Faşizmin yalanı ve KDP matematiği

Son olarak Metina’da yaşanan provokasyonlar yine eşgüdümlü olarak gelişen Efrîn’de hastaneye yönelik saldırı, bu konsepti yeni bir aşamaya taşımayı hedefliyordu...

Kürt halkı için yaşadığı her dört parçada da yoğun gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeler uzun bir süredir olduğu gibi Türkiye’nin başını çektiği AKP-MHP faşizminin saldırıları ve bu saldırılar karşısında Kürt halkının ve onun örgütlü kurumlarının direnişi biçiminde süregeliyor. Ancak gerçek şu ki Kürtler için tarihin şafak vakti de olabilecek bu zaman en çok dağlara yüzümü dönmemizi istiyor. Çünkü Kürtler için hayati önemdeki gelişmeler burada yaşanıyor.

AKP-MHP faşizminin bir süredir başlatmış olduğu soykırım ve imha amaçlı askeri operasyonların hedefinde -şimdilik- bilindiği üzere Metina, Zap ve Zagroslar vardı. Buralarda belli bölgeleri hedefleyen Türk ordusu, eşi benzeri görülmemiş bir teknikle ve hiçbir savaş kuralı tanımaksızın bir saldırı yürütmüş ancak bu saldırılar gerillanın akıl alması zor bir direniş gücü ile bertaraf edilmişti. AKP-MHP faşizminin büyük beklentilerle geliştirdiği bu saldırılarla aynı zamanda hem iç siyaset dizayn edilecekti, hem de uluslararası ilişkilerde yeni bir mevzi kazanılacaktı. Ancak ne bu saldırılar sonuç aldı ne Türkiye içinde bu saldırı üzerinden bir dizayn yapılabildi, ne de uluslararası ilişkiler bakımından yeni bir mevzi kazanılabildi. Bunların hepsi gerillanın direnişi ile boşa çıktı. Bir sürece kadar gelişmeler tam da böyle faşizmin yenilgisinin kokusu tütmeye başlamışken zaten bu operasyonlarda çeşitli biçimlerde rol oynayan KDP devreye girdi. Türkiye’nin içine girmiş olduğu bu sıkışmışlıkta ‘kurtarıcı’ olarak rol alıp iştahlanan KDP yönetimi, bunun siyasi sonuçlarından da sonuçlar çıkarmayı istedi.

KDP yeni misyonunda artık üstü örtülü hareket etmeyi bir yana bırakarak açıktan saldırı konumuna geçti. Başından bu yana PKK karşıtı Türk yandaşı bir yayın çizgisiyle savaşın önemli bir parçası haline gelen Rudaw ve Kürdistan24 gibi yayınlarda yeni bir saldırı sürecinin hazırlığı psikolojik alt yapısı inşa edildi. Bu süreç içerisinde çatışmaya yol açabilecek her türlü provokasyon karşısında HPG ve PKK yetkilileri, sorumlu açıklama ve yaklaşımlarını sürdürdü.

Son olarak Metina’da yaşanan provokasyonlar yine eşgüdümlü olarak gelişen Efrîn’de hastaneye yönelik saldırı, bu konsepti yeni bir aşamaya taşımayı hedefliyordu. PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın geçtiğimiz günlerde Medya Haber’e vermiş olduğu bir röportajında yapmış olduğu açıklamalar, bu provokasyonun zamanlama ve amaçları bakımından ne kadar tehlikeli bir oyunun kurulduğunu gözler önüne serdi. Türkiye NATO ziyareti öncesi gerçekleşecek böyle bir çatışma süreci ile toplantıda PKK’ye karşı savaşta NATO’dan çok daha açık ve çok daha aktif destek isteyecek, bu soykırım konseptini NATO savaşı haline getirecekti. Efrîn’de öldürülen sivil insanlar ile uluslararası güçlerle belli ilişki ve ittifaklara sahip KDP’nin ‘mağduriyet’inden pay çıkaracaktı. Ancak bu olmadı. Burada dikkatleri şu hususa çekerek geçelim; Erdoğan böyle bir oyunu NATO’dan ‘destek alabilmek’ için yaptı!

PKK yetkililerinden Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Sayın Murat Karayılan, geçtiğimiz süre içerisinde Türk devletinin hatta bizzat Erdoğan’ın, bazı aracılarla bir mesaj ilettiğini ve Türkiye sınırları içinde PKK’den eylemlerini durdurmasını istediğini, bunun karşılığında diğer parçalarda yapacaklarına göz yumacağını ima ettiğini belirtti.

Bu açıklamalar özellikle Erdoğan, Süleyman Soylu vb. bu özel savaşın vitrin isimlerinin, propagandacılarının “bittiler, birkaç yüz kişi kaldılar vs…” söylemleri bakımından değerlendirilince önemli bir gerçeği yansıtıyor. Bitmek üzere olan ve sadece birkaç yüz kişi kalan bir hareket için "anlı şanlı" Türkiye devleti, yıllardır geliştirdiği İHA-SİHA gibi savaş silahlarıyla övünen, NATO’nun bilmem kaçıncı en büyük gücü olduğunu ileri süren Kürt düşmanı AKP-MHP yönetimi neden yardım istiyordu? Neden PKK’nin mücadeleyi durdurmasını istiyordu? Konuya buradan bakılınca “bittiler, kalmadılar” iddialarının da artık boyu aşan koca bir yalan olduğu, basit bir propaganda söyleminden ibaret olduğu anlaşılmış oldu. Demek ki durumlar faşizm için hiç de iyi değildi, PKK direnişi ve mücadele gücü ile her zamankinden daha güçlü ayaktaydı. Bu yüzden yardım dilenildi, bu yüzden ABD ve uluslararası güçlere “Bizim sizden PKK’ye karşı savaşta yardımın ötesinde istediğimiz bir şey yoktur, bunun için her şeye hazırız” mesajı verildi.

 Bunları şunun için yazdım: ‘PKK bitti, bitecek’ yalanı KDP’nin de çıkış noktası oluyor aslında. PKK’nin gerçekten biteceğine, yenileceğine inanç, KDP’yi bu savaşa yöneltmede cesaret verici oluyor. Yani KDP’nin PKK’ye karşı politikasında yürüttüğü matematiğin esas formülü bu. Bu matematiğin ne kadar yanlış olduğu anlaşılırsa KDP’nin yaptığı ve sonuçları tüm Kürt halkı için acı verici olacak bu savaşa yönelmesinin önüne geçilebilir.

Sahada PKK’nin yenilmezliğinin ve bu konseptin başarısızlığının işareti olacak çok veri var aslında. Ama uluslararası ilişkilerde, ilişkinin mahiyeti ‘ulusun çıkarları' denen o raydan çıkıp kişisel, iktidarcı, rantçı bir renk aldı mı o zaman ‘akıl tutulması’ başlıyor. Akıl, yürüyen bu ilişkiye göre sahte hakikatler inşa ediyor. KDP’nin yaşadığı bu akıl tutulması ilişkilerin mahiyetinin üzerine ulusun çıkarları geçti mi ortadan kalkacaktır. Ama bunun için de gittikçe artarak büyüyen KDP’ye eleştiri ve tepkilerin, Türk işgal karşıtlığının daha örgütlü yaratıcı eylemlere dönüşmesi şart. Nihayetinde bu yanlış matematiğin, bu akıl tutulmasının en önemli panzehiri halkın gücü değil de nedir?