Bir halk sözüne göre, zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış. Çünkü, kendisinin hiçbir şeyi olmadığı için, hep varlığı olanı konuşurmuş. Bazı yazıları okuyunca ya da konuşmaları dinleyince insanın aklına bu söz geliyor. Çünkü hep başkalarının yaptıklarını yazıyor ya da konuşuyorlar. Çoğunlukla da karşıt olduklarının yaptıkları üzerinde böyle davranıyorlar. Yani bir yerde karşıtının propagandasını yapmış oluyorlar. Peki kendimizin yaptığı bir şey yok mudur? Üzerinde konuşacağımız ya da yazacağımız hiçbir şey yapmıyor muyuz?
Kuşkusuz böyle yapanlar, bunu ‘değerlendirme yapmak’ adına böyle yapıyorlar. Çoğunlukla da ‘karşıtını teşhir etmek’ amacıyla böyle davranıyorlar. Fakat çok yoğun bir mücadele süreci içinde bulunuyoruz. Böyle bir süreçte sadece değerlendirme yapmak yeterli olmuyor. Bunları pratikleştirmek için eylem yapmak da gerekiyor. Hem de sürecin gerektirdiği düzeyde devrimci ve yurtsever eylemler. Yoksa insan oportünist durumuna düşer.
Diğer yandan, böyle bir süreçte elbette karşıtını teşhir etmek gerekiyor; fakat çok yoğun bir özel savaş yaşandığı için, yapılmak istenen teşhire de dikkat etmek gerekiyor. Çünkü, karşıtı teşhir edeyim derken, onun propagandasını yapar duruma düşme ihtimali de vardır. Eğer dozajı ve üslubu iyi ayarlanmazsa, böyle bir duruma düşmek kaçınılmazdır. Ne yazık ki, böylesi durumlara düşmek hiç de az yaşanmamaktadır. O halde, propaganda yaparken de çok dikkatli olmak lazım.
Unutmayalım ki, propaganda ve ajitasyonun da bir kuralı ve üslubu vardır. Bu işi de sanatkârane bir tarzla yürütmek gerekir. Çünkü hepsi bir amaç için yapılmaktadır. Örneğin insan ilk aklına geleni yazamaz. Okuyucunun anlayamayacağı bir üslup kullanamaz. Çünkü bunlara dikkat etmezse amaca ulaşamaz.
Elbette propaganda ve ajitasyon çalışmasında karşıtı teşhir etmek de vardır ve bu önemli bir görev olmaktadır. Fakat teşhir etmek isterken de dikkatli olmak, teşhir işini yerinde, zamanında ve uygun üslupla yapmak gerekir. Bir de dozajını iyi ayarlamak gerekiyor. Çünkü çok yoğun bir özel psikolojik savaş var. Eğer bütün bunlara dikkat edilmezse, o zaman düşmanı teşhir edeyim derken, onun propagandasını yapar duruma düşülebilir.
Örneğin bazıları ‘siyaset yazıyor veya konuşuyorum’ diye durmadan Tayyip Erdoğan şöyle demiş, Biden böyle konuşmuş, Putin şunları söylemiş, filan devlet böyle yapmış, filan çete şuna başvurmuş deyip duruyor. Hep devlet başkanlarının söyledikleri ve devlet güçlerinin yaptıklarını ifade ediyor. Peki bunlar dışında siyaset yok mu? Toplumsal kesimlerin hiç politik eylemi olmuyor mu?
Yazıp ya da konuşacaksak, hiç olmazsa kendi yaptıklarımızı, halkın ve devrimci-demokratik güçlerin yaptıklarını yazalım veya konuşalım. Eğer bilgilendirme veya teşhir için yapıyorsak da o zaman amaca uygun olmasına dikkat edelim.
Demek ki konuşmak veya yazmak için konu seçmek de içini doldurmak da önemlidir. Değerlendirme veya teşhir amacıyla karşıtlarımızın yaptıkları üzerinde durabiliriz. Ama hep bunu yaparsak, yine içerik ve üslup olarak doğru yaklaşmazsak, o zaman değerlendirme veya teşhir değil, karşıtının propagandasını yapmak ve ona hizmet etmek ortaya çıkar. Çünkü propaganda sadece karşıtını değerlendirme değil, daha çok kendini değerlendirmedir, kendi yaptıklarını yazıp konuşarak bunları kitleler içinde yaymaktır. Tabi bunun için de doğru denge tutturmak yanında, esas olarak bir şeyler yapıyor olmak gerekir.
Yenilik ve gelişme içeren halkın yaptıklarıdır
Kuşkusuz AKP-MHP faşizmine karşı başta gerilla olmak üzere devrimci-demokratik güçlerin ve halkın yaptığı çok şey vardır. Kadınlar ve gençler sürekli mücadele halindedir. Tarihin en anlamlı antifaşist direnişi yaşanmaktadır. Fedai çizgisinde bir gerilla savaşı sürmektedir. Başta İmralı tecrit ve işkence sistemi olmak üzere zulmün her türüne karşı gerçekten de kahramanca direnilmektedir. Peki bunların hiçbir siyasi ve ideolojik anlamı yok mudur? Bunlar propaganda ve analiz değerine sahip değil midir?
Bazılarına göre, bu soruların cevabı olumsuzdur. Çünkü, onlara göre varsa yoksa devletler ve onların başlarıdır. Haber ve siyaset deyince sadece bunları görmektedir. Oysa gerçek haber değeri olan ve anlaşılıp değerlendirme gerektiren devrimcilerin ve halkın yaptıklarıdır. Çünkü yenilik ve gelişme içeren sadece bunlardır.
Dahası, bu yapılanlar bile aslında yetersizdir. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, sadece değerlendirme veya propaganda yapmak yetmiyor; aslında ideolojik, siyasi ve askeri eylemlilik içinde olmak gerekiyor.
Dolayısıyla hep düşmanın zulmünü gören ve onları konuşup yazan olmak yerine, kendisi eylem yapan olmak ve bunları da propaganda etmek gerekiyor. Kürtlerin, kadınların ve Türkiye halklarının yaşadıkları kesinlikle böyle olmayı gerektiriyor. Bunun için çok önemli ve ertelenmez nedenlerimiz bulunuyor.
Örneğin son Şengal saldırılarını ele alalım. AKP-MHP faşizmi uçakla vurup hastaneyi tahrip etmiş, tedavi gören hastaları katletmiş. Özel olarak planlayıp Êzîdî-Kürt halkının önderi ve yasal temsilcisi Saîd Hesen’i katletmiş. Peki şimdi bu olay karşısında ne yapacağız? Sadece açıklama yapıp kınamak yeterli olabilir mi? Etkisi olmayan bazı tepkiler göstermek ciddi bir sonuç verir mi? Böyle vahşi katliamlar karşısında haktan ve hukuktan söz etmek bir anlam taşıyabilir mi?
Kuşkusuz bunlar da gerekli ve anlamlı olabilir. Fakat düşmanın böyle planlı ve vahşi saldırılar yürüttüğü bir ortamda kesinlikle yeterli olmaz. Yeterli hale gelebilmek için ne yapmak gerekiyor? Çok açık ki anında misilleme yapmak ve intikam almak gerekiyor. Bunun için de elbette önceden hazırlığa ihtiyaç var. Önceden hazırlık yapmak için de öncelikle düşmanla savaşı kabul etmek ve bunu kendine görev bilmek gerekiyor.
Beklenti kendini kandırmak olmaktadır
İşte en temel eksikliğimiz burada ortaya çıkıyor. AKP-MHP faşizmi tüm Kürtlere savaş açmış ve nerede olursa olsun Kürtlere saldırıp açık katliamlar yapıyor, ancak her alandaki Kürtler buna göre davranmıyor. AKP-MHP faşist-soykırımcılığına karşı savaşı kendi görevi olarak görmüyor. Bunun için de tedbir geliştirip devrimci eylem yapmıyor. Saldırı ile karşılaşınca darbe yiyor, ondan sonra da açıklama yapıyor, kınıyor ve birilerinden bu saldırıyı durdurmasını bekliyor. Oysa bu saldırıları durduracak kimse yoktur ve söz konusu beklenti kendini kandırmak olmaktadır.
Halbuki Kürtlerin, kadınların ve halkların da gücü var. Gençliğe doğru bir anlayış verilse, her gün her yerde AKP-MHP faşizmine karşı onlarca devrimci eylem yapabilir. AKP-MHP faşizmi Şengal’de hastaneyi vurunca, onlar da İstanbul’da AKP’yi vurabilirler. Saîd Hesen’in intikamını anında İzmir’de alabilirler. Bunlar yapılamaz değildir. Fakat bunun için doğru anlayış, görev bilinci, hazırlık ve inisiyatif gereklidir. AKP-MHP faşizmi bu biçimde saldırırken misliyle cevap vermemek, aslında yurtseverlik özelliklerinde zayıflamak demektir.
Elbette bu durumun ortaya çıkmasında yanlış propagandanın da önemli bir rolü vardır. Hep AKP-MHP faşizminin yaptıkları tartışılır ve yazılırsa, insanlar da ona göre düşünüp yaşar hale gelir. Halbuki AKP-MHP faşizmine karşı geliştirilen eylemler tartışılır ve yazılırsa, o zaman dinleyende eylem yapma bilinci ve isteği ortaya çıkar. Bu durumda hem doğru propaganda konuları seçilmiş olur ve hem de yapılan propaganda örgütleyici ve eyleme geçirici olarak anlam bulur.
Demek ki başkasının yaptıklarını yazıp konuşmak yerine, önce kendimizin yapması ve ardından da bunların doğru propaganda edilmesi gerekir. Doğru devrimci duruş ve pratikleşme bunu gerektirir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika