiplin, giyim kuşam, temizlik, sağlığına dikkat etmek, imkânları doğru kullanmak, her zaman amaca bağlılık, yoğunluk içinde olmak, 24 saatin bir saniyesinde bile ondan kopmamak. Önderlik, “bir saniye amaçtan koparsanız çizgiden kopmuşsunuz demektir. Çizgiden kopan partiden kopmuş demektir. O zaman oportünistsin” dedi. Günün belli saatlerinde siyaset yap belli saatlerinde kendini yaşa, bireyciliğini sürdür. Günün belli saatlerinde partili ol, belli saatlerinde partiden kop. Bu PKK’de olmaz. PKK dışındaki partilerin hepsi böyledir. Reel sosyalist partiler bu temeldeydi. Lenin’in parti ölçütü bu biçimdeydi.
Bu konuda Rusya’da parti üyeliği konusunda sosyalist hareket içerisinde büyük tartışmalar yaşandı. Tartışma hangi çerçevedeydi: Bir kanat “kendini partili sayan herkes üye olsun. Hiçbir ciddiyeti, resmiyeti olmasın. Bir kişi sokakta gezerken ‘ben filan partiliyim’ diyorsa öyle partili kabul edilsin” diyordu. Lenin bunu reddetti ve bunu aydın yaklaşımı, aydın disiplinsizliği, örgütsüzlüğü olarak ifade etti. Buna karşı olması gereken neydi? Kayıt yaptıracak, günün belli saatlerinde partiye çalışacak. Düzenli ve sistemli aidat verecek, günlük olarak da parti işi yapacak. Bu en ileri parti katılımı sayıldı. Buna da “çelik disiplinli parti” dediler. Lenin’in parti ilkesi bu kadardı. Bizim ilk tüzüğümüz de böyleydi.
Önderlik 1. Kongre’de, Lenin’in tartışmalarından hazırladığı tüzük metnini PKK’nin tüzüğü olarak esas almıştı ve üyelik tanımı da böyleydi. “Programı ve tüzüğü kabul eden, düzenli aylık aidat ödeyen, günün belli saatlerinde düzenli olarak partiye çalışan kişi parti üyesidir.” Aidat ödeyecek paramız yoktu, çünkü işimiz yoktu. Bir de daha o zamandan, daha grup döneminden adım adım oluşan PKK yaşamında günün belli saatlerinde partiye çalışma değil, 24 saat parti çalışmasına katılmak zorunlu oldu. Ancak bu temelde bir örgüt düzene kafa tutan, mücadele eden bir örgüt oluyordu. İlk başta böyle bir anlayış yoktu, diğerleri gibi PKK de belli saatlerde çalışan belli saatlerde kendi işine bakan örgüt olma anlayışıyla işe girdi. Ama Kürdistan’da işler öyle yürümedi. Sömürgeciliğe, soykırıma karşı mücadeleyi o ölçülerde yürütmek mümkün değildi. Öyle oldu mu istediği zaman tutuyor hapse koyuyordu. Öyle bir parti olsaydık adım bile atamazdık. Öyle olacaksın ki, hapse girmeyecektin. Hapse girmemek için de hapishaneye götüren yaşam ölçülerinden kopacaksın. Bu tam bir profesyonellik gerektiriyordu ve bizde profesyonellik 24 saat devrimcilik profesyonelliğine ulaştı. PKK kurulduğunda, kuruluş kongresindeki tanımı böyleydi, pratikte ise tam tersiydi.
PKK’lilik, parti yaşamı, fedai militan çizgi, 24 saat devrimcilik, komünal yaşam... Bunlar hep partileşme sürecinde ortaya çıktı. Özellikle de Ankara’daki ideolojik grup olmaktan Kürdistan’a taşınarak gençlik hareketi haline gelmede netleşti. Partileşme süreci o süreçti. Kürdistan’da örgüt olma kâğıt üzerinde değil çalışarak, mücadele ederek, propaganda düzeyinde bile olsa bir takım iddialarda bulunan, bazı şeylere müdahale eden, yeni bazı şeyler geliştiren bir topluluk haline gelme temelinde örgüt oluşturuyor ve ortama etkide bulunuyor, değiştiriyordu. İşte bu ilkeler, ölçüler de böyle bir süreçte oluştu. Dolayısıyla pratik reel sosyalizmin kadro ölçülerini aştı.
Daha partileşme sürecinde, resmi parti olmadan PKK’deki kadro duruşu ve ölçüleri dünyada var olan partilerin geçer ölçülerini aştı. 24 saat particilik gerçeğini ortaya çıkardı. Fedai militan çizgiye soktu. Neden böyle oldu ve bu nasıl gelişti? İki şeyle bağlantılıdır. Öncelikle bu durum sömürgecilikle, kültürel soykırım rejiminin karakteriyle bağlantılıdır. Kürdistan’a dayatılan sistem öyle bir durumdaydı ki, ona ancak böyle bir devrimcilikle karşılık verilebilirdi. Bir de birçok örnek vardı. Eski direnişler vardı. Mesela tarikatlar, mezhepler temelinde gelişmiş direnişler sonuç almamıştı.
Yine bazı partilere dayalı direnişler vardı. Öyle bir parti ölçütüyle sömürgecilik saldırılarına karşı kesintisiz direniş yürütmek mümkün değildi. Düşman üzerine gelince KDP ülkeyi bırakıp kaçıyordu. Düşman gidince geri geliyordu. Bir direnişi ya da savaşı yoktu. Konjonktür ve koşullara göre hareket ediyordu. Koşullar bir yerde imkân veriyorsa yönetim oluyordu, imkân vermiyor da baskı ve saldırı geliyorsa bırakıp gidiyordu. Öyle bir mücadelecilikle de Kürdistan’da kalıcı bir gelişme yaratmak mümkün değildi. Biraz örgütlenip bir dönem gelişme yaratsa da düşman saldırınca ezip geçiyordu. Sıfıra sıfır elde var sıfır! Taş üstünde taş kalmıyordu. Yeniden bir şey yapınca sıfırdan başlaman gerekiyordu. Dolayısıyla mücadelenin birikimi, gelişmesi ve giderek zafer kazanan bir mücadele haline gelmesi o tarzda mümkün olmuyordu. Onları aşan bir yaşam ve mücadele tarzını Önder Apo geliştirdi. Önderlik tarzı, ilke ve ölçüleri, ideolojisi böyle oluştu. Öyle bir önder olmalısın, öyle bir parti kurmalısın ve öyle bir hareket gelişmeli ki, saldırılar karşısında ezilmemeli, yenilmemeli, geri çekilmemeli, sürekliliği sağlamalı ve kopukluğa imkân vermemeli. Dolayısıyla mücadelenin yarattığı değerleri biriktirerek zafere gitmeyi sağlamalı.
Önderliğin yaşam, hareket, çalışma, örgütlenme, yönetim tarzı da buna göre oluştu. Önderlik gereksiz yere hiçbir zaman ortalıkta çıkıp gezmezdi. Önderlik kişiliğinde keyfiyet, rastgelelik yoktur. 24 saatlik yaşam, onun bütün özellikleri, amacın gerçekleşmesine, başarısına bağlıdır. Kendisini amaç doğrultusunda başarıyla çalıştırmaya bağlıdır. Amacın başarısına hizmet etmek Önderlikte doğrunun ölçüsüdür. Amaca hizmet etmiyorsa zararlı ve yanlıştır. Amaç bağlılığı tutku düzeyindedir, aşk düzeyindedir. Öyle pamuk ipliğiyle bağlı değil, intiharvari bağlı da değildir. Kendini yok etmeyeceksin, sen kazanacaksın. Kazanmanın ve başarmanın hareket tarzı, yaşam tarzı, düzeni ve disiplini hep böyledir. Gezecekse de, dinlenecekse de, yiyecekse de, uyuyacaksa da, çalışacaksa da ona göredir. Her şeyini bu temelde yürütüyor ve amacın başarısına bağlıyor. Amaç ne gerektiriyorsa ve kendisinden ne istiyorsa onu yapıyor.
Önderlik partiyi, “özgürlük için fedai çizgisinde mücadele etmek isteyen yiğit insanların meydanı” olarak tanımladı. Partiden sadece mücadele etme sorumluluğu istenir, başka şey istenmez. PKK’nin yaşam ilkeleri ve ahlakı burada oluşuyor. Burada katmak, kazandırmak var, kaybetmek yoktur. Biriktirmek var, tüketmek yoktur. Başka partilerde farklıdır. Mesela KDP’ye memur olur, para alırsın. PKK’ye ise ancak değer katabilirsin. Yurtseveri isen belli bir değer katarsın, militanı isen yaşamını katarsın. Her şeyini katar, kazandırırsın. Bunlar parti yaşamımızın bazı temel özellikleridir.
PKK böyle bir parti haline geldi. Süreç bunu gerektirdi ve adım adım geldi böyle bir çizgiye oturdu. Maraton koşusu gibi bir mücadele içerisindeydi ve durmaya asla fırsat vermedi. Birdenbire görüldü ki, parti ilke ve ölçüleri buna göre oluşmuş, devrimci militan kadro ölçüleri buna göre oluşmuş. Böyle oldu, derken yanlış anlaşılmamalıdır. Hiç fark ettirmeden birisi sihir yaptı da böyle bir duruma gelindi ya da kısa sürede bu duruma gelindi sanılmamalıdır. Zorlu aşamalardan geçe geçe, çok sert bir ideolojik-örgütsel mücadeleyi, siyasi-askeri mücadeleyi yaşaya yaşaya bu hale geldi.
Son noktayı koyan neydi? Bir; zindan direnişçiliği, 12 Eylül faşizmine karşı nasıl mücadele edilebileceğini ortaya koydu. 12 Eylül faşizmi PKK’lileri idam edemedi. Öyle bir şey yaparsa devrimci mücadeleyi alevlendirmekten korktu. İtirafçılığı, her türlü baskı ve işkenceyi dayatarak devrimcilikten, amaç ve partiden koparmaya çalıştı. Ona karşı Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların direnme çizgisi, fedai militan direniş çizgisi gelişti ve Önderlik “partiyi temsil etmek için yeterli bir direniştir” dedi. Esas direnme çizgisini, mücadele çizgisini zindan direnişçiliği belirledi. Zindan direniş mücadelesi bir temel atmış olsa da bunun dışarıda nasıl somutlaşacağı net değildi. İkinci olarak da, 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı’ndan sonra gerillanın kesintisiz geliştirilmesi ve büyütülmesi süreci bu işe son noktayı koydu. Ya bu parti zindan direnişçiliği gibi fedai militan çizgide olur, o zaman gerilla büyür ve gelişir ya da fedai militan çizgiden uzaklaşır, reel sosyalist partilerdeki gibi belli zamanlarda partiye ve mücadeleye katılan, dolayısıyla düzen yaşamını bir biçimde yaşayan, devrim dışında ayrı bir yaşamı esas alan kadro olunur. O zaman da gerilla çöker, gerilla devam etmez ve yenilir.
3. Kongre aslında böyle bir çelişkinin en son odaklandığı ve çözüm bulduğu yerdi. Öyle bir noktada Önderlik bütün o eski ilişkileri, reel sosyalist ölçülerden gelen ama bir yerde düzen ölçülerine bulaşmış konumda tutan bütün yaşam ilke ve ölçülerini çözdü. O bağları kopardı, dağıttı. Bu sonuç gerillanın devamını ve büyümesini getirdi. Gerillayı zindan direnişinin fedai çizgisine oturttu. Öyle olabilmesi için düzenden tümden kopmak gerekti. Düzenin ilkelerinden, ölçülerinden, memurvari yaklaşımdan, aile düzeninden tümden kopmayı gerektirdi. Gerilla yürümese özgürlük devrimi gelişmeyecek, amaç başarılmayacaktı. Önderlikteki amaç bağlılığı işte bütün bu ilişkileri sorgulamaya, bunların devletle, düzenle, iktidarla bağlarını tarihsel olarak gelişim sürecini sorgulamaya götürdü ve düzenden kopuşu çok daha köklü bir çizgiye oturttu. Özgürlük çizgisini ve kadın özgürlük çizgisini bu temelde geliştirdi. Bunlar pratik mücadele içerisinde adım adım böyle bir kadro duruşunun ve parti yaşamının ilke ve ölçülerinin önemli gelişim süreçleri oldu.”