PKK’nin 44’üncü mücadele yılına girişi vesilesiyle bazı somut tespitlere ulaşan değerlendirmeler yapmıştık. Şimdi miladi 2021 yılının son ayına girerken o tespitleri doğrulayan gelişmeler oluyor.
Ankara, İstanbul, İzmir sokaklarında “Hükümet İstifa”, “Tayyip İstifa” sloganları yükseliyor. 25 Kasım günü erkek-devlet şiddetini protesto eden kadınlar da kitlesel olarak bu sloganları haykırmış bulunuyor.
Bir işe kadınlar el atmışsa artık o iş bitmiş demektir. Yani AKP-MHP faşizminin sonu artık gelmiştir.
Bunu engellemeye Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin gücü yetmeyeceği gibi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun gücü de yetmeyecektir.
Peki neydi temel tespitlerimiz?
Bir, Kürt gerillasının ve halkının, yine Türkiye devrimci-demokratik güçlerinin mücadelesiyle 2021 yılında AKP-MHP faşizmi yenilmiştir, ama henüz yıkılmamıştır.
İki, söz konusu yıkılma 2022 yılında gerçekleşecektir. AKP-MHP faşizmi gidicidir, onu artık hiç kimse ayakta tutamaz.
Üç, AKP-MHP faşizminin bu yıkılışı seçimle de zorla da olabilir. Yani sandıkta da sokakta da gerçekleşebilir. İki ihtimal de geçerlidir ve gerçek devrimci-demokratik muhalefet bu iki olasılığa göre de kendisini hazırlamalıdır.
Şimdi söz konusu bu siyasi değişim süreci başlamış durumdadır. Bazılarının iddia ve ifade ettiği gibi, AKP-MHP faşizminin sandığa gitmemesi ve seçim yapmaması her koşulda geçerli değildir.
Esasen kendi isteğiyle seçim yapmayacağı görüşü doğru olarak görülmektedir. Fakat her şey de Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli’nin paşa gönlüne göre olmamaktadır.
Türkiye halkları ile dış siyasi güçler dayatırsa AKP-MHP yönetimlerinin tıpış tıpış sandığa gideceği açıktır.
Nitekim bu yönlü belirtiler oluşunca Türkiye hemen seçim olacakmış gibi bir hava içine girmektedir.
Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli istedikleri kadar “Seçim zamanında olacak” desinler. Siyasi süreç olgunlaşırsa tüm bu sözler unutulacak ve istemeseler de sandığı kurmak zorunda kalacaklar.
Bu noktada şu belirlemeleri yapabiliriz. Başta ABD ve NATO olmak üzere dış güçler Tayyip Erdoğan’ın değişmesini isteseler de henüz tam dayatma durumunda değiller.
Kürtlerin ve Türkiye halklarının antifaşist demokrasi mücadelesi AKP-MHP faşizmini darbeleyip planlarını boşa çıkarsa da, henüz onu yıkacak güce ulaşmamıştır.
İşte böyle bir durumda AKP-MHP faşizminin sandıkta yıkılabilmesi için iç siyasi muhalefetin bunu yapabilecek netlik, kararlılık, birlik içinde ve güçte olması lazım. Seçimi geciktiren işte bu iç siyasi muhalefetin yaşadığı zayıflık oluyor.
Dikkat edilirse, mevcut durumda sokağa çıkıp “Hükümet İstifa” diye haykıran kitleler de, bu çağrıyı şimdilik seçimin önünün açılması talebiyle yapıyor.
Fakat başta mevcut CHP Yönetimi olmak üzere diğer parti yönetimleri bu çağrıya ve talebe bile sahip çıkamıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, böylesi her durumda halkı sokağa çıkmamaya ve faşizm karşısında evinde pasifçe kalmaya çağırıyor. İyi Parti yönetiminin de, AKP’den kopan DEVA ve Gelecek partilerinin de tutumu bundan farklı değil.
Aslında AKP-MHP’nin kendisi ayakta kalmıyor, sözde ona karşı olanların bu durumu ve tutumu AKP-MHP’yi iktidarda tutuyor.
Bu durumda Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” çağrısının aslında faşist rejimi kirlerinden arındırma ve restore etme çabası olduğu netçe açığa çıkıyor.
Netçe görülüyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu AKP-MHP’ye alternatif bir yönetim olamayacak.
Bu konuda sanki yönetim olmak istiyormuş gibi görüntü vermesinin hepsi aslında bir oyalamadan başka bir şey değildir. Bu durumu devlet de kendisi de çok iyi biliyor.
Çok açık ki, AKP-MHP faşizmini yıkarak demokratik Türkiye’yi yaratacak olanlar, en başta Kürt ve Alevi sorununu çözecekler.
Peki bunu kiminle yapacaklar? Elbette Kürtler ve Alevilerle yapacaklar.
Peki kendisi bir Kürt ve de Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu devlet adına hangi yüzle Kürtlere ve Alevilere gidecek ve onun yaptığına kim inanıp kabul edecek?
İşte bu gerçeği çok iyi görmek lazım. Bu temelde Kılıçdaroğlu’nun bir iktidar gücü değil, muhalefet gücü olarak hazırlanıp görevlendirildiğini bilmek lazım.
Şimdiye kadar Tayyip Erdoğan’a muhalefet ederek onun iktidarda kalmasını sağladı. Belki bundan sonra da Meral Akşener’e yardımcılık ederek onun iktidara gelmesini sağlar.
Bunun dışında başka bir şey olmaz. Bu gerçeği herkesin ve tabi en çok da gerçekten iktidar olmak isteyen CHP’lilerin görmesi gerekir.
O halde mevcut sistemde siyasi değişiklik olacaksa, bunun önce CHP Yönetiminde genel başkan değişikliği olarak başlaması lazım. Ya da İyi Parti’nin birinci parti haline gelmesi lazım.
Bunlar olmadan Millet İttifakı’nın iktidar alternatifi olamayacağı açıktır.
Bu haliyle DEVA ve Gelecek partileri de alternatif olamamakta, sanki AKP Yönetimine karşı çıkmaktan korkmaktadırlar.
Böyle olunca da ortada sadece HDP kalıyor ve HDP de ittifak yaparak, ya da halkı birleştirerek yeterli alternatif haline gelemiyor.
Bütün bunlar Türkiye’nin yeni bir seçime gitmesi önündeki temel engeller oluyor.
Demek ki seçimi sadece AKP-MHP faşizmi geciktirmiyor, siyasi muhalefetin bu durumu da geciktiriyor.
Siyaset kurumu bu durumda olup seçim kapısını açamayınca da AKP-MHP faşizminin yıkılması için tek yol olarak geriye sokağın gücü, başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkların devrimci mücadelesi kalıyor.
Niye gençler, kadınlar, emekçiler sokağa çıkıyor ve “Hükümet İstifa” diyerek eylem yapıyor diye soranlar ve de eleştirenler, esasta kendi durumlarına, siyaset kurumunun bu durumuna ve çözümsüzlüğüne baksınlar. Sokağa çıkanları değil, onları sokağa çıkmak zorunda bırakanları suçlasınlar.
Çok açık ki, siyaset kurumunun çözümsüzlüğü ve seçim çözümünü işletememesi durumunda halkların, işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin yapacağı tek şey sokağa çıkmak, her gün daha çok çıkmak, sokak eylemlerini ve bir bütün devrimci eylemleri geliştirerek AKP-MHP faşizmini eylem gücüyle yıkmak olacaktır.
Hiç kimse halkı faşizme karşı eylemsizliğe çağıramaz ve AKP-MHP faşizminin ömrünün uzamasını isteyemez.
Böyle yapanlar asla demokrat ve yurtsever olamazlar. Faşizmin değirmenine su taşımaktan öte bir anlam kazanamazlar.
Şimdi küçük adımlarla da olsa kitleler sokağa çıkmış ve seçimin önünü açmak amacıyla Tayyip Erdoğan hükümetini istifaya çağırmıştır.
Dikkat edilirse Tayyip Erdoğan Yönetimi şaşkın gibidir, çünkü gerilladan ve halk eylemlerinden ağır darbeler yemiştir.
Her ne kadar Gezi Korkusunu her an yüreğinde hissetse de geçmişte yaptıklarını yeniden yapma gücünü kendinde bulamamaktadır. Çünkü kriz sanıldığından daha derindir ve AKP-MHP’nin çöküşü durdurulamaz konumdadır.
Dolayısıyla eskisi gibi değerlendirmemek, AKP-MHP faşizmini yıkmak için büyük bir cesaretle üzerine gitmeyi bilmek gerekir.
Bugün küçük gruplar sokağa çıkıyorsa yarın sayıları artar ve büyük kitle toplulukları haline gelir.
Bugün seçimin önü açılsın isteniyorsa, bunun gerçekleşmemesi durumunda yarın faşizmi yıkan eylemlere yönelmek gündeme gelir.
Bir kere korku yenilmiş, faşizmi yıkmak için sokağa çıkılmıştır. Gerisi daha çok cesaretle ve daha yaratıcı yaklaşımla çözülecek durumdadır.
Onun için de söz konusu pasifist çağrıları elinin tersiyle iterek, birlikte faşizmin üzerine yürümek gerekir.
Bu temelde antifaşist direniş için sokağa çıkanları selamlıyor, AKP-MHP’nin yarattığı felaketten kurtulmak için daha çok cesaret ve daha büyük eylem diyoruz!
Kaynak: Yeni Özgür Politika