Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisi ne yaparsa yapsınlar, ne kadar yırtınırlarsa yırtınsınlar, faşizm gemisini yüzdüremiyorlar. Çünkü bir kere delinmiş ve su almış bulunuyor. Yani nasıl haksız ve baskıcı bir diktatörlük olduğunu artık herkes çok iyi görüyor. Özellikle Kürt halkının DAİŞ faşizmine karşı yürüttüğü kahramanca mücadele AKP-MHP faşizminin maskesini iyice düşürerek, somut gerçekleri net bir biçimde herkese gösteriyor. Dolayısıyla Kürt düşmanı faşist belanın sonu artık kesinlikle geliyor. Yani faşizm belası doğduğu mekanda yenilerek, insanlığın bu beladan kurtulma zamanının geldiği açıkça görülüyor.
Dikkat edilirse, faşist şefler Erdoğan ve Bahçeli ne yapsalar da, nereye el atsalar da ellerinde kalıyor ve başarısızlığa uğruyorlar. Bir ABD ve Avrupa’ya yönelip yalvar yakar ediyorlar, ancak umutları bir hafta bile sürmüyor. Bir Rusya ve İran’a koşuyorlar, düşman kardeşlerinden istedikleri sonucu alamıyorlar. Bir Ortadoğu’ya ve Orta Asya’ya koşuyorlar, ancak umutları kursaklarında kalıyor. Bazen hakaret dolu üslupla sağa sola saldırırken, bazen de her şeyi pazarlayıp yalvar-yakar ediyorlar. Ama hiçbiri de su alan gemiyi batmaktan kurtaramıyor. Kısaca AKP-MHP faşizmi hiçbir politikasında başarılı olamıyor. Geriye deli dana gibi sağa-sola saldırmak ve hakaret etmek kalıyor ki, herhalde bu tarzda yaşamanın da sonu gelmiş bulunuyor. Saddam’vari şımarık çocuk gibi her yana saldırma tutumunun AKP-MHP faşizminin de sonunu getireceği görülüyor.
Peki bu durum neden böyledir? Çünkü AKP-MHP’nin Kürt düşmanı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti ve bu temelde yaptıkları çok haksız bir durumu ifade etmektedir. Bu kadar haksız, Kürt ve insanlık düşmanı bir zihniyet ve siyasetin günümüz dünyasında yaşamaması gerekmektedir. İkinci olarak ise Kürtler artık eski Kürtler değildir, Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlük ve demokrasi düşünceleriyle eğitilmiş ve örgütlenmiş, bu temelde tarihin en anlamlı özgürlük eylemlerine kararlılıkla yönelmiş durumdadır. Söz konusu bu bilinç ve eylem faşizmin ipliğini pazara çıkarmakta ve özgür insanlık ailesinden iyice tecrit etmektedir.
Bu gerçek kendini en somut olarak gelişen özgürlük hamlesi karşısında göstermektedir. Faşizmin DAİŞ yüzüne karşı kahramanca mücadele eden Rojava halkının, faşizmin El Kaide yüzüne karşı gösterdiği kararlı tutum da bukalemun gibi renkten renge giren AKP-MHP faşizminin bütün oyunlarını bozmakta ve saldırılarını boşa çıkarmaktadır. Nitekim iç ve İran politikaları gereği Tayyip Erdoğan faşizmine rol vermek isteyen Trump’ın son politik yönelimleri de esas olarak boşa çıkmış görünmektedir.
Diğer yandan AKP-MHP faşizmine karşı “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” zafer hamlesi her alanda yaygınlaşan ve büyüyen eylemlerle gelişmektedir. DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlayan dönüşümsüz açlık grevi eylemleri tüm zindanlara yayılarak yüzlerce tutsağın katıldığı bir kitlesel eylem haline gelmiş durumdadır. Leyla Güven’in direnişi yetmiş gününe yaklaşırken, Güney Kürdistan’daki Nasır Yağız’ın açlık grevi eylemi ise elli beş günü aşmış bulunmaktadır. Zindanlardan Avrupa’ya yayılan eylemlilik bunları takip ederken, bir yandan gerillanın, diğer yandansa halkın geliştirdiği eylem dalgası zafer hamlesini çeşitlendirmekte ve güçlendirmektedir. Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım zafer hamlesi yaygın ve zengin bir eylemlilik düzeyine ulaşmış bulunmaktadır.
Kuşkusuz Leyla Güven şahsında tüm bu özgürlük ve demokrasi direnişlerini bir kez daha yürekten selamlıyor, zafer kazanacaklarına dair sarsılmaz inancımızı belirtiyoruz. Bu direnişler ki, gerçekten tarihin en haklı ve anlamlı eylemleri olmaktadır. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde soykırıma uğratılmak istenen bir halkın özgürlük iradesinin zafer kazanmasını amaçlayarak, aslında tüm insanlığın özgürlük mücadelesi olma konumunu kazanmaktadır. Eylemlerin amaçları o kadar haklıdır ki, adeta eyleme girebilmek için insanlar yarışmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, söz konusu eylem hamlesinde insanlar bedenlerini ölüm açlığına yatırmakta, en büyük tehlikeleri göze almaktadır. Eğer Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü gibi çok haklı bir dava olmasa, insanlar hiç böyle yapabilirler mi?
Tecridi kırıp faşizmi yıkacak olan bu kutsal özgürlük hamlesine, şimdi bir de faşist diktatörlüğe karşı yerel seçim mücadelesi eklenmektedir. Böyle bir seçime giderken, AKP-MHP faşist diktatörlüğü, tıpkı 24 Haziran 2018 genel seçimi öncesi yaptığı gibi yeni işgal saldırıları başlatmaya hazırlanmakta ve Rojava Kürdistan halkımızı bu temelde tehdit etmektedir. Böyle yapınca yerel seçimleri kazanacağını sanmaktadır. Türkiye’deki faşizm o noktaya gelmiştir ki, işgal savaşları içine girmeden ve birbiriyle ittifak yapmadan artık seçim kazanamamaktadır. Başlangıçta “İttifak olmayacak” demelerine karşın, demokrasi cephesinin gücünden korkunca yeniden “Cumhur ittifakı” dedikleri savaş ve soykırım ittifakını canlandırmak zorunda kalmışlardır.
Aslında faşizmin gücü AKP ile MHP’nin birbiriyle ittifak yapıyor olmasından gelmemektedir. Zira söz konusu ittifakın kazandırdığı pek fazla bir şey yoktur. Tersine faşizmin gücü, antifaşist demokrasi cephesinin parçalı ve zayıf olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun da CHP’den ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kaynaklandığı bilinmektedir. Gerçekten de Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP, iktidara alternatif bir muhalefet partisi olmak yerine, iktidara koltuk değneği olan bir parti konumunda kalmıştır. Ne yazık ki yerel seçim sürecinde de CHP bu konumu aşamamış ve AKP-MHP faşizmini tarihin çöp sepetine atacak bir siyasal muhalefet tam oluşamamıştır. Bunu sağlayacak düzeyde bir CHP-HDP ittifakı ortaya çıkmamıştır. Bu durumdan CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nu değiştirecek gücü gösterememesi ile HDP’nin geniş potansiyelini harekete geçirecek güce ulaşamaması sorumludur.
31 Mart yerel seçimine yönelir ve etkili bir faşizmi yıkma hamlesi geliştirirken legal siyaset cephesi bu durumda olsa da, bunlara rağmen yine de başarı getirecek olumlu yönler güçlü bir biçimde vardır. Kuşkusuz bunlardan birincisi, AKP-MHP faşizmine karşı gelişen tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım eylem hamlesidir. Devrimci ve yurtsever öncülüğün böyle etkili bir antifaşist eylem hamlesi yapabiliyor olması, faşizmi yıkarak demokratik zafer kazanmanın en büyük güvencesidir. Böyle bir öncü gücün varlığını asla küçümsememek gerekir. İkinci olarak, siyaset alanı zayıf ve parçalı olsa da, Türkiye toplumunda antifaşist duruş ve yönelim sürekli güçlenmektedir. Faşizmin belli bir kitle tabanı olsa da, Türkiye toplumu esas olarak antifaşisttir.
Üçüncü olarak, HDP gibi Türkiye’nin demokrasi öncülüğünü bağrında toplayan bir demokratik siyaset partisi vardır. Son seçimlerde kazandığı başarılarla rüştünü ispatlamış olan böyle bir partinin varlığı antifaşist demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi açısından önemli bir şanstır. Dördüncü olarak, esasta CHP-İyi Parti ittifakı olsa da, yerel düzeyde bu ittifakın HDP ile yakınlaşmış olması da önemlidir. Beşinci olarak, genel planda KDP ile YNK Yönetimleri Kürt birliğine karşı çıkıyor ve PKK’ye karşı AKP-MHP faşizmi yanında yer alıyor olsalar da, 31 Mart yerel seçimleri için Kuzey Kürdistan’daki belli başlı Kürt partilerinin ittifak yapmış olması çok daha önemlidir. Söz konusu birliğin Kürdistan geneline de yayılması Kürt kamuoyunun ortak talebi durumundadır.
Görülüyor ki, AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratacak bir devrimci eylem hamlesi her alanda gelişirken, aynı zamanda faşizmi sandığa gömecek olan bir seçim süreci de adım adım gelişmektedir. Artık seçim sürecine girilmiştir. Belediye eşbaşkanlık adayları, muhtar ve encümen adayları belirlenmiş, bunlar olabilecek en demokratik bir yöntemle gerçekleştirilmiştir. Şimdi artık her türlü tartışma ve yarışmayı aşarak, belirlenen adaylar etrafında birleşme ve AKP-MHP faşizmini sandığa gömme zamanıdır. Sokak ve sandık mücadelesi birleşecek, halkları ve insanlığı faşizm belasından kurtaracaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika