Efrîn örneği ve KDP’nin yanılgısı

Efrîn’de işgale aktif katılmış olan ENKS’nin büro açmasına bile izin vermeyen Türk devleti, PKK’yi zayıf düşürürse sıra KDP’ye de gelecek ve tüm Kürdistan’ı işgal edecektir.

Efrîn, KDP yetkililerinin propagandasının aksine sadece PKK’nin değil, tüm Kürtlerin hedef alındığının en somut kanıtıdır.

KDP’nin bugün Güney Kürdistan’da PKK ve Türk devletine yaklaşımı, 2012’de başlayan Rojava Devrimi’ne yaklaşımından ve KDP güdümündeki ENKS’nin Efrîn işgalinde oynadığı rolden farklı değil. Güncel olarak Mesrur Barzani ve birçok KDP yetkilisi, PKK’nin Güney Kürdistan’ın statüsünü hedef aldığını, Türk devletinin sadece PKK ile sorunu olduğunu, diğer Kürtlerle sorunu olmadığını ve Türkiye’yi Güney Kürdistan’a PKK’nin çektiği propagandası yapıyor.

PKK’yi Güney Kürdistan’da misafir olarak yansıtmaya çalışan ve her fırsatta PKK’ye, “Güney Kürdistan topraklarından çık” diyen KDP’nin tek hedefinin kendince Güney Kürdistan’daki egemenliğini koruma olduğunu varsaydığımızda da karşımıza Rojava Devrimi’ne yaklaşım gerçeği bir paradoks olarak çıkıyor.

ENKS ve bağlı olduğu KDP, Rojava Devrimi’nin başlangıcından itibaren PYD’yi Suriye rejim yanlısı ilan etse de hep karşı devrimci rol oynayarak, Türkiye ve çetelerle birlikte hareket etti. ENKS, Efrîn işgalinin hazırlanması ve Efrîn işgalinde aktif yer alsa da Türk devleti Efrîn’de ENKSli Kürtleri de hedef aldı. Efrîn’de yaşananlar bugün direkt KDP eliyle Güney Kürdistan’da da tekrarlanmak isteniyor. Türkiye, Efrîn’de Kürtlere karşı etnik temizlik uyguluyor, demografiyi değiştiriyor ve Kürt tarihine ait ne varsa yok ediyor. Aynı durum, KDP ortaklığıyla Güney Kürdistan’da da yaşatılmak isteniyor. Kürdistan parsel parsel satılırken Suriye’deki çeteler Güney’e yerleştiriliyor.

KÜRT GÜÇLERİ İLE HAREKET ETMEDİ

Suriye iç savaşının başlaması ardından 24 Ekim 2011’de Barzani öncülüğünde kurulan ENKS de tıpkı güdümünde olduğu KDP gibi Kürt güçlerle birlikte hareket etmek yerine Türkiye güdümündeki güçlerle birlikteliği seçti. Rojava’da Kürtlerin çoğunluğu TEV-DEM öncülüğünde örgütlendi. TEV-DEM kendilerini muhalif olarak adlandıran güçler ve Suriye rejimi arasında gelişen savaşa taraf olmadı ve bunlar arasındaki savaşın Rojava şehirlerine taşınmasını istemedi. Fakat ENKS bu grupların Rojava şehirlerine girmesini dayattı.

ROJAVA DEVRİMİ’Nİ TANIMADI

ENKS, 19 Temmuz 2012’de Suriye rejim güçlerinin şehirlerden çıkarılmasıyla başlayan Rojava Devrimi’ni tanımadı, karşı devrimci bir rol oynadı. Devrimin başlamasından kısa süre önce Çekdar isimli genç, ÖSO ve İhvan guruplarının Efrîn’e girmesine karşı çıktığı için ENKS bünyesindeki Azadî’ye bağlı bir aile tarafından işkenceyle katledildi. Şehit Çekdar, Efrîn’in ilk devrim şehidi olarak kabul edildi. ENKS grupları, Halep’in iki Kürt Mahallesi olan Eşrefiye ve Şêxmaqsûd’a ilk saldırılarda da yer aldı. Türkiye güdümündeki çeteler, 2012’de Serêkaniyê’ye geldiklerinde ENKS’liler ellerinde KDP bayraklarıyla çetelere “hoş geldin” karşılamasına gitti. Fakat ÖSO çeteleri, ENKS’lilerin ellerindeki bayrakları yere atarak çiğnedi. ENKS, Ağustos 2013’te İstanbul’da Türkiye güdümündeki “Suriye muhalefetiyle” anlaşma imzalayarak, resmi olarak bünyesinde yer aldı. 2014’te herşeye rağmen ENKS-PYD arasında Dihok Anlaşması yapılmasına rağmen ENKS’nin bazı dayatmaları nedeniyle yürürlüğe girmedi.

Federe Kürdistan, Eylül 2014’te Kürt kamuoyunun istemiyle DAİŞ’in Kobanê saldırısına destek amacıyla bir kısım peşmerge gücü gönderdi. Kobanê Direnişi’nin zaferi, YPG ve PYD’nin dünya çapında ilgi görmesi ardından, yani 2015’ten itibaren KDP, Güney ve Rojava sınırına hendekler kazmaya başladı. ENKS, bütün bu süreçler boyunca PYD’nin despotik bir yönetim ve rejim yanlısı olduğunu öne sürdü; üstelik tüm uluslararası güçlere Rojava Devrimi’ni şikayet etti.

EFRÎN İŞGALİNDE AKTİF ROL ALDILAR

Mesut Barzani’nin Eylül 2017’de Güney Kürdistan’da gerçekleştirdiği “Bağımsızlık Referandumu” ardından Irak, Türkiye, İran’ın yine uluslararası güçlerin Kürt karşıtı yaklaşımları netleşti. KDP, Irak’taki tartışmalı bölgelerden çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen güdümündeki ENKS’nin Rojava yaklaşımı değişmedi. QSD ve bünyesindeki YPG-YPJ güçleri DAİŞ’i Kuzey-Doğu Suriye topraklarından söküp atmak için başarılı bir mücadele yürütürken ENKS de Efrîn işgali için Türk devletine paralel bir diplomasi yürüttü. ENKS’nin öncüleri, Efrîn işgali öncesi birçok Avrupa ülkesi, Rusya ve ABD’ye diplomatik ziyaretler gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerde PYD, YPG, YPJ’yi şikayet ettiler.

Efrîn işgal saldırısı sürecinde bugün Türk devletinin Güney Kürdistan’a geliştirdiği işgal saldırılarında olduğu gibi KDP ve ENKS’den herhangi bir kınama açıklaması gelişmedi. Aksine bazı ENKS yetkilileri, kendilerine bağlı 4 silahlı gurubun Efrîn’de işgalci Türk ordusu ve ‘SMO’ adı altındaki çeteler koalisyonuyla birlikte YPG’ye karşı savaştığını açıkladı. Efrîn’in tümden işgal edildiği gün olan 18 Mart 2018’de Antep’te MİT koordinesinde ENKS’li Hasan Şindi vb. kişilerin de katılımıyla “Efrîn Kurtuluş Kongresi” olarak adlandırılan bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıdan, “Efrîn Sivil Meclisi” adında kontra bir oluşum çıkarıldı. Efrîn’den Türk devleti ve SMO çetelerinin işgali nedeniyle halkın büyük bir bölümü çıkmak zorunda kalırken ENKS yöneticisi Fuat Aliko, 29 Mart 2018’de Rudaw’a konuşarak, “Efrîn’i artık Efrînliler yönetecek” dedi. 18 Mart’ta Efrîn’in işgaliyle şehre giden bu kontra meclisin ENKS’li elemanları çetelerin baskıları nedeniyle birkaç ay sonra şehirden çıkarak yeniden Güney Kürdistan ve Avrupa’ya yerleşti. Tüm bunlara rağmen Türk devletini desteklemeyi ve Rojava Devrimi’ni karalamayı sürdürdüler.

GÜNEY’İN İŞGALİNE DE KARŞI DURMUYORLAR

Efrîn, 3 yıl 3 aydır Türk devleti ve çetelerinin işgali altında. Ekim 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî’de benzer şekillerde işgal edildi. Türk devleti, Aralık 2017’den itibaren Güney Kürdistan’daki gerilla denetimindeki bölgeler olan Medya Savunma Alanları’na kalıcı işgal saldırıları düzenliyor. Efrîn sürecinde olduğu gibi Medya Savunma Alanları’na işgal saldırılarında da KDP’nin Türk devletine karşı tepkisini ve işgali kabul etmediğini ortaya koyan bir açıklamasını görmedik. Tam tersine tüm bu süreçlerde PKK’nin Güney Kürdistan’da işgalci olduğunu, Güney Kürdistan topraklarını terk etmesi gerektiğini, Türkiye’yi Güney Kürdistan’a PKK’nin çektiğini ileri sürdüler.

Neçirvan Barzani’nin Eylül 2020’de Türkiye ziyareti ardından KDP, Güney Kürdistan-Rojava sınırına takviye güçler gönderdi. Birçok yeni mevzi yaparak sınırı boydan boya kuşattı. Bu tarihlerden itibaren Bêxeyr Dağı’na Türk devletiyle birlikte Dêrik sınırını gözlemek için bir keşif üssü yapıldı. Şubat 2021’de Türk devletinin Garê işgal saldırısı süreciyle aynı gece Dêrik sınırına 1000 civarı Gulan gücü gönderildi.

İŞGALİN ZEMİNİ HAZIRLANIYOR

KDP ve ENKS tarafından Efrîn işgal sürecinin zemini nasıl hazırlandıysa şimdi de Güney Kürdistan işgalinin zemini hazırlanıyor. Türk devletinin Metîna, Avaşîn ve Zap’a 24 Nisan’da başlattığı işgal saldırılarıyla birlikte KDP yetkilileri de Kürt düşmanı konsepte her zamankinden daha fazla dahil oldu. Federe Kürdistan Başbakanı Mesrur Barzani, Metîna işgal saldırısının başlamasından dört gün sonra Türk devletinin Kürtlerle değil sadece PKK ile sorunu olduğunu söyledi. Bu sözleriyle 100 yıllık Kürt sorununu inkar eden Barzani, işgali ve saldırıları onayladı.

Bununla da yetinmeyen KDP, Biradost, Zinê Werte, Heftanîn, Garê çevresine güç gönderdiği gibi Metîna alanına da Zerevan ve Gulan güçlerini gönderdi. 5 Haziran’da bir provokasyon geliştirdi. PKK, KCK, HPG, KDP güçlerini vurmadıklarını ve bunun bir provokasyon olduğunu belirtti. KDP yetkilileri ise bir yandan işgalciye karşı büyük bir direniş sergileyen gerillayı kuşatıp diğer yandan işgale tutum almayan Federe Kürdistan Parlamentosu’nu PKK’ye tutum almaya çağırdı. Son günlerde Neçirvan Barzani’nin İngiltere Dışişleri Bakanı ile görüşmesi, Mesrur Barzani’nin Belçika ve Yunanistan temaslarında Türk devletinin Güney Kürdistan işgalini meşrulaştırma ve PKK’yi tasfiye konseptine destek toplama çabası içinde olduğuna dair iddialar geliştiriliyor. Bu durum da Efrîn işgal saldırısı sürecini hatırlatıyor.

TÜRK DEVLETİNİN KÜRT VE KÜRDİSTAN YAKLAŞIMININ GÖSTERGESİ

Mesrur Barzani’nin ve KDP yetkililerinin iddia ettiği gibi Türk devletinin Kürdistan’da geliştirdiği uygulama ve işgal saldırılarını sadece PKK veya PYD’yi değil, tüm Kürtleri hedef aldığının en somut kanıtı Efrîn. ENKS, Efrîn işgalinin hazırlanmasında ve işgalde aktif yer almasına, halen Türkiye güdümündeki Suriye Muhalif ve Devrimciler Koalisyonu (SMDK) bünyesinde olmasına rağmen bugüne kadar şehir içinde bir büro açmasına bile izin verilmedi. Bu durum Türk devletinin iş birlikçiliğini yapan Kürt’e bile tahammülünün olmadığını somut olarak ortaya koydu.

İşgal öncesi Efrîn nüfusunun yüzde 96’sı Kürt’tü, bugün yüzde 27’nin altına düşmüş durumda. Üç yılı aşan işgal sürecinde Efrîn’e Suriye’nin çeşitli yerlerinden ve Suriye dışından 459 bin üzerinde Arap ve Türkmen yerleşimci getirildi. Şehrin işgal edilmesi ardından ENKS’nin kitlesi de çeteler tarafından işkence gördü ve şehri terk etmek zorunda kaldı. Bugün şehirde kalan ENKS’lilere ise polis, istihbarat ve sözde meclislerde yurtsever Kürtlerin istihbaratını toplama görevi verilmiş durumda.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü’nün 2 Haziran 2021 rakamlarına göre; 20 Ocak 2018’den bu yana en az 7 bin 536 insan kaçırıldı, 617 kişi işgalciler tarafından katledildi. 69 kadına tecavüz edildi. 5 kadın da cinsel saldırılar nedeniyle intihar etti. Şehrin doğası, ürünleri, tarihi eserleri talan edildi. İşgalden bu yana 329 bin 600 ağaç kesildi. Kürtlerin tarihi mekanları, doğa talan edilip yok edilirken Osmanlı döneminde yapılan eserler restore ediliyor.

Türk devleti, şehrin yönetimini Hatay Valiliğine bağladığı gibi kendisine bağlı PTT, üniversiteler, telefon hatları vb. kurdu. Türk devleti Efrîn’i de Hatay gibi ilhaka hazırlanıyor.

GÜNEY DE EFRÎN GİBİ PEŞKES ÇEKİLİYOR

Efrîn’de durum böyleyken KDP yetkililerinin halen “Türk devleti sadece PKK’yi hedef alıyor” demesi ve Güney Kürdistan’a geliştirilen işgal saldırılarına destek sunması ulusallıktan ne kadar uzak olduklarını gösteriyor.

KDP, iktidarcı ve Kürt soykırımcılarıyla iş birliği halindeki politikalarıyla Güney Kürdistan’ın geleceğini de tehlikeye atıyor. Son işgal saldırısında Türk askerlerinin, korucuların Metîna, Avaşîn ve Zap’ta ağaçları kesip sattığı yansıdıktan sonra bu durumun KDP yetkililerinin bilgisi dahilinde gerçekleştirildiği açığa çıktı. Dahası, Türkiye Başkonsolosu Hakan Karaçay’ın bu bölgeleri KDP’li yetkililerden satın aldıkları sözleriyle Güney Kürdistan topraklarının parsel parsel satıldığı öğrenildi.

Türkiye’nin Metîna, Avaşîn ve Zap’taki işgal saldırılarına Libya’dan getirdiği bir kısım çete elemanını dahil ettiği herkes tarafından biliniyor. KDP medyası, yayınlarına çıkardıkları KDP’liler aracılığıyla çetelerin sahaya sürülme nedenini de PKK olarak gösteriyor. Bu KDP’nin alışılmış PKK karşıtı dili fakat bu dille kendilerine bağlı ENKS’nin Efrîn ve Suriye’de bu çetelerle hareket ettiği gerçeğini gizleyemez ve sorumluluktan kaçamazlar. KDP’nin gerilla alanlarına yakın bazı bölgeleri Türkiye’ye satmış olmasının açığa çıkması Türkiye’nin bu bölgeye çeteleri yerleştirme planı yaptığı iddialarını güçlendiriyor. Elbette bu da KDP yetkililerinden bağımsız geliştirilen bir durum değil. Mart 2021’de Kürt kamuoyunun tüm tepkilerine rağmen Efrîn’de binlerce Kürt insanına işkence eden çetelerin başı SMDK Başkanı Nasır Hariri, Mesut Barzani ve Mesrur Barzani tarafından karşılanmış ve şer ortaklığı pekiştirilmişti.

KDP’NİN SAVAŞ KARARI TÜM KÜRTLERE ZARAR VERECEK

KDP, 5 Haziran günü Gulan ve Zerevani güçlerini sıcak savaş içindeki gerilla güçleri üzerine göndererek bir provokasyonla açıktan savaşa dahil olmak isterken, 12 Haziran günü Hewlêr’e giden barış heyetinin geçişini engelleyerek PKK’ye karşı savaş kararı aldığını bir kez daha ortaya koydu.

KDP ve güdümündeki ENKS’nin, Efrîn ve Güney Kürdistan pratikleri, aslında bu savaş kararının tüm Kürtlerin geleceğine dönük alındığını gösteriyor. PKK, şimdiye kadar tüm çağrılarıyla bir savaş istemediğini ortaya koymasına rağmen KDP’nin savaştaki ısrarı, önce tüm Kürtlere, sonra Efrîn’de olduğu gibi kendisine de zarar verecek. KDP’yi bu tutumundan dönmeye zorlamak, tüm Kürdistan kamuoyunun görevidir.